<

18 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/24

 Kızıl Bayrak'tan
“Eksen kayması” tartışmaları safsatadan ibarettir
Zorlu mücadele gündemleri ve
görevler
Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar sürüyor
Sivas’ın hesabını soracağızi
Madenlerde ölümlerin
sorumlusu kapitalizmdir!
30 madencinin kanı kurumadan bir madenci daha katledildi
15-16 Haziran Direnişi selamlandı.
ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet ve sınırsız sömürü.
HABAŞ Demir-Çelik’te iş bırakma eylemi
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile MESS Grup TİS süreci üzerine konuştuk
KESK üyeleri tasarıya
karşı eylemdeydi.
İşçi ve emekçi hareketinden..
Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla dava üzerine konuştuk!
Karadağ cinayeti davasının ilk duruşması yapıldı 
Karadağ davası duruşması eylemlerle karşılandı
Gençlik işçi sınıfının çelik disiplini ile kavga alanlarında,
fabrika havzalarında sınanmalıdır!
Gençlik eleme sınavlarına karşı alanlardaydı
BM Güvenlik Konseyi, İran’a yeni yaptırım tasarısını kabul etti...
Çin’den Avrupa’ya kölece çalışma
can alıyor!..
Dünya’dan işçi ve emekçi eylemleri
Kırgızistan’da çatışmalar sürüyor!
Kadına yönelik cinsel taciz ve
tecavüz gün geçtikçe artıyor!
Yeni-Osmanlıcılık ve Kürdistan sorunu…
- M.Can Yüce
Kayıp yakınlarının
Ankara yürüyüşü başladı..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet ve sınırsız sömürü

İstanbul Samandıra’da bulunan ÜNSA Ambalaj Sanayi AŞ, DİSK Tekstil Sendikası’nda örgütlü bir fabrika. Son yıllarda fabrikada art arda yaşanan olaylar, sendikal ihanetin utanç verici örneklerini oluşturuyor.

2008 yılında, ÜNSA Çuval Fabrikası’nın taşeronunda ücret ve hak gasplarına karşı direnişe geçen işçilere DİSK Tekstil yönetiminin açık ihaneti, yaşanan vahim tablonun sadece bir kesitini sunuyor. Hatırlanacağı gibi, ÜNSA taşeronunda kararlı bir direniş sürerken, sendika yönetimi, patronlarla arasını bozmamak için ne yapacağını şaşırmış, çareyi açık olarak tarafını ilan etmekte bulmuştu. Sınıfa ihanetin resmi çizilmiş, ÜNSA Çuval Fabrikası’nın kapısına, şöyle bir ilan asılmıştı: “Direnişle hiçbir ilgimiz yoktur! / DİSK Tekstil”

Bugün, sendikalı bir fabrika olan ÜNSA’da sınırsız sömürü ve her türlü keyfi uygulama sürerken, sendika yönetimi aynı ihanet çizgisinde ısrar ediyor. Belki, bundan daha da acı olan, 6 yıl önce seçilmiş işyeri temsilcilerinin de “küçük sendika ağalarına” dönüşerek, aynı ihanet çizgisinde yol almalarıdır.

Üretiminin önemli bir kısmını taşeronlara aktarmış olan ÜNSA AŞ, sendikalı olan ana fabrikasında da sendika engeline takılmadan sınırsız sömürüyü sürdürebilmek istiyor. Kriz bahanesiyle onlarca işçiyi işten çıkartıyor, takip eden aylarda ise işlerin yoğunlaştığını söyleyerek eskiden üç işçinin yaptığı işi tek işçiye yaptırıyor. Üç makineye birden bakmak zorunda kalan işçiler, bu çalışmalarının karşılığında ücret zammı almadıkları gibi, sürekli baskı ve tehdit altında çalışıyorlar.

