13 Ağustos 2010
Sayı: SİKB 2010/32

 Kızıl Bayrak'tan
Temel gündem
devrimci sınıf mücadelesidir!
“Hayırcı” solcuların
mazeretlerine yanıtlar
Kürt halkı düzen içi
dayanaksız hayallerde değil,
devrim mücadelesinde ısrar etmelidir
BDSP işçi ve emekçileri referandum oyununu boykot etmeye çağırdı
Şerzan Kurt davasında
gizli duruşma’
Sermaye devletinin sözleşmeli öğretmenlere iki yüzlülüğü!
İşsizlik fonunu patronlar kadar sermaye devleti de yağmalıyor. 
İnsanca yaşam ve
çalışma koşulları!.
Tersanede direniş çadırı kuruldu
İşçi ve emekçi hareketinden.
Rejim krizi ve Kürt sorunu
ÇEL-MER direnişi dersleri
“Yaşasın ÇEL-MER işgalimiz!”
“İki… Üç…
Daha fazla ÇEL-MER!”
BMİS Bursa Şube Başkanı’yla konuştuk
Birleşik Metal-İş üyesi Çimsetaş işçileriyle Metal TİS süreci üzerine konuştuk.
“Doğal afetler”in yıkıcı etkisini sınırlamanın yolu sistemi yıkmaktır!
Başbakan’a üç eşli danışman!
Referandum ve Kürtler - M. Can Yüce
Mamak 7. Kültür Sanat Festivali gerçekleştirildi.
Sömürüsüz bir yaşam için.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşsizlik fonunu patronlar kadar sermaye devleti de yağmalıyor

Sermaye devleti krizin bütün yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yüklerken, bütçenin ağzını ise sermayeye sonuna kadar açıyor. Krizde patronlara muazzam kolaylıklar sağlayan sermaye devleti, oluşan devasa bütçe açığını emekçilerden alınan vergilerle, emekçilerin ücretlerinden yapılan kesintililerle dengelemeye çalışıyor.

İşsizlik Sigortası Fonu da bu çerçevede sermaye devletinin temel kaynaklarından biri haline gelmiş durumda. Kölece çalışma koşullarında, karın tokluğuna çalıştırılan işçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerle oluşturulan fon, sermayenin ağzını sulandırırken, bu fondan işçilerin dışında herkes yararlanıyor.

Patronlara kaynak aktarılıyor

Örneğin, İşsizlik Sigortası Fonu “kısa çalışma ödeneği” adı altında yağmaya açılıyor. Krizi fırsata dönüştüren patronlar, işçilere hakları olan ücreti vermediği gibi, bu ücretlerden yapılan kesintilerle oluşturulan fondan da faydalanıyor. İşçi ve emekçilerden kesilen paralar sermayenin cebine aktarılıyor. Patronların yükümlülükleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan finanse ediliyor.

Sermaye devleti de benzer bir biçimde çıkardığı yasa ve yönetmeliklerle bu fondan kendine kaynak aktarıyor. Bu fondan yararlanamayanlar ise işçiler oluyor. Çünkü işsiz kalınması durumunda fondan para alabilmenin şartları oldukça ağır. Prim ödenen gün sayısı ve miktarı vb. bir dizi sınırlama nedeniyle, sigortalı işçilerin dahi büyük bölümü bu uygulamadan yararlanamıyor.

İşsizlik Fonu’ndan, kurulduğu tarihten bu yana toplam 13 milyar 26 milyon liralık ödeme yapılırken bunun sadece 3.3 milyar TL’lik bölümünün işsizlere yapılan ödemelerden oluşması, geri kalan 9.7 milyar liralık bölümünün ise devlete aktarılması bunun açık göstergesi.

Fonun en büyük ortağı sermaye devleti

İşsiz kalanlar için belli bir süre ile maddi destek sağlama gerekçesiyle yağmaya açtığı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sermaye devleti, patronlar kadar kendi de yararlanıyor.

İşsizlik Sigortası Fonu’nda temmuz sonu itibarıyla biriken miktar 43.8 milyar TL’yi buluyor. Aslında toplamda fonda 53.5 milyar TL olması gerekirken vergi kesintileri ve GAP’a aktarılan kaynakla beraber meblağının 43.8 milyar TL’ye düşmesi fonun kimin için oluşturulduğu konusunda soru işaretlerine yer bırakmıyor.

Yağma için yasal düzenlemeler

2007 yılına kadar 25 milyar liralık büyüklüğe ulaşan fonun elde ettiği faiz gelirlerinden 2007 yılı mart ayından itibaren stopaj alınmaya başlandı.

Fondan 2007’de 295 milyon, 2008’de 466.6 milyon, 2009’da 550 milyon lira, bu yılın yedi aylık döneminde de 397 milyon liralık vergi kesildi. Böylece üç yıllık sürede hazine bonosu ve devlet tahvili faizlerinden elde edilen gelirler için fondan temmuz sonu itibarıyla toplam 1 milyar 708.6 milyon lira vergi alındı.

