20 Ağustos 2005
Sayı: 2005/33 (33)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfa güven kazandıran bir çalışma
  Erdemir işçisi yağmacılara
karşı nöbette
   Özelleştirmeler ve uygulanmayan
mahkeme kararları
  Belediye Gelirleri Kanun Taslağı
yasalaşmayı bekliyor
  Özelleştirmeye karşı mücadele ve sorunları
İşsizliği kapitalizm üretiyor
Deprem öldürdü, kapitalizm
süründürüyor!
  KESK’in “eylem” takvimi!
  Görüşmelerden çekilip greve hazırlanılmalı!
  Tersanelerde iş cinayetleri biz sessiz
kaldıkça devam edecek!..
Örgütlenelim ve ayağa kalkalım!
  Kapitalist barbarlık bebeklerimizi de
katlediyor!
  Emekçi kadın özgürlük ve eşitlik, yani sosyalizm ister!
  Mamak II. Kültür ve Sanat Festivali
deneyimi (Orta sayfa).
  Başarılı ve coşkulu bir festival
  Siyonist işgalciler Gazze Şeridi’ni
boşaltıyor
  İran’a ABD-İsrail tehdidi

  İşgalcinin gölgesinde yapılan anayasa
pazarlıkları tıkandı

  Bush yönetimi “arka bahçe”deki askeri
yığınağı arttırıyor
  Bir gezi ve anlattıkları
  ODTÜ’de soruşturma saldırısına karşı
kampanya
  Taban inisiyatifleri üzerine /Kamu Emekçileri Bülteni
  Şoven gericiliğin
hizmetindeki aydınlar
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Çernobil, kanser ve devlet gerçeği...
  Tekirdağ F Tipi'nde saldırılar
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

17 Ağustos'un yıldönümü... Sorunlar sürüyor...

Deprem öldürdü, kapitalizm süründürüyor!

6 yıl önce Türkiye Adapazarı merkezli yaşanan büyük depremin haberi ile uyandı. İlk saatlerden itibaren televizyonlar yıkılan evlerin, koşuşturan, ağlaşan insanların görüntüleriyle dolmuştu. Bir süre sonra bölgeden yapılan yayınlarda depremzedelerin feryatlarına tanık olduk; hepsinin sorduğu ortak soru ‘devlet nerede'' idi.

Oysa bilmedikleri bir şey vardı. Devlet yerli yerinde, hatta tam da olması gerektiği yerdeydi. Sermaye devletinin bu tarz felaketler karşısında takındığı tutum, kendi çıkarlarına en uygun olanıydı.

Çok geçmeden siyasetçiler televizyonlarda boy göstermeye başladılar. Kimi zaman halkın acılarının sarılacağından bahsediyorlar, kimi zaman deprem bölgesindekiler ile görüşüyorlardı. Ancak herşey daha da kötüye gidiyordu. Burjuva medya bile bu bölgede sokakta kalmış, açlık ve hastalıklarla boğuşan insanları sık sık haber programlarına konu ediyor, uygun bir dille devleti suçluyordu. Olayın üzerinden haftalar geçmesine rağmen devletten hiçbir ciddi destek göremeyen depremzedeler de artık devletin nerede olduğunu öğrenmişlerdi.

Bölgedeki ölümlerin, yaşanan felaketin ve sefaletin sorumlusunun devlet olduğu çok geçmeden gün ışığına çıkmıştı. Deprem öncesinde müteahhitlere göz yuman devlet, sonrasında da kurtarma çalışmalarına zerre kadar önem vermemiş, depremzedelerin sorunlarıyla ilgilenmemişti. Kısa süre içinde prestijinin sarsılmaya başladığını farkeden devlet, çeşitli önlemler almakta gecikmedi. Bu önlemlerin önemli bir kısmını her zaman olduğu gibi yine basın ayağı oluşturmaktaydı. Televizyonlarda yayınlanan haberlere sınırlama getirildi, duyurulan ölü sayısı neredeyse yarıya indirildi ve birçok haber toplumda panik havası yaratabilir gerekçesi ile engellenmeye başlandı. Ardından olayın sorumlusu olarak ateşe müteahhitler atıldı. Televizyonlarda bol bol Veli Göçer ve benzerlerinin yaptıkları anlatıldı, bu kişiler günah keçisi ilan edildi, üstelik bu müteahhitlerin hiçbiri sonrasında ceza bile almadı.

