12 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/44

 Kızıl Bayrak'tan
Devlet terörüne karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz!
Devletin zirvesinden füze kalkanına onay.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru

Müdahil avukatların görüşleri..
Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyo
TÜSİAD baronları hükümetle
“yuvarlak masa”da buluştu
MAS-DAF direnişinde
vahşi saldırı
Metalde
uyuşmazlık zaptı tutuldu.
MESS dayatmalarına karşı eylemler
MESS Grup TİS süreci üzerine
Ford Otosan işçisi ile konuştuk
Partinin kazanımları
ve yeni dönemde
yüklenme alanları
Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı - Alaattin Karadar
İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli.
Paşabahçe kazandı,
sıra BETESAN’da!
KESK’te bildik tartışmalar!
Eruslu’da baskılar sürüyor
Gençlik gelecek ve özgürlük
için alanlardaydı!”
Şura’da gerici
politikalalar öne çıktı
Irak’ta siyasi kaos
ve gösterdikler
ABD ara seçimlerinde Obama hezimete uğradı
İşçi ve emekçiler ayakta!.
25 Kasım’da mücadele alanlarına!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

18. Milli Eğitim Şûrası toplandı...

Şûra’da gerici politikalar öne çıktı

Sermaye sınıfı ve devleti eğitim sistemi aracılığıyla toplumu çıkarları doğrultusunda biçimlendirmektedir. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm aşamalarda verilen eğitim, resmi ideolojinin çizdiği sınırlar dahilinde planlanmaktadır. Eğitim müfredatının içeriğiyle, çocukluktan gençliğe, tüm öğrencilerin “kapitalist topluma faydalı” bireyler olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Baskıcı disiplin yönetmelikleriyle tek tip, düzenin çizdiği sınırlara uyumlu, düşünmeyen, sorgulamayan “insan” yaratılmak istenmektedir.

Sermaye sözcüleri her fırsatta dil, din, mezhep ayrımı gözetmediklerini ve laik olduklarını vaaz etseler de gerçekler böyle değildir. Anadilde eğitim yasaktır, din dersi zorunludur. Vatandaşlık bilgisi, milli güvenlik dersi, vb. aracılığıyla milliyetçi, militarist özellikte bir eğitim sistemi dayatılmaktadır. Eğitim kurumları birer baskı ve asimilasyon aracı olarak işlemekte, bilimsellikten uzak ve anti demokratik bir yapıdadır. Tüm bunlara, bu türden bir eğitimin paralı hale getirilerek satılmasını ekleyebiliriz.

Eğitim alanında hızlanan özelleştirme sürecinin yarattığı pek çok yeni sorun bulunmaktadır. Parasızlıktan dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Sınav sistemi ve buna bağlı olarak giderek gelişen kârlı bir alan olan özel dershanelerin çoğalması da önemli bir sorundur. Buna sınavları kazanamadığı için intihar edenleri de eklemek gerekir.

AKP neo-liberal politikalar ekseninde eğitim sistemini sermayenin istekleri doğrultusunda düzenlemekte hızlı adımlar atmış, eğitimin ticarileştirilmesi konusunda hünerini göstermiştir. IMF’nin isteği doğrultusunda çıkardığı kanun, yönetmelik ve genelgelerle eğitimin özelleştirilmesi sürecinin önündeki her türlü engeli de kaldırmaktadır. Egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre şekillenen eğitim sistemi, sınıfsal özü değişmemekle birlikte, son dönemlerde dinci gericiliğin artan etkisiyle yeniden biçimlendirilmektedir. Dinci gerici parti AKP, hükümette olmanın verdiği avantajla diğer kurumlarda olduğu gibi eğitimi de kendine göre şekillendirecek adımlar atmaktadır.

Unutmamak gerekir ki, eğitim sisteminin yapısı hiçbir zaman bilimsel, demokratik ve laik olmamıştır. 1950’den sonra hızla çoğalan dini eğitim veren meslek okulları, 12 Eylül’le birlikte imam hatip liselerine dönüştürülmüş, aynı zamanda tüm okullarda zorunlu din dersi uygulaması getirilmiştir. Son dönemde eğitim üzerinden süren tartışmalar türbana odaklansa da dinci gericilik etki alanını giderek genişletmekte ve eğitim ve öğretim sistemini adım adım kendi politikalarına uyarlamaktadır.

Ders kitaplarına her yıl müfredat değişikliğiyle anti-bilimsel örnekler eklenmekte, dinsel ögeler ders kitaplarında daha fazla yer bulmaktadır. Adımlar bununla sınırlı değildir kuşkusuz. 18. Milli Eğitim Şûrası’nda kabul edildiği gibi ‘Değerler eğitimi konusunda önemli işlev gören Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin çoğulcu bir anlayış ile tüm öğretim kurumlarında daha etkin olarak okutulması’ amaçlanmaktadır.

Bu yılki gündemi “Eğitimde 2023 Vizyonu” olan 18. Milli Eğitim Şûrası geçtiğimiz günlerde toplandı ve 220 tavsiye kararı alındı. Şûra, MEB’in en üst danışma kurulu olma özelliğini taşıyor. Şûrada, zorunlu eğitimin 13 yıla çıkartılması ve ahlaki-manevi değerlerin korunması yönünde alınan tavsiye kararları öne çıktı.

