16 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/35

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin saldırı cephesini dağıtmak için…
“Arap Baharı”nı “Karakış”a çevirme hamlesi
Türkiye-İsrail ilişkisinde kriz
Sınır ötesi sinyalleri
Metal işçileri kıdem tazminatı hakkı için sokakta!
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuçları
İşçi sağlığı ve güvenliği için mücadeleye!...
“Can güvenliği,
iş güvencesi istiyoruz!” 
“Biz kazanacağız!”
Emekliler sokağa çıkıyor
Baskı ve sürgünler protesto edildi
KHK saldırısı ve
TMMOB’nin ataleti üzerine
Yeni dönem ve
partinin yüklenme alanları
Partinin düşünen önderleri ve savaşan neferleri önünde saygıyla eğiliyoruz
12 Eylül: Karşı-devrim devam ediyor /2
- Volkan Yaraşır
12 Eylül eylemlerle lanetlendi.
Üniversite har(A)çlarına zam cambazlığı
Gençliğin kayıt dönemi faaliyetlerinden
Mısır’da saflar netleşirken
mücadele keskinleşiyor
Filistin Yönetimi 20 Eylül’de
tek taraflı devlet ilan edecek
Dört bir yanda grev dalgası
Petrol-İş’te tüzük değişikliği
Gerze’ye kitlesel destek
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye-İsrail ilişkisinde kriz…

Gerilimin kaynağında gerici çıkarlar var

Şu günlerde Türkiye ile İsrail ilişkilerinde bir kriz yaşanıyor. Birleşmiş Milletler’in Mavi Marmara olayına dair açıkladığı rapor Türk devleti tarafından tepkiyle karşılandı. Türkiye’nin beklentilerini boşa düşürecek bir biçimde İsrail’in özür dilememekte ısrar etmesi ise iki ülke arasındaki ilişkileri iyice gerdi.

Türkiye-İsrail ilişkileri geçmişe dayanmaktadır

İki devlet arasında ilişkiler başından itibaren hep ileri bir düzeyde olmuştur. Öyle ki 28 Mart 1949’da ilan edilen İsrail devletini, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler içerisinde tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştu. Uzun yıllar devam eden bu dostane ilişkiler ‘90’lı yıllarda ve 2000’lerin başında iyice kuvvetlenmişti. 1997 yılında Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edildiği uluslararası komploda İsrail gizli servisi MOSSAD’ın etkin olduğu gerçeği iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyini göstermektedir. İlerleyen yıllarda da ülkeler arasındaki ilişkiler sıcaklığını korudu. Özellikle askeri ve ticari anlaşmalar ile bağlar iyice güçlendirildi. İki ülkenin sık sık birlikte anılmasının bir başka nedeni de başını ABD’nin çektiği emperyalist saldırganlığın Ortadoğu’ya yönelik planlarında önemli yer tutmalarıydı.

Elbette kimi dönemlerde Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde küçük gerilimler yaşandı, ya da çoğu durumda yaşanıyor gibi gösterilmeye çalışıldı. Özellikle Filistin sorunu üzerinden belli tartışmalar oldu. Ancak bunlar da iki devlet arasındaki dostluğu zedeleyecek bir noktaya götürülmedi. Çoğu durumda Türk devletinin Müslüman ülkeleri etkilemeye yönelik yaptığı küçük roller olarak kaldı. İsrail ile Arap ülkeleri arasında “arabulucu” misyonu üstlenen Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı çıkışının İsrail tarafından ciddi bir problem haline getirilmemiş olması buna örnektir. Bu sayede Erdoğan Ortadoğu halkları nezdinde sempati toplamış ve içerde ise zedelenen prestijini kurtarmıştı. Bu yüzden de bu türden “gerilimler” iki ülke arasındaki ilişkileri hiçbir zaman yıpratmadı, varolan antlaşmaları tartışmaya açmadı.

Gerilimin kaynağında gerici çıkarlar var

Bugün yaşanan krizin ise geçmişe göre daha özgün yanları bulunmaktadır. Yeni dönemde emperyalizmin Ortadoğu’ya yönelik planlarında Türk devleti daha ileri bir rol oynamaya başlamıştır. Sıradan bir uşak olmanın ötesinde, Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapma görevi de kendisine kalmıştır. AKP’nin Arap ülkeleri üzerinde yarattığı etki bu açıdan elini oldukça güçlendirmiş bulunmaktadır. Palazlanan Türk burjuvazisi de böylelikle oluşacak yağma ve talandan daha fazla pay kapabilmenin hesabını yapmaya başlamıştır. ABD ile ilişkilerdeki ilerleme Türk devletinin elini güçlendirirken diğer taraftan da İsrail’in Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama girişimleri de burjuvaziyi rahatsız etmektedir.

