ABD’nin başını çektiği gerici ittifaktan çatışmaları yaygınlaştırma girişimleri...
Halkların anti-emperyalist/anti-siyonist, birleşik, devrimci direnişini yükseltelim!
Ortadoğu halklarını köleleştirmeyi merkeze koyan politikalar izleyen emperyalist/siyonist güçler, son günlerde İran’ı hedef alan kışkırtıcı/saldırgan icraatlara ağırlık vermeye başladı; peşpeşe yaşanan gelişmeler, bölgede çatışmaların yayılması riskini arttıracak cinstendir. Hedeflerine ulaşmak için halkların kanını dökmekten çekinmeyen emperyalist/siyonist güçlerin, Ortadoğu’da yeni bir cephe açmaları ihtimal dışı değildir.
Brezilya-Türkiye ikilisinin İran’la imzaladığı uranyum takası anlaşmasının anında emperyalist güçler tarafından reddedilmesi, dahası bu güçlerin, zaman geçirmeden BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yeni yaptırım kararı aldırmaları, emperyalist güçlerin Ortadoğu halklarına karşı yeni saldırılara girişme eğilimi içinde olmalarıyla açıklanabilir ancak. Bu mutabakat, emperyalist güç odaklarının herhangi bir değer, kural, yasa veya anlaşmaya göre değil, sefil çıkarlarına göre hareket ettiklerini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen İran’a yeni yaptırım kararı ABD Senatosu’nda oybirliği ile Temsilciler Meclisi’nde ise 8’e karşı 408 oyla onaylandı. BM kararını onaylayan Barack Obama yönetimi, İran üzerindeki ablukanın bir an önce sıkılaştırılmasını istiyor.
Senato ve Temsilciler Meclisi’nin BM kararını onaylamasının ardından medyada boy gösteren CIA şefi Leon Panetta, İran’ın iki yılda atom bombası yapabileceğini iddia etti.
Yaptırımların İran yönetimini güçsüzleştirebileceğini, ancak nükleer programını engelleyemeyeceğini savunan CIA şefi şu iddiayı ortaya attı: “İranlılar’ın iki nükleer bombaya sahip olmalarını sağlayacak yeterli düşük oranda zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduklarını düşünüyoruz. Ama bombaları elde etmek için uranyumu tam zenginleştirmeleri gerekiyor ve bunu yapmaları halinde tahminimizce iki yıl içinde nükleer bombaya sahip olabilirler.”
Kan kokan bu iddia; “yaptırımlar İran’ın nükleer bomba yapmasını engelleyemeyeceği için başka yollara başvurmak gerekecek” mesajını veriyor ki, bu, işin ABD-İsrail savaş makinelerine havale edilmesi gerektiğini söylemekle eş anlamlıdır.
Hatırlanacağı üzere CIA, Irak’ın elinde kitle imha silahları bulunduğunu iddia ederek vahşi işgale zemin hazırlamıştı. İşgalden sonra, tüm aramalara rağmen sözü edilen silahların bulunmaması, CIA’nın bu iğrenç yalanları işgale gerekçe bulmak için uydurduğunu gözler önüne sermişti. Sahtekarlığı dünya nezdinde teşhir olunca, Saddam Hüseyin’in El Kaide ile bağlantısı olduğu iddiasını gündeme taşıyan CIA, sahtekarlığı sahtekarlıkla örtmeye çalışmış, ancak bu iğrenç yalanı da kısa sürede ortaya çıkmıştı.
Tarihi boyunca halkların kanı içinde yüzen CIA’nın şefinin İran’la ilgili iddiaları, emperyalist savaş çığırtkanlığından başka bir anlam taşımıyor. Nitekim CIA şefinin iddialarıyla ilgili açıklama yapan Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, “bu iddiaların doğrulanması halinde bunun mevcut gerginliği tırmandıracağını ve Tahran yönetiminin yeni önlemlerle karşı karşıya kalabileceğini” ilan etmiş bulunuyor.
Bu arada geçen günlerde Kanada’nın Huntsville kentinde düzenlenen G8 Zirvesi’nin gündemleri arasında İran’a yaptırımlar da vardı. Türkiye ve Brezilya’nın İran’la imzaladıkları uranyum takası anlaşmasına önem verdiklerini öne süren emperyalist güç odaklarının şefleri, söz konusu anlaşmanın uygulanması için herhangi bir talepte bulunmazken, BM’nin kabul ettiği İran’a yaptırım kararına tüm ülkelerin uyması gerektiği, açıklanan sonuç bildirgesinde vurgulandı.
Kapitalist/emperyalist barbarlığın şefleri olan G8 toplantısının katılımcılarının, siyonist İsrail’in onlarca BM kararını çöpe atmasına dair söz söylediklerine ise henüz tanık olunamamıştır.
Emperyalist planların uygulanabilmesi için yapılan bu girişimlere ABD donanmasının bir uçak gemisi ve yaklaşık bir düzine savaş gemisini Süveyş Kanalı’ndan Kızıldeniz’e göndermesi eklendi. Aralarında en az bir İsrail savaş gemisinin de bulunduğu filonun Kızıldeniz’e, hatta bazı kaynaklara göre Basra Körfezi’ne doğru yola çıkması, emperyalist/siyonist güçlerin kirli niyetlerini ele veriyor.
