10 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/40

  Kızıl Bayrak'tan
   Irkçı-gerici saldırganlığa karşı
birleşik direniş!
   “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” için!..
Devrimci mücadele tek çıkış yoludur!
Yeni terör yasalarının hedefinde Kürt halkı ve emekçiler var...

YTÜ eylemlerle açıldı!

Şeker fabrikalarına yönelik yeni özelleştirme programı açıklandı…
  İşçi sağlığına ilişkin taleplerimiz
etrafında örgütlenelim!
  Ankara Üniversitesi’nde yemek boykotu sürüyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Dünya, bölge ve Türkiye...
Genel durum ve güncel gelişmeler
  Ulucanlar katliamı 9. yılında anıldı…
  İşgalci ordular Pakistan’ı kaosa sürüklüyor!
  Büyük şirketlerin iflas furyası sürüyor…
  Dünyadan...
  Yeni dönemde mücadeleyi örgütleme görevi!
  Bu “savaş” bizim savaşımız değildir!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye’ye füze, İsrail’e erken uyarı sistemi…

ABD suç ortaklarını silahlandırıyor!

Türkiye-İsrail ikilisi, genelde emperyalist güçlerin özelde ABD emperyalizminin Ortadoğu halklarına karşı giriştikleri tüm saldırılara destek sunmaktadır. İki gerici rejimin bu suç ortaklığı 1950’li yıllarda başlayıp halen devam etmektedir. Bundan dolayı hem siyonist ordu hem “NATO’nun ikinci büyük ordusu” ünvanlı Türk ordusu Pentagon’un gözdeleri arasında yer almış, ABD’nin bölgesel çıkarları gereği iki savaş makinesi sürekli tahkim edilmiştir.

Halkları köleleştirme seferleri düzenleyen ABD savaş makinesinin Irak ve Afganistan’da bataklığa saplanması, Pentagon işbirlikçisi iki ordunun önemini daha da arttırmıştır. Çünkü içine yuvarlandıkları bataklıktan henüz çıkış yolu bulamamışken Kafkaslar’daki ilk çatışmada hezimete uğrayan savaş kundakçıları, İran’la uğraşmak gibi çetrefilli bir sorunla da karşı karşıya bulunuyorlar.

Bu sıkışıklık döneminde yeni savaş planlarını uygulamakta zorlanan emperyalist Amerikan rejiminin Türkiye ile İsrail savaş aygıtlarını daha etkili bir şekilde kullanmak istemesi kaçınılmaz görünüyor. Tam bu dönemde her iki savaş aygıtının ABD tarafından yeni silahlarla donatılacağının açıklanması, bu kanıyı daha da güçlendiriyor.

Washington kaynaklı haberlerde, Pentagon’a bağlı Savunma, Güvenlik ve İşbirliği Dairesi’nin, Türk Hava Kuvvetleri’ne 107 adet havadan havaya fırlatılan modern Amraam füzesi satılması için Kongre’ye başvurduğu belirtildi. Kongre’nin üst kanadı Senato’dan iki hafta içinde itiraz gelmemesi durumunda silah satışı kesinleşecek. Elbette satışın herhangi bir itirazla karşılaşması beklenmiyor.

İleri ve orta menzilli havadan havaya fırlatılan füzelerin satışın bedelinin 157 milyon dolar olması öngörülüyor. Anlaşmaya göre, füzelerle birlikte ilgili konteynerler, yedek parça, destek ve test teçhizatı da teslim edilecek.

Silah satışını gerekçelendiren Pentagon şeflerinin açıklamasında, NATO müttefiki Türkiye’nin, güçlü savunma imkân ve kabiliyetini geliştirmesi ve korumasının, Amerika’nın ulusal çıkarları gereği olduğuna işaret edildi.

Bu arada ABD ordusunun İsrail’e erken uyarı radar sistemi yerleştirdiği bildirildi. Tel Aviv’den yapılan açıklamada, geçen hafta Amerikan ordusunun Avrupa komutanlığından 120 kişilik bir ekibin radar sistemini Nevatim askeri üssüne yerleştirdiği bildirildi. Böylece ilk kez İsrail topraklarına Amerikan askerleri de konuşlanmış oldu.

Belirtildiğine göre, erken uyarı radar sistemi balistik füzeleri fırlatılmalarından kısa süre sonra tespit edebiliyor ve böylece İsrail’e olası saldırılara daha kısa sürede yanıt verme kabiliyeti sağlıyor. Siyonist savaş makinesinin bu sistem sayesinde, balistik füzelere karşı geliştirdiği Arrow füzelerini daha kısa sürede fırlatma olanağına kavuştuğu belirtiliyor. İran’ın nükleer tesislerine saldırı için İsrail ve ABD’nin hareket alanını genişlettiği vurgulanıyor.

