26 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/13

 Kızıl Bayrak'tan
Mücadele yolunda güçlü ve örgütlü yürümek için 1 Nisan’ı kazanmalıyız!
AKP hükümeti stand-by anlaşması yerine OVP ile yola devam edecek
Erdoğan’dan kaçak Ermenilere sınırdışı etme tehdidi
MİB: “Bizden çaldıklarınızı
geri alacağız!’’
Türk-İş’ten 78 günlük
ihanetin savunusu
İşçi ve emekçi hareketinden
TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan’la direniş süreci üzerine konuştuk
TARİŞ’te tek çare
direniş ve mücadele
Direnişçi TEKEL işçileriyle
1 Nisan Ankara buluşması
üzerine konuştuk
Sınıfsal öfke ve
kin birikiyor - Volkan Yaraşır
TEKEL Direnişi’nin geleceği
işçi sınıfının geleceğidir!
İşçi-öğrenci TEK-EL, tek yumruk!
Yerel işçi bültenleri genel grev-
genel direnişi örgütlemeye çağırıyor!
Gençliğin Newroz eylemlerinden
DLB faaliyetlerinden..
Emperyalistler dolaylı görüşmeleri başlatma çabalarını sürdürüyor
Sermayenin yoğunlaşması,
silahlanma ve sefalet
Avrupa’da Newroz kutlamaları
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 5 -
M. Can Yüce
Sermaye devleti cüceleşirken...
Devrimci ve Demokratik Yapılar
Arasi Diyalog ve Çözüm
Platformu’ndan açıklama
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalistler dolaylı görüşmeleri başlatma çabasında...

Irkçı-siyonist planlara karşı meşru/militan direniş!

ABD’ye başkan seçildikten kısa süre sonra Mısır’ın başkenti Kahire’den Arap dünyasına seslenen Barack Obama, Filistin başta olmak üzere, Ortadoğu’daki sorunların çözümü için çaba sarf edeceğini iddia etmiş, bu vaat, bazı çevrelerde beklentiler yaratmıştı.

Bu beklentiler elbette temelden yoksundu; nitekim aradan bir yıl geçmeden, bunun böyle olduğu pratikte de kanıtlamış bulunuyor. Zira Ortadoğu’daki karmaşık sorunlara çözüm üretmek bir yana, Filistin sorununda bile bir arpa boyu yol alınamadı. Tersine, ırkçı-siyonist İsrail rejiminin son günlerdeki tutumu, bu işgalci devletin giderek küstahlaştığını kanıtlar niteliktedir.

Obama’nın temsilcileri Filistin-İsrail arasında dolaylı görüşmelerin başlatılması için uğraşırken, siyonist devlet Gazze’yi bombalıyor, Batı Şeria’da gençleri katlediyor. Kudüs’ü Araplar’dan arındırma saldırısını daha da hızlandırıyor.

İsrail’in artan pervasızlığı, özelde ABD’nin, genelde emperyalist güçlerin bu terörist devleti her koşulda desteklemelerinden kaynaklanıyor. ABD, AB, Rusya, BM tarafından oluşturulan “Ortadoğu Dörtlüsü” de, siyonist devletin Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işlediği suçlara seyirci kalıyor. Bu ise, düpedüz suç ortaklığıdır. “Ortadoğu Dörtlüsü”nün uğursuz tutumu, gerçekte bu güçlerin “barış” diye bir dertlerinin olmadığını, bölgedeki gerici çıkarlarını korumak için çabalarken, siyonist işgale boyun eğmeyen Filistin halkını da teslimiyete zorladığını gösteriyor.

Siyonist rejimin küstahlığı emperyalistlerin desteğinden kaynaklanıyor!

Filistin halkını oyalamak dışında bir işe yaramayacağı deneyimlerle sabit olan dolaylı görüşmeleri bile sabote eden İsrail, emperyalist güçler tarafından “kınandı.” Moskova’da toplanan “Ortadoğu Dörtlüsü”, AB dışişleri bakanları, BM Genel Sekreteri yaptıkları açıklamalarda, İsrail’in Doğu Kudüs’te yasadışı Yahudi yerleşimleri kurma kararının kabul edilemez olduğunu söylediler. Barack Obama yönetimi ise, dolaylı görüşmelerin başlaması için, İsrail’in bu kararı geri almasını değil ertelemesini tavsiye etti.

Kopartılan gürültülere rağmen, siyonist rejim geri adım atmadı. Dahası Washington’a gitmeden önce açıklama yapan İsrail Başbakanı Netanyahu şunları söyledi: “ABD ziyaretinde mesajımız açık ve net olacak: Kudüs’teki politikamız, geçen 42 yılda olduğu gibi aynen sürecek. Amerikan tarafına açıkça belirttiğimiz üzere, Kudüs’te inşaat yapmanın Tel Aviv’de inşaat yapmaktan farkı yok.”

Washington yolunda yapılan bu küstah açıklama, ırkçı-siyonistlerin, her koşulda emperyalist güç odaklarından destek göreceklerine duydukları güvenin göstergesidir.

Nitekim siyonistler bu konuda yanılmadılar.

Bu gelişmelerin ardından ırkçı-siyonizmin en büyük destekçisi olan Yahudi lobisi AIPAC’ın huzuruna çıkan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İsrail’e karşı taahhütlerinin ‘kaya gibi sağlam’ olduğunu söyledi. Kendisinin militan bir siyonizm savunucusu olduğunu da ilan eden Amerikalı bakan, İsrail’in güvenliği için çalıştıklarını belirterek, siyonist rejimden ABD’nin Ortadoğu’daki çabalarına destek vermesini istedi.

Tel Aviv’de Barack Obama’nın yardımcısını küçük düşüren icraatlarının ardından siyonistlere sunulan bu açık destek, İsrail’in küstahlıkta sınır tanımamasının esas nedenine de işaret ediyor.

Avrupa Birliği devletleri ile Rusya’nın İsrail’le kurdukları ilişkilere göz atıldığında, bu gerici güç odaklarının ABD gibi açıktan destek sunmasalar bile, ırkçı-siyonistleri rahatsız edecek, sıkıştıracak herhangi bir tutum almaktan özenle kaçındıkları görülür. Bu kadarı ise, İsrail gibi ne yasa ne kural tanıyan bir devletin pervasızlıkta sınır tanımaması için yeterlidir.

Dolaylı görüşme sürecinin başlatılması için Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni ziyaret eden BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ise, bir kez daha emperyalist güç odaklarının, özellikle de ABD’nin kuklası olduğunu gözler önüne serdi. İsrail’in ördüğü ırkçı duvarı ve Yahudi yerleşimlerinin kurulmasını eleştiren BM şefi, tecrit altındaki Gazze’nin yıkıntılarını gördükten sonra ise, İsrail ablukası için “kabul edilemez, halka çok büyük acılar çektiriyor” yorumu yaptı. Hal böyleyken Ban Ki-mun, 62 yıldan beri BM kararlarını buruşturup çöpe atan siyonist rejime karşı kılını bile kıpırdatmıyor. BM’nin tutumu, emperyalist güç odaklarınınkini tamamlar niteliktedir; bu İsrail’le suç ortaklığıdır.

İsrail, Kudüs’ü Araplar’dan arındırma...

Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile ekibi tüm umutlarını batılı emperyalistlere endeksledikleri için, halen ABD denetiminde başlatılması planlanan dolaylı görüşmelerden medet umuyor. Oysa 17 yıllık deneyim, emperyalistler denetimindeki görüşme ve anlaşmaların tümünün Filistin davasına zarar verdiğini defalarca kanıtlamıştır. Zira emperyalistler, her zaman Filistin halkına karşı İsrail safında yer almışlardır; zaten başka türlü olsaydı bu, eşyanın tabiatına aykırı olurdu.

“Oslo Barışı” sürecinde sağlanan fakat İsrail tarafından uygulanması engellenen anlaşmaya göre, kurulacak Filistin Devleti’ne Batı Şeria’nın yüzde 22’si düşüyordu. İkinci intifadanın patlak vermesine rağmen şimdi bu oran yüzde 13 civarına gerilemiştir.

Filistin yönetimi bu yıllarda doğrudan veya dolaylı görüşmelerle oyalanırken, İsrail rejimi, Doğu Kudüs’ü Araplar’dan tamamen arındırma planını pervasızca uyguladı. Irkçı duvar inşaatı ile bu bölgenin Batı Şeria ile tüm bağlantılarını kesmeyi hedefleyen İsrail, dünyanın dört bir yanından toplanan Yahudiler’i içine yerleştirmek için 50 bin yeni konut inşa etme planını uyguluyor. Bu planın uygulanabilmesi için ise, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan Filistinliler’in katledilmesi veya sürgün edilmesi gerekiyor ki, ırkçı-siyonistlerin uzun vadeli amacı da budur.

İsrail’in kirli planı ortada iken, dahası bu plan uygulanırken emperyalistlerin “barış süreci”nden söz etmeleri, çirkin bir aldatmacadır. Gerici Arap devletlerinin ABD patentli planları desteklemeleri ise, Filistin halkına ihanet etmekten başka bir anlam taşımıyor.

Üçüncü intifada çağrıları…

Abbas liderliğindeki El Fetih dışında İsrail’le görüşmelere destek veren hareket kalmadı; gelinen aşamada diğer Filistinli örgütlerin tümü buna karşı çıkıyorlar. Dahası, İsrail saldırganlığının yeniden yaygınlaşması üzerine birçok hareket üçüncü intifada için çağrı yapmaya başladı.

Hamas-El Fetih çatışmasının Batı Şeria ile Gazze’nin birbirinden ayrılmasına yol açması, Filistin direnişini zayıflattı. Halen Filistin’de güçlü olan bu iki hareketin Filistin halkının direniş dinamiklerini tek çatı altında birleştirme ufkundan yoksun olması, devrimci akımların önde gelen temsilcisi FHKC’nin ise verili koşullarda gücünün sınırlı olması, yeni bir intifada örgütlemeyi zorlaştıran başlıca etmenlerdir. Buna karşın Filistin halkının direnme iradesi, kararlılığı ve deneyimleri, yeni bir intifada için güçlü potansiyeller bulunduğuna da işaret ediyor.

Ezilen halkların salt masa başı görüşmelerle kazanımlar elde ettiğine tanık olunmamıştır. Her kazanım, yıllara yayılan meşru/militan direnişler sonucu elde edilebilmiştir. Ancak güçlü direnişlerin olduğu yerde, masa başı görüşmelerden ezilen halklar lehine kararlar alınabilmiştir. Filistin direniş tarihi de bu gerçeği döne döne kanıtlamıştır.

Halihazırda da Filistin halkının önünde, ihtiyaç duyulan her aracın kullanılacağı meşru/militan direniş dışında bir çıkış yolu bulunmamaktadır. Yaygın/eylemli enternasyonal dayanışma ile güçlendirilmiş meşru/militan kitle direnişi, ırkçı-siyonistleri püskürtebilmenin yegane yoludur.