22 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırılar, mayalanma ve devrimci müdahale sorumluluğu!
  15 Şubat’ta Kürt halkı mücadele enerjisini, devlet de terörist yüzünü gösterdi…
Kitlesel öfke ve kararlılıkla
Newroz’a doğru!
Dinci AKP’den Filistin halkının cellâdına özel ağırlama…
Sermayenin kölelik dayatmasına karşı mücadeleye!
Grev ve direnişlerle dayanışmayı büyütelim! 
  İlbek Tekstil işçisi emeğine sahip çıkıyor!
  Tersaneler cehenneminden...
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı gerçekleşti!
  Her açıdan daha güçlü bir komünist gençlik örgütü için!
  Eksen Yayıncılık’a polis baskını! 
  DİSK Genel Kurulu gerçekleştirildi...
  TEGA işçisi ile dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi ve emekçiler 20 Şubat’ta alanlardaydı!
  Lübnan halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Kosova parlamentosu “bağımsızlık” ilan etti…
  ABD’de başkanlık ön seçimleri
gösterisi sürüyor!
  TC’de cisimleşen çizgi: İttihat Terakki’nin devlet–ulus programı!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Saldırılar, mayalanma ve devrimci müdahale sorumluluğu!

Türban düzenlemesinin meclisten geçmesinin ardından, burjuva siyasal alandaki kapışmaya mola verilmiş görünüyor. Bunun geçici bir durum olduğu kuşkuya yer bırakmayacak denli açıktır. Hele de bu adımla birlikte AKP ve Tayyip Erdoğan şahsında dinci gerici akım büyük bir özgüven patlaması yaşamışken... Bu patlamanın düzeyi ve gücüne dair en kesin veri, Erdoğan’ın öfkeyi bir hitabet sanatı olarak nitelediği, burjuva basını ve kendisinden olmayan çevreleri payladığı konuşmasından çıkarılabilir. Dinci parti cephesinden gelen sonraki açıklamalar ayrıca gösteriyor ki, onun mevzi büyütme çabaları artarak sürdürülecektir. Bu ayrıca düzenin karşı karşıya bulunduğu daha temelli açmazların ve gelişmelerin üstünü örtmekte hayli işlevsel olduğu için de tercih edilecektir.

Mola verilmiş görünse de türban konusu gündemden düşmüş değildir. Cumhurbaşkanı onayı, Anayasa Mahkemesi ve pratik uygulamalar derken daha epey bir süre gündemde öne çıkarılabilme potansiyeli taşıyor. Yalnızca türban değil, farklı bir dizi kapışma konusu, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri düzen kamplarında saflaştırmanın etkili kartları olarak elde tutuluyor. Buna ek olarak, gerekli görülen her durumda toplumun geniş katmanlarını düzen etrafında kenetleyen bir araç olarak şovenizme başvurulduğunu da unutmamak gerek.

Toplumsal histeri yaratma ve düzene bağlamadaki etkisi ve gücü defalarca kanıtlanmış bu kirli araç bugünlerde yeniden yoğun kullanılacağa benziyor. Adet olduğu üzere Newroz’un da önemli bir yer teşkil ettiği bahar gündemleri öncesinde, türbanın düzen siyasetinde yarattığı harareti de alacak tarzda, Kürt halkına ve Kürt hareketine yönelik saldırı yeniden ön plana çıkarılarak başlangıç yapıldı. İlk etabı ise 15 Şubat eylemlerine yönelik saldırganlık üzerinden sergilendi. Son zamanlarda ise “kapsamlı plan” çerçevesinde yürütülen saldırıların bir devamı olarak baharda Güney Kürdistan’a kara harekatından daha sık söz ediliyor. Bunun bir parçası olarak ABD ile Türkiye’nin işbirliği üzerinden “terör suçluları”nın iadesini sağlayacak toplantı vb. girişimler yapılıyor. Bu tür konuların öne çıkması oranında, kendi içindeki mevzi kapışmalarının burjuvazinin çeşitli kesimlerinde yarattığı hayal kırıklıkları da hızla telafi edilebilecektir. Sermaye düzeninin genel ihtiyaçları çerçevesinde işçi sınıfı ve emekçi kitlelere karşı yürütülen saldırıların yoğunluğu ayrıca bunu kolaylaştıracaktır.

