15 EKİM 2005 Sayı: 2005/41 (41)

  Kızıl Bayrak'tan
  Ordu AŞ'nin önlenemez yükselişinin gerisinde ne var?
  Yağma sofrasından yağlı parçalar generallere
  AB tartışmaları ve işçi sınıfı
  AB süreci ve "demokratikleşme" yalanları
  Kamu Personel Rejimi Kanun Taslağı açıklandı
Mortgage sistemi: Yeni bir soygun kapısı
TMMOB mitingi Ankara'da yapıldı
  Liberal Avrupa'ya karşı sosyal Avrupa sahte söylemi; DİSK durumdan vazife çıkartıyor
  Avrupa Birliği, müzakere süreci ve DİSK'in tutumu: Yeni olan ne? / Y. Akkaya
  Yerli sermaye tartışmaları üzerine
  Serna/Seral Tekstil işçileri: Gelecek ellerimizdedir!
  Ekim Gençliği: Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6 Kasım için ileri!
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/4 :"Demokrasinin sınırlarını genişletme" programı / Orta sayfa
  Ekim Gençliği'nden açıklama: Soruşturmalar, baskılar, gözaltılar bizleri yıldıramaz!

  Çukurova Üniversitesi'nde resmi açılış protesto edildi

  Filistinli örgütler silah bırakmayı reddetti
  Irak'ı "anayasa" değil birleşik anti-emperyalist direniş kurtarabilir!
  Bush'un "terörle savaş" konuşması: Sıkışmışlık ve saldırganlık
  İran: "Tüm nükleer silahlar yokedilsin!"
  AB ülkelerinde sınıf çatışmaları keskinleşiyor
  Kapitalizm yoksulluk dağıtmaya devam ediyor
  Kürkçüler cezaevinde baskı ve işkence
  Lastik-İş İstanbul Şube Genel Kurulu'nun gösterdikleri
  Bültenlerden / Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden / Topkapı İşçileri Bülteni
  İnsanlığın virüsü sermaye düzenidir
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Düzen partilerinin çirkin yüzleri!

Her yıl Ramazan ayı geldiğinde başta medya olmak üzere bütün gerici-faşist parti ve çevreler dinci kesilir, emekçi halkın inançları üzerinden adeta birbiriyle yarışarak prim toplamaya çalışırlar. Çadırları ziyaret eden bakanlar ya da gündeme girmek için medya ordusuyla yemek veren sanatçı kılıklı soytarılar nutuk çekerler, ne kadar yardımsever olduklarını yineler dururlar. Faşist, katil, çirkin ve gerici yüzlerini bu sayede perdeleyerek, emekçilere “şirin” görünmeye çalışırlar. Fakat ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, faşist gerici kimlikleri kişiliklerine o kadar sinmiştir ki, ne yapsalar boş. O faşist suratlar ne kadar boyanmaya çalışılsa da çirkinlik sırıtıyor. Bunun en bariz örneği faşist MHP'dir.

MHP her yıl Ramazan ayında Sefaköy'de E-5'e bakan Atatürk Parkı'nda bir iftar çadırı kurar. Dev Atatürk, Türkeş ve Bahçeli posterleri eşliğinde başta çadırın içi olmak üzere parkın etrafını parti bayrakları ve faşist içerikteki pankartlarıyla donatır, gelenlere de bu politikayı aşılamaya büyük çaba gösterir.

Ne yaptıklarını, nasıl davrandıklarını merak edip herkes gibi bende sıraya girdim. Fakat her geçen dakikada artan kuyruktan bir türlü sıra bana gelmedi. Sıradan çıkıp çadırın ağzına gittim. İçinde yemek yenilen tabldotlar ve kaşıklar şöyle bir su dolu leğene batırılıp yeni gelenlere yemek dolduruluyordu! İnsanda tiksinti yaratan suratıyla takım elbiseli, sarkık bıyık ve göbekli biri yanındakine tepkiyle söyleniyordu: “Yahu biz 100 kişilik yemek dağıtıyoruz, ama 350-400 kişi geliyor. Biz sevabına dağıtıyoruz, ama yetmiyor tabii ki. Her gelen geçse biz nereden yemek yetiştireceğiz. Yemek bitti, ama bak millet hala sıraya giriyor.” Bir başka çadır görevlisini yanına çağırarak hışımlı bir ses tonuyla; “oğlum git şunları dağıt, yemek bitti de, yahu ekmek dahi yetmiyor”. Hemen hepsinin yoksul emekçi oldukları görünüşlerinden belli olan bu dağılan insanların yüz ifadelerine şöyle bakıyorum. Zaten utana-sıkıla sırada beklerken, mahçup, biraz da kızgın olarak adımlıyorlar evlerinin yolunu. Bu sayede faşistlerin amacını kendi ağızlarından görmüş-duymuş oldum. Adamların derdi yemek değil, faşist suratlarını kitlelere şirin göstermek ve buradan prim toplamak, hepsi o!