Kuşkusuz İsrail ile Türkiye rejimleri ABD’den eşit muamele görmüyor. Zira, diğer etkenlerin yanısıra ABD’deki Yahudi sermayesinin yürüttüğü lobi faaliyetleri İsrail’i çok daha avantajlı kılmaktadır. Ancak her iki rejim de, özü itibarıyla ABD’nin bölge politikalarının uygulanmasında aktif tetikçilik yapmaktadır.

ABD suç ortağı iki gerici rejimin niteliği göz önüne alındığında, bölgemizde emperyalizme karşı gelişen her tutarlı direnişin bu rejimleri de hedef alması şarttır. Zira bu rejimler ABD’nin tetikçileri olduğu kadar, emperyalizmin de bölgedeki en güçlü dayanaklarıdır aynı zamanda.


Yoksulluğu üretenlerin yoksulluk zirvesi!

Birleşmiş Milletler Yoksulluk Zirvesi 25 Eylül tarihinde New York’ta gerçekleşti. Zirve, 2015 yılına kadar dünya genelinde yoksulluğun azaltılması planına yönelik olarak koyulan Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

Birleşmiş Milletler, yoksulluk ve hastalıkla mücadele ve eğitime destek için 16 milyar dolarlık yeni bir yardım paketi sözü verdi. Bunun 3 milyar dolarının sıtmayla mücadeleye ayrılacağı belirtildi. Fonun büyük bir kısmı Dünya Bankası ile AİDS, tüberküloz ve sıtmayla mücadele için oluşturulan fondan karşılanacak. Bu fonlarla sıtmaya karşı aşı için araştırma programının desteklenmesi planlanıyor. BM verilerine göre, yılda 109 ülkede 3.3 milyon insan sıtmaya yakalanıyor ve 1 milyondan fazla insan sıtmadan ölüyor. Ayrıca fondan 4.5 milyarın dolar eğitim ve bilim programlarının desteklenmesine ayrılması planlandı. Hedefin 2010 yılına kadar 24 milyon çocuğun eğitimden yararlanmasına olanak sağlamak olduğu ifade ediliyor.

Fonun 2 milyar doları sağlık alanı (özellikle de çocuk ölümlerinin azaltılması için), 1.6 milyar doları ise tarım sektörü programları için ayrıldı. Fonun Güney Afrika ve Orta Amerika’da yoksul köylülere yardım şeklinde verilmesi planlandı. İngiltere Başbakanı Brown Afrika’ya en az 10 milyar dolar yatırılarak “yeşil devrim” yapılmasını, böylece Afrika’nın kendisini doyuracağını savundu.

Zirvenin sonunda BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, zirvenin çok başarılı geçtiğini ve dünyada ekonomik kriz sırasında böyle bir fon oluşturulmasının harika olduğunu söyledi.

Oysa bu zirve de daha öncekilerden farklı değil. 8 yıl önce yapılan zirvede de 192 Birleşmiş Milletler üyesi ülkenin 2015 yılına kadar ulaşacağı 8 hedef belirlemişti. Bunlardan birisi yoksul ve açların sayısını yarıya indirmek, daha iyi eğitim, sıtma, tüberküloz ve AİDS gibi hastalıklarla mücadele, doğanın korunması vb. idi. Daha birkaç gün önce Birleşmiş Milletler Zirai ve Beslenme Örgütü (FAO) dünyada açlık ile yüzyüze olan insanların sayısının 854 milyondan 923 milyona yükseldiğini açıkladı. 1.4 milyar insan yoksulluk sınırının çok altında yaşıyor. Ekonomik kriz, enerji ve besin maddelerinde fiyatların yükselmesi daha fazla insanı yoksulluğa sürüklerken, kapitalizm koşullarında bu hedeflere ulaşılamayacağı yeterince açıktır.

Zira insan sağlığı, eğitim, doğanın korunması vb. sorunlara çözüm bulmak kapitalizmin doğasına aykırıdır. Kitleleri her geçen gün daha fazla yoksullaştıran ve açlığa sürekleyen bizzat bu sistemin kendisidir.


Kolombiya’da pancar işçileri grevde!

Kolombiya’da 15 Eylül’de Cauca/Valle del Cauca bölgelerinde 8.500 pancar işçisi iş bıraktı. 13 plantasyon ise işgal altında tutuluyor. İşçiler, sözleşmelerin kendileri ile işveren arasında yapılmasını ve insanca ücret istiyorlar.

Tarım işçilerinin direnişini askeri birliklerin saldırısı ve gaz bombaları da kıramıyor. Devlet ve ordu grevin gerillalar tarafından örgütlendiğini iddia ediyor, grevci işçilerin üzerine özel birlikler gönderiyor. İşçiler bugüne kadan birçok kez saldırıya uğradı.

Sermaye basını, kitlelerin grevci işçilerle dayanışmasını engellemek için karalama kampanyası yürütüyor. Grevin benzin fiyatlarının artmasına neden olduğu yalanı yayılıyor. Şeker pancarı işletmelerinde günlük 8.100 ton şeker ve 950 bin litre Ethanol üretiliyor. Ethonol benzin ile karıştırılıyor. İşgal altında tutulan tarlalardan biri, Kolombiya’da medya imparatorluğunu elinde tutan aileye ait.

