22 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/04

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi,
yeni olanaklar ve görevler
“İşçinin kürsüye çıkma zamanı”dır.
İsrail ile yaşanan “koltuk krizi” geride kaldı.
İstanbul’da kamu emekçileri kurultayına doğru
Danıştay şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararını iptal etti
Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!
On binlerce işçi ve emekçi Ankara’da
TEKEL direniş günlüğü
Metal İşçileri Birliği
Merkez Yürütme Toplantısı Sonuçları.
Entes’te direniş güncesinden..
Sınıf hareketinden.
İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen saldırılar üzerine konuştuk...
Her şey TEKEL için: Tek yumruk, tek vücut, tek barikat! - Volkan Yaşarış!
Miting.izlenimleri.
TEKEL işçilerinin mücadelesi sansürü parçalayacak!
TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günsili ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk..
Polis terörü ve cinayetlerini
protesto eylemlerinden
Polis terörü karşıtı
kampanyaya saldırı
Kapitalizmin çürümüş ruhu: Emperyalist tekellerin Davos Zirvesi
Depremin yerle bir ettiği Haiti’nin tablosu.
“Harç zamlarına karşı
mücadelemiz engellenemez!.
İstanbul: Kimin başkenti?
Bir katil, bir cinayet ve “demokratik açılım”
Emekçi kadının ‘güneşi’ ancak sosyalizmde doğacaktır!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin çürümüş ruhu: Emperyalist tekellerin Davos Zirvesi

Zenginler kulübünün Davos Zirvesi olarak bilinen Dünya Ekonomik Formu'nun ilk adımları 1971 yılında İsviçreli profesör Klaus Schwab'ın Avrupalı şirket yöneticileri ile yaptığı ilk toplantıda atıldı. Önceleri Avrupa Yönetim Formu olarak bilinen ve düzenli olarak toplanan bu örgüt, 1986 yılında Dünya Ekonomik Formu adını aldı. DEF, Microsoft, Monsanto, Nike, General Motors gibi en büyük 1000'e yakın tekelden oluşuyor ve küresel çapta en etkili emperyalist örgütün önde gelenleri arasında yer alıyor.

Dünyanın en büyük tekelci şirket temsilcileri, kapitalist ideologlar ve önde gelen kapitalist devlet temsilcileri bir kez daha bir araya gelip, işçi sınıfına, emekçilere ve ezilen dünya halklarına karşı yeni bir saldırı programı hazırlamak ve uygulamak için tartışacaklar. Onlar ezilen insanlığa ve mazlum halklara daha büyük yıkımlar ve acılar yaşatmak için toplanıyorlar. Aynı zamanda bu yolla kanın ve sömürünün üzerine kurulan çürümüş asalak düzenlerini nasıl koruyacaklarını tartışıp önlemler alacaklar. Yani bizzat kendi icraatlarıyla yaratacakları küresel çaptaki direnişleri polisiye tedbirlerle nasıl bastıracaklarını, zor aygıtlarını nasıl güçlendireceklerini de saptayarak buna uygun güvenlik önlemlerini güçlendirmenin yol ve yöntemlerini belirleyecekler.

Her yıl geleneksel olarak Ocak ayında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu, bu yıl da 27 Ocak ta İsviçre’nin Davos kasabasında toplanacak. Büyük emperyalist tekeller bu yılki zirvelerini “Yeniden düşün, tasarla ve inşa et!” şiarıyla düzenliyorlar.

Bilindiği gibi kapitalizmin yaşamakta olduğu küresel çaptaki ağır ekonomik kriz, 2009 yılındaki Davos Zirvesi'ne düzen temsilcileri payına özel bir anlam kazandırmıştı. Bu, “Son 40 yılın en önemli zirvesi” olarak sunulmuş ve “rekor katılım” olarak da gerçekleşmişti. Zirvenin gündemini ise “kriz sonrası dünyanın biçimlendirilmesi” oluşturmuş, bu gündem başlığı altında mevcut krizden nasıl çıkılacağı ve yeni ekonomik düzenin ne olması gerektiği gibi konular tartışılmıştı.

