30 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/37

 Kızıl Bayrak'tan
Çok yönlü saldırılar ve 8 Ekim mitingine hazırlık
ABD’ye hizmette kusur etmeyenler bölge halklarına kabadayılık taslıyor
Hiçbir silah direnen bir halkı teslim alamaz!
8 Ekim’de Ankara’ya!
“Kıdem tazminatımızı vermeyeceğiz!”
Pazarlık değil mücadele!
Grev silahı Kor-Metal
işçilerinin elinde!
KMO İstanbul Şube YK üyesi Onur Gökulu ile işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerine
Karadağ cinayeti davasında
5. duruşma
Duruşmaya damgasını vuran alaycı bir tebessümdür!
Çeber davasında karar bozuldu
“Emperyalizme ve siyonizme
kalkan olmayacağız!”
Yazar ve akademisyenlerle “Füze Kalkanı” üzerine.
Filistin devleti için tek yol direniştir!
Yemen’de isyan sürüyor
Yunanistan’da grevler sürüyo
"Sadece üniformalar değişecek”
Ulucanlar’ın on kızıl karanfili anıldı!.
BDSP etkinliklerinde
mücadele sözü!
Hopa’dan 7 kişiye beraat
“Har(a)çlara da zamma
da hayır!”
Ekim Gençliği’nden
mücadele çağrısı”
Kadın emeğinin sömürüsünde sınır yok!.
Mao Zedung: Çin Halkı ayağa kalktı!.
Rize sele teslim
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) İstanbul Şube YK üyesi Onur Gökulu ile işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerine....

“Ölümlerin kader olmadığını
anlatmak gerek”

- Özellikle son yıllarda başta Tuzla tersanelerinde yaşanan katliam gibi kazalarla gündemimize giren iş cinayetleri tüm hızıyla devam ediyor. Öncelikle, sonu gelmeyen kazaların arka planında yatan gerçek nedir? Bu açıdan Türkiye’de nasıl bir tablo var?

Öncelikle Türkiye açısından hiç de iç açıcı bir tablo yok. İstatistiki bilgilerin çok sağlıklı olmadığını ve insanları salt birer istatistik ögesi olarak tartışmanın doğru birşey olmadığını düşünmeme rağmen veriler bu haliyle bile sorunu net olarak ortaya koyuyor. Örneğin SGK tarafından 2010 yılı sonunda, 2009 yılı iş kazası ve meslek hastalıkları istatistikleri yayınlandı. Bu verilere göre 2009 yılında ülkemizde 64 bin 316 iş kazası yaşanırken bin 171 işçi bu iş kazaları sonucunda hayatını kaybetti ve bin 837 işçi ise sürekli iş göremez duruma düştü.

Yani 2009 yılında ülkemizde her gün 200 iş kazası yaşandı, 3 işçi hayatını kaybetti ve 7 işçi iş göremez hale geldi. Meslek hastalığına yakalananların sayısı ise 429. Tabi bu rakamlar sigortasız ve kayıtsız çalışanları kapsamıyor. Bu hali bile durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.

Ülkemizde durumun bu kadar kötü olmasının birçok nedeni var, fakat yasal düzenlemelerin sağlıklı yapılamıyor olması bu nedenler arasında başta geliyor. Yasal düzenlemelerde yer alan iş güvenliği uzmanı çalıştırmak için gerekli olan 50 çalışan sınırı, iş güvenliği uygulamalarının birçok işyerinde başıboş kalmasına neden oluyor. Tabi ki 50 çalışan sınırı kalktığı zaman da her şey bir anda çözülmeyecek. Denetimlerin sağlıklı yapıl(a)maması ve caydırıcılıktan uzak olması işverenlerin yeterli önlemleri almamaları noktasında rahat davranmalarına neden oluyor. Bu alanın yasal zeminini oturtmak tamamen politika meselesi.

Hükümetin politikaları işveren lehine daha ağır basıyor. Gündemde olan bir ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ var. Burada eğer gerekli düzenlemeler yapılırsa en azından sahada yapılan mücadeleye yasal bazı dayanaklar sağlanmış olacak.


- İstanbul’da toplanan 19. Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi de yazılı ve görsel basında hayli parlatıldı. Kongrenin başlığında “iş sağlığı”nın olması bile durumu özetlerken kongre, hükümet ve patronlar cephesinden “çözüm” olarak sunuldu. Gerek başlığı gerekse de içeriği itibariyle kongreyi nasıl değerlendirmek gerekir?

Açıkçası Kogre’nin başlığında ‘iş sağlığı’ olması çok belirleyici bir faktör değil. Bizim mevzuatımızda da bu alan artık ‘İş Sağlığı ve Güvenliği’ olarak geçiyor. İsim ile ilgili bu tartışma zaman zaman yapılıyor ancak benim görüşüme göre işin özü isimle bağlantılı değil.

İş sağlığı denilse de zihinlerden işçi kavramını çıkarmak öyle kolay değil. Sonuçta bu alanın mağdurları işçiler ve binlerce işçi ölüyorken veya sakat kalıyorken isim tartışması belirleyici bir tartışma değil. Yani daha o noktada değiliz en azından, öncesinde çok daha büyük sorunlar var.

Bu Kongre her üç yılda bir dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenleniyor. Karşı olunması gereken şey böyle bir kongrenin düzenleniyor olması değil, Kongre’nin içeriğini bu alanın mağdurları açısından verimli hale getirebilme tartışması olmalı bence. Teknik olarak içeriği çok iyi değildi ve evet orada birçok hükümet ve işveren temsilcisi önümüzdeki dönemin politikaları konusunda tartışmalar yaptılar ama diğer taraftan işçi örgütlerinden de birçok katılım vardı.

Kongre, en azından onlarla buluşma açısından yararlı olabilirdi. Örgütlerimiz açısından bunun yeteri kadar kullanılamadığı kanaatindeyim. Tabi Kongre’ye giriş ücreti vb. nedenler buraya katılımı etkiledi ancak bir baskı oluşturulabilse bu soruna çözüm bulunabilirdi.

Başbakanın Kongre’de İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın çıkacağına dair söz vermesi artık bu konuda bir zorunluluk altına girmesini sağlayacaktır. Şimdