10 Haziran 2011
Sayı: SİKB 2011/22

 Kızıl Bayrak'tan
Seçim sonrasının kapsamlı
mücadele gündemleri
Seçim oyununa gelme, safları sıklaştır
Yeni katliamlar İzmir’den
yönetilecek!
Hopa protestolarında polis terörü
Herkes için CHP(!): Kimin için demokrasi?
Kürt haraketine ‘seçim ablukası’
İstanbul’da “Seçimler, siyasal gelişmeler ve sol hareket” paneli...
Bursa’da “Seçimler ve sol hareket” paneli
llerde yaygın ve çok
yönlü çalışma.
Devrimci seçim kampanyası
etkinliklerle büyüdü!
Ontex’teki sendikal ihanet
gerçeğine tanıklık
Kampanya dönemi ışığında sınıf çalışmamız
Burger King Çağrı Merkezi
çalışanlarıyla
konuştuk
Emekli-Sen üyesi Yalçın Vural ile sendikada yaşanan son gelişmeler üzerine konuştuk.
Kamu TİS’lerinde eylemler
Yunanistan’da iki dünya
karşı karşıya!
Yemen’de halk isyanı
yeni bir evrede!
Ortadoğu’daki isyan ruhu siyonistleri zorluyor
Stuttgart’ta antifaşist öfke
Kurs dayatmasına eylemli yanıt
Eğitim-Sen 8. Olağan Genel Kurulu’nun ardından.
Haziranda ölmek zor!
‘84 ölüm orucu şehitleri
kavgamızda yaşıyor!
Coca Cola cinayet
işlemeye devam ediyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haziranda ölmek zor!

Haziran ayı… Devrimci edebiyatın hüzünlü ayı… Nazım Hikmet’in, Ahmed Arif’in, Orhan Kemal’in yaşamdaki, devrim ve sosyalizmdeki son günleri. Elbet biyolojik olarak öldü bu 3 büyük usta. Yeni nesillere eserlerini ve fikirlerini bırakıp gitti onlar. Kavgada ölümsüzleşmek ancak geride bir şeyler bırakarak olur. Kimi zaman çağları aydınlatan bir eser, kimi zaman yolumuza rehber olan mücadele ve anılar bırakarak geride… Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal ölümsüz eserler bıraktılar; Habip, Ümit, Hatice, Alaattin, Hüseyin yoldaşlar geride bizlere mücadelelerini ve anılarını bırakarak ölümsüzleştiler. Ve bu dünyada ölümsüzleşmenin tek adı devrim ve sosyalizm kavgasında olmaktır.

Silah gibi kuşandığımız dizelerin ozanı Nazım Hikmet

Öncelikle devrim ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet’ten bahsetmek gerek. Nazım Hikmet RAN olarak doğdu ve dünyada devrim ve sosyalizmin kavga şairi NAZIM olarak tanındı. Hayatı bir türlü kavgaydı Nazım’ın... Gençliğinde başka unsurların etkisi altında kalsa da, seçimini işçi ve emekçilerin mücadelesinden yana koymuştur. Bu seçimi ona bedeller ödetti ama geri adım atmadı Nazım. Hapislikse hapislikti, sürgünse sürgündü, ölümse ölümdü… Bundan ötesi yoktur kararlı bir devrimci için ve hepsini de yaşadı Nazım. Ama hiç yılmadı. Elinde Kürt halkının kanı olan kemalist devlet sakıncalı görerek zindana attırmıştı Nazım’ı. Hani o sanatçıya çok önem veren Mustafa Kemal. Ne demişti Kemal; “Komünizm yılanının başı görüldüğü yerde ezilmelidir”.

Sırf bir paranoya yüzünden Nazım’ın ömründen 12 yıl çalmıştı faşist diktatörlük. Fakat Nazım her zamanki direngen Nazım’dı. Yılmadı, yenilmedi. “Önemli olan esir düşmek değil teslim olmamaktı” onun için. Zor hapislik koşullarında bile şiirler yazdı, sanatına devam etti. Zaten Nazım bir kavga şairiydi, fildişi kulelerin şairi değildi ki, rahatlık arasın. Zindanda bir devrimciye yakışır bir şekilde davrandı.

Teslim alamadılar ve sonunda Avrupa’daki aydınların mücadelesinin sonucunda Nazım zindandan çıkarıldı. Nazım’ı katletmeyi kafasına koymuş olan sistem bu sefer de Nazım’ı askere almak istedi. “Beni öldürecekler” diyordu Nazım. Ölümden korktuğu için değildi ama daha yapacak şeyler varken ölüm, bu şekilde olamazdı. O her zaman çıplak bir kavgada, barikatta dövüşürken ölmeyi istedi ve ülkesinin emperyalizme tapulu topraklarını terk ederek Sovyetler’e göçtü, zindanın hatıra bıraktığı hastalıklarla. 

