21 Mayıs 2010
Sayı: SİKB 2010/20

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfına ihanetin hesabı mutlaka sorulmalıdır!
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
Baykal Amerikancı rejim tarafından
saf dışı edildi!
Polis destekli ırkçı-faşist saldırılar yayılıyor..
Madendeki patlamanın sorumlusu sömürü düzenidir!
BDSP: İş cinayetleri devam ediyor!
Sendika ve meslek örgütlerinden maden faciasına tepkiler
Ankara’da işçiler “Genel grev-genel direnişi” tartıştı
BES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç
ile konuştuk
Türk-İş’ten 26 Mayıs ihaneti!
İşçi ve emekçi hareketinden..
Yeni dönem MESS Grup TİS süreci ve görevlerimiz
MİB: Sınıfa ihanet edenler hedefimiz olmaktan kurtulamayacaklardır!
İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı gerçekleştirildi!
Mayıs şehitleri eylemlerle anıldı
Gençlikten Kaypakkaya ve Mayıs şehitleri anmaları...
Sokak Üniversitesi’nde “Kapitalizmin krizi ve Yunanistan” dersi
NATO’da “stratejik” dayanışma
Krizin faturasına karşı
emekçiler sokakta!
Devrim şehitlerini anmak, kavgayı zaferle taçlandırmakla mümkündür!
Siyaset ve ahlak! - M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sendika ve meslek örgütlerinden maden faciasına tepki

Zonguldak’ta meydana gelen grizu patlamasına ilişkin tepkiler yükselmeye devam ediyor.

Genel-İş

Zonguldak’taki maden faciasına ilişkin yazılı bir açıklama yapan DİSK/ Genel-İş Sendikası, “Maden patlamalarının sorumlusu kölelik düzeninin iktidarı hükümettir!” dedi.

Türkiye’de maden kazalarında binlerce işçinin hayatını kaybettiğine, bir o kadarının da yaralandığına dikkat çekilen açıklamada, işçi sınıfının yalnızca Zonguldak’ta verdiği ölü sayısının 3500’ün üzerinde olduğu söylendi. Yaşanan tüm iş kazalarını tetikleyen başlıca faktörün özelleştirme ve taşeronlaştırma olarak tanımlandığı açıklamada, gözleri kar hırsı bürümüş sermayedarların, çalışanları insanca çalışma koşullarından yoksun bırakabildikleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarını hiçe sayabildikleri ifade edildi. Yaşanan bu ‘cinayetlerin’ sorumlusunun sadece işletmeler değil bunlara göz yuman hükümet olacağını söyledi.


Basın-İş

Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası, Genel Merkez Yönetim Kurulu imzasıyla yaptığı açıklamada, yaşanan facianın sorumlularının kamu yararını hiçe sayanlar olduğunu söylenerek şu vurgular yapıldı:

“ Madenlerde yaşanan göçüklerin ve grizu patlamalarının ‘kaçınılmaz kaza’ şeklinde duyurulmasına, kader diye yutturulmasına öfkeliyiz.

İş kazalarında kaybettiğimiz kardeşlerimizin sorumlularından hesap sorulmamasına öfkeliyiz.

Ülkemizi bu hale getirenlere, kamu yararını hiçe sayanlara öfkeliyiz.”


Türk-İş

Türk-İş Yönetim Kurulu tarafından basın kuruluşlarına yapılan açıklamada, “Ülkemizin gerçek gündemi olan işsizlik ve yoksulluk, ülkemizi ucuz emek cennetine çevirmekte, ekmeğe ihtiyacı olan yurttaşlarımıza iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmadığı ortamlarda, güvencesiz çalışmayı dayatmakta, bu durum can kayıplarını da içeren ölümcül kazaları beraberinde getirmektedir.” denildi.

Zonguldak’ta yaşanan kazanın bu olumsuz tablonun en çarpıcı ve acı göstergesi olduğu vurgulanan açıklamada şu noktalara değinildi:

“Yeterli denetim yapılmadığını da gözler önüne sermektedir. Türkiye, madenlerde iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen 176 sayılı ILO sözleşmesini bir an önce imzalamalı, gündemde olan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı bir an önce çıkarmalıdır.”


Petrol-İş

Madende yaşanan patlamaya ilişkin yazılı açıklama yapan Türk-İş’e bağlı Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası (Petrol-İş) ise artan kazalar ve grizu patlamalarına rağmen sorumluların gerekli tedbirleri almadıklarını dile getirdi.

“Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait kömür ocağı işletmesinin Yapıtek adlı taşeron bir firma tarafından yapıldığı, işçilerin sendika üyesi olmadıkları görülmektedir. Maden işletmeciliğindeki taşeronlaşma bu tür kazaların artmasına neden olmuştur.” sözleriyle taşeronlaştırmaya dikkat çekilen açıklamada, 30 madencinin bir an önce sağ-salim kurtarılması temenni edildi.



Haber-İş

Türk-İş’e bağlı Haber-İş adına Genel Başkan Ali Akcan yazılı açıklamada bulundu. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2008 yılı iş kazaları verilerini sunan Akcan, çalışma yaşamında alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersiz olduğunu ifade etti. Böylesi kazaların bir daha yaşanmaması için tüm işyerlerinde gerekli tedbirlerin alınması ve yeterli denetimlerin yapılması gerektiğini ifade etti.



DİSK

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de yazılı açıklama yaparak, “Madencilikte kamunun denetim ve yaptırım koşulları yeniden düzenlenmeli, iş sağlığı ve güvenliğine dönük önlemlerin eksiksiz alınmasında tavizsiz bir yol izlenmelidir!” dedi.