Egemenler arasındaki mevzi kapışması nasıl bir seyir izlerse izlesin, işçi sınıfı ve emekçi kitleler düzen zemininde yedeklenebildikleri sürece, burjuva düzen açısından mesele ikincil önemde sayılır. Tam da bundan dolayıdır ki, düzen cephesindeki kapışmanın en sıcak evrelerinde bile gündemdeki iktisadi, sosyal ve siyasal saldırılar hızından bir şey kaybetmiyor. Şimdi ise burjuvazi kendi iç kenetlenmesini bir kez daha işçi sınıfına, emekçilere, gençliğe ve Kürt halkına yönelik kapsamlı saldırılara odaklanmakta arayacaktır. İktisadi-sosyal saldırıların yanısıra, Kürt halkına ve devrimci mücadeleye karşı yürütülen kuralsız faşist devlet terörü de bunun ifadesi sayılmalıdır.

Egemenlerin kendi iç kenetlenmesini yeniden sağlayamaması için şimdilik ortada bir neden yoktur. Gerek emperyalist merkezlerden başlayan ve derinden seyreden kriz dalgası, gerek dış politika alanına giren zorlayıcı süreçler, gerekse de Kürt sorunu çerçevesinde cereyan eden gelişmeler, sınıf ve kitle hareketinin zayıflığı koşullarında yalnızca geçici bir süreliğine farklı düzen politikalarının dillendirilmesini sağlayabilmektedir. Şimdiye kadar bu tür süreçler, sonunda sermaye iktidarının tahkimatından öteye varamadı. İşçi sınıfı mücadele sahnesinde olmadığı müddetçe de başka türlü olması beklenemez.

Sermaye iktidarını zorlayabilecek tek gelişme, işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden gelişebilecek militan ve soluklu bir kitle hareketi olabilir ancak. Egemenlerin iç ve dış politika çerçevesinde yaşadığı bütün öteki sıkıntı ve açmazların düzen payına yıkıcı etkenlere dönüşmesi buna bağlıdır. Bu nedenle, sınıf hareketi planında burjuvazinin iç kapışmasının yarattığı puslu havada hızla gündem dışına itilen olay ve gelişmelere dört elle sarılmak, onları sınıfın temel gündemi halinde tutmak, her geçen gün daha büyük bir önem kazanmaktadır. Bu çerçevede bugün sınıf hareketinin gündemini oluşturan genel ve mevzi eylemler, kendi sınırlarında ele alınabilecek bir hareketlilikten öteye bir anlam taşımaktadırlar. Sermayenin köleleştirme ve yıkım saldırısıyla, sosyal alanın özelleştirilmesiyle (istihdam paketi, sosyal güvenlik saldırısı vb.) daha yoğun yüklendiği-yükleneceği bir evrede, gelişebilecek kaynaşma ve hareketliliğe, daha önemlisi gündemdeki eylem ve direnişlere etkili bir müdahale, devrimci önderliğin en yakıcı görevi durumundadır.

Değişik vesilelerle dile getirildiği üzere, hâlihazırda bu müdahalenin kanalları bir dizi koldan çoğalmış bulunuyor. Birkaç yıllık hareketsizliğin ardından, geçen yıl THY ve Telekom işçileri nezdinde dışavuran kıpırdanma, özelleştirme gündemindeki TEKEL ile SSGSS saldırısı karşısındaki hareketlilikle devam ediyor. Tersaneler gibi kaynaşmanın ve tepkinin elle dokunulur hale geldiği, iş cinayetleri üzerinden katlanarak büyüdüğü mevzilerde, sınıf hareketinin gidişatını etkileyebilecek bir birikim mayalanıyor. Metal başta olmak üzere çeşitli sektörlerdeki orta ve küçük boy işletmelerdeki sendikal örgütlenme eğilimi ile direniş ve hak alma eylemleri, sınıfın ve emekçi kitlelerin kendi gündemlerine dönmelerinin imkanlarına dönüşüyor. Bugün hala sınırlı, hala zayıflık ve yetersizliklerle malul olabilir, fakat bu hareketlilikler, sermayenin istediği gibi at koşturduğu koşullarda kendi sınırlarından öteye bir değer taşıyor.

