29 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/29

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfını genel greve
hazırlamak için ileri!
Birleşik-militan bir
sınıf hareketi olmalı!
Kürt halkına saldırganlıkta
“yeni dönem”
“Demokratik Özerklik meşru bir hak”!
Erdoğan’ın Filistinli
büyükelçilere hitabı.
Sermayenin
“kıdem tazminatı” yalanları
Saldırılara karşı mücadele
kararlılığı!
'Büyük sürgün’
1 Ağustos’ta yürürlükte!
PETKİM’de direniş kazandı!
Metal İşçileri Birliği
örgütlenmeye çağırıyor!
Hastane çalışanları isyanda!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Bahreyn’de kuşatmaya
karşı mücadele!
Popülist-parlamenterist
çizginin yükselişi - Volkan Yaraşır
Avrupa’da borç krizi ve olası gelişmele
‘Bebekten katil yaratan karanlık’ Norveç’te de,
Türkiye’de de aynıdır!
Çocuk katili devlet hesap verecek!
19 Aralık Katliamı’nı tetikçisi anlattı
“Üçlü protokol iptal edilsin!”
Kampüsler “Hansel ve Gretel”leri bekliyor
8. Mamak Kültür Sanat Festivali üzerine Festival Hazırlık Komitesi sözcüsü ile konuştuk
Nasıl bir zekâ meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!* -Viladimir İliç Lenin
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da borç krizi ve
olası gelişmeler

Avrupa’nın gündeminde borç krizi var. Borç krizi hem derinleşiyor hem de yayılıyor. Geçmişte Avrupa’nın yatırım cennetleri olan ülkeler günümüzde borç batağına batmış bulunuyorlar. Yunanistan, Portekiz ve İrlanda iflasın eşiğinde. Ekonomileri bu ülkelerden daha güçlü olan İtalya ve İspanya’nın durumu da pek içaçıcı değil. Tüm veriler borç krizinin yakın bir gelecekte onların da kapısını çalacağını gösteriyor. Kısacası, şirket iflasları dönemi sona ermiş, kapitalist kriz gelinen yerde şirket iflaslarından devlet iflaslarına evrilmiştir.

IMF ve AB’nin bu ülkeleri iflastan kurtarmak iddiasıyla yardımlarda bulunduğu biliniyor. Ne var ki, bugüne kadarki deneyimler de göstermiştir ki, IMF ve AB’nin yeni Marshall Yardımı adını verdiği bu yardımlar da işe yaramamıştır/yaramayacaktır. Bu ülkeler böylelikle daha bir borçlu ve haliyle daha bir bağımlı hale geleceklerdir/gelmektedirler. Ekonomileri de nefes alamaz hale gelmektedir. Nitekim bu yardımlarla birlikte, bu ülkelerde enflasyon tırmanmış, alım gücü daha da azalmış, dış borç açıkları yüzde yüzü aşmıştır. Örneğin bu yardımlarla birlikte Yunanistan’ın dış borç açığı %158, Portekiz’in %102, İrlanda’nın %112 oranında seyretmektedir. IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası günümüzde deyim yerindeyse tam bir global tefecilik yapmaktadır. Kurtarma adı altında yapılanlar ise, aslında sömürgeleştirme operasyonudur. Sözkonusu ülkeler sürekli borçlandırılarak teslim alınmak istenmektedir. Gerçek tam olarak budur.

Bu ülkelerin içine sürüklendikleri mali kriz nedeniyle aldıkları bu yardımların bir başka yıkıcı sonucu daha var. Bu yardımlarla birlikte, bu ülkelerin tümünde de işçi ve emekçilerin yaşam koşulları daha da dayanılmaz boyutlar kazanmıştır. Enflasyon oranı yükselmiş, buna karşın alım gücü azalmıştır. İşçi ücretleri sürekli aşağı çekilmekte, işsizlik çığ gibi büyümektedir. Sosyal haklar sürekli budanmakta, eğitimde ve sağlıkta sürekli kısıtlamalara başvurulmaktadır. Kısacası, güvencesizlik ve geleceksizlik de bu ülkelerin en yakıcı sorunudur.

