09 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/27

 Kızıl Bayrak'tan
İşbirlikçi rejimler için
esas olan uşaklıktır!
Kirli savaş tırmandırılıyor!
Düzen güçleri Kürt halkına karşı
tam siper aldı!
Başbuğ’dan Kürt sorunuyla ilgili
“şanslı” açıklamalar!
GOP BDSP’den zorunlu açıklama
Sivas katliamı eylemlerle
lanetlendi
UPS’de patron-polis
saldırılarına geçit yok!
TEKEL işçisi hesap soruyor!
İşçi ve emekçi hareketinden.
Toplu Sözleşme Sempozyumu’nun ardından
Sempozyum üzerine düşünceler.
Metal patronlarının saldırılarına karşı direniş!
BMİS Gebze Şube Başkanı’yla konuştuk
Rize Belediye Başkanı’ndan ırkçı, cinsiyetçi açıklama.
6. Avrupa Sosyal Forumu gerçekleşti.
Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden dizaynı.- Volkan Yaraşır
Katastrofik sarmal - Volkan Yaraşır
Obama yönetimi işgalci orduların şefini kovdu.
“Kürtler ne istiyor?” - M.Can Yüce
Kapitalizmin vazgeçemediği
oyuncağı nükleer!
Çevre katliamına HES’lerle devam!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Obama yönetimi işgalci orduların şefini kovdu...

Şeflerin değiştirilmesi emperyalist orduları bataklıktan kurtaramaz

1990’lı yılların sonlarına doğru, ABD’nin dünya jandarmalığı misyonunu sürdürmesinin giderek güçleşeceğini saptayan emperyalist rejiminin “fikir babaları”, bu gidişi durdurmanın tek yolunun savaş aygıtını harekete geçirmek olduğunu savunmaya başladılar. Buna göre askeri alanda rakipsiz olan ABD, elde sağlam kalan bu silahı etkin bir şekilde kullanarak, yaklaşan çöküşü önleyebilir.

Önerilen “çözüm” planını uygun bulan Pentagon’un savaş baronları, 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek, ABD savaş aygıtını Afganistan halklarının üzerine saldılar. Ülkeyi B52 ağır bombardıman uçaklarıyla harabeye çeviren ABD ile suç ortakları, Afganistan’ı “kolay” bir şekilde işgal ettiler.

Afganistan’ı “kolay” işgal etmenin pervasızlığıyla Irak üzerine çullanan emperyalist ordular, bu ülkeyi de “kolay”ca işgal ettiler. Ancak savaş baronlarının hesaba katmadığı halkların direnme iradesi kendini hissettirdiğinde, ortada kazanılan bir zaferin olmadığı, her iki ülkenin de ABD için birer bataklığa dönüşmesi ile anlaşılmıştı.

Emperyalist rejimin sarsılan dünya jandarmalığını kurtarmak için ülkeleri yakıp yıkarak işgal eden, halkları vahşi kıyımlardan geçiren ABD emperyalizmi hem Irak hem Afganistan’da bataklığa saplandı. Dünyanın en güçlü savaş aygıtı ile aralarında Türk sermaye devletinin de bulunduğu tetikçilerin kural tanımaz saldırganlığı, ABD’nin sarsılan dünya jandarmalığı misyonunu kurtarmaya yetmedi. Tersine, işgaller, ABD’nin en güçlü kozu olan ordunun da çöküşü önleme gücünden yoksun olduğunu kanıtlamış oldu.

Bataklığa saplanan işgalci güçler, zafer kazanmak bir yana, “onurlu çıkış” yolu bulmanın derdine düştüler. Irak’ta büyük paralar döküp bazı tavizler verdikten sonra, devrimci önderlikten yoksun olan direnişi kısmen zayıflatan ABD, Afganistan’a on binlerce asker sevk etti. İşgalci asker sayısını 140 bine çıkararak, ülkenin denetimini sağlayacağını varsayan Barack Obama yönetimi, Temmuz 2011’de Afganistan’dan çekileceğini vaat ediyor.

Pentagon ile savaş aygıtı NATO’nun şeflerinin ısrarlı taleplerine rağmen, bu ülkeden tabut taşımayı göze alamayan ABD’nin suç ortakları, Afganistan’a ek savaşçı birlik göndermekten çekindiler. İngiltere’nin katkılarıyla Afganistan’a on binlerce takviye asker göndermek zorunda kalan Obama yönetimi, bir kez daha hedefine ulaşmanın çok uzağında kaldı.

Takviye askerlerin gelmesiyle saldırılarını arttıran savaş aygıtı NATO, sivil halkı kitlesel şekilde katletmekten başka bir iş başaramadı. Oysa bu aynı dönemde işgalci NATO güçleri, en ağır kayıplarını verdiler; son aylarda Kabil’den taşınan asker cenazelerinin sayısında büyük artış oldu.

Çatışmaların şiddetlenmesine rağmen, NATO komutasındaki işgalci birliklerin denetlediği alanlarda artış olmadı. Hatta Taliban güçleri başkent Kabil’in merkezine kadar inerek etkili saldırlar da gerçekleştirdiler. Yani Obama yönetiminin yeni stratejisi kısa sürede iflas etti. Bu iflas kimi zaman işgal ordularının şefleri tarafından da itiraf edildi.