Şeker pancarı işçileri tarlaya gitmek için saat 4’te kalkıyor ve saat 20.00’de eve dönüyorlar. Bu ağır koşullara rağmen asgari ücretin % 86’sını (136 Euro) alıyorlar. Her işçinin işverenle doğrudan iş sözleşmesi bulunmuyor. Bu nedenle sosyal sigorta giderlerini (hastalık ve emeklilik sandığına ödenen primler) kendileri karşılamak zorunda kalıyorlar. Aylıklarından ayrıca taşıma ücreti de kesiliyor. İşçilere bu durumda 72 Euro kalıyor.

İşçiler greve başlamadan önce ücretlerini almamışlardı. Bu nedenle kendileri gibi yoksul olan Kolombiya halkının dayanışmasıyla bu grevi sürdürebiliyorlar. Bölge halkı daha çok şeker pancarı üreticilerinden oluştuğu için sunabilecekleri destek sınırlı. Pancar işçilerinin eşlerinin oluşturduğu komite, grevci işçilerin aileleri için yiyecek ve para topluyor.

Sinaltrainal ve Sinalcorteros Sendikaları önderliğinde süren grev geniş bir kitle çalışması ile başladı. Binlerce kişinin katıldığı toplantılar düzenlendi. 14 Temmuz’da Şeker Endüstrisi Kurumu ASOCANA’ya ortak talepler bildirildi. Kurum hala görüşmekten kaçınıyor.

Sinaltrainal Sendikası grevci işçiler için yemek örgütlüyor. Ülkenin değişik yerlerinden gelen Sinaltrainal üyesi 30 kişi dönüşümlü olarak grev ile dayanışma faaliyeti yürütüyor. Çevre köylere giderek lojistik çalışma yapıyor, köylüleri grev üzerine bilgilendiriyor ve dayanışma örgütlüyor.


Dünyadan...

Boeing grevi sürüyor!

27 bin Boeing çalışanının 6 Eylül’de başlattığı süresiz grev devam ediyor. IAM sendikasının çağrısını yaptığı grevde çalışanlar, daha fazla ücret, önümüzdeki üç yıl içinde iş güvencesi, sendika üyelerine kârdan hisse talep ediyorlar ve hastalık sigortası priminin düşürülmesini protesto ediyorlar.

Grevin hazırlanmasına tüm üyelerin aktif katılımı sağlandı ve her üye grev konusunda eğitildi. Her grev yöneticisi sendikada eğitimden geçti. Her çalışana grev vardiya planı verildi. Vardiyalar sürekli olarak kontrol ediliyor. Greve aktif olarak katılanlar sendikadan grev parası (3. haftadan sonra 150 Euro haftalık) alabilecekler. Grevin gücü grevin bu şekilde örgütlenmesinden geliyor.

Yanısıra değişik komiteler kuruldu: Grevin en son durumunu bildiren e-maillerden sorumlu komite, çekilen ve şu an ödenemeyen krediler üzerine bilgilendirme komitesi, grev ile dayanışmayı örgütleyen komite, grevciler için bedava yemek örgütleyen komite...

Boeing grev nedeniyle 35 uçağı teslim edemedi. Bazı seyahat şirketleri Boeing tekeline tazminat davası açmaya hazırlanıyorlar.


İtalya’da eğitim reformuna karşı protestolar

İtalya’da Berlusconi’nin hükümete gelmesinin üzerinden 4 ay geçti. Eylül ayının son haftasında Berlusconi’ye ve onun neoliberal politikalarına karşı sendikaların çağrısını yaptığı büyük protesto gösterileri gerçekleşti. Böylelikle İtalya’da işçi ve emekçiler cephesinde yeni bir hareketlilik dönemine girildi.

Cobas sendikasının çağrısını yaptığı ve birçok kentte onbinlerce kişinin katıldığı protesto gösterisi ile hükümetin “eğitim reformu” protesto edildi.

Bu “eğitim reformu” ile hükümet önümüzdeki 3 yıl içinde 87 bin öğretmenin işyerini yok etmeyi planlıyor. 44 bin işyeri de idari yönetimlerde yok edilecek.

CGİL Sendikalar Birliği’nin çağrısı üzerine, 27-28 Eylül’de 150 yerde Berlusconi hükümetinin işçi ve emekçilere karşı sürdürdüğü neo-liberal politikalar protesto edildi. 29 Eylül günü ise Roma da “kamu eğitim sistemini kurtar!” şiarı altında bir yürüyüş gerçekleşti.

CİSL Sendikası ise 11 Ekim için Roma’da büyük bir gösteriye çağrı yaptı. Sendikalar, eylemlerine devam edeceklerini ve hükümetin bu reform paketini geriye çekmemesi durumunda ise genel greve gideceklerini ifade ettiler.


Letonya’da eylemler yayılıyor

Letonyalı sağlık çalışanları, öğretmenler ve polisler maaşlarının arttırılması talebiyle 26 Eylül günü sokaklara döküldü.

