22 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırılar, mayalanma ve devrimci müdahale sorumluluğu!
  15 Şubat’ta Kürt halkı mücadele enerjisini, devlet de terörist yüzünü gösterdi…
Kitlesel öfke ve kararlılıkla
Newroz’a doğru!
Dinci AKP’den Filistin halkının cellâdına özel ağırlama…
Sermayenin kölelik dayatmasına karşı mücadeleye!
Grev ve direnişlerle dayanışmayı büyütelim! 
  İlbek Tekstil işçisi emeğine sahip çıkıyor!
  Tersaneler cehenneminden...
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı gerçekleşti!
  Her açıdan daha güçlü bir komünist gençlik örgütü için!
  Eksen Yayıncılık’a polis baskını! 
  DİSK Genel Kurulu gerçekleştirildi...
  TEGA işçisi ile dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi ve emekçiler 20 Şubat’ta alanlardaydı!
  Lübnan halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Kosova parlamentosu “bağımsızlık” ilan etti…
  ABD’de başkanlık ön seçimleri
gösterisi sürüyor!
  TC’de cisimleşen çizgi: İttihat Terakki’nin devlet–ulus programı!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Emperyalist-siyonist güçler ile işbirlikçileri Lübnan’ı karıştırıyor…

Lübnan halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!

Hizbullah’ın önde gelen liderlerinden İmad Mugniye’nin 14 Şubat’ta Suriye’nin başkenti Şam’da katledilmesi, Lübnan’da süregelen gerilimi had safhaya çıkardı. Suikastı İsrail’in gerçekleştirdiğini söyleyen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail’le açık savaşa hazır olduklarını ilan etti.

İsrail ordusunun 2006 yazında Lübnan’a düzenlediği vahşi saldırıya karşı gösterilen kararlı direnişin ön saflarında yeraldığı bildirilen Mugniye için Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yapılan cenaze töreninde video bağlantısıyla konuşan Nasrallah, bombalı saldırıdan İsrail’i sorumlu tutarak, “Bu cinayetin yöntemi ve zamanlaması karşısında size bir tek sözüm var. Tüm dünya duysun ki, eğer böyle açık bir savaş istiyorsanız, öyle olsun!” dedi.

14 Şubat 2005’te öldürülen eski başbakanlardan Refik Hariri’nin ölüm yıldönümü için yapılan anma ile Mugniye’nin cenaze töreni aynı güne denk gelince, Beyrut’ta ortam iyice gerginleşti. Sonraki günlerde de yaşanan çatışmalar ancak ordunun araya girmesiyle şimdilik büyümeden önlenmiş görünüyor.

Son günlerdeki gelişmelere bakıldığında, Hizbullah lideri Nasrallah’ın suikastı “savaş ilanı” kabul etmesinin birçok geçerli nedeni olduğu söylenebilir.

İlkin, İsrail’in intikamcı ilkel güdüleri güçlü bir devlet olduğu biliniyor. 2006 saldırısında utanç verici bir hezimete uğrayarak “yenilmez güç” efsanesi yerle bir olan siyonist savaş makinesinin intikam peşinde olduğu, bu nedenle ilk fırsatta Lübnan’a saldıracağı konusunda tam bir mutabakat mevcut. İkincisi emperyalist-siyonist güçlerin İran’a saldırmadan önce Hizbullah direnişini tasfiye etmeyi planladığı -2006 yazındaki İsrail saldırısının temel amacı buydu- bizzat savaş kundakçıları tarafından ifade edilmektedir. Kimi yorumlara göre, Irak’a saldırmak için Kuveyt’i “yem” olarak kullanan savaş çetesi, aynı taktiği Lübnan üzerinden İran’a karşı da kullanmak istiyor. Diğer kayda değer gelişme ise, “14 Mart Grubu” diye adlandırılan ABD-İsrail işbirlikçilerinin, Hizbullah karşıtı söylemlerinin gerilime tuz-biber ekecek bir üsluba bürünmesidir.

ABD emperyalizminin son aylarda İsrail’e yaptığı askeri yardımlarını dikkat çekici bir biçimde arttırması, İsrail ordusunu yeraltındaki hedefleri vurabilecek füze ve bombaların da aralarında bulunduğu modern silahlarla donatması da, ABD-İsrail ikilisinin savaşa hazırlandığı kanısını iyice pekiştiriyor.

Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin başını çektiği Suriye karşıtı 14 Mart’çıların Hizbullah’ın yanısıra Suriye ve İran’a karşı saldırgan bir söylem tutturması da dikkat çekiyor.

Bush liderliğindeki savaş kundakçılarından destek alan bu işbirlikçi çetenin bir diğer destekçisi, Suudi Arabistan’daki ortaçağ kalıntısı zorba şeriatçı rejimdir.