Bir yandan sansür faaliyetleri sürerken diğer yandan da devlet tarafından deprem vergisi ve deprem yardımı adı altında büyük meblağlar ile halktan para toplandı. Toplanan paraların beşte biri deprem harcamaları için ancak kullanıldı. Geri kalan ise ‘bütçenin finansmanı için' kullanıldı.. Yani sermaye devleti bu deprem sürecini kendisi için bir kâr kapısına dönüştürmeyi başardı.

Deprem sonrası yüzbinlerce kişi çadır kentlerde yaşamaya başladı. Daha sonra bu kişilerin büyük bir kısmı prefabrik konutlara yerleştirildi. Bu sağlıksız konutlarda yaşayan 100 bin kişinin 60 bini devletin verdiği kalıcı konutlara ya da kiraya çıktı. Ancak kalıcı konutlar da birçok sorun barındırıyor. Baştan savma inşa edilen bu konutlar depreme oldukça dayanıksız, hatta bir kısmı heyelan bölgesine inşa edilmiş.

Prefabriklerde yaşamaya mahkum 30 bin kişi için ise ‘devlet nerede'' sorusu hala güncelliğini koruyor. Prefabrik konutların ısı ve su yalıtımı oldukça kötü. Kışın çok soğuk, yazın çok sıcak oluyor ve yağış geçiriyor. Altyapı hizmetleri ise son derece yetersiz. Bu insanlar 6 yıldır depremi yaşamaya devam ediyorlar. Bölgedeki insanların psikolojik durumlarından ise bahsetmek bile gerekmiyor.

Tüm hayatımızı kuşatan kapitalizm en büyük felaketleri bile para kazanma yolu olarak görüyor, insan hayatına önem vermediğini her fırsatta ortaya koyuyor. Deprem ve benzeri felaketlerin zararlarını en aza indirmenin tek yolu, çağımızın en büyük felaketi olan kapitalizmi yoketmekten geçiyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Gazi'de halk yıkımlara karşı yürüdü...

"Evlerimizi yıkanların iktidarını yıkacağız!"

14 Ağustos günü Gazi Mahallesi'nde yıkımlara karşı bir meşaleli yürüyüş düzenlendi. Gazi Halk Platformu'nun düzenlediği yürüyüş saat 20.00'de Gazi Heykel Parkı'ndan başladı. 450 kişilik yürüyüş kolu yıkıma konu olan bölgeleri, mahalle sakinlerini saldırılara karşı birlik olma çağrısı yapan sloganlar eşliğinde dolaştıktan sonra mezarlık yolundan Şair Abay Tunanbay Lisesi'ne doğru, yolu trafiğe kapatarak ilerledi. Bu arada kitlenin sayısı 700'ü aşmıştı. Eylem sırasında. ‘Barınma hakkımız engellenemez!', ‘Gazi halkı direne direne kazanacak!', ‘Yıkımlar devletin, direniş bizimdir!', ‘Yıkımlara karşı mücadeleye!', ‘Baskılar bizi yıldıramaz!', ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek!', ‘Kahrolsun İMF, işbirlikçi AKP!', ‘Halkımız saflara, hesap sormaya!', ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!' sloganları atıldı. En sık ve kitlenin en coşkulu attığı slogan ise ‘Evlerimizi yıkanların iktidarını yıkacağız!' oldu.

Lise önünde sermayenin çok yönlü saldırılarına ve bunun bir parçası olan kondu yıkımlarına değinen basın açıklamasının okunmasından sonra oluşturulan serbest kürsüde söz alan Gazili emekçiler, yıkımlara karşı örülmesi gereken birleşik mücadele hattına ve örgütlülüğün önemine değindiler.

Son derece coşkulu geçen eylem halaylar ve sloganlarla bitirildi.

Kızıl Bayrak/GOP

--------------------------------------------------------------------------------------

Bir toplantı ve sonuçları...