İşçileri baskı altında tutabilmek için türlü yöntemler deneniyor. Bunlardan en “sevileni”, işçiler hakkında sürekli tutanak tutmak ve işçilere savunma yazdırmak. Kuralsız ve keyfi biçimde tutulan tutanaklarla işçiler şaşkına çevrilmeye, psikolojik olarak güçsüzleştirilmeye çalışılıyor. Başka bir psikolojik baskı yöntemi ise, sürekli olarak fabrikanın “Amerikalılara” satılacağı söylentisi çıkarmak. Yaklaşık bir yıldır, “Sattık, satıyoruz!” diyen patronlar, işçiler üzerinde belirsizlik duygusu yaratmayı amaçlıyorlar. Bu “Amerikalılar” efsanesi ile ilgili somut bir bilgi ne fabrika yönetimi, ne sendika yönetimi, ne de işyeri temsilcilerinin ağzından çıkmazken, işçiye “Yarın ne olacağınız zaten belli değil, usluca çalışmaya bakın!” mesajı veriliyor.

ÜNSA Çuval’da fabrika içindeki sıcaklık yaz aylarında 40 dereceye ulaşıyor. Buna rağmen, fabrikada klima ya da havalandırma yok. İşçilerin bu konudaki taleplerini ne patronlar, ne de sendikanın işyeri temsilcileri duyuyor. Yeni işçiler asgari ücretle çalıştığı için, fabrikada çalışan eski işçiler art arda işten çıkarılıyor. Haksız uygulamalara itiraz eden, hakkını arayan işçiler de anında işten çıkartılıyor. İşten çıkartılmasına karar verilen işçiden önce istifa etmesi isteniyor. Eğer, işçi istifaya yanaşmazsa, fabrika içinde bir bölümden diğerine sürülüyor ve her türlü bıktırma taktiği izleniyor. Bazı işçiler ise, “Sen istifa dilekçesini yaz, biz seni çıkarmayacağız” diyen üretim müdürü tarafından kandırılıyor. Geçtiğimiz günlerde bu şekilde kandırılarak işten çıkarılan bir işçi, 7 yıl boyunca fabrikada çalışmış olmasına rağmen tek kuruş tazminat alamadığını, üstelik, istifa etmiş göründüğü için işsizlik maaşı da alamadığını bildiriyor.

ÜNSA işçileri, işyeri temsilcisinin yıllardır bu uygulamalara sessiz kalmasını yadırgamıyor, temsilciyi ise “patronun has adamı” olarak niteliyorlar. Altı yıldır yapılmayan seçimlerin nihayet yapılması ve yeni işyeri temsilcisi seçilmesi için fabrikada imza topladıklarını, imza atan işçi sayısının 78’e ulaştığı aşamada işyeri temsilcisinin tehditlerine maruz kaldıklarını ve bizzat temsilci tarafından patrona ispiyonlandıklarını söylüyorlar. Bu birlikteliğe ve yeniden temsilci talebine öncülük eden arkadaşlarının, patron-temsilci işbirliği ile işten çıkarılmasını ise affetmiyorlar.

İşçiler, işyeri temsilcisinin bu utanç verici icraatının ardından, sendika şube başkanı ile görüştüklerini, yeniden seçim yapılması için kendilerine söz verildiğini ama bu sözün de tutulmadığını söylüyorlar.

ÜNSA’da 2008’de yapılan toplu iş sözleşmesi de evlere şenlik!

İşçilerin herhangi bir söz hakkı olmaması için sözleşme, patronlarla sendika arasında gizlice yapılıyor. Bir sabah, işe gelen işçilerin eline sözleşme broşürü tutuşturuluyor. Tahmin edileceği gibi, bu sözleşme şartları, ücret ve hak gasplarının ilanı oluyor. İşçiye bu kadar açıkça ve yüzsüzce ihanet eden sendika, elbette ne fabrikada herhangi bir eğitim veriyor, ne 1 Mayıs’ta, 26 Mayıs’ta mücadele alanlarına işçileri taşımayı kendine dert ediyor. ÜNSA işçileri sendikalarından ne Taksim kazanımını, ne TEKEL Direnişi’ni, ne de 26 Mayıs genel grev çağrısını duyuyorlar.