Halihazırda, hem egemenler bir soluklanma hali yaşadıkları için sınıf cephesindeki hareketlenmeler daha ön plana çıkıyor, hem de bahar gündemleriyle ilgili çalışmaların başladığı bir aşamadayız. Bahar gündemlerinin ilk halkası 8 Mart kutlamalarıdır. Komünistler, Emekçi Kadın Kurultayları adımıyla 8 Mart’a bağlanacak faaliyeti bir dönemdir yürütmektedirler. Gerek kurultaylardan 8 Mart’a yönelik olarak çıkarılacak görevlerde, gerek bahar gündemleriyle ve canlılığıyla paralel gidecek faaliyette, sınıf hareketine müdahale planında gündemde bulunan direnişlerin, örgütlenme ve mücadele girişimlerinin, sınırlarından öte bir önem taşıdıkları gerçeğini bir an olsun unutmamak gerekir. Zira proleter ve emekçi kitlelere güncel olarak dayatılan yıkım ve kölelik ile birlikte Kürt halkına ve bölge halklarına yöneltilen (ve “kapsamlı plan”ın bir bedeli olarak daha da şiddetlenmesi muhtemel) saldırılara karşı en iyi hazırlık, bu kanallar aracılığıyla sınıf hareketine müdahale edilerek başarılabilir. Dahası, bahar gündemlerine ve genel saldırılara yönelik devrimci çalışmayı sınıf cephesinde karşımıza çıkmış olan sözkonusu kaynaşmalara müdahale temelinde yapmak, sermaye iktidarının dayattığı gündemleri aşmanın da imkanıdır.

Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, sermaye iktidarı sınıf cephesinde mayalanan hareketlenmenin verilerinden yola çıkarak, faşist devlet terörünün dozunu arttıracağının sinyallerini veriyor. Gazetemiz nezdinde devrimci siyasal çalışmaya ve mücadeleye yönelik olarak gösterilen son tahammülsüzlük örneği ve keyfi kolluk terörü, bunun doğal bir göstergesi sayılmalıdır. Devrimci faaliyetin açık mevzilerine yönelik bu saldırganlığın temelde sınıf ve emekçi hareketini engellemeyi hedeflediği bilinmektedir. Görev, bunu toplumsal muhalefetin diri kesimleri kadar, işçi ve emekçi kitleler içinde de etkili bir teşhirin ve ajitasyonun konusu yapabilmek, işçi ve emekçilerin ileri kesimlerini devrimci mevzilere sahip çıkar hale getirebilmektir.

Bu sorun bağlamında da, sınıf hareketi cephesinde ortaya çıkan imkanlar ve bahar gündemleri, şu günlerde yükleneceğimiz esas halkayı teşkil etmektedir. Bir başka deyişle, sınıfın diğer güncel sorunlarında olduğu gibi devletin faşist baskı ve terörüne karşı mücadelede de başlıca dayanağımız siyasal sınıf çalışmamız olmalıdır.

Kısacası; burjuvazinin sınıf ve emekçi kitlelerle istediği gibi oynamasına son vermenin, sermaye iktidarının kaba saldırılarını durdurmanın, demek oluyor ki sınıf savaşımını hiç değilse onurlu bir düzeye sıçratmanın yolu, verili durumdaki sınırlı imkanlara yüklenmekten, onları devrimci sınıf mücadelesine ulaştıracak bir birleşik harekete yöneltmekten geçiyor.