Bu yılki zirvenin gündemini henüz bilmiyoruz. Fakat küresel krizin kapitalizmin soluğunu kestiğini, işsizliği, yoksulluğu ve açlığı derinleştirdiğini, sosyal sorunları ağırlaştırdığını, emperyalistler arası nüfuz mücadelelerini, militarizmi ve saldırganlığı kızıştırdığını biliyoruz. İçinde bulunduğumuz yeni yılda ve önümüzdeki dönemlerde krizin de etkisiyle ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar dünya çapında daha da ağırlaşacaktır. Bu olgu, düzen temsilcilerinin ve emperyalist ideologların itiraf ettiği temel önemde bir gerçektir. Tüm bunların sonucu olarak dünya çapında işçi ve emekçilerin kapitalist barbarlığa ve emperyalist saldırganlığa karşı günden güne gelişen ve genişleyen mücadelesine de tanık oluyoruz. Ve bunun önümüzdeki yıllarda daha da güçleneceğini biliyoruz. Bu bütünlüklü tablo bu yılki zirvenin gündeminin de temel yönleri bakımında geçmiş yılki zirve gündemlerinin benzeri olacağı anlamına geliyor. Bir kez daha krizin bütün bir yükü emekçilere ve ezilenlere nasıl fatura edilecek, emekçilerden gelecek tepki hangi yöntemlerle dizginlenip bastırılacak, kan ve sömürü üzerine kurulan asalak ve çürümüş düzenlerinin güvenliği nasıl sağlanacaktır. Bu temel olgular bu yılki zirvenin de en önemli gündemleri olacaktır.

Zirvenin üzerinde dolaşan hayalet: Yoksulluğun, açlığın, sosyal yıkımın ve mücedelenin küreselleşmesi...

Daha dün emperyalist merkezlerde hazırlanan, refahın ve demokrasinin gelişeceğinin müjdesi olarak sunulan ama gerçekten de işçi ve emekçilere karşı ideolojik bir teslim alma saldırısı amacı taşımanın dışında hiçbir bilimsel değeri olmayan küreselleşme safsatası yıllar önce çöktü ve bir daha hatırlanmamak üzere unutuldu. Zira bu zaten geçici bir ideolojik saldırı bombardımanıydı ve katı gerçekler karşısında ömrü kısaydı. Önce her türlü derdin çözümü olarak sunulan, sonradan ise sahipleri, temsilcileri ve sözcüleri tarafında sorunları ağırlaştırmanın kaynağı olarak itiraf edilen küreselleşme, çelişkileri, her türlü sorunları, sosyal yıkım politikalarını, yoksulluğu, emperyalist rekabet ve nüfuz mücadelelerini geliştirip derinleştirdi.

Kapitalizmin sürmekte olan uluslararasılaşma süreci, derin çelişkiler, çarpıklıklar ve çözümsüzlüklerle birarada gitmektedir. Emperyalist küreselleşme, sınıflar, ülkeler ve bölgeler arası derin eşitsizlikleri keskinleştirmekte, yakıcı ve felaketli sonuçlara yol açmaktadır. Emperyalizmin yeryüzü üzerindeki köleci egemenliğini yeni ilişki biçimleri ve kurumlarla pekiştirme sürecine, emperyalistler arası bloklaşmalar, keskinleşen çelişkiler ve kıyasıya rekabet eşlik etmektedir.” (TKİP Programı)

Bu bilimsel ve güncel tespit, Davos Zirvesi'nin birinde emperyalist şeflerin bazı temsilcileri tarafında “Uluslararası ticaret, zenginler lehine aşırı biçimde gelişiyor. Zenginler gerekli yardımı yapmıyor”, “Eğer gemide hasta varsa, herkes hasta olabilir. Eğer aç kalan varsa, herkes tehlikededir”, “Daha etik bir küreselleşmeye doğru ilerlememiz gerekiyor. Demokrasiyi uluslararası düzeye taşımanın bir yolunu bulmalıyız” vb. gibi yakarma ve kaygılarla itiraf edilmişti.