Bu arada Bahçelievler Belediyesi iki yıldır Yenibosna-Kuleli köprülü kavşağının altında iftar çadırı kuruyor. Bu çadırın kurulduğu yer her yol geçenin tuvalet yerine kullandığı, kokunun iğrenç boyutlara vardığı bir yerdir. Burada yemek vermeyi uygun gören Bahçelievler Belediyesi'nin dağıttığı yemeklere ne kadar özen ve titizlik gösterdiği de ayrı bir konu. Nitekim geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin dağıttığı iftar yemeğinden, İstanbul İtfaiye işçileri başta olmak üzere, Sarıgazi, Avcılar ve Silivri'de 500'e yakın insan zehirlenerek hastanelere kaldırıldı.

İstanbul'u parsel parsel yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken, gecekondularını emekçilerin başlarına yıkan, trafiğiyle, vergisiyle, zamlarıyla İstanbul'u emekçilere yaşanmaz hale getiren ve beyinlerini zehirleyen bu gerici güruhun emekçilere dağıtacağı yemek, zehir olup işte böyle emekçileri zehirler cinsinden olacaktır. Bu gerici faşist odakların emekçilerin dini inançları üzerinden prim toplamalarına izin vermeyelim. Bu gerici odakların yaşam kaynağı olan milliyetçilik ve din örtüsünü parçaladığımızda, geriye faşist-gerici yüzleri kalacaktır. Bunun ise panzehiri sınıf mücadelesini daha da yükseltmektir. Bulunduğumuz her alanda gerçek yüzlerini emekçilere anlatmalı, teşhir etmeliyiz.

Sefaköy'den Kızıl Bayrak okuru bir işçi

------------------------------------------------------------------------------------------

Coşkulu bir Ekim Gençliği satışı…

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!

Her hafta düzenli olarak gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz Ekim Gençliği satışlarını başarıyla hayata geçirmeye başladık. 8 Ekim günü İstiklal Caddesi'nde iki saat boyunca şiarlarımız, politika ve taleplerimizle dergi satışı gerçekleştirdik. Gençlik hareketinin halihazırdaki tablosu ve apolitik gençlik güçlerinin durumu ortadayken her hafta üniversiteli ve liseli gençliğin yoğun olarak bulunduğu alanlarda sloganlarımızı güçlü ve coşkulu bir şekilde haykırmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

Genç komünistler olarak dergi satışlarını propagandanın bir imkanı haline getirmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bu nedenle haftalık satışlarda Ekim Gençliği'nin son sayısında öne çıkardığı gündemlerin yanısıra, sloganlarımız ve ajitatif konuşmalarımızla politik bir etki yaratabilmeliyiz. Disiplinimizle, davranış ve tutumumuzla komünistlere yakışır bir tarz oluşturmalıyız. Merkezi yerleri salt birer satış olanı olarak değil komünistlerin politik etki bıraktıkları bir eylem alanı olarak değerlendirmeliyiz.

Nerede olursa olsun kitlelere ulaştırmaya çalıştığımız Ekim Gençliği, ileri unsurlarla tanışabilmenin bir aracıdır aynı zamanda. Bu yanıyla dergi satışları aynı zamanda politik bir etki yaratabilmenin aracıdır. Bu aracı en iyi bir biçimde kullanmalıyız.

Ekim Gençliği/İstanbul

----------------------------------------------------------------------------------------

İlk deneyimin öğrettikleri

Geçtiğimiz hafta ilk pratik deneyimime çıkmıştım. Yoldaşlarla birlikte afiş yapmaya çıkmıştık. Birçok mahalleye afiş yaptıktan sonra bir lise karşısındaki trafoya yapmak istedik. Bunu gören faşist öğrenciler “oraya afiş asmayın” diye tepki gösterdiler ve ağır küfürler ettiler. Bu tepkiye aldırmadan afiş yapmaya devam ettik. Afişleri yaptıktan sonra bir grup faşist tarafından takibe alındığımızın farkına vardık. Halkın önünde faşistlerle bir kargaşa yaşamak istemedik. Bu nedenle bir pasaja girip bir süre bekledik. Daha sonra faşistlerin köşe başında pusuda olduklarını farkettik. Bir minübüse binip oradan uzaklaşmak istedik. Minibüse doğru ilerdeğimizde faşistlerden biri bize doğru yönelip silahla ateş etmeye başladı. Fakat minübüsü kullanan şöför kapıyı açmıyordu. O da şaşırmıştı bu olay karşısında. Sonunda kapıyı açtı, biz de minübüse bindik. Oradan uzaklaştık. Bu olayın da gösterdiği gibi, devlet kendi kolluk güçleri dışında faşist beslemeleriyle de saldırmaya başladı. Ancak devlet tarihi boyunca yaşadığı birşeyi unutuyor: Baskılar bizi yıldıramaz!

Küçükçekmece'den bir sınıf devrimcisi