Hiç kuşkusuz IMF ve AB’nin iflasın eşiğindeki ülkelere dönük yardım paketlerinin tümü de birer sosyal yıkım paketidir. Bu nedenledir ki, bu ülkelerin işçi ve emekçileri, bu yıkım paketlerinin öngördüğü ağır faturayı ödemeyi reddetmektedirler. IMF ve AB’nin yıkım politikalarına zincirleme grevler ve genel grevlerle yanıt vermektedirler. Sözgelimi Yunanistan’da işçi ve emekçiler günlerce Sintagma Meydanı’nı işgal etmiş, parlamentoyu binaya çıkan yollara barikatlar kurarak kuşatmışlardır. Benzer eylemlere Portekiz, İspanya ve diğer ülkelerde de başvurulmaktadır.

Mali kriz derinleşiyor ve yayılıyor

Bugün için ilk elden Yunanistan, Portekiz ve İrlanda gibi Avrupa’nın çevre ülkelerinde iflaslara ve sarsıntılara neden olan mali kriz, uzak olmayan bir gelecekte muhtemelen Avrupa’nın merkez ülkelerine sıçrama potansiyeli taşımaktadır. Bu beklenti bizzat ABve IMF sözcülerinin beklentisidir. Bunu koşullayan ise bizzat kapitalist sistemin kendisidir. Şöyle ki, kapitalizm özellikle son 20-30 yıl içinde adı globalizm olan gelişmelerle oldukça ileri düzeyde bir organik bütünlüğe ulaşmıştır. Bu gelişme ile dünya ölçeğinde tek tek ülke ekonomileri birbirilerine daha da bağımlı hale gelmiş, adeta içiçe geçmiştir. Bunun dolaysız bir sonucu olarak, birinde baş gösteren bir kriz doğrudan diğerlerini de etkilemektedir. Deyim yerindeyse, krizler de, iflaslar da, yıkımlar da küresel bir karakter kazanmış olup, domino taşları gibi birbirini izlemektedir. İşte bu durumun kendisi, mali krizin de tetiklemesiyle, günümüzde bir kez daha Avrupalı emperyalistler için ciddi bir kaygı ve korku kaynağıdır.

Yunanistan, Portekiz ve İrlanda görece küçük ekonomilere sahip ülkelerdir. Buna rağmen, AB’nin bu devletlerinde yaşanan mali kriz bile oldukça ciddi sorunlara ve sarsıntılara yol açmıştır. İtalya Avrupa’nın üçüncü, İspanya ise beşinci büyük ekonomik gücüdür. Bilindiği üzere, ikisi de kendilerine özgü nitelikleri ile AB için kilit ülkelerdir. AB’nin bu iki kilit ülkesinde yaşanacak muhtemel bir kriz, doğal olarak çok daha büyük sarsıntılara ve çöküşlere yol açacaktır. AB’nin sürükleyici gücü olan Almanya da dahil, Avrupalı emperyalistler bu korkuyu yaşamak istemiyorlar. Zira onlar çok iyi biliyorlar ki, banka/finans sisteminin çökmesi demek, büyük sorunlar ve sarsıntılar demektir. Devlet ve özel şirket tahvillerinin değersizleşmesi, dış borçların ödenememesi, piyasa diliyle belirtilecek olursa, “çöp’’ olması demektir. Dahası bu tahvilleri elinde bulunduran şirket ve devletlerin de bundan etkilenmesi, sarsılması demektir. Somut bir örnek verilecek olursa, İtalya’daki devlet ve özel şirket tahvillerinin çoğu Fransız bankalarına aittir. İtalya’daki banka sistemi batarsa, haliyle en çok Fransa bundan etkilenecektir. Mali kriz bulaşıcıdır ve halihazırdaki önlemlerle yayılması engellenememektedir. Almanya ve Fransa’nın öncülüğündeki AB’nin son günlerde yoğunlaşan mali krize canhıraş çözüm arayışlarının nedeni de budur.

Sınıf mücadelesi yoğunlaşacak

Tüm veriler, önümüzdeki dönemde Avrupa’nın yerli ve göçmen tüm uluslarından işçi ve emekçilerini kapsamlı ve acımasız saldırıların beklediğini göstermektedir. Özellikle Avrupa’nın Yunanistan gibi zayıf halkalarında çok kapsamlı özelleştirme operasyonlarına başvurulacaktır. Kaldı ki Yunanistan şimdiden yağmalanmaktadır. 50 milyar euroluk saldırı paketi parlamentodan yeni geçirildi. Ne ki bu Avrupalı tekeller kara doymamaktadır. Onlar gözlerini Yunanistan’da yaklaşık 300 milyar euroluk özelleştirme potansiyeline dikmişlerdir. 40 milyar tutarında bir paket de İtalya için hazırlanmaktadır. İş sadece bununla da kalmayacak, yeni tasarruf paketleri dayatılarak bu ülkeler adım adım iflasa sürüklenecektir. Bu ise doğal olarak en çok işçi ve emekçileri etkileyecektir.

