23 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/36

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizmin savaş ve saldırganlık cephesine demir attılar!
Emperyalizme uşaklık için sınırları aştılar!…
“Radar İsrail’in güvenliği için!”
Kürt halkına yönelik baskı ve terör artarak sürüyor
“Kıdem tazminatı güvencemizdir!”
Ümraniye’de “Kıdem tazminatı
hakkı” forumu
19 Eylül ve TMMOB
Alaattin Karadağ davasında 5. duruşmaya giderken
“Cezaevlerinde işkence, saldırı, keyfi uygulamalara son verilmelidir”
Zor dönemin bilinçli,
inançlı ve soluklu
devrimcileri
Ulucanlar direnişi 12. yılında.
Ulucanlar’da katledilen Habip Gül ve Ümit Altıntaş’ın avukatı İbrahim Ergün’le konuştuk
Ulucanlar’da devrimci tutsak,
fabrikada direnişçi işçi!
Gizli zamma tepki!.
Devrimci mücadeleyi
yükseltelim!.
Yüzbinler bağımsız
Filistin için yürüdü
Atina çalkalanıyor
Şili’de sınıf mücadelesi
ve olanaklar
“Şili’nin en büyük yüreği” Neruda kavgamızda yaşıyor!
Şarlatan davasında 2. duruşma
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şili’de sınıf mücadelesi ve olanaklar

Hem neoliberal politikalara hem sermaye iktidarına karşı mücadelenin yükseldiği Güney Amerika ülkelerinden Şili’de, aylardan beri grev, direniş ve gösteriler devam ediyor. Mücadeleye işçi sınıfı, liseli/üniversiteli gençlik ve eğitim emekçilerinin yanı sıra baskıya maruz kalan yerlilerle toplumun diğer emekçi kesimleri de katılıyor. İşçi sınıfının gençlikle, gençliğin işçi sınıfıyla dayanışması geleneğinin güçlü olması, Şili’deki grev, genel grev ve militan kitle eylemlerini daha dinamik ve daha etkili kılıyor.

11 Eylül 1973’te CIA’nin planladığı faşist bir darbe ile başa geçen General Augusto Pinochet 15 yıl iktidarda kalmış, ondan sonra gelen “sivil” yönetimler ise, yine darbe anayasası ve zihniyetiyle Şili’yi yönetmiştir. Bu sürede cuntanın işkenceci katilleri anayasayla korunmuş, ilerici-devrimci güçler ise sağcı/solcu “sivil” yönetimler tarafından hapse atılmaya devam etmiştir. Bu arada polis şiddeti ve terörü de cunta döneminin zihniyetiyle icra edilmiş, neoliberal politikalarsa “sosyalist” devlet başkanları tarafından da sürdürülmüştür.

Sırtını emperyalizme dayayan Şili burjuvazisi ile onun devleti ve hükümetlerinin, uzun yıllara yayılan bu pervasız saldırganlığına karşı işçi sınıfı, emekçiler, gençlik ve ilerici devrimci güçler kararlılıkla direnmiştir. Son aylarda büyük bir ivme kazanan Şilili emekçilerin militan mücadelesi, bu direniş geleneğinin bir parçasıdır.

Direniş iradesi dimdik ayakta

Sol-sosyalist mücadele geleneğinin güçlü olduğu Şili’de, 1970’te “Halk Birliği”nin “sosyalist” adayı Salvador Allende’nin devlet başkalığına seçilmesi, Washington’daki savaş baronlarını anında harekete geçirmiş, daha ilk hafta darbe yapması için Şili ordusuna baskı yapmaya başlamışlardır. Darbe yapmayı reddeden genelkurmay başkanını katleden CIA ile Şili’deki işbirlikçileri, üç yıl süren bir hazırlığın ardından ve Allende yönetiminin akıl almaz hataları sonucu faşist darbe yapmayı başarabilmişlerdir.

Dönemin ABD Başkanı Nixon’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı ve daha sonra Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger, kaba bir küstahlıkla, Şili’deki yönetimin, Allende’yi seçen halkın tercihlerine bırakılmayacağını ilan ederek, faşist darbe hazırlığının sinyalini vermiştir. Pinochet darbesi ile 1970’li/80’li yılları kapsayan faşist cuntalar zincirinin ilk halkası CIA tarafından örülmüştür.

Başında Kenan Evren’in bulunduğu 12 Eylül 1980 darbesi de bu faşist cuntalar zincirinin bir halkası idi. Faşist cuntalar, ABD emperyalizmi ile bağımlı ülkelerdeki kapitalistler ve onların devletleri tarafından işbaşına getirilmiştir. Bu dönem emperyalistlerle işbirlikçilerinin, Şili başta olmak üzere bağımlı ülkelerin işçileri, emekçileri, ilerici-devrimci örgüt ve partilerine karşı giriştikleri azgın faşist saldırılar dönemi olmuştur.