1500 sağlık ve eğitim emekçisi ilk olarak parlamento binasının önünde eylem yaptı. Eylem, hükümetin 2009’da tüm kamu sektörü çalışanlarının maaşlarının dondurulması planına karşı yapıldı. Letonya Başbakanı Ivars Godmanis ülkenin ekonomisinde görünen durgunluğu gerekçe göstererek giderleri kısma yönünde adımlar atmaya çalışıyor. Eylemde emekçiler, “Bizi başka ülkede çalışmak zorunda bırakmayın” yazılı dövizler taşıdılar.

Eylem sonrasında Sağlık ve Sosyal Bakım İşçileri Sendikası Başkanı arasında yapılan görüşmede Başbakan, sağlık çalışanlarının maaşlarını arttırmayı “deneyeceğini” fakat bu konuda herhangi bir söz veremeyeceğini söyledi.

Aynı gün 200 polis memuru da İçişleri Bakanlığı önünde toplanarak düşük ücretleri protesto etti.


Daimler işçilerinden protesto

Almanya’da Stuttgart-Untertürkheim’de 4 bin Daimler işçisi esnek çalışma saatlerini protesto etti. İşçiler esnek çalışma ile günde 6-10 saat arası çalışmak zorunda bırakılmalarının yanısıra fazla mesai ücretlerinin de kaldırılmasını protesto ediyorlar. İşveren ise işçileri üretimi başka bir yere taşımak ile tehdit ediyor.


Hindistan’da banka çalışanlarından grev

Hindistan çapında 50 bin şubeden 800 bin banka çalışanı, özelleştirmeleri protesto etmek için 24 Eylül günü iki günlük greve çıktı. Maharashtra, Karnataka, Tamil Nadu, Batı Bengal, Orissa Jammu ve Keşmir’de greve tam katılım sağlandığı bildirildi.

Tüm Hindistan Banka Memurları Birliği Genel Sekreterinin verdiği bilgiye göre Maharashtra’da 7.500 şubeden yaklaşık 100 bin kişi greve katıldı. Orissa’da ise 50 bin banka çalışanı iş bıraktı. Özel bankalar ve Orissa hükümetine bağlı bankalarda grev yapılmazken, Himachal Pradesh’te binlerce kamu sektörü çalışanı greve katıldı. Bangalore’de şehrin en yoğun yerlerinden biri olan Mysore Bank Circle’da toplanan yüzlerce grevci eylem yaptı.

Jammu ve Keşmir’de de greve tam katılım sağlandı, UFBU sözcüsü, Tripura’da 125 şubede 1.300 kişinin greve katıldığını söyledi.


Volvo 1400 işyerini tasfiye ediyor!

İsveç ağır vasıta üreticisi olan Volvo, Belçika ve İsveç’de bulunan 1400 işyerini tasfiye edeceğini duyurdu. Gerekçe, ekonomik krizden dolayı alım talebinin düşmesi. Aynı zamanda önümüzdeki dönemde çeşitli kısıtlamaların da yapılacağı açıklandı. Volvo Daimler Benz’den sonra dünyada ağır vasıta üretiminde ikinci sırada yer alıyor. 


Hyundai’de anlaşma sağlandı!

Güney Kore’nin en büyük otomobil üreticisi olan Hyundai Motor Company ile sendikalı işçiler arasında aylardır süren ücret tartışmaları 26 Eylül günü yapılan anlaşmayla son buldu.

Sendika üyelerinin yaklaşık %54’ü ikinci bir anlaşma yapılması yönünde oy kullanmıştı. İlk anlaşmada Hyundai’nin, aylık ücreti %5.61 oranında arttırması, 3 aylık ücrete denk ikramiye ve 3 milyon vonluk (2.597 Dolar) götürü ücret önerisi kabul edilmemişti. İkinci anlaşmada ise buna ek olarak her işçiye 1 milyon Kore vonu ödenmesi kabul edildi.

Anlaşma ile birlikte gelecek sene gece vardiyası sistemin tamamen kaldırılacak. Şirket bu uygulamanın otomobil üretiminde yılda 250 bin araç azalmaya yol açacağını söyledi.


Polonya kömür işçilerinden eylem

Polonya Dayanışma Sendikası’na üye yaklaşık 300 kömür işçisi ve elektrik mühendisi Avrupa Komisyonu’nun karbondioksit emisyonlarını sınırlayacak olan “iklim paketi”ni protesto etmek için 25 Eylül günü Brüksel’de eylem yaptı.

Dayanışma Sendikası, yeni düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesinin, üretiminin %95’inin kömürden sağlandığı elektrik sanayisi için felakete yol açacağı uyarısında bulundu.

 Polonya’nın çeşitli maden ocaklarından, Silesia, Belchatow, Konin, Kalisz ve Stettin’den kömür işçilerinin eylemine Polonyalı tersane işçileri de destek verdi.

