17 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/48

 Kızıl Bayrak'tan
Birinci yılında TEKEL
direnişinden öğrenmek
Gençliğe dayatılan “geleceksizlik/kölelik” kapanı parçalanmalıdır!
Öcalan’ın Gülen cemaatiyle
ittifak arayışı üzerine
Emek ve meslek örgütlerinden ilerici kurumlardan açıklama
MESS ve uşaklarına karşı mücadele barikatlarını güçlendirelim!
“Metal işçisi iradesini ortaya koydu”..
Merkez TİS Komisyonu’ndan
‘grev’ iradesi
Metalde TİS hazırlıkları
Asgari ücrette 2. perde
Asgari ücret toplu
pazarlık yoluyla
belirlenmeli - İrfan Kaygısız *
Geleceksizliğe karşı
TEKEL işçilerinin yolundan ileri!
Gençlik gelecek ve
özgürlük istiyor!
Buca’da CHP işgali ve
polis-zabıta-ÖGB terörür
Buca Belediyesi direnişinin güncesi
İşçi ve emekçiler “Torba Yasa”ya karşı alanlardaydı
Toplumcu Eksen’in yeni sayısı çıktı!.
Emekliler Ankara’da buluştu!..
Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı.
19-22 Aralık katliamı
10. yılında!..
Avrupa’da gençlik sokaklarda
İşçi ve emekçiler sokağa çıktı!
“Emperyalizme ve siyonizme
‘kalkan’ olmayacağız!”
Maraş’ın katili sermaye devleti!
Engelliler haftasında
faşist uğultular.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Engelliler haftasında faşist uğultular...

Türkiye’de 12 milyon engelli insan var. 12 milyon insan yaşamın her alanında devasa sorunlarla yüz yüze yaşama mücadelesi veriyor. Gelecek güvencesi, yaşama kalitesi, sağlık hizmetine ulaşmak, eğitim hakkından faydalanmak, toplumsal yaşama ve üretime katılmak gibi başlıklar altında toplanabilecek yığınla sorun engelli bireylerin yaşamını oluşturuyor. Bu sorunlar yığını elbette, bireyin bedensel ya da zihinsel engelinden değil, toplumsal düzenin insanlık dışı ve akıl dışı yapısından kaynaklanıyor. İnsanca yaşama hakkını hiçe sayan bu düzen içinde pek çok engelli kişi, yalnızlık içinde sokakta yaşamaya mahkum. Açlıkla, bakımsızlıkla, sefaletle yüz yüze kalarak yaşamını yitiriyor, şiddete, tacize, tecavüze maruz kalıyor.

İnsanca yaşama hakkı hiçe sayılan milyonlarca engelli insan sadece, seçim arefelerinde bir de engelliler haftasında hatırlanıyor. Seçim dönemlerinde, başbakan adayları, milletvekili adayları, belediye başkanı adayları adeta, engellilerle kim daha çok fotoğraf çektirecek yarışına giriyor, engelli insanları topluma şirin görünmek ve duygu sömürüsü yapmak için utanmazca kullanıyorlar. Engelliler haftasında ise, yaşama hakları acımasızca hiçe sayılan insanlar, kutlamalarla, şenliklerle selamlanıyor, yapmacık sevgi gösterileri ile birlikte ilgiye maruz bırakılıyor. Bu hafta atlatıldıktan sonra yaşam “normale” dönüyor, milyonlarca insan, gönül rahatlığı ile düzenin acımasızlığına terk ediliyor.

Bu yıl, bu ikiyüzlü “kutlama” haftasında olaylar beklenen ve alışılandan biraz daha farklı seyretti. Tam da engelliler haftasında, tam da engellilerin sorunlarının tarışıldığı resmi bir toplantıda, uzman ağızlardan, engellileri hedef alan tanıdık faşizan fısıltılar yükseldi... Bu yıl, Türkiye’de, engelliler haftasında, sosyal hizmetler kurumunun bir toplantısında, zihinsel engelli kadınların kısırlaştırılmasının gerekliliği tartışıldı. Tarih bu tartışmayı Nazi döneminden tanıyordu. Üstün ırk yaratmak peşinde olan Alman faşizmi, binlerce engelli insanı kısırlaştırmış, binlercesini kısırlaştırırken öldürmüş, binlercesini de kısırlaştırmak yerine doğrudan öldürmüştü.