Nereden bakılırsa bakılsın dönem yeni bir dönemdir. Bu olduğu gibi yaşlı kıta Avrupa için de geçerlidir. Avrupa önümüzdeki dönemde sadece sermayenin dur durak bilmeyen sömürü ve yağmasına tanık olmayacak, yanısıra yeni bir proleter kitle hareketlerine de sahne olacaktır. Üstelik bu kez bunlar sadece AB’nin zayıf halkalarıyla sınırlı biçimde değil de, AB’nin İtalya, İspanya gibi ülkelerinde ve giderek de Almanya, Fransa ve İngiltere gibi merkezlerinde de yaşanacaktır.

Avrupa’nın Yunanistan başta gelmek üzere tüm ülkelerinde işçi ve emekçiler bir önceki saldırı dalgalarına yüzbinler halinde sokaklara çıkarak, defalarca uyarı grevlerine ve genel grevlere başvurarak karşı koydular. “Tasaruf Paketlerinizi istemiyoruz, paketinizi alın ve ülkemizi terkedin’’, “Borçlar silinsin’’ diyerek IMF ve AB’nin yıkım politikalarına geçit vermeyeceklerini haykırdılar. Böylece sözkonusu yıkım saldırılarını belki tamamen engelleyemediler ama, hiç değilse buna kolay kolay yol vermeyeceklerini ortaya koydular. Bu kez de bunu yapacakları muhtemeldir. Bir kez daha, tüm sorun devrimci bir önderlikten yoksunluk sorununda düğümlenmektedir. Ne yazık ki zincirleme biçimde birbirini izleyen proleter kitle hareketleriyle sarsılan Avrupa’nın hiçbir yerinde bu ihtiyacı karşılayacak devrimci bir parti/ya da partiler yok. Ve çok doğal olarak bu temel önemde büyük bir eksikliktir.

Fakat buna karşın Avrupa işçi sınıfı sıfırdan da başlamamaktadır. Tarihsel birikimi bir yana, yakın dönem pratikleri bile, ona çok ama çok şey öğretmiştir. Bu nedenle saldırılara karşı bir kez daha aynı şeye, sınıf mücadelesine başvuracaktır. Devrimci önderlik boşluğuna gelince, bilinmelidir ki Avrupa’da cereyan eden sınıf mücadelelerinin bizzat kendisi, aynı zamanda bu büyük eksikliği giderecek olanakları da yaratmaktadır. Devrimci parti ihtiyacı acildir ve yaşamsaldır. Bu ihtiyacı giderme görev ve sorumluluğu ise, Avrupalı komünist ve devrimcilere düşmektedir.

Enternasyonal-İnfo



İsrail’de sokaklar ısındı

İsrail’de konut fiyatlarının protesto edildiği sokak hareketleri çığ gibi büyürken, aylardır hükümetle ücret artışlarında anlaşamayan doktorlar da sokaklara döküldü.


Doktolar grevde

Çeşitli kamu hastanelerinde ve kliniklerde 25 Temmuz günü acil servisler dışında grev başlatıldı. Doktorlar ve sağlık görevlileri, hastane kıyafetleriyle protestolar düzenledi.

İsrail Tabipler Birliği Başkanı Dr. Leonid Eidelman, Başbakan Netanyahu’ya seslenerek, 16 haftadır süren doktorların hak mücadelesinde gereken adımları atmasını istedi. Eidelman, Maliye Bakanlığı ile görüşmelerde bir anlaşmaya varılamamasının ardından, durumu protesto için süresiz açlık grevine başlayacağını da duyurdu.


Kira ödeyemeyenler sokağa çıktı

Konut protestoları Tel Aviv, Kudüs, Hayfa, Ber Şeva’da yoğunlaşırken, eylemciler 25 Temmuz günü Tel Aviv ve Hayfa’da caddelere protesto çadırları kurdu. Araçların geçişine engel olmak istedi.

Bir grup öğrenci İsrail parlamentosunun girişindeki yolu kapattı. Knesset’in bahçesine ve dışına protesto çadırları kurdu. Kudüs’te polis, trafik akışına engel oldukları gerekçesiyle 8 kişiyi gözaltına aldı. 5 kişi de tutuklandı.