“İklim paketi”, iklim değişikliğinin etkisini azaltmak için Avrupa Komisyonu tarafından önerilen kanun tasarısını içeriyor. Eylemciler ise bu kanun tasarısıyla kömürün enerji kaynağı olarak kullanımının azaltılacağını söylüyor.


Kabel Deutschland’da protesto eylemi!

250 Kabel Deutschland işçisi 300 işyerinin tasfiye edilmesine karşı 30 Eylül günü yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşe Berlin, Hamburg ve Hannover’den de katılım sağlandı. Ver-di Sendikası, daha fazla işyerinin de kapatılabileceğini söylüyor.


Almanya’da aşevlerinden yemek alanların sayısı arttı

Almanya çapında Aşevleri başkanı Gerd Hauser’in yaptığı açıklamaya göre, son yıllarda aşevlerinden geçinen insanların sayısı 500 binden bir milyona yükseldi. Bu evlerden geçimini sağlayanlar arasında çocuklar ve gençler %25 oranında.


İtalya’da ırkçılık protesto edildi

İtalya’da ırkçılık hafta sonu birçok ilde onbinlerin katılımı ile protesto edildi. Protesto gösterilerine Afrikalı, Çinli, Romanyalı, Pakistanlıların yanısıra İtalyan gençler de katıldı. 15 bin kişi Caserta’da, 20 bin kişi de Roma’da alanlara çıktı. Irkçılığa karşı gösteriler, son süreçte İtalya’da yabancılara karşı giderek artan saldırıları nedeniyle gerçekleşti.


Arjantinli çiftçiler tekrar sahnede

Hükümetle yaptıkları görüşmelerde ilerleme sağlayamayan Arjantinli çiftçiler en az altı gün tahıl ve et ihracatını durdurmayı planlıyor. Çiftçiler, hükümetin, son yüzyılın en ağır kuraklığının yaşandığı kuzeydeki küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerini desteklemesini talep ediyorlar.

Arjantin hükümeti, yılın başlarında yapılan çiftçi eylemlerinin ardından yeni bir boykot ilanıyla karşı karşıya. Hükümetin, tahıl ihracatı ve özellikle de soya ihracatına koyduğu ek vergileri protesto amacıyla başlatılan ve dört ay süren eylemler ülkenin tümünü etkilemiş, birçok kent ve kasabada gıda sıkıntısı başlamıştı. Sonuçta hükümetin önerdiği ek ihracat vergileri parlamentodan geçemese de, bu çiftçilerin taleplerini karşılamamıştı. Çiftçiler kuzeyde kuraklıktan etkilenen küçük ve orta işletmelere devlet desteği verilmesini istiyorlar.

Açıklanan eylem planına göre, altı gün boyunca tahıl ve soya ihracatı dondurulacak ve et ihracatı çok sınırlı olarak yapılacak.


Bilbo’da 25 bin Bask’lı alanlardaydı

4 Ekim günü Basklı’lara ait sahil metropolü Bilbo kentinde 25 bin kişi hükümetin keyfi olağanüstü hal uygulamasını, yasakları ve gözaltıları protesto etti.

Yürüyüş “Basklı’lara özgürlük!“ sloganı altında gerçekleşti. Yürüyüşe İspanya hükümetinin gerici politikalarını çeşitli biçimleriyle yaşamış 200 kişi çağrı yaptı. Bu, bölgede yürüyüş için izin alabilecek hiçbir legal sol parti ve örgütün kalmadığının da bir ifadesi.

Eylül ortasında İspanya yüksek mahkemesi 180 bin seçmeni olan iki Bask sol partisini yasaklamıştı. Aynı süreçte terör ve uyuşturucu davalarına bakan özel mahkemede, illegal tutsaklara yardım örgütü (Gestoras pro Amnistia) ile Askatasuna (Özgürlük) örgütünün 21 üyesi uzun yılları alan hapis cezalarına çarptırıldılar. İspanya mahkemeleri onların ETA için çalıştıklarını iddia ediyor.

Yürüyüşün sonunda onbinler sıkılı yumruklarla hep birlikte İspanya iç savaşında mücadele eden antifaşist milislerin mücadele marşı olan “Eusko Gudariak gara” – “Biz basklı askerleriz!” marşını söyleyerek dağıldılar. Yürüyüş devletin tüm baskılarına karşı Basklı’ların bağımsızlık özleminin yok edilemeyeceğini bir kez daha gösterdi.

Bu eylemlere paralel olarak ETA da askeri saldırılarını sürdürdü. 3 Ekim gecesi Tolosa mahkemesi önünde bombalar patladı.


Belçika’da grev hayatı felç etti

Belçika’da kamu çalışanları sendikaları FGTB, CSC ve CGSL “Artık yeter! Sadaka istemiyoruz!” diyerek 24 saatliğine greve gittiler. Sendikalar artan pahalılık nedeniyle işçi ve emekçilerin alım gücünün düştüğünü, bu nedenle ücretlerde artış talepleri için sonbaharda başlayacak olan toplu iş sözleşmelerini beklemek istemediklerini, şimdiden bu taleplerini duyurmak istediklerini ifade ediyorlar.