Emperyalist küreselleşme ve yaşanmakta olan küresel kapitalist kriz daha şimdiden ağır sonuçlar yaratmış bulunuyor. Bir taraftan emperyalist saldırganlık ve savaşın dizginlerinde boşaldığı bir süreçten geçiyoruz. Öte yandan da sosyal yıkım politikalarını ve ağır sömürü koşullarının sürekli derinleştiği bir gerçekle yüzyüze bulunuyoruz. Dünyada açlık, yoksulluk, sefalet ve işsizlik görülmemiş düzeyde büyüyor. Büyük bedeller ödenerek elde edilen tüm kazanımlar gasp ediliyor. Emperyalist metrepollerde bile polis devleti uygulamalarına geçiliyor. Özetle: İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve ezilen mazlum halklar kapitalist bunalımların ve emperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarını yaşıyor ve bunun karşısında kendisine bir çıkış yolu arıyor. Daha şimdiden dünyanın dört bir yanında işçi mücedeleleri ve halk hareketleri gelişiyor.

Enternasyonal mücadele ve dayanışma her zamankinden daha güncel ve yakıcı bir ihtiyaçtır

Peryodik olarak toplanan DEF, G-8, İMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi kapitalist-emperyalist kurumlar, bugün yüz milyonlarca insani kapsayan işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın, ülkeler ve sınıflar arasındaki gelir dağılımı uçurumunun, her türden sosyal felaketlerin doğrudan sorumluluğunu taşıyorlar. Bu zirvelerde bir araya gelen emperyalist haydutlar dünyanın geleceğini ve insanlığın kaderini derinden etkileyen kararlar alıyorlar. Seattle'den başlayan, Nice, Prag ve Göteborg'da dalga dalga yayılan ve Cenova'da doruğa çıkan, anti-kapitalist, anti-emperyalist bir nitelik taşiyan küreselleşme karşıtı gösteriler bu gerçeklerin bilince çıkarılmasının ve aktif mücadelelere konu edilmesinin bir ifadesidir.

Emperyalist küreselleşme, işçi sınıfı ve emekçilerin en duyarlı kesimlerini dünyanın ve insanlığın geleceğine ilişkin ilgi ve duyarlılığını da harekete ve eyleme geçirdi ve bu zirveler on binlerce insanın katıldığı militan gösterilerle yanıtlandı. Tam da bunun içindir ki emperyalist şefler zirvelerini artık eskisi gibi huzurlu ortamlarda yapamamaktadırlar. Büyük ve öfkeli protestoların basıncı altında emperyalist zirvelerin nerede ve nasıl yapılacağı da ciddi bir sorun haline gelmiş bulunuyor ve milyonlarca dolar güvenlik önlemlerine harcanarak zirveler yapılabiliniyor.

Bugün dünyanın dörtbir yanında emperyalist saldırganlığın ve ağırlaşan kapitalist sömürünün yıkım ve acılarına karşı işçi ve emekçilerin başka bir dünya arayışı ve mücadele eğilimi gelişiyor. Küresel çaptaki ekonomik krizin buna yeni bir ivme kazandıracağı ise biliniyor. Mücadelenin uluslararası bir karekter kazanmasının imkan ve olanakları gelişiyor. Emperyalist küreselleşme karşıtı gösteriler bunun halihazırdaki biçimlerinden biri oluyor.

Emperyalist küreselleşme karşıtı hareketin, temel önemde bir dizi eksikliği ve zaafı içinde barındırdığı biliniyor. Herşeyden önce Bağımsız sınıf tavrıyla ve öncüsü ile buluşmuş proletarya, halen güçlü bir şekilde bu hareketlerin içinde yer alamamaktadır. Dolaysıyla hareket net bir hedefe ve programa sahip değildir. Fakat dünya ölçüsünde devrimci önderlik boşluğunun genel ağırlığı düşünüldüğünde son derece doğal sonuçlardır bunlar.

Kapitalist barbarlığın saldırıları ancak işçi sınıfının tutarlı ve kararlı devrimci önderliği altında geliştirilecek bir mücadeleyle püskürtülebilir. Bu mücadele sınıfsal doğası gereği enternasyonal bir karakter taşımaktadır. Kapitalizmin uluslararasılaşmasının geldiği boyut sorunların olduğu kadar çözümlerin de uluslararası karekterini belirgin hale getirmiştir.

Emperyalist küreselleşmeye devrimci proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm, çözümü dünya devrimi ve sosyalizmdir. Üretici güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter sınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de uluslararasılaşmıştır. Uluslararası devrimci sınıf mücadelesinin gerektirdiği her düzeyde örgütlenmeler, bugün her zamankinden daha fazla gerekli ve nesnel açıdan olanaklıdır." (TKİP Programı)