GAP ve DAP gibi projelere de kaynak aktarılması için iş kılıfına uyduruldu. Yapılan yasal düzenlemelerle nema gelirlerinin dörtte birinin bütçeye aktarılması sağlandı. Böylece 2008 yılında fondan bütçeye 1.3 milyar TL aktarıldı. Açgözlü sermaye devletine bu da yetmemiş olacak ki, geçen yıl yapılan bir başka yasa değişikliğiyle kesinti oranı daha da yükseltildi. Nema gelirinin dörtte biri dörtte üç olarak değiştirildi.

Böylece bütçeye 2009 yılında 4.1 milyar TL, bu yıl yedi aylık dönemde de 2.5 milyar TL’lik kaynak aktarımı yapıldı. Fonun nema gelirlerinden GAP ve DAP için bütçeye aktarılan toplam kaynak tutarı da 7 milyar 976 milyon TL’ye ulaştı.

İşsizlik Fonu’ndan, kurulduğu tarihten bu yana toplam 13 milyar 26 milyon liralık ödeme yapıldı. Bunun sadece 3.3 milyar liralık bölümü işsizlere yapılırken geri kalan 9.7 milyar liralık bölüm sermaye devleti tarafından yağmalandı. Devlet, fona ödediği para kadar da kullandı.

Sermaye devletinin 2000 yılından bu yana fona toplam 6 milyar 38 milyon TL katkı payı öderken fondan sadece 2007-2010 yılları arasında 9.7 milyar TL aldı. Yani verdiğinin yüzde 50 daha fazlasını geri almış oldu.


 

 

AKP’nin özelleştirme karnesi

Balyoz soruşturması, YAŞ krizi, referandum gündemi derken AKP’nin 8 yıllık özelleştirme bilançosunun ağırlığı da ortaya çıkmış bulunuyor. Özelleştirmenin en yağlı parçaları olan KİT’ler AKP döneminde ihaleye çıkarıldı ve haraç mezat satıldı. Özelleştirme uygulamaları kapsamında toplam 31 milyar 603 milyon 630 bin 785 ABD Doları tahsil edildi. CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün soru önergesine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 1 Ocak 2002 ile 31 Mayıs 2010 tarihleri arasındaki dönemde 57 kuruluşta bulunan kamu hisseleri ve 51 işletmenin hisse/varlık satış/devir yoluyla özelleştirildiğini açıkladı.

Söz konusu açıklamadan yansıyan bazı çarpıcı bilgilere göre, özelleştirilen 31 kuruluş ile varlık satış/devri yoluyla özelleştirilen 51 tesis ve işletmede devir tarihleri itibarıyla kapsam içi statüde çalışan kişi sayısının 27 bin 877 olduğu görülüyor. Bunlardan 18’i hisse/varlıkların alıcılara devrinden önce emekliye ayrılmış, 12 bin 672’si iş akitleri devir tarihlerinde feshedilmiş, 15 bin 187’si ise özelleştirilen şirkette kalmış. 21 bin 975 kişinin ataması yapılırken bunlardan 16 bin 98 kişi göreve başlamış. 3 bin 178 kişi görevine başlamazken, 2 bin 699 kişinin durumu da belirsizliğini koruyor.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, özelleştirilen şirketlerde çalışan işçilere ne kadar ödeme yapıldığına ilişkin kayıtlarda herhangi bir bilgi olmadığını ifade etmesi de dikkat çekiyor. Şimşek bu durumu, “özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin kıdem tazminatlarını ödeme yükümlülüğü şirket üzerinde bırakıldığından, bunlara ne kadar ödeme yapıldığına dair Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) kayıtlarında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır” diyerek açıklamaya çalıştı.

Şimşek, 1 Ocak 2002 ile 31 Mayıs 2010 tarihleri arasındaki dönemde gerçekleştirilen satış/devir uygulamalarının toplam tutarının gerçek bedelinin oldukça altında olarak 32 milyar 46 milyon 947 bin 845 ABD Doları olduğunu ifade etti.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarından yansıyan sınırlı bilgiler bile özelleştirmenin  öncelikle işsizliği artıran nedenler arasında önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor. Düşük ücret, kölece çalışma koşulları, yoğun sömürü ve her an kapının önüne konularak “işsizler ordusu”na eklenmek, esnek üretimin de bir gereğidir. Özelleştirme, sokakların yeni işsiz kitlelerle dolması demektir. Dahası krizle birlikte hafifletici mekanizmalar da büyük ölçüde devreden çıkmış ve sermaye devletinin başına geçen bütün hükümetlerin yaptığı gibi AKP hükümeti de işçi ve emekçilere karşı başka bir yol izlemiyor ve izleyemez de.

Özelleştirme, açıktır ki, IMF-TÜSİAD damgalı sosyal yıkım saldırı programının en önemli ayaklarından birisidir. Elbette bu, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere yöneltilmiş bir saldırıdır. Satış fiyatlarının düşüklüğü-yüksekliği, yağmacıların hangi milliyetten olduğu, sorunun özünü belirleyen şeyler değildir.