<

18 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/24

 Kızıl Bayrak'tan
“Eksen kayması” tartışmaları safsatadan ibarettir
Zorlu mücadele gündemleri ve
görevler
Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar sürüyor
Sivas’ın hesabını soracağızi
Madenlerde ölümlerin
sorumlusu kapitalizmdir!
30 madencinin kanı kurumadan bir madenci daha katledildi
15-16 Haziran Direnişi selamlandı.
ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet ve sınırsız sömürü.
HABAŞ Demir-Çelik’te iş bırakma eylemi
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile MESS Grup TİS süreci üzerine konuştuk
KESK üyeleri tasarıya
karşı eylemdeydi.
İşçi ve emekçi hareketinden..
Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla dava üzerine konuştuk!
Karadağ cinayeti davasının ilk duruşması yapıldı 
Karadağ davası duruşması eylemlerle karşılandı
Gençlik işçi sınıfının çelik disiplini ile kavga alanlarında,
fabrika havzalarında sınanmalıdır!
Gençlik eleme sınavlarına karşı alanlardaydı
BM Güvenlik Konseyi, İran’a yeni yaptırım tasarısını kabul etti...
Çin’den Avrupa’ya kölece çalışma
can alıyor!..
Dünya’dan işçi ve emekçi eylemleri
Kırgızistan’da çatışmalar sürüyor!
Kadına yönelik cinsel taciz ve
tecavüz gün geçtikçe artıyor!
Yeni-Osmanlıcılık ve Kürdistan sorunu…
- M.Can Yüce
Kayıp yakınlarının
Ankara yürüyüşü başladı..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gordon: “Türkiye ile
stratejik ortaklık sürüyor!”

Emperyalist ABD yetkilileri, “eksen kayması” tartışmalarına da gönderme yaparak yeni açıklamalarda bulundular. ABD’nin Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Türkiye’nin İran’a karşı yaptırımlara BM Güvenlik Konseyi’nde hayır demesinden “hayal kırıklığı” duymakla beraber ABD ile Türkiye arasındaki “stratejik ortaklığın” devam ettiğini bildirdi. Gordon, İran sorununu ABD için “kritik bir mevzu” olarak nitelendirirken, “Uzun zamandır bir NATO müttefiki olmasına rağmen (Türkiye’nin) ABD ile ortak hareket etmemesinden hayal kırıklığına uğradık” dedi.

Gordon, Türkiye ile ABD’nin “stratejik ortak”tan “stratejik rakibe” dönüştüğü görüşüne ise katılmadığını, stratejik ortaklar arasında da görüş ayrılıkları olabileceğini ve bunların açıkça konuşulduğunu kaydetti. Türkiye’nin daha aktif bir dış politika yürüttüğünü belirten Gordon, “Ancak ben bunun Batı’nın rağmına olduğunu, onu ya da bunu birbirine tercih ettiğini düşünmüyorum. Biz Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile güçlü bir ilişki kurma arzusunda herhangi bir azalma kesinlikle hissetmedik” dedi.

Türkiye’nin İran konusunda gayretlerini “samimi” bulduklarını ifade eden Gordon, uranyum takası anlaşmasına ilişkin Tahran Deklarasyonu’nda gerek “zamanlama” gerekse “diğer eksiklikler” itibarıyla problemler bulunduğunu ifade etti.

Türkiye emperyalizme bağımlı bir ülkedir ve bugün Amerikan emperyalizminin köleci egemenliği altındadır. Bu, iktisadi temel üzerinde çok yönlü, çok boyutlu bir bağımlılıktır. Emperyalizme bu kölece bağımlılık, Türk dış politikasını belirleyen temel bir gerçekliktir. Türkiye hemen tüm alanlarda ABD emperyalizmine göbekten bağımlıdır. Türkiye NATO üyesidir. Türkiye’nin dört bir yanı NATO ve ABD askeri üs ve tesisleriyle kaplıdır. İhtiyaca göre ABD emperyalizmi Ortadoğu halklarına karşı bu üsleri dilediğince kullanabilmektedir. Türkiye emperyalizme çok yönlü bağımlılık çerçevesinde bir dizi başka emperyalist kuruluşa da üyedir ve işin gerçeğinde bu kuruluşlar üzerinden de emperyalizme kölece bağımlıdır. AB’nin aday ülkesidir ve AB’ye tek yönlü bir gümrük bağımlılığı içindedir. IMF’nin, Dünya Bankası’nın, Dünya Ticaret Örgütü’nün, İLO’nun, vb. kuruluşların bir üyesidir.