Savaş filosunun harekete geçirilmesi, İran’ın kuşatma altındaki Gazze’ye iki yardım gemisi gönderme kararını iptal etmesine neden olsa da, meselenin bundan ibaret olmadığı açıktır. Zira İran’ın iki yardım gemsinin Gazze’ye gidişini engellemek için bu kadar zahmetli ve masraflı bir seferberliğe gerek olmadığı ortada.
Kan kokan bu saldırgan girişimler, ABD’nin yanı sıra, diğer emperyalist güç odaklarının, İran’ı dize getirme konusunda anlaşmaya vardıklarını gösteriyor. Kısa süre öncesine kadar bu konuda farklı tutum alan Çin-Rusya ikilisinin de aynı telden çalmaya başlaması, ABD emperyalizmi ile giriştikleri pazarlıkları bir sonuca bağladıklarına işaret ediyor. Nitekim bazı kaynaklar, Rusya’nın bu tavır değişikliği karşılığında, Barack Obama yönetiminin Doğu Avrupa’ya yerleştirmeyi planladığı “Füze Kalkanı Projesi”nden vazgeçeceğini ifade ediyorlar.
ABD diğer emperyalist güçlerin itirazlarına aldırmadan Irak’ı işgal etmiş, “ya bizden yanasınız, ya teröristlerden” türünden sahte bir ikilemi diğer devletlere dayatmaya çalışmıştı. 2003’te ABD savaş makinesini Irak halklarının üstüne salan George Bush’la neofaşist çetesi, halkları köleleştirmenin kolay olduğunu sanıyorlardı. Ne de olsa tarihin tanık olduğu en donanımlı, en kalabalık, en acımasız savaş makinesi ellerinin altındaydı…
Oysa Irak’ın yakılıp yıkılmasına, 1.5 milyon kişinin katledilmesine, milyonlarca kişinin ise mülteci durumuna düşürülmesine rağmen emperyalist işgalciler bataklığa saplanmaktan kurtulamadılar. Irak deneyimi, küstah savaş baronlarının diğer emperyalist güç odaklarıyla birlikte hareket etme zemini aramalarını zorunlu kıldı. Bunu hesaba katan Barack Obama yönetimi, İran etrafındaki ablukayı sıkılaştırmak için, diğer emperyalist güçlerin desteğini almayı önemsedi. Zorunluluktan doğan bu tercih, ABD emperyalizminin dünya jandarmalığı misyonunu oynama noktasında, giderek belirginleşen acizliğiyle de bağlantılıdır.
Bu gelişmelerin toplamı, emperyalist güçlerin İran halkı şahsında Ortadoğu halkları üzerindeki baskı ve saldırılara ağırlık vermeye başladıklarını kanıtlıyor. Son dönemde daha da azgınlaşan bu gerici, saldırgan ittifaka karşı durabilmenin yegane yolu; halkların anti-emperyalist/anti-siyonist, birleşik, devrimci direnişini yükseltmektir!
Operasyonlar durdurulsun!
Yıldız, sivil toplum kuruluşlarının açıklamasına tepki gösterdi
Adalet ve Çözüm Girişimi’nin PKK’ye yaptığı silah bırakma çağrısı BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız tarafından tepkiyle karşılandı.
Aralarında Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Diyarbakır Barosu, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve sendikaların da bulunduğu Adalet ve Çözüm Girişimi yayınladığı bildiride her türlü operasyonlar durması gerektiğini ifade ederek, PKK’nin eylemsizlik kararı almasını talep etmişti.
Yıldız ise sorumluluğun tek başına PKK’nin üstüne yıkılamayacağını ifade ederek şunları söyledi: “Sadece ‘PKK silah bıraksın’ demekle bu iş olmuyor. Eski çağrılara benzer bir çağrı söz konusu. Biz bunları denedik, yaşadık ve sonuç alınmadı. Aynı yöntemde ısrar edilmesi anlamsız. PKK da bu yüzden tepki gösteriyor. Sorumluluğu PKK’ya atıyorlar, ‘sen yap, sen et’ diyorlar. Klasik bir yaklaşım olduğu için karşılığı yok.”
Ayna: Operasyonlar sona ersin!
BDP Mardin Milletvekili Emine Ayna, Demokratik Yurtsever Gençlik (DYG) tarafından Adana Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen Gençlik Şöleni’nde yaptığı konuşmada operasyonların sona ermesi ve siyasi tutukluların serbest bırakılması çağrısında bulundu.
Yaşanan son gelişmelerin ardından, önce bazı köşe yazarlarının, ardından da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ateşkes çağrısında bulunmalarını istediğini söyleyen Ayna, bu istekte bulunanların, Kürtlerin neler yaşadığını bilmediğini belirtti.
Kürtlerin bu kadar bedelden sonra diz çökmeyeceğini söyleyen Ayna, “Eğer ABD Kürt halkının bu kadar bedelden sonra diz çökeceğini, vaz geçeceğini sanıyorsa avucunu yalar” dedi. |