Yıllardır köşesinde suskun oturan Dürzi lider Velid Canbolat’ın Washington ve Riyad ziyaretlerinin ardından yaptığı “akla ziyan” açıklamalar, 14 Martçılar’ın ABD-Suudi Arabistan ikilisinden feyz aldığının yeni bir kanıtı oluştur.

İki başkenti ziyaretinin ardından basının karşısına çıkan Velid Canbolat’ın iç savaş tellallığı yapacak kadar pervasızlaşması, Washington’daki savaş kundakçılarından aldığı desteğe bağlanıyor. Zira hem askeri hem siyasi yönden gücü sınırlı olan Dürzi liderin iç savaş istemesi hiç de akılcı değil. Ancak Lübnan’ın “kırmızı çizgileri”ni aşan 14 Mart’çı Canbolat, adeta iç savaşa davetiye çıkarınca, “ABD’den emir alarak mı konuşuyor?” sorusu doğal olarak öne çıktı.

“Karmaşa istiyorsanız buyrun. Savaş istiyorsanız, haydi savaşa. Cumhurbaşkanlığı boşluğunun sürmesi herkesi karmaşaya sürükleyecek ve biz elimiz kolumuz bağlı durmayacağız” şeklinde konuşan Canbolat, şu türden ifadeler de kullandı: “Birlikte varolmak büyük bir aldatmaca… Hizbullah’la birlikte varolmanın imkânı yok… Uzlaşmacı bir ayrılık formülü bulmak gerekiyor… Hizbullah Şam yolunun güneyinde kendi devletini kurmak istiyor… Artık diyaloga inanmıyorum… Sonsuza kadar İsrail’le savaşmak istemiyorum… Zıtlar arasında uzlaşma olanaksızdır… Kendimizi aldatmamamız gerek. Beşşar içi rahat edene kadar durmayacaktır… İran’ı canavarlar yönetiyor… Ahmedinecad kendisini Allaha havale etmiş delinin teki…”

Washington’dan dönen bu soysuz işbirlikçinin bu sözleri sarf etmesi şaşırtıcı değil. Zira başında bulunduğu hareketin adı halen “İlerici Sosyalist Parti” olsa da Velid Canbolat, sadece kendisinin değil, fakat tüm Dürziler’in geleceğini emperyalist-siyonist güçlere bağlamıştır.

Lübnan’daki olayların seyri vahim boyutlara taşınırken, Hizbullah’ın olası bir İsrail saldırısına karşı güçlerini mevzilendirmeye başladığı bildiriliyor.

Açık ki, Lübnan’a dönük olası bir saldırı sadece bu ülke halklarına değil, bölgenin tüm halklarına karşı girişilmiş olacaktır. Böylesi bir durumda Türkiye dahil Lübnan’da işgalci güç bulunduran gerici devletlerin emperyalist-siyonist güçlerle suç ortaklığına girişme olasılığı yüksektir. Bundan dolayı anti-emperyalist/anti-siyonist mücadeleyi yükselten güçler Lübnan’daki işgali hedef almalı, Lübnan halklarıyla dayanışmayı öne çıkarmalıdır.


Almanya’da kamu emekçileri grevi!

Almanya’da kamudaki toplu iş sözleşmelerinin tıkanmasının ardından Ver.di Sendikası’nın çağrısı üzerine 14 Şubat gününden itibaren onbinlerce emekçi uyarı grevine başladı.

Toplam 2.1 milyon çalışanı kapsayan TİS görüşmelerinde sendika %8 zam isterken işveren cephesi %5 zam verebileceklerini açıkladı. Ancak işveren cephesi %5 zammı önerirken çalışma saatlerinin uzatılmasını koşulunu da dayatmış bulunuyor. İşverenin önerisine büyük bir tepki gösteren sendika, kamu emekçilerini, 21-22 Şubat tarihlerinde yapılacak yeni görüşmeye kadar, başta klinik ve bakım evleri çalışanları olmak üzere uyarı grevine çağırdı.

Hafta başından itibaren devlet daireleri, çocuk yuvaları ve bankalar, 21-22 Şubat’ta ise belediye ve toplu taşıma araçları çalışanları greve başlayacak.

Alman tekellerinin beşinci kez, dış ticarette yaklaşık 970 milyar euroyla dünya birincisi olduğu, tekellerin ülke içinde de milyarlarca euro kârlarla rekor kırdıkları, fabrika yöneticilerinin çalışanların sırtından milyonlar kazandığı, Alman tekeli Telekom’un başındaki Zumwinkel gibi asalakların milyonlarca euroyu Lichtenstein’a kaçırarak vergi kaçakçılığı yaptığı bir dönemde, işçi ve emekçilere düşük zam dayatılıyor!

Sendika bürokratları çalışanlarını masa başlarında satmazlarsa eğer, talep edilen %8 zammın alınmasının önünde bir engel görünmüyor. Zira emekçiler greve, gerekirse süresiz greve gitmeye ve mücadele etmeye hazırlar.

Kızıl Bayrak / Berlin