Sendikal ihanet çetesi, ÜNSA işçisini belli ki küçümsüyor. Fakat, ÜNSA işçisi yaşanan açık ihanet karşısında öfke biriktiriyor.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

 

 


Aynur Çamalan’la dayanışma etkinliği

Direnişinin 100 günü, 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 40. yıldönümünde denk gelen Aynur Çamalan ilerici ve devrimci kurumlarla birlikte dayanışma etkinliği gerçekleştirdi. Yenimahalle Düğün Salonu’nda düzenlenen dayanışma etkinliği BDSP, Alınteri, DDSB ve EHP tarafından oluşturulan ‘etkinlik tertip komitesi’ tarafından Aynur Çamalan’la birlikte organize edildi.

Geleceksizlik, güvencesizlik ve sosyal yıkım saldırılarına mahkûm edilen işçi sınıfının nasıl bir mücadele hattı izlemesi gerektiği üzerinden 15-16 Haziran Direnişi’nin yol gösterici rolünün vurgulandığı açılış konuşmasının ardından saygı duruşuna geçildi.

15-16 Haziran’ı yaşayan işçilerin anlatılarının yer aldığı sinevizyon gösteriminin ardından etkinlik tertip komitesinin metni okundu. Konuşmada Çamalan’ın üyesi olduğu Tez-Koop-İş Sendikası tarafından yalnız bırakıldığı, dahası sendikanın direnişin bitirilmesi için işveren TÜBİTAK’tan daha fazla çalıştığı ifade edildi. Tez-Koop-İş yönetiminin kınandığı konuşmada, sınıfın çıkarları için Tez-Koop-İş’e sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Aynur Çamalan kürsüye çıkarak 100 günlük direnişi sırasında yaşadıklarını anlatan ve işe geri dönmek için başladığı direnişte kararlı olduğunu vurgulayan bir konuşma gerçekleştirdi.

Söz alan TEKEL işçisi ise her türlü baskı, saldırıya ve sendikal ihanete rağmen işçilerin hak gasplarına karşı mücadelesini sürdüreceğini, çünkü mücadele etmekten başka çıkar yol olmadığını ifade etti. Aynur Çamalanın yanında olduklarını söyledi.

Şair Mehmet Özer ise işçi ve emekçilerin kapitalizmin saldırılarına karşı direnişe geçmesinin önemini anlattığı konuşmasının ardından bir şiir sunumu gerçekleştirdi.

Etkinlikte Partizan, 78’liler Girişimi, Kot Kumlama işçileri ve BDP Ankara İl Örgütü’nün mesajları okundu. Ayrıca devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın yargısız infazına karşı eylem yaptıkları ve TEKEL eylemine katıldıkları gerekçesiyle tutuklu bulunan 5 BDSP’linin duruşmasına ve yapılacak basın açıklamasına çağrı yapıldı.

Canlı bir atmosferde ve 150 kişilik bir katılımla gerçekleşen etkinlik, Tural Arsan ve Grup Kutup Yıldızı’nın söylediği ezgilerle ve çekilen halaylarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara


 

KESK’lilere “Treni alıkoymaktan”
dava açıldı

25 Kasım 2009 tarihinde kamu emekçilerinin gerçekleştirdiği uyarı grevinin ardından haklarında soruşturma açılan ve geçici olarak görevden uzaklaştırılan demiryolu çalışanları ile dayanışma eylemi yapan KESK’lilere “treni alıkoymaktan” 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

15 Aralık’ta gerçekleştirilen basın açıklamasında Ankara-İstanbul trenini alıkoydukları gerekçesiyle BTS Genel Başkanı Yunus Akıl, BTS üyesi Ali Kitapçı ile eylemde destek amacıyla bulunan SES Ankara Şube Sekreteri Fikret Çalağan ve Eğitim Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Tuğrul Çulfa’ya “treni alıkoymak” suçlamasıyla beş yıl hapis istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşması ise 8 Temmuz günü Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.