Dolayısıyla Türk dış politikasının ne olduğunu anlamaya çalışırken, Türk burjuvazisinin emperyalizme göbekten bağlı bulunduğunu, dolayısıyla Türk dış politikasının bütün temel unsurlarını emperyalizme bu bağımlılığın belirlediğini gözönünde bulundurulmalıdır. Nitekim güncel olaylar üzerinden baktığımızda, bir “eksen kayması”nın söz konusu olmadığını, Türk burjuvazisinin izlediği dış politika çizgisinin temelde ABD emperyalizmi tarafından belirlendiği, temel tercih ve yönelimlerinin buna göre şekillendiği ortada. Türkiye’nin dış politikasını temelde hep emperyalizme bu bağımlılık ilişkileri, bu ilişkilerin çıkar ve ihtiyaçları belirlemiştir.

Kuşkusuz ki, belli alanlardaki çelişkiler, zaman zaman ortaya çıkan sorunlar ve bunun yolaçtığı pürüzler, ancak Türk burjuvazisinin gerici çıkar ve ihtiyaçlarıyla emperyalizmin o anki tercihleri karşı karşıya geldiğinde yaşanabiliyor. Elbette Türk sermaye devletinin kendi özel çıkar, ihtiyaç, kaygı ve hesaplarından kaynaklı kendine özgü tutumları da vardır. Ama burada sözkonusu olan yalnızca gerici çıkarlar alanıdır.

Bunun ötesindeki tüm sorunlarda emperyalizme tam bir sadakat sözkonusudur. Bu kendini dış politikada da belli sorunlar ve tutumlar üzerinden gösteriyor. Bu sorunlar çerçevesinde, işbirliği içinde bulunduğu emperyalist güçlerle zaman zaman belli çelişkiler, bunun ifadesi sıkıntılar yaşayabiliyor. Fakat bu tür sorunlar, temelde bağımlılık ilişkileri tarafından belirlenen temel tercihleri ve yönelimleri değiştirmez, nitekim Gordon’un da teyit ettiği gibi değiştirmiyor da.

Açıktır ki, eğer emperyalizmin izlediği politika devrime karşıysa, halklara karşıysa, Türk sermaye devletinin bu noktada en ufak bir sorunu olmuyor emperyalizmle. Devrimci gelişmelere ve halklara karşı gerekli olan neyse, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda Türkiye de bunu yapıyor, bunun gerekleri çerçevesinde emperyalizme tam bir sadakatle hareket ediyor

 

 

 

 

.

Yağma ve yıkım tam gaz sürüyor...

Siyonist İsrail devletinin Gazze’ye giden yardım gemisine saldırısı, BM Güvenlik Konseyi’nde kullanılan “hayır” oyununun yarattığı kriz, işçi ve emekçilerin ilgisini daha çok dış politikada yaşanan gelişmelere kaydırırken içeride ise kapsamlı yağma ve yıkım saldırılarının hazırlıkları yapılıyor. Çeşitli yağma ve talan yasaları sessiz sedasız meclis gündemine getiriliyor.

TBMM gündemine geçtiğimiz hafta gelen ve AKP İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ile 14 milletvekilinin imzasını taşıyan tasarı, imar rantı yükselen tüm semtlerde “eskiyen yapılaşmayı yenilemek” ve “deprem riskini azaltmak” bahanesiyle “yeni emlak pazarı” oluşturmayı amaçlıyor.

Ormanları, sitleri ve tarım arazilerini “maden ocakları”na açan yasa TBMM’den geçmiş bulunuyor. Bu hafta da “kentsel rant”ların pazarlanmasını hedefleyen “kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanları”nı düzenleyen tasarı genel kurul gündemine alındı.

Uygulamaların “belediyelerle anlaşacak firmalara” yaptırılmasına “serbestlik” sağlayan tasarı, projelere “dava açılması” halinde mahkemelerin karar almalarına da “koşul” getiriyor.

“Yargı denetimi”ne ve “yargı bağımsızlığı”na müdahale edilen düzenlemeye göre, mahkemeler ancak “açıkça hukuka aykırılık” saptarlarsa ve bunun da hangi yasanın ihlaliyle oluştuğunu belirtirlerse iptal ya da yürürlüğü durdurma kararı verebilecekler.