Hacıbektaş Şenlikleri şoven gericiliğe alet edilmek isteniyor!

16 Ağustos'ta Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Derneği yöneticilerinin Hacıbektaş Şenlikleri'ne ilişkin görüşlerini dile getirdikleri toplantıya BDSP olarak davet edildik. Toplantıya katıldık.

Açılış konuşmasını Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Dernekleri yöneticileri yaptı. Aleviler'in Türk-İslam sentezci, imhacı ve inkârcı şoven tutuma yedeklenmek istendiğini, Hacıbektaş Belediye Başkanı'nın, ‘Türk-İslam' sentezci yaklaşıma denk düşen bir tutum içinde olduğunu, bu misyonla hareket ettiğini, seçilmesini de bu misyona borçlu olduğunu belirttiler.

Sözkonusu kurum yöneticileri; İP, MHP, BBP, ADD'nin içinde yer aldığı ‘kızıl elma ittifakı'nın Hacıbektaş Şenlikleri'ne damgasını vurması için Belediye Başkanı'nın seçildiği günden bu yana çabaladığını, son iki yılda yapılan şenliklere de bu tutumun damgasını vurduğunu; binlerce ilerici, devrimcinin katili olan, Maraş, Sivas katliamları altında imzası bulunan, ‘bin operasyon'un en önemli faili Mehmet Ağar türünden katillerin Hacıbektaş Şenlikleri'nde ağırlanmasının tam da bu anlayışın eseri olduğunu; 1001. operasyonun Hacıbektaş'ta gerçekleştirilmek istendiğini dile getirdiler. Mehmet Ağar türünden katilleri Aleviler'e vatansever olarak yutturma kirli misyonunu da Hacıbektaş Belediye Başkanı'nın üstlendiğini belirttiler. Belediye Başkanı'nın aday olma sürecinin de tam da bu planlı saldırının parçası olduğunu, bu durumun kaygısını her Alevi'nin, ilerici, devrimci yapının duyması gerektiğini de dile getirdiler.

Ayrıca kurum yöneticileri, şenliklerin hazırlık aşamasında katkı sunmalarının engellendiğini, ‘Türk-İslam' anlayışına denk düşmeyen kitle örgütlerinin, sol ve devrimci siyasal yapıların şenliklerin dışına sürülmek istendiğine dikkat çektiler. Yanısıra bu saldırının püskürtülmesi için daha fazla birliğe, mücadeleye ve dayanışmaya ihtiyaç bulunduğunu, gelecek yıl mutlaka alternatif şenlik programının hayata geçirileceğini ifade ettiler. Hacıbektaş'ta bulunan dinamiklerin de ilçeden doğru bir tepki örgütlemeye uygun bir misyon duygusu ile hareket etmelerinin önemine işaret ettiler.    
BDSP temsilcisi ise söz alarak şu görüşleri dile getirdi:
‘Sermaye iktidarı, tarihi başkaldırı ve isyan geleneği ile örülmüş olan, Alevi emekçilerin hafızalarını silmeye, tarihsel bilinçlerini katletmeye kilitlenmiştir. Pir Sultan Abdal ile Rauf Denktaş'ı aynılaştırmak, Belediye Başkanı'nın bilincinin zayıflığından, tarihi bilmemesinden kaynaklanmıyor. Onun tüm derdi Alevi emekçilerinin ‘zalime karşı isyan' diyen bilincindeki son kırıntıları da yoketmektir. Belediye Başkanı misyonuna uygun davranmakta, faşist devletçi kimliği ile uyumlu yaklaşımları ortaya koymaktadır. Bu kimliği ile örtüşen Denktaşlar'ı, Mehmet Ağarlar'ı bağrına basmakta, Türk-İslam sentezcisi alçaklar takımına kucak açmakta, şenlikleri onlarla birlikte organize edip yönlendirmektedir...'
BDSP temsilcisi ayrıca, saldırının kapsamına ve Alevi emekçilerin mücadele alanlarında birleştirilmesi görev ve sorumluluğuna vurgu yaptı.

Toplantı diğer temsilcilerin konuşmasıyla sona erdi.

Hacıbektaş BDSP