Savaş alanında bulunan üst düzey askeri şefler ile Beyaz Saray’ın efendileri arasında baş gösteren sürtüşmeler, Afganistan bataklığından “onurlu” çıkış yolunun bir türlü bulunamamasından kaynaklanıyor. İşgal ordularının şefi Orgeneral Stanley McChyrstal’in kovulmasına neden olan açıklamalar ise, savaş baronları arasındaki sürtüşmenin doruk noktası oldu.   

Bir dergiye demeç veren McChyrstal, Barack Obama dahil, Washington’daki savaş baronlarının önde gelen isimleriyle alay ederek, onları küçümseyen ifadeler kullandı. Savaş aygıtının şeflerinden biri olan generalin bu tarz açıklamaları, bataklığın derinliği hakkında fikir veriyor.

Orgeneralin, Obama tarafından kovulmasına yol açan açıklamaları yapması, Afganistan bataklığından çıkışsızlığın savaş baronlarını birbirine düşürecek kadar derin olduğunu gösteriyor. Obama’nın orgenerali zaman geçirmeden kovması ise, Beyaz Saray’da Afganistan gerçeklerinin kamuoyu önünde dile getirilmesine gösterilen tahammülsüzlüğün göstergesidir.

Irak’tan sonra Afganistan’da da sıkışan ABD savaş aygıtı, güçlü, donanımlı, acımasız, kural tanımaz olmasına rağmen, halkların direnişi karşısında acze düşmekten kurtulamadı. Üstelik söz konusu direniş, halkları birleştiren, anti-emperyalist/devrimci bir önderlikten yoksun olmasına rağmen, bu başarıyı sağlayabildi.

Orgeneral McChyrstal’ın açıklamaları, işgalci güçlerin Afganistan’daki çıkışsızlığının birinci ağızdan itirafı olmuştur. Bu itiraf, Barack Obama yönetiminin Afganistan stratejisinin iflasının resmi ilanıdır aynı zamanda. McChyrstal’ın yerine ABD Merkez Komutanı David Petreus’un atanması, durumda kayda değer bir değişikliğe yol açması beklenmiyor. Nitekim görevi devralırken konuşma yapan işgalci güçlerin yeni şefi Petreus, işlerinin zor olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Savaş makinesinin Irak, Afganistan işgallerinde karşılaştığı akıbet,  ABD emperyalizminin elinde bulunan bu en etkili silahın işlevinde ciddi bir zayıflama olduğuna işaret ediyor. Bu durum yeni değil; ABD savaş makinesi daha önce de Vietnam halkının yiğitçe direnişiyle tarihinin en utanç verici yenilgisini tatmıştı.

Afganistan, Irak işgalleri, kapitalist/emperyalizmin, insanlığın gelişimi önünde dikilen yıkıcı bir sistem olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Zira dünya jandarmalığını elden bırakmamak için halkları boğazlamaktan çekinmeyen, ülkeleri yakıp yıkan ABD ile suç ortaklarının, insan soyuna katabilecekleri zerre kadar olumlu şey kalmamıştır.

Afganistan ile Irak halklarının başına gelenler, insan soyunun kapitalist/emperyalist sistemden acilen kurtulması gerektiğinin güçlü kanıtlarından birinin sunmaktadır. Zira özel mülkiyete dayalı sömürü ve kölelik düzeni ayakta kaldığı sürece, bu tür yıkım ve kıyımları önlemek imkânsız değilse bile, çok güç olacaktır. Oysa insan soyunu alçaltan, emekçilerin biriktirdiği her tür değeri yağmalayan bir sisteme katlanmak için ortada hiçbir neden yoktur.

Tüm ülkelerde kapitalizme karşı sosyalizm, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı eşitlik ve özgürlük talepleri yükseltilmelidir. İnsanı sömürü ve kölelik zincirlerinden olduğu kadar, halkları ulusal baskı ve zorbalıktan kurtarmanın da yegâne yolu budur.

 

 

 

Irak’a BM askeri...

Irak’taki Amerikan işgal güçlerinin komutanı Orgeneral Ray Odierno, 2011 yılında ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesinin ardından bölgeye BM güçlerinin konuşlandırılmasının gerekebileceğini söyledi.

Orgeneal Odierno AP’ye verdiği özel demeçte, Ninevah, Tamim ve Diyala bölgelerinde bulunan petrol açısından zengin yerlerin Kürtlerin yönetimindeki bölgelere dahil edilip edilmemesi sorununun yıllardır çözüme kavuşmamış olduğunu belirtti. Bundan dolayı Kürtlerle Araplar arasında gerginlik yaşandığını söyleyen Odierno, şöyle konuştu:

“Eğer entegrasyon sağlanamazsa başka seçenekleri düşünmemiz gerekebilecek. Bunun ne olduğunu şu anda bilemiyorum. (BM Ana Sözleşmesi’nin) 6’ncı Bölümü’ndeki BM gücü olabilir mi? Bunu bilemiyorum. Fakat bu konu üzerinde çalışmamız gerekiyor.”

ABD’nin Irak’ta gelecekte geniş çaplı bir askeri varlığının bulunmayacağını kaydeden Odierno, ancak yine de Irak’taki Amerikan askeri varlığı noktasında kapıyı açık bıraktı. Odierno, bu konuda kararın Irak hükümetine ait olacağını ifade ederek, “Belki teknik yardım isterler, ama bu tamamen onlara bağlı” dedi.