Kısacası Türkiye’yi rahatsız eden şey, Mavi Marmara’da vatandaşlarının ölmüş olmasına rağmen İsrail’in özür bile dilememesi değildir. Türkiye Ortadoğu’da pay sahibi olmanın yanında Doğu Akdeniz’deki petrol zenginliğinden de yararlanabilmek istemektedir. Başbakan Erdoğan “Doğu Akdeniz’in yeraltı zenginliklerini İsrail’e tek başına yedirtmeyiz” diyerek bunu açıkça itiraf etmiş bulunmaktadır. Bu nedenlerle Türkiye, İsrail ile ilişkilerde kriz yaratmakta ve çeşitli yaptırımlar uygulamaya çalışmaktadır.

Diğer taraftan, emperyalist planların baş aktörü ABD de bu durumdan rahatsızdır. Öyle ki, bölgeye yönelik olarak en güvendiği iki ülke arasındaki bu gerilim yıllardır adım adım hayata geçirdiği projeyi ve sonuçlarını olumsuz yönde etkilemektedir. ABD ışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland “Hala, iki ülkenin iyi ilişkilerine geri dönmesinin her ikisinin de yararına olduğuna inanıyoruz ve bu amaç doğrultusunda iki ülke ile çalışmaya da devam edeceğiz. Ancak, iki ülkenin ilişkilerinin mevcut durumundan kaygılıyız” diyerek bunu resmi bir biçimde de ifade etti. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Paris’te ikili bir görüşme yaptı. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de “Türkiye ve İsrail’in, aralarındaki gerginliği yumuşatma yolunu bulacağını umuyorum” diyerek konun öneminin altını çizdi. Son olarak da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone “Türkiye-İsrail ilişkileri bölgenin istikrarı için kritik önemde, en kısa zamanda bölgenin iki büyük demokrasisinin ilişkilerinin normalleştirilmesini bekliyoruz. Ayrıca diplomasi kapısı mutlaka açık kalmalı” diyerek kaygılarını açıkça ifade etmiş oldu.

 

 

 

Füze kalkanı Malatya’ya kurulacak

Türkiye’ye füze kalkanı sisteminin kurulması için, Doğu Akdeniz’deki gemilerle Türkiye’nin doğusunu aynı anda görebilme kriterini sağladığından Malatya Kürecik seçildi. Mutabakat metnini ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu imzaladı.

Meskûn mahalden uzak bir alana radar ünitelerinin kurulmasına karar verilirken yapılan son değerlendirmede, uydu fotoğraflarına bakılarak arazi seçimi yapıldı. Daha önce Adana-İncirlik, Diyarbakır-Pirinçlik-Batman, İskenderun-Hatay ve Muş-Malatya havzalarında olmak üzere 4 ana alternatif vardı.

Görüşmelerde gündeme gelen bir konu da radarların yerleşim merkezine belli bir mesafeden kurulması zorunluluğu oldu. NATO görüşme heyeti, müzakerelerde radarların tehdit algılamasına yanıt verecek AEGIS sistemi donanımlı füze fırlatacak savaş gemilerinin de bulunacağını Türk tarafına bildirdi.

 


Uşaklık zincirine son halka!

“Füze Kalkanı” ile ülkeyi ABD emperyalizminin ileri karakolu haline getirerek stratejik bir adım atan AKP, uşaklık zincirine yeni bir halka ekledi. ABD ile birlikte “Küresel Terörizmle Mücadele Forumu” adı verilen yeni bir girişime “Eşbaşkan” oldu. “Eşbaşkanlar” dışında “Forum”a 30 kadar devletin katılması planlanıyor.

Konuyla ilgili açıklama bizzat ABD Dışişleri Bakanı Clinton tarafından yapıldı. 11 Eylül ile ilgili bir törende yaptığı konuşmasında “Forum”un bilgisini veren Clinton, bu girişimin amacının “otoriter rejimlerin pençesinden kurtulan Ortadoğu ülkelerinde köktendinci terörizmin zemin kazanmasını engellemek” olduğunu söyledi. Bu açıklama “Forum”un amacının halk isyanlarını bastırmak ve çürümüş Amerikancı rejimleri düze çıkarmak olduğunu gösteriyor.

Clinton “Forum”un yapacağı işleri de şöyle özetledi: “(Forum) Demokrasiye geçiş süreci başlatan ülkelere, terörizm tehditlerina karşı zaafiyetlerinin tespitinde yardımcı olacak, yeri geldiğinde terörle mücadele için istihbarat ve kaynak desteğinde bulunacak. Ayrıca sözkonusu ülkelere yeni terörle mücadele yasalarının hazırlanmasına yardım edecek.”

Bu Türk devletinin, ABD emperyalizminin Ortadoğu egemenliğini tehdit edebilecek girişimleri ezmek ve düzeni yeniden tesis etmek için maşalık-polislik yapmasından başka bir anlam taşımıyor. Konuyu haberleştiren Hürriyet gazetesinin ABD yönetimine yakın kaynaklardan aldığı bilgiye göre, ABD’nin bu konuda Türkiye’yi partner seçmesinin nedenlerinden birisi Türk devletinin “terörle mücadeledeki tecrübesi”, diğeri ise son dönemdeki ilişkilerdeki yakınlaşma olmuş. Gazete ayrıca işbirliğindeki bu derinleşmenin Clinton ile Davutoğlu’nun son dönemdeki görüşmeleriyle sağlandığı bilgisini de veriyor.