Şûrada öne çıkan karar olan, zorunlu eğitimin 1+4+4+4 formülü ile 13 yıla çıkartılmasının esastaki amacının pedagojik bir ihtiyaçtan değil de AKP politikalarının bir gereği olduğu açıktır. Şöyle ki, bu uygulamayla, diğer meslek liselerinin orta bölümleri değil ama imam hatiplerinki geri gelmektedir. Yine alınan kararlar, din dersinin anaokullarına kadar inmesinin önünü açacağı gibi zamanla karma eğitimin sonunu da getirecek adımlar içermektedir.

Eğitim Sen, demokratik ve bilimsel olmadığı ve sendikaların katılımına yeteri kadar açılmadığı gerekçesiyle 18. Milli Eğitim Şurası’ndan çekildiğini açıklamıştır. Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç tarafından yapılan açıklamada, “Eğitim alanında yaşanan problemlere ilişkin sağlıklı tespitler çıkacağına ve uygulanacağına dair umut taşımak mümkün değil. Bu durum, ister istemez akıllara şura sonucunda hedeflenenin, kız ve erkek öğrenciler için okulların ayrılması gibi kararların çıkarılması olacağı kaygısını getirebilmektedir.” denilmektedir. Aynı açıklamada, Şûra gündemini belirleme sürecinde, eğitime dair sorunlara, gerek teorik gerekse de pratik düzlemde ciddi anlamda hakim olan sendikalardan öneri dahi alınmamış olduğu vurgulanmaktadır.

AKP hükümeti bilindiği gibi fırsatını buldukça çokça demokrasi lafı etmektedir. Ancak biliyoruz ki bunun tam tersi geçerlidir. Bu Şûra’ya eğitimle ilgili kurumlar, kuruluş ve örgütlerden temsilcilerin katıldığı bilinmektedir. Şûra’nın yürütülme süreci sözde çok yönlü görüşlerin alındığı tam bir demokrasi mizansenidir. Çünkü Şûra Genel Sekreteri imzasıyla sendikalara gönderilen yazıda sendikal temsiliyet düzeyinde katılımın ‘onayla uygun görüldüğü’ takdirde mümkün olacağı belirtilmiştir. AKP demokrasisinin sınırı bu kadardır. Bu nedenle Eğitim Sen’li birçok sendika temsilcisi Şûra hazırlık atölye çalışmalarına çok sınırlı başlıklarda katılabilmişler, genele ilişkin düşünce ve değerlendirmelerini Şûra’ya taşıyamamışlardır. Ancak, AKP çizgisinde olan sendikaların katılımının önü açılmış ve kararlar da doğal olarak bu yönde çıkmıştır. Örneğin, din dersinin anaokulu düzeyine indirilmesinin önünü açan karar da böylesi bir sendikadan gelmiştir. Şura Genel Kurulu’nda, Spor, Sanat, Beceri ve Değerler Eğitimi Komisyon Raporu görüşmelerinde, Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu tarafından verilen, “Anayasa’nın 24. maddesinin ‘Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.’ hükmü gereğince, isteyen anne babaların çocuklarına seçmeli din eğitimi verilerek, ahlaki ve manevi değerlerin korunması.” şeklindeki önerge kabul edilmiştir.

“Eğitim” amaçlı toplanan Şûra’da ise, 6,5 milyon insanın okuma-yazma bilmemesi ise hiç gündeme dahi gelmemiştir. Ya da pek çok öğrenci için işkenceye dönen sınav sistemi konusuna da değinilmemiştir. Eğitim paralı ve giderek daha fahiş fiyatlarla satıldığı için eğitim imkânlarından yoksun kalan milyonların sorunları gündem konusu bile değildir. Ya da bilimsel ve demokratik eğitimin gerekleri tartışılmamıştır. Kimi yerlerde okul ya da öğretmen olmadığı için mahrumiyet yaşayanlar varken, atanmayan binlerce öğretmenin sorunları da gündeme getirilmemiştir vb. Konuyla ilgili yaşanan sorunlar o kadar çoktur ki örnekler saymakla bitmez. Oysa onların derdi kız-erkek öğrencilerin yan yana okumasıdır, anaokulunda bile din derslerinin öğretilmesidir vb.

Gündemi “Eğitimde 2023 Vizyonu” olan 18. Milli Eğitim Şurası’nda alınan tavsiye kararları sermaye ve devletinin eğitim alanında öngördüğü geleceğin oldukça karanlık olduğunu göstermektedir.

Eğitim hakkı, bilimsel temellerde, demokratik, herkesin anadilinde eşit ve parasız bir şekilde ulaşabileceği nitelikte olmalıdır. İnsanca bir yaşamın temel bileşeni olan böylesi bir eğitimin kapitalizm koşullarında mümkün olmadığı ortadadır. Eğitimin ticarileştirilmesine, anti-bilimsel ve gerici dayatmalara ve baskıcı tüm uygulamalara karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.