Grev nedeniyle Belçika’da tren, tramvay ve otobüsler çalışmadı. Ayrıca okullar, postane ve devlet daireleri de çalışmadı, çöpler alınmadı. Grevciler ülkenin birçok yerine grev noktaları ve barikatlar kurdular. Bu ise trafiği alt-üst etti , onlarca kilometre kuyruklar oluştu.

Antwerpen limanında barikatlar kuruldu ve liman bloke edildi. Grevden çelik işletmeleri de etkilendi. İlaç şirketi UCB’ye ait işyeri, grevdeki 100 kamu işçisi tarafından, işten atılacak 425 işçi ile birlikte işgal edildi.


Mexico City’de ‘68 katliamında ölenler anıldı

Mexico City’de binlerce kişi bundan 40 yıl önce güvenlik güçlerinin bir öğrenci ve işçi gösterisinde ateş açması sırasında ölenleri anmak için yürüyüş gerçekleştirdi.

‘68 yılında Meksikalı öğrenci ve işçilerin Tlatelolco Meydanı’ndaki protesto gösterileri sırasında ateş açılmış, çok sayıda insan ölmüştü. O dönemde hükümet 30 dolayında kişinin öldüğünü bildirmişti. İnsan hakları grupları ve yabancı gazeteciler ise 300’e yakın kişinin öldüğünü söylemişlerdi.

‘68 olaylarının yıldönümünü anma gösterisinde, polisle göstericiler arasında çatışma çıktı ve 20 kişi gözaltına alındı.

Ölümlerin meydana geldiği noktada konuşan Mexico City belediye başkanı Marcelo Ebrard, Meksika demokrasisinin büyük ölçüde 40 yıl önce ölenler sayesinde ayakta kaldığını söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün “katliam” diye nitelediği bu olayın sorumlularının cezalandırılması için Meksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderon’a çağrıda bulundu.

 

İsrail’in nükleer silahları Ortadoğu halklarını tehdit ediyor!

Kalabalık heyetlerle yıllarca Irak’ta kitle imha silahları arayan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK), olmayan silahları arayarak fiilen emperyalist işgale hizmet etmiştir. Bu aynı kurum son birkaç yıldır İran’la da uğraşıyor. Binlerce nükleer başlıklı füze/bomba stoklayan emperyalist-siyonist güçlerin iddialarına dayanan UAEK, güya İran’ın nükleer silah üretmesini önlemeye çalışarak Ortadoğu’nun güvenliği için çaba harcıyor.

Dünyayı nükleer silah tehlikesinden korumak için çalıştığı iddia edilen UAEK’ın icraatlarına bakıldığında, sonucun tersi olduğu görülmektedir. Kurumun son genel kurulunda İsrail’in nükleer silahlarıyla ilgili tutumu, bu kanıyı daha da güçlendirmiştir. Mısır’ın sunduğu “UAEK güvence denetimlerinin Ortadoğu’da da uygulanması” başlıklı karar tasarısıyla ilgili tutumu, bu kurumun uğursuz işlevini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Mısır’ın sunduğu karar tasarısının genel başlığı kabul edildi. Ancak sıra somut uygulamaya, yani siyonist İsrail rejiminin nükleer silahlarının denetlenmesiyle ilgili karar tasarısına gelince, UAEK yine utanç verici tutumunu sergiledi Arap Birliği Teşkilatı üyesi ülkelerin ortaklaşa sundukları, “İsrail’in nükleer kapasitesi” başlıklı karar tasarısı, “üzerinde oylama yapılıp yapılmaması için” oylandı. Yapılan oylamada, genel kurula katılan ülkelerin 46’sı karar lehinde tutum alırken, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülke çekimser, 43 ülke ise karşı oy kullandı. Bu oylama ile Arap Birliği’nin karar tasarısını boşa düşüren UAEK, emperyalist-siyonist güçlerin hizmetinde olduğunu ortaya koydu. 

Ankara’daki Amerikancılar’ın oylamada çekimser oy kullanarak İsrail’in nükleer silahlarının dokunulmazlığını savunması ise, dinci gerici AKP hükümetinin “bölge barışına katkıda bulunmak için uğraşıyoruz” söyleminin sahtekarlıktan ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Irkçı-siyonist İsrail rejiminin nükleer bombalarına dokunmaktan kaçınan UAEK’ın utanç verici tutumu, Ortadoğu halklarının nükleer silah tehdidi altında kalmasına hizmet etmiştir.


Almanya’da “hastaneleri kurtar” eylemi!

Almanya’da “Hastaneleri kurtar!” sloganı altında dev bir gösteri gerçekleşti. Sendikaların 60 bin kişi beklediği yürüyüşe 130 bin kişi katıldı. 9 sendikanın eylem birliği çağrısını yaptığı, Almanya tarihinde sağlık alanında gerçekleşen en büyük yürüyüş, fiyat artışları ile bütçe kesintileri arasında sıkışan hastaneleri kurtarmak için gerçekleştirildi.