Pinochet dönemi vahşi faşizmle neoliberal politikaların iç içe icra edildiği bir dönem olarak tarihe geçti. Uruguay, Arjantin, Bolivya, Peru, Türkiye, Güney Kore ve daha pek çok ülke peşpeşe bu kervana katıldı. 12 Eylül faşist darbesinin sermayenin 24 Ocak “istikrar programı”nı uygulamak, ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarına hizmet etmek ve işçi sınıfı hareketiyle ilerici-devrimci mücadeleyi ezmek amacıyla gerçekleştirildiği dikkate alındığında, faşist cuntaların hangi ihtiyaçların ürünü olarak gündeme geldikleri ve kimlere hizmet ettikleri kolaylıkla anlaşılabilir.

Şili işçi sınıfı ve ilerici-devrimci güçleri toplu tutuklamalara, barbarca işkencelere, katliamlara maruz kalmış, aynı dönemde süngü zoruyla işsizlik, yoksulluk, sefillik, kölece çalışma ve yaşama koşullarına da mahkûm edilmiştir. Ancak kapitalist/emperyalist sistemin emekçilere reva gördüğü bu vahşetler Şili işçi sınıfının, emekçilerinin ve gençliğin direnme iradesini kırmaya yetmemiştir. Şilili devrimciler ise, ağır bir yenilgiye uğramalarına rağmen diktatörlüğe karşı mücadeleyi en zor şartlarda bile sürdürme iradesi gösterebilmiştir.

Sivil yönetimlerin işbaşına geldiği “düşük yoğunluklu demokrasi” döneminde sol hatta sosyalist olduğunu iddia edenler, emekçilerin oylarıyla işbaşına gelmiş, ancak bunlar da Şili burjuvazisi ve ABD’deki efendilerine hizmet etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Hem neoliberal politikaları hem polis şiddetini sürdüren “sol-sosyalist” yönetimler, faşist cuntanın ikame ettiği sistemi devam ettirmekle mükellef kılınmış, burjuvazi ve emperyalistlerin dayatmalarına boyun eğerek alçaltıcı bir misyon üstlenmişlerdir.

Faşist cuntaya karşı direnmesini bilen işçi sınıfı, gençlik ve ilerici-devrimci güçler, destekledikleri “sosyalist” başkanların saldırılarına karşı da mücadele etmesini bilmişlerdir.

Faşist cunta ile sağcı partilerin sermaye ve emperyalizme hizmet ettiğini gören işçi ve emekçiler, “sosyalist” başkanların da aynısını yaptıklarını görünce, bu sistemden medet ummanın akıl kar-ı olmadığını fark ettiler. Nitekim bu aşamadan sonra hem burjuva partilere hem kapitalist sisteme güvenmediklerini ortaya koyan emekçiler, meşru-militan mücadele ile haklarını aramayı temel alan bir mücadele hattı oluşturmaya başladılar. Cuntaya ve sağcı/solcu düzen partilerine karşı mücadele eden işçi emekçilerle ilerici-devrimci güçler, belli kazanımlar elde etmiş, işkenceci katillerin en azından bir kısmının yargılanıp mahkûm edilmelerini sağlayabilmiştir. Ancak bu kadarı, doğal olarak vahşi kapitalizmin ekonomik, sosyal, siyasal saldırılarını püskürtmeye yetmemiştir.

Meşru-militan mücadele
gerici rejimi sıkıştırıyor

Şili işçi sınıfı, liseli ve üniversiteli gençliği, eğitim emekçileri kitlesel, militan mücadele geleneğini sürdürüyor. İşçi emekçilerle gençliğin kritik her olayda birbirleriyle eylemli dayanışma içine girmeleri, bu ülkedeki toplumsal harekete dinamizm katarken, işbirlikçi burjuvaziyi ve onun devletini sıkıştırıyor.

Son aylarda gerçekleşen eylemler, hem işçi emekçilerin hem gençliğin mücadelesinin tek kanalda birleşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor. Nitekim eylemler Temmuz ayında başladığında, küstahça açıklamalarda bulunarak tehditler savuran rejimin efendileri, azgın polis terörüne rağmen süreklilik kazanan, dahası gençlerle işçilerin aynı anda harekete geçmesini sağlayan kitlesel/militan eylemler karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar.

Mart 2010’da devlet başkanlığı koltuğuna oturan ülkenin en zengin kapitalistlerinden biri olan Pinera’nın hem neoliberal politikaları uygulaması hem hak arama mücadelesine karşı devletin zor aygıtlarını harekete geçirmesi, işçi sınıfı ve gençlik saflarında büyük bir öfkenin birikmesine neden olmuştur. Polisle saatlerce süren çatışmaların yaşandığı eylemlerdeki militanlık, rejime karşı biriken öfkenin boyutu hakkında fikir veriyor.

Eğitim ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, hizmetin niteliği düşerken fiyatının sürekli yükselmesi, liseli/üniversiteli gençliğin tahammül sınırlarını zorluyor. İşçi sınıfı ve eğitim emekçileri ise, yine neoliberal politikaların sonuçları olan taşeronlaştırma, düşük ücret, iş güvencesinden yoksunluk, gelir dağılımının sürekli kapitalistler lehine bozulması vb. sorunlara karşı en az gençler kadar tepkililer.

Son aylarda tek kanalda birleşmeye başlayan bu öfke, yüzbinlerin sokaklara çıkmasına, iki gün devam eden bir genel grevin (1973’teki faşist darbenin ardından ilk defa) gerçekleşmesine, sık sık yinelenen militan kitle eylemlerine ve direnişlere vesile olmuştur. Gerici rejimin polis şiddeti, tehditleri, tavizleri, vaatleri eylem dalgasını pasifize etmeye yetmemiştir. Zira birtakım kırıntılara razı olmayı reddeden işçi sınıfıyla genç kuşaklar, eğitim alanında köklü reformların yanısıra anayasa değişikliği, emeklilik, sağlık alanlarında iyileştirme, taşeronluk uygulamalarının kaldırılması vb. talepler uğruna mücadele etmeye kararlı olduklarını rejimin efendilerine de hissettirmiş durumdalar.

Neredeyse 40 yıldan beri neoliberal politikaları uygulayan Şili burjuvazisi ve onun devletinin bu alanda köklü reformlara gitmesi kolay değil. Buna karşın işçi sınıfı, genç kuşaklar ve emekçilerin de bu saatten sonra taleplerinden vazgeçmeleri de kolay değildir. Bu ise, sınıf çatışmalarının devam edeceğine, dolayısıyla Şili’nin yeni gelişmelere gebe olduğuna işaret ediyor.

İşçi emekçilerle genç kuşaklar
sistemden umudunu kesiyor

Şili burjuvazisi ve onun devleti, gelinen yerde işçi emekçilerle genç kuşakları boş hayallerle avutma gücünü önemli derecede yitirmiş bulunuyor. Hem faşist askeri cuntanın, hem sağıyla/soluyla “sivil” yönetimlerin icraatlarına tanık olan işçi emekçilerle genç kuşaklar, giderek sistemden umudunu kesiyor. Bu ise, köklü, devrimci değişim isteğinin ağırlık kazanmasını sağlıyor.

Yansıyanlar, sosyalist devrim şiarının henüz yükseltilmediğini ortaya koysa da, Allende veya Chavez yönetimlerinin benzerini isteyenlerin sayısında ciddi bir artış olduğunu ortaya koyuyor. Bu eğilim, kapitalizmden umudun kesildiğini, ancak henüz işçi sınıfı ve müttefiklerinin devrimci isyanı ile iktidarın ele geçirilmesinin tek köklü çözüm olacağının yeterince farkına varılmadığına işaret ediyor. Bu kadarı kapitalizmle köklü bir hesaplaşma için yeterli olmasa da, işçi emekçilerle gençliğin kapitalizmden umut kesmelerinin, önemli bir gelişme olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Sistemden umudun kesilmesi, yeni bir dünya arayışına, bu arayış ise kaçınılmaz olarak sosyalizme varacaktır.

Köklü çözümün yolunu açmak devrimci önderlik boşluğunun
doldurulmasına bağlıdır

Sınıf/gençlik/kitle hareketinin vardığı düzey, bir sistem olarak kapitalizmin, toplumun önemli bir kesimi nezdinde gayr-ı meşru duruma düşmesini sağlamış görünüyor. Son kamuoyu araştırmaları, Şili halkının yarıdan fazlasının sadece burjuva partilerden değil, sistemden de umut kestiğini ortaya koyuyor. Bu durum işçiler, gençler ve emekçiler safında sistem dışı çözüm arayışının gündemde olduğuna işaret ediyor.

Bu noktada ilerici-devrimci parti veya örgütlere, sınıfa önderlik etme noktasında özel bir rol düşüyor. Ancak yansıyanlardan, Şili’de militan kitle hareketine önderlik etme iddiası ve pratiği sergileyen devrimci bir parti olmadığı anlaşılıyor. Komünist partisinin militan ve üyelerinin eylemlere aktif katılımına rağmen, bu partinin harekete önderlik etme iddia ve iradesinden yoksun olduğu belirtiliyor.

Mücadelenin kitleselliği, sergilenen militan duruş ve işçi sınıfının oynadığı rol Şili’deki Amerikancı rejimi zorlayacak düzeydedir; bununla birlikte en zayıf yanı devrimci önderlikten yoksun olmasıdır. Mücadelenin bu aşamasında belli kazanımlara ulaşılabilse de, bu kadarı henüz sistemle köklü bir hesaplaşma için yeterli değil. Bunun için işçi sınıfının devrimci partisinin bayrağı altında birleşip, genç kuşaklarla emekçilere öncülük etmesi gerekiyor. Sınıf/kitle hareketinin dinamikleri ile Şili’deki sosyalist/komünist birikim devrimci önderlik misyonunun hakkını verecek bir partinin yaratılması için gerekli zemini sağlayacak niteliktedir. Hareket kırılmadan bu alandaki zaaflarını aşabilirse, Latin Amerika’daki “sosyalist dalga” yeni boyutlar kazanacaktır.

 

 

 

Tahrir ruhu Wall Street’te

Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının isyan ruhu ABD’ye sıçradı. ABD’nin New York kentinde, “para hırsı, yolsuzluk ve sosyal bütçe kesintilerini” protesto eden yüzlerce genç 17 Eylül günü emperyalist-kapitalist sistemin sembol caddesi Wall Street yakınında gösteri yaptı.

Mali sistemin zenginleri ve güçlüleri kayırdığını, seslerinin duyulmadığını bildiren çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu göstericiler, New York Menkul Kıymetler Borsasının bulunduğu caddeyi işgal etmeye ve burada kamp kurmaya çalıştılar, ancak Wall Street’in tüm girişleri ve en büyük Amerikan bankalarının merkezlerinin yer aldığı komşu sokakları kapatan polis buna izin vermedi.

Anarşist gruplar ve online dergilerin Adbuster’ın çağrısıyla toplanan gençler, Wall Street’i “Amerika’nın Tahrir Meydanı” yapmak istediklerini belirttiler. Sayıları 700’ü bulan çoğu sırt çantalı ve uyku tulumlu gençler New York Borsasına bir kilometre mesafede kamp kuracakları yer aramaya başladılar.

22 yaşındaki felsefe öğrencisi Julia River Hitt, “Bu patronların para hırsına karşı bir gösteri, Wall Street’e geldik, çünkü burası patronların çürümüşlüğünün sıfır noktası. Buraya artık canımıza tak ettiğini söylemeye geldik, artık buna tahammül etmeyeceğiz” diye konuştu.

Göstericiler, “Yolsuzluk bitsin”, “Bütçe kesintisine son”, “New York Wall Street’in para hırsına hayır diyor” yazılı pankartlar taşıdılar.


 

 

Macaristan mücadeleye hazırlanıyor

Macaristan’da sosyal mücadelenin yükselmesinden korkan hükümet sendikalara miting yasağı getirdi. Ekonomik önlemler paketine karşı sendikaların aylardır devam eden hazırlık görüşmelerinin ardından oluşan “birlik platformunun” protesto mitinglerine izin verilmedi.

Farklı siyasi görüşlere sahip 70 sendikal örgüt, sendikal ve sosyal haklar için birlikte hareket etme kararı almıştı. Örgütler 29 Eylül - 9 Ekim tarihleri arasında Budapeşte’nin 12 farklı meydanında protesto gösterisi yapmak için polise başvurmuştu.

Miting talebine izin verilmemesine gerekçe olarak, gösterilerin “şehirde trafik ve ulaşım güvenliği için tehlike oluşturması, kargaşa yaratması” gösterildi.

Sendikalar ise polisin tavrının politik olduğunu belirterek 29 EYlül’de parlamento önünde miting düzenlemek, sürekli oturma eylemi yapmak ve Budapeşte’nin bazı parklarında “protesto koşuları” düzenlemek için de mahkemeye başvurdular. Yargı kararı sonucu sendikalar, 29 Eylül’de parlamento binası önünde büyük mitinglerini gerçekleştirebilecekler.

İş, ücret ve emeklilik haklarını korumak için üyelerini meydanlara çıkaran sendikaların bu mitinginin ülkede son 25 yılda düzenlenen en büyük gösteri olması bekleniyor.

Macaristan hükümeti, 2012 yılında ortaya çıkması muhtemel bütçe açığını karşılamak amacıyla birçok vergi oranını arttırdı.