Adolf Hitler, bu katliamları şu cümlelerle açıklıyordu: “Devlet için zihin ve beden eğitiminin önemli bir yeri vardır, ancak insan seçimi de en az bunun kadar önemlidir. Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır... Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden ve başkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızca uygulamalıdır... 600 yıllık bir zaman dilimi boyunca vücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olan kimselerin üremesini durdurmak... insan sağlığında bugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı... bir ırk oluşacaktır.”

2010 yılı Türkiyesi’nde, “engellileri kısırlaştıralım” tartışmasıyla Hitler selamlandı. Yer Kocaeli Sosyal Hizmetler Kurulu toplantısıydı. Kocaeli Valisi Ercan Topaca başkanlığında düzenlenen bu toplantıya hepsi “uzman” olan kurul üyeleri katılmıştı. Üye uzmanlardan, diş hekimi Sevil Çağlar, zihinsel engelli kadınlara tecavüz edilmesi konusu üstüne düşünmüş taşınmış ve şu sonuca ulaşmıştı: “Maalesef zihinsel engelli kızlarımız tecavüze uğruyor ve çocuk dünyaya getiriyor. Bu, benim mahallemde bile yaşandı. Erkekler zihinsel engelli kıza inşaatta tecavüz ediyor. Kız hamile kalıyor ama bazı yollarla düşük yapmaya zorlanıyor. Çocuk doğsa bile bakma güçleri yok. Dünyada, bu durumdaki kızları kısırlaştırma tartışmaları var. Üniversitelerde kurulacak etik kurullar kısırlaştırma konusunu ele almalı.”

Sevil Çağlar doktor ve toplumsal sorunlar üzerine “düşünür” olmanın dışında, iki çocuk annesi bir kadın...

Bir diğer “uzman” kurul üyesi, Kocaeli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sevim Gökalp, hemen bu tartışmaya destek vererek düşüncelerini kattı: “Zihinsel engelli bir kız, doğuracağı çocuğun sorumluluğunu alamaz. Sadece üniversitemizde değil, şu an devlet hastanelerinde de etik kurullar var. Karar oradan alınabilir.” Üçüncü bir kadın kurul üyesi, avukat Serpil Özok ise tartışmaya hukuki açıdan yaklaşarak, yaşanan utanç verici sahnede yerini aldı: “Zihinsel engelli bir kızın evlilik yapmasına izin varken, kısırlaştırılması konusunda izin olmaması çelişkili bir durum.”  Bu tartışmaya katılan Vali Topaca, “Doğru olan kızlarımızı korumak, kollamak fakat koruyamıyoruz. Kızlarımızı koruma amaçlı bir düşünce bu. Ancak, mahkeme kararı ile olmalıdır”  diyerek devletin acizliğini ifade etmiş, olayın hukuki boyutunun araştırılmasını ve konunun bir sonraki toplantıda tekrar tartışılmasını önererek acizliğin faşizmle telafi edilmesine kapı aralamıştı. Olayın kamuoyuna yansıması ve ilk eleştirilerin gelmesinin ardından ise, kendisini toparlayarak şu açıklamayı yaptı: “Evet, toplantıda böyle bir konuşma geçti. Ancak toplumdaki bireylerin sağlık ve güvenliğini düşünmek devletin görevidir. Zihinsel engelli kızların kısırlaştırılması gibi bir şey düşünülemez”