Nazım birçok ülkeyi gezdi fakat hep kendi topraklarının özlemiyle yanıp tutuştu. “Ah ölmeden görebilsem sosyalist Türkiye’yi” derdi. Sosyalist toprakların özlemiyle dolu kalbi 3 Haziran 1963 günü bir krizle duruverdi. Fakat o özlemini kalbine gömüp gitmedi, silah gibi kuşanılan şiirlerini biz komünistlere bırakıp gitti. Artık Nazım yoktu ama şiirleri vardı. Silah gibi kuşanılan şiirler… 

Anadolu’nun asi şairi Ahmed Arif

Devrimci şiirin diğer bir ismi Ahmed Arif’tir. Ahmed Arif ÖNAL adıyla doğar. Bir Kürt çocuğudur. Bir Kürt hoyratıdır kendisi. Ta çocukluğundan beri dayanamaz haksızlığa. Arapça konuşuyor diye bir Arap’ı döven bir polisi, sapanla demir bilye atıp yaralar. O bir Kürt çocuğudur dayanamaz haksızlığa. Dayak yiyen Arap’ta kendi halkını görür Ahmed Arif. Üniversite yıllarında da kavgacıdır. Devrim için kavga eder bu sefer. Sömürüye, zulme, açlığa karşı… Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü okumaya çalışır. Çalışır çünkü polis hiç peşini bırakmaz. İllegal TKP’ye üye olmaktan 1951 yılında zindana düşer. O ‘meşhur’ işkencehane Sansaryan Han’da 128 gün tutulur. Çıktığında artık değişmiştir. Kavgayı bırakmamış, daha da sarılmıştır.

Yaşadıkları, kavgası, kaleminden geleceğe yol olacak şiirler akıtır. Anadolu’nun açlığı, ezilmişliği, sefaleti dolar şiirine; isyanın gümbürdeyen sesi, mavzerin kahpe korkutan çığlığı duyulur mısralarında. Bu düzen ancak bu kadar çarpıcı anlatılmıştı. Estetik açıdan da farklı bir tattır Ahmed Arif’in şiirleri. Anadolu’dan kaçanlara inat Anadolu’yla doldurur şiirini. Tüm yaşamı, kini, kavgası akar kaleminden. İlk ve tek eseri ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’i yazar. Etkisi yıllarca sürer. Tutsakların dillerinden düşmez umudun şiirleri. Böylelikle ölümsüzlüğü yakalamıştır Ahmed Arif ve 2 Haziran 1991’de ‘biyolojik’ yaşamı son bulur. Ama hala şiirleri umudun adı ve tutsakların dayanağıdır. 

Proleter-yazar Orhan Kemal…

Orhan Kemal bu iki büyük usta şairin yanında öykü ve roman yazarlığıyla tanınır. Mehmet Raşit ÖĞÜTÇÜ olarak doğmuştur. Mehmet’i yaşam şartları daha 15 yaşında işçi yapmıştır. Sınıfını bilen ve onun edebiyatçısı bir yazardı. Hayatı kötüydü. Ve o daha kurtuluşu bulamamıştı. “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet okumak ve yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” suçuyla yargılanıp 5 yıl hapse mahkûm etmişti paranoid faşist diktatörlük. İşte Mehmet Raşit’i, Orhan Kemal’e dönüştüren bu hapislik sürecidir.

Yattığı Bursa Hapishanesi’nde Nazım’la tanışır ve üç buçuk yılını Nazım’la geçirir. Hayran olduğu usta onu şiir yazmaktan vazgeçirip asıl yeteneği olan roman yazmaya yönlendirmiştir. Çıktığında işçi sınıfının sanatçısı olarak çıkar. O artık Orhan Kemal’dir. Hapisten çıktığında hem yazarlık hem işçilik yapar. Evlendiği karısı da işçidir. Orhan Kemal için proleter-yazar demek yanlış olmaz. O her eserinde işçi sınıfının acılarını, ezilmişliğini, halktan kişilerin yaşamını ver sınıf çatışmalarını anlatır. Tam bir sınıf sanatçısıdır. Onu bu kadar yücelten faşizmin zindanlarından geçip, işçi sınıfının tüm acılarını tadarak kaleme sarılmasıdır. Orhan Kemal 2 Haziran 1970’te ölümsüzleşti. Geride bıraktığı eserler işçi sınıfını tüm netliğiyle anlatan devrimcilere rehberdir. 

Bu üç büyük kavga sanatçısını bugün burjuvazi iğrenç emellerine alet etmektedir. Bu üç büyük ustanın içini boşaltıp, onları bir rant kaynağı olarak kullanmaktadır. Kimsenin mülkü olmayan Nazım’ın eserlerinin telif hakkını alan Yapı Kredi Yayınları, Nazım’ı kendi mülkü yapmaya çalışıp, aklı sıra sansürlemeye çalışmıştır. Ahmed Arif’in şiirleri süslenip satılabilecek bir meta haline getirilmeye çalışılmıştır. Orhan Kemal’in eserleri dizilere çevrilip sınıfsal özünden uzaklaştırılmaya, içi boşaltılmaya çalışılıyor. Burjuvazi eserlere hak ettiği değeri verdiği yalanını ortaya atıyor. Bu sanatçıları zindanlarda çürümeye mahkûm eden de yine aynı burjuvazidir. Burjuvazi her şeye rant kapısı olarak baktığı için sanata da böyle bakar. Biz komünistler biliyoruz ki sanatçılarımızın hak ettiği gerçek değer ancak sosyalizmde verilir. Çünkü sanatın, toplumun, insanların meta olmadığı tek sistem SOSYALİZMDİR!