Yürüyüş öncesi hükümet hastaneleri desteklemek için yaklaşık 3.2 milyar Euro mali destekte bulunacağını açıklamıştı. Ayrıca, henüz parlamentodan ve bakanlar kurulundan geçmemiş bulunan anlaşma taslağına göre, önümüzdeki 3 yıl içinde hastanelere 21 bin hasta bakıcı alınacak. Bunları yetersiz bulan ve 2100 klinik için 6.7 milyar Euro’ya ihtiyaç olduğunu ifade eden sendikalar, hükümetin bu acil uygulamalarını “etkisiz ilaç” olarak nitelendirdiler. Sendikalar hastaneler için tek ve uzun vadeli bir finansman talep ediyorlar.

Almanya’nın dört bir yanından Berlin’e akan onbinlerin dev protesto gösterisinde, “Artık yeter!”, “Ücretlerimizin ve personel sayısının düşürülmesine karşı mücadeleye!” vb. pankartlar taşındı. Yürüyüşte gençlerin yoğunluğu dikkati çekti.

Konuşmacılar hükümetin sağlık politikalarını eleştirdiler, ilaç ve teknik aletlerin fiyatları artarken hastanelere yapılan mali yardıma getirilen sınırlamaların kaldırılmasını talep ettiler. Hastanelerin durumuna değinerek, her hastabakıcı ve doktora düşen hasta sayısının giderek arttığını, bunun hastayla yeterince ilgilenmemeyi doğurduğunu vurguladılar.

Almanya’da hastanelerde 1.1 milyon kişi çalışıyor. Geçtiğimiz 10 yıl içinde hastanelerde 100 bin bölüm kapatılırken hasta sayısı 1 milyona yükseldi.

Bu kadar değişik sendikanın eylem birliği çerçevesinde biraraya gelmesinin bir nedeni de, devlet hastanelerin üçte birinin devletin mali politikaları nedeniyle iflasla karşı karşıya kalmış olması.


Almanya’da hak ve özgürlükler için eylem!

Sermayenin 11 Eylül’ün ardından dünya ölçüsünde yoğunlaştırdığı saldırılar sürüyor. Bu saldırıların bir ayağını demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi oluşturuyor. Bireyin özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, basın serbestliği, sendikal özgürlükler ardarda rafa kaldırılıyor.

Sermaye devleti kitlelerin yaşamının tüm alanlarına girerek onları daha fazla gözetliyor, fişliyor ve kontrol altına almaya çalışıyor. Günlük davranışlar, tüm telefon görüşme ve yazışmaları, internette girilen sayfalar, kullanılan yollar, duraklar, otobanlar, alışveriş mağazaları, satın alınan eşyalar, izlenen televizyon programları, buluşulan mekanlar, arkadaş grupları, işyerleri, ilgi alanları, kısacası tüm yaşamı izlemek çabasındalar. Sermaye devleti bu uygulamalarıyla tüm topluma korku ve şüpheyi egemen kılarak, araştırmayan, düşünmeyen, eleştirmeyen, tepki göstermeyen insanlar yaratmaya çalışıyor.

Son 10 yıl içinde Almanya’da 21 kez bireylerin kontrol ve gözetilmesine ilişkin yasalar ağırlaştırıldı. Alman Anayasa Mahkemesi 12 kez gözetleme yasası ve uygulamalarını anayasaya aykırı buldu. Ama bu Alman hükümetini durdurmadı. Sonbaharda 18 yasanın ağırlaştırılması planı sırada bekliyor. Uçakla seyahat edenlerin tam listesi, hassas bilgilerin ABD ile değiş tokuşu, AB-Telekom paketi, biometrik kimlik dökümanları ve video ile gözetleme, kişiye ait bilgisayarların gözetlenebilmesi vb. gibi... Böylelikle en gelişmiş teknolojilerle orduya, gizli istihbarat servisine ve polise sınırsız imkanlar tanınıyor.

İşçi ve emekçiler, özellikle sisteme karşı mücadele eden sosyalistler, devrimciler, sendikacılar, muhalif basın, yabancılar bu gözetleme saldırısının ilk hedefi durumundalar.

Bu saldırılara sessiz kalmayan sendikalar, ilerici partiler, insan hakları ve demokratik kitle örgütleri 11 Ekim’i Uluslararası Eylem Günü ilan ettiler. Almanya’daki merkezi gösteri Berlin’de “Freiheit statt Angst, Stoppt den Überwachungswahn! - Korku yerine özgürlük, gözetim kuruntusunu durdurun!” sloganıyla gerçekleşecek.


 

Almanya’da metal TİS’leri

Almanya’da IG Metall Sendikası, 3.6 milyon işçi için ücretlere %8 oranında artış talep ediyor. IG Metall Başkanı Berthold Huber 23 Eylül günü yaptığı konuşmada, Almanya ekonomisinin sağlam durumu ve karların eşitsiz dağıtımı gözönüne alındığında taleplerinde haklı olduklarını söyledi ve “%8’lik talep karları azaltacak, bunun farkındayız” dedi. Mevcut ekonominin durumunun, metal sanayiinin Almanya’nın oldukça başarılı olduğu, makine ihracatında önemli bir yer tuttuğu gerçeğini değiştirmediğini dile getirdi.