Engelliler haftasının sahte gösterileri ve işe yaramaz sevecenlikleri arasında, tarihin Nazi katliamlarından tanıdığı bir tartışmayı, Kocaeli’nde yeniden açmaya cüret eden bu “uzmanlar”, insanın insanca yaşama hakkına saygı duymak yeteneğinden yoksundurlar. Zihinsel engelli bir kadının insanca yaşamaya hakkı olduğunu kavrayamadıklarından, toplumun ve devletin onu koruma görevini, zorunluluğunu da, “ama koruyamıyoruz” diyerek geçiştirirler. Bir kadının bedeninde, kendi onayı olmadan uygulanacak olan kısırlaştırma operasyonunun, tıpkı tecavüz gibi bir suç ve travma olduğunu düşünmek onlara uzak. Mağdurun kısırlaştırılmasının, tecavüz suçunu azaltmayacağı, aksine teşvik edeceği açıkken, bu sonuç onları ilgilendirmez. Öyle anlaşılıyor ki, eğer ortada çocuk yoksa, yaşama hakkına saygı duymadıkları bir kadının defalarca tecavüze uğrayarak yaşaması da onlar için dert değil. Dünyaya gelen her çocuğun sadece annesi tarafından değil, tüm toplum tarafından sahiplenilip büyütülmesi ise, onlar için asla anlayamayacakları bir ütopya. Tecavüzün, şiddetin olmadığı, zihinsel engelli bireylerin sokakta yaşamaya mahkum edilmediği, insanın insanca yaşayabileceği bir toplumsal düzen özlemine ise, onların kararmış yüreklerinde yer yok.

Dehşet verici bu tabloya şaşırmamak gerek. Çünkü onlar kapitalizmin yetiştirdiği düzenin gözbebeği uzmanlarıdır. Kapitalizm, işçilere, emekçilere, engellilere insanca yaşama hakkı tanımadığını her gün yeniden ilan ederken, uzman ağızlardan yükselen faşist uğultulara şaşırmamak, ama insanca yaşanacak bir düzen kurmak için mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.

 

 

 

 

Muğla’da coşkulu miting

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES); aile hekimliği uygulaması, taşeronlaştırma, güvencesiz çalıştırma ve paralı sağlık hizmetine karşı 11 Aralık günü Muğla’da miting gerçekleştirdi. Mitinge İzmir, Aydın, Denizli, Uşak, Isparta, Burdur ve Manisa’dan sağlık emekçileri katıldı. Muğla’nın miting bölgesi olarak seçilmesinin nedeni ise aile hekimliği uygulamasının diğer illerden sonra Muğla’da başlayacak olmasıydı.

Muğla Devlet Hastanesi önünden yürüyüşe geçen kortejlerin en önünde “Aile hekimliği masalı yalan, taşeronlaştırma, güvencesiz çalıştırma, paralı sağlık hizmeti gerçek / KESK” pankartı yer aldı. Ardından SES’e bağlı şubeler, Muğla Tabip Odası ile ilerici ve devrimci kurumlar yürüdü.

Muğlalı emekçilerin alkışlarla destek verdiği eylem coşkulu bir atmosferde geçti.

Muğla eski garaj alanına gelindiğinde kitleyi “Muğla İHD Şubesi” ve “Şerzan Kurt” pankartı açan öğrenciler karşıladı. SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun mitingde yaptığı konuşmada, sahte hayaller sunarak sağlığı ticarileştiren, güvencesiz çalışmayı dayatan, taşeronlaştırarak, sendikasızlaştırarak iş güvenliğini emekçilerin elinden alan zihniyete karşı mitingde olduklarını söyledi. Tayyip Erdoğan’a ve Recep Akdağ’a seslendi.

Öğrencilere dönük saldırılara da değinen Yorgun, aile hekimliği uygulamasını sokaklarda mücadele ederek engelleyeceklerini söyledi. Yorgun konuşmasını mücadele çağrısı yaparak bitirdi.

Muğla Tabip Odası Başkanı Naki Bulut ise 10 Aralık 2010 tarihinin, sağlık adına kara bir gün olarak anılacağını söyleyerek sağlık ocaklarının kapatılıp doktorların mecburi aile hekimliğine zorlandığını belirtti. Muğla Emniyeti’nin ortamı terörize etmek amacıyla gerçekleştirdiği polis ablukası dikkat çekerken eyleme yaklaşık bin kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir