14 Mayıs 2010
Sayı: SİKB 2010/19

 Kızıl Bayrak'tan
Sendikal bürokrasiyi
teşhir ve tecrit edelim!
Sınıfa karşı sınıf çizgisinde
bir duruş!
Reformizmin Taksim’i baltalama girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı!
Sınıfın devrimci iktidar mücadelesini yükseltelim!
Kürt halkına yönelik
saldırılar yayılıyor
İsrail’in OECD üyeliğine
Türkiye’den destek!
4-10 Mayıs “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası”nda Türkiye gerçeği
Ankara’da KESK ve Türk-İş’ten
26 Mayıs açıklaması
UPS Kargo işçileri direnişte!
İşten atılan UPS işçileri ile konuştuk
İşçi ve emekçi hareketinden
Fiili-meşru mücadele ruhuyla
İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’na!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu’nun Mayıs Ayı Toplantısı değerlendirme ve Sonuçları..
Binler Deniz, Yusuf ve
Hüseyin’i andı
Gençlik hareketini ileriye taşıma sorumluluğunu kuşanmalıyız!
24. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği gerçekleştirildi!
Yunanistan sokağa çağrıyor!
Yunanistan işçi ve emekçilerinin kitlesel/militan direnişi
“Seçimler Almanya’da krizin daha da derinleşeceğinin gösteriyor!”
Kayseri İşçi Kültür Evi’yle
dayanışma sürüyor..
Güler Zere ölümsüzdür!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçilerin haklı protestosunu kınayanlar ihanet içindedirler...

Sendikal bürokrasiyi teşhir ve tecrit edilmelidir!

Sendika bürokrasisi sınıf hareketinin yeniden ayağa kalkmasının önündeki en büyük engellerden birisidir. Bugüne kadar işçi sınıfı ve emekçileri ilgilendiren temel gündemler söz konusu olduğunda sermaye ve hükümetle işbirliği yaparak sınıfa ihaneti görev edinen sendika bürokratları, her türlü ileri çıkışın önüne set çekmeye, onu boğmaya çalışmıştır. Sermayenin koltuk değnekliği işlevini yerine getiren sendikal ihanet şebekesinin bugüne kadar gerçekleştirdiği ihanetler saymakla bitmez.

İşçi sınıfı ve emekçiler sendikal ihanet gerçeğinin farkındadırlar. Ancak sendikal bürokrasiyi aşabilecek, ondan hesap sorabilecek bir bilinç ve örgütlenme düzeyinden yoksun oldukları için, dönem dönem öfkelerini dışa vursalar da, bu hainlerin kökünü kazıyabilecek bir yönelim içerisine girememektedirler.

İşçilerin tepkisinden canını kurtarmak için ağaca tırmanmak zorunda kalan Türk-İş başkanı Bayram Meral’den sonra Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu da işçilerin haklı tepkisinden nasibini aldı. TEKEL sürecinde ihaneti derinleştiren, tabanın iradesini bölüp parçalamak için canla başla çalışan Türk-İş bürokratları, işçilerin sendika binasını basması sonucu arka kapıdan kaçmak zorunda kalmışlardı. Ancak TEKEL işçileri bu haklı tepkilerini bilinçli bir tutuma dönüştüremedikleri, bağımsız taban örgütlülüklerinde birleşemedikleri için, Türk-İş bürokratları TEKEL şahsında yeni bir ihanete daha imza atabildiler.

Başta TEKEL olmak üzere öncü işçiler bu ihaneti unutmadılar. 1 Mayıs günü sendika bürokratlarına rahat olmamaları gerektiğini anlatmak için ve ihanetten hesap sormak için harekete geçtiler. 1 Mayıs kürsüsünü asıl sahiplerine terk etmesi için sendika bürokratlarını uyardılar. Bu uyarıya kulak asmayan Kumlu, direnişteki işçiler tarafından yaka paça kürsüden indirildi. İşçilerin bu tutumu alandaki işçiler, emekçiler ve devrimciler tarafından “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganıyla sahiplenildi.

Türk-İş bürokratları bu tepkiyi fazlasıyla hak etmişlerdi. Bu hain bürokratlar üç yıldır Taksim iradesinde somutlanan ilerici çıkışı boğmak için de ellerinden geleni yaptılar. Devletle işbirliği halinde yıllardır Taksim iradesini karaladılar. İşçilerin birliğini bölmek, Taksim iradesini zayıflatmak için 1 Mayıslar’da başka alanlara başvuru yaptılar. Binlerce işçi, emekçi ve devrimci devletin azgın terörüne maruz kalırken, devleti değil eylemcileri suçlayan açıklamalar yaptılar. Taksim 1 Mayıslar’ında olduğu gibi her türden ilerici çıkışın karşısına dikildiler.

Türk-İş içerisindeki ilerici iddialar taşıyan kimi sendikacılar da Türk-İş bürokratlarının peşinden sürüklendiler. “Devletin kapsamlı saldırılarına karşı mücadele taleplerinin öne çıkarılması gerektiği”, “sınıfın birliğinin alan tartışmasından daha önemli olduğu” vb. söylemlerle, devletin icazetinde kutladıkları 1 Mayıslar’ı gerekçelendirmeye çalıştılar.

Taksim, sermaye sınıfına ve devletine karşı işçi sınıfının hakları, özgürlükleri ve geleceği için direnme iradesini temsil etmektedir. Taksim bir “alan tartışması” ve inadı değildir, sermayenin saldırılarına “artık yeter” diyen binlerin mücadele azmini ve kararlılığını temsil etmektedir. İşte bu yüzden sermaye devleti bu iradeyi ezmeye, Türk-İş bürokratları da bu iradeyi bölmeye ve karalamaya çalışmıştır.

Ancak kazanan işbirlikçi hainler değil direnenler olmuş, militan bir mücadeleyle Taksim kazanılmıştır. Türk-İş bürokratlarının ve peşinden sürüklenenlerin demagojileri bu gerçeği değiştiremez. Bugün parçası olmaya çalıştıkları Taksim kazanımında en ufak bir katkıları olmadığı gibi, yıllardır devletin icazetinde işçi sınıfını bölmüşlerdir.

Türk-İş bürokratı Mustafa Kumlu tam bir arsızlıkla Taksim 1 Mayıs kürsüsüne çıkarak şov yapmak istemiştir. Direnişteki işçiler buna izin vermemiş, Kumlu şahsında sendikal ihanete tepkisini dile getirmiştir. Protesto edilen sadece Kumlu değil, aynı zamanda işbirlikçi sendikal bürokrasidir, sınıf uzlaşmacı sendikal anlayıştır.

Sendikal ihanet gerçeği orta yerde dururken, direnişteki işçilerin tepkisinin ve protestosunun karşısına dikilmek ve karalamaya çalışmak ancak gericilerin işi olabilir.

1 Mayıs alanında ve 1 Mayıs’ın ardından ilerici güçler kürsü işgalini ve sendikal bürokrasiye gösterilen tepkiyi sahiplendiler. Türk-İş bürokratları, bu sahiplenmeden duyduğu rahatsızlıktan dolayı, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen, KESK genel başkanlarına çağrı yaparak, bir toplantı düzenledi. 1 Mayıs değerlendirmesi adı altında direnişteki işçilerin protestosunu “kınayan” bir açıklamaya imza atan bürokrat yöneticiler, böylece gerçek kimliklerini ortaya sermiş oldular.

Yapılan açıklamada, işçilerin protestosunu, “kutlamaları sabote etmek”, “emek hareketinin birlikte mücadelesine engel olmak” gibi, aslında kendi misyonlarını tanımlayan ifadelerle karalamaya çalıştılar.

“Konfederasyonlarımız, 1 Mayıs Taksim kürsüsünde Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun şahsında tüm konfederasyonlara yapılan saldırıyı ve kürsüyü işgal girişimi ile kutlamaları sabote etmek isteyenleri kınamakta, bu tür yaklaşımların teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğine inanmaktadır.

Bu saldırıyı gerçekleştirenler çok iyi bilmelidir ki hiçbir güç emek hareketinin ve konfederasyonlarımızın, emeğin kazanımları için birlikte mücadelesini engelleyemeyecektir”

Mücadeleci sendikal anlayış, taban iradesi ve örgütlülüğü gibi bir sorunu olmayanlar, ilerici her türden tepki ve çıkışın karşısına dikileceklerdir. Yapılan budur. Açıkça, işbirlikçi ve uzlaşmacı sendikal anlayışa sahip çıkılmaktadır.

Sendika bürokratlarının bu çirkin ve sınıf düşmanı açıklamasına sessiz kalınmamalıdır. Başta açıklamaya imza atan KESK, DİSK ve Türk-İş konfederasyonlarının içinde yer alan ve ilerici iddialar taşıyan sendikalar, şubeler ve sendikacılar olmak üzere tüm devrimci, ilerici kamuoyu, öncü işçi ve emekçiler, sendika bürokratlarının bu tutumunu teşhir ve mahkum etmek zorundadır.

Fakat daha önemlisi, sendikal bürokrasinin tecrit edilmesidir. Sınıf hareketinin önünde temel bir engele dönüşen bu hainleri tecrit etmenin yolu ise taban örgütlülükleri üzerinden  işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini birleştirmekten ve örgütlemekten geçmektedir.

Sendikal bürokrasi şimdi de 26 Mayıs genel grev eylemi şahsında ihanete hazırlanmaktadır. Üç ay önce TEKEL Direnişi’ni bitirebilmek için gündeme getirdikleri 26 Mayıs eylemini örgütlemek için hiçbir adım atmayan konfederasyonlar, bir araya gelerek 26 Mayıs eyleminin “gerçekleşebilir” olup olmadığını değerlendireceklerini açıklamış bulunuyorlar.

Bu açıklama, 26 Mayıs eyleminin gerçekleşmesi doğrultusunda etkili bir taban basıncının harekete geçirilmesinin önemini gösteriyor. Eylemin taban örgütlülüklerine dayanılarak örgütlenmesi doğrultusunda tüm güç ve olanakların harekete geçirilmesi büyük bir önem taşıyor.