Alman sendikacılar, 2000’in başlarında ekonomideki durgunlukla beraber işçilerin ücretlerinde azalma görülürken, son iki yıldaki büyümeden pay verilmediğini vurguluyorlar.

Otomobil, bilişim ve ev eşyası sanayilerindeki ücret anlaşması 31 Ekim’de sona erdi. Kapitalist patronlar sendikanın talebinin gerçek dışı olduğunu iddia ediyorlar. Gesamtmetall İşverenler Birliği Başkanı Martin Kannegiesser, Almanya’daki sanayi işçilerinin dünyada en yüksek ücretle çalışan işçiler olduğunu söylüyor.

Görüşmelerin ilk raundu Almanya’nın 16 eyaletinden üçünde 2 Ekim’de başladı.

Hans Böckler Vakfı’na göre Almanya, enflasyona göre belirlenen ücretlerin 2000 ve 2008 yılları arasında en fazla düştüğü tek Avrupa Birliği üyesi. Avrupa Komisyonu’nun yaptığı bir hesaplamaya göre, diğer Avrupa ülkelerinin seviyesine ulaşabilmesi için Almanya’da maaşların birkaç yıl boyunca her yıl % 6 oranında artması gerekiyor.



8. Uluslararası Kadın Kurultayı gerçekleşti!

8. Uluslararası Kadın Kurultayı 3-5 Ekim tarihleri arasında 2 bine yakın katılımcı ile Almanya’nın Düsseldorf kentinde gerçekleştirildi. Dünyanın 4 kıtasının 24 ülkesinden 60’a yakın delege kurultayda yeraldı. Kurultayın bu yılki sloganı “Dünyanın tüm kadınları ve genç kızları bilinçli, dayanışmacı ve mücadeleci bir ruh ile ileri!” idi.

Kurultayın ilk gününde tüm delegeler kendi ülkeleri hakkında bilgiler verdiler, kadın mücadelelerini ve örgütlenmelerini tanıttılar. Yanı sıra kendi ülkelerindeki genel sorunlar (yoksulluk oranı, işsizlik oranı, eğitim sorunu), iktidar ve devrimci mücadele hakkında da bilgiler verdiler. Özellikle Latin Amerika ülkelerinden (Kolombiya, Peru, Ekvator, Arjantin, Venezuella ve Brezilya) gelen delegeler kurultaya devrimci bir ruh taşıdılar. Sunumlarındaki en önemli vurgu ise kadının kurtuluşunun ancak sınıf mücadelesi ile gerçekleşeceği idi.

İki bölümden oluşan kurultayın ikinci gününde 34 farklı konuyu işleyen komisyonlar oluşturuldu. Birinci bölümde 18 konuda tartışmalar oldu. Konulardan bazıları şunlardı:

- Kadın ve genç kızların faşizme karşı aktif mücadelesi

- Din ve kadın hakları

- Uluslararası kadın hareketinin perspektifleri

- Sendikal kadın çalışması

Essen kentinden katılan bir yoldaşımız “Uluslararası kadın hareketinin perspektifleri” konulu tartışma grubunda, kadının kurtuluşunun yalnızca işçi ve emekçilerin kurtuluşu ile mümkün olabileceğini içeren bir konuşma yaptı.

İkinci bölümde ise 16 değişik konu ele alındı. Bunlardan bazı başlıklar şöyle idi:

- Okuyan kadın tehlikelidir

- Uluslararası kadın dansları

- “Babamın dediği olur” adlı kitabın sunumu

- Irkçı partiler parlamentoya giriyor, buna karşı ne yapabiliriz?

İkinci günün akşamı kurultayı organize eden dönem hazırlık komisyonu iki yıllık çalışmasının raporunu sundu. Ardından önümüzdeki iki yıllık çalışma dönemi için yeni komisyon seçildi. Bu komisyona bir yoldaşımız da katıldı. Daha sonra kültürel program ile devam edildi.

Kurultayın son gününde, 2011 tarihinde Venezuella’da gerçekleştirilecek olan Uluslararası Kadın Konferansı’nın bugüne kadar yapılan ön hazırlığına yönelik teknik bilgiler verildi. Latin Amerika ülkelerinden gelen delegeler, önümüzdeki konferansta ağırlıklı olarak anti emperyalist, anti kapitalist ve sınıf mücadelesi eksenli kadın çalışmasının sorunlarının ele alınmasını talep ettiler.

Kurultay başarıyla sonuçlandı. Bu başarıyı hazırlayan, iyi bir ön hazırlık yapılması, uluslararası niteliği ve delegelerin çoğunluğunun devrimci bir duruş ortaya koyması idi.

BİR-KAR/ Essen