Görgün “Taşeronlaştırma iş cinayeti, kan ve gözyaşı demektir!” başlığı taşıyan açıklamasında, 10 Aralık 2009 yılında Bursa Mustafakemalpaşa’da Bükköy Maden İşletmesi’nde 19 işçinin ve 23 Şubat 2010 tarihinde Balıkesir Dursunbey’de 13 madencinin yaşamını yitirmesini hatırlattı.

Taşeronlaşmaya ve sendikal örgütlenmenin kapsamının daraltılmasına dikkat çeken Görgün’ün açıklaması şu sözlerle sona erdi:

“Bunca saatten sonra ve metan gazıyla dolu dehlizde yaşama savaşından galip çıkmak zor da olsa, diliyoruz ki korkulan olmadan ve henüz haber alınamayan 30 işçiye sağ-selim ulaşılabilsin.”


KESK

KESK Genel Başkanı Sami Evren de konuya ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Patlamanın bir kaza olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Evren “Kimse maden kazalarını, iş kazalarını kader gibi göstermemelidir. Maden kazalarının yoğun olarak yaşandığı ülkelere baktığımızda bu ülkelerde demokratik standartların, çalışma standartlarının düşük olduğunu, görüyoruz.” dedi.



Tek Gıda-İş

Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş ise yaptığı açıklamada, son senelerde özellikle artan maden ocağı kazalarının yeterli denetimin yapılmadığını ve işgüvenliği tedbirlerinin alınmadığını gösterdiğini belirtti.

Açıklamada, her kazanın katliam gibi onlarca cana mal olmasına seyirci kalanların olay sonrasındaki üzüntü beyanlarının artık sinir bozduğu söylendi.


İstanbul Tabip Odası

İstanbul Tabip Odası (İTO) da taşeronlaşmaya dikkat çekti. Taşeronlaşmayla birlikte gelen ilkel-güvenliksiz çalışma koşullarının işçilerin yaşamını almaya devam ettiğinin ifade edildiği açıklamada, Türkiye’yi taşeron cennetine çevirenlerin de taşeronlaşmanın bedelini işçilere ve emekçilere yaşamlarıyla ödetmesine daha fazla seyirci kalınmaması gerektiğini ifade etti.



EMO İstanbul Şubesi’ndeki sürgünlere ilişkin açıklama...

EMO İstanbul Şube teknik görevlilerinin görev yerleri, kendileri ile daha önceden konuşulmadan ve rızaları sorulmadan değiştirilmeye çalışılmaktadır. EMO İstanbul Şube çalışanı mühendislere, 12 Mayıs günü fax aracılığı ile görevlendirme yazıları gönderilerek, 13 Mayıs günü yeni görev yerlerine gitmeleri emredilmiştir. Herhangi bir özel şirkette dahi işi ile ilgili bir değişiklik yapılacağında çalışanların önce rızası sorulurken, mesleki demokratik kitle örgütü olması gereken EMO’da nasıl olur da çalışanlara bir demirbaş gibi davranılabilir, bugün burada yarın şurada dur denilebilir? Örneğin EMO İstanbul Şube MİSEM görevlisi Nidal Aras, Şişli’de ikamet etmesine karşın Kartal temsilciliğe sürülmüştür. Hem görev yeri hem de görev tanımı bir kalemde değiştirilmeye çalışılmıştır. Çalışanın rızası olmaksızın görev yerini değiştirmenin adı sürgündür. Çalışanı muhatap almadan yazı gönderip ertesi günü başka bir yerde görevlendirmenin adı sindirmedir, yıldırmadır.

Özelleştirme politikalarına karşı çıkan BEDAŞ çalışanlarının sürgün edilmesine, onların davalarına müdahil olarak destek vermeye çalışan EMO nasıl olur da kendi çalışanlarına aynı biçimde davranabilir? EMO İstanbul Şube tarafından sekretaryası yürütülen TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir Plancılar Kurultayı’nda işverenlerin çalışanlara karşı uyguladığı sindirme ve yıldırma (mobbing) uygulamalarına karşı mücadele etme kararı alınmışken, EMO İstanbul Şubesi yönetimi bu kararın gereğini yapacağına kendi çalışanları üzerinde mobbing uygulamaktadır.

Ayrıca bu yıldırma ve sürgün uygulamasında o kadar pervasızlaşabilmişlerdir ki, herhangi bir Yönetim Kurulu (YK) kararı bile almaya gerek duymamışlardır. YK kararı olmadan, YK Yazman üye imzası ile gönderilen bir yazıyla değişiklik yapmaya kalkılarak bırakalım demokratik işleyişi, EMO yönetmelikleri ve iş yasası da açıkça ihlal edilmiştir. Bu girişim ile yönetim erkini elinde bulunduran siyasi gruplar yönetim anlayışlarını açıkça ortaya koymuşlardır. Seçimler sonrasında yalnızca ‘yönetim organlarını paylaşmak’ için birlikte hareket eden gruplar, ‘yönetimde çoğunluğu elde ettik kimseye hesap vermeyiz, istediğimizi yaparız’ tavrıyla hareket etmektedirler.

(...) EMO İstanbul Şube yönetimini uyarıyoruz: Yaptığınız yanlıştan bir an önce dönünüz! Demokrat kamuoyuna bir an önce özeleştirinizi veriniz. Eğer bu yanlışta ısrar ederseniz, emek düşmanı bu uygulama ile anılacaksınız.

Bu emek düşmanı uygulamaya karşı, bütün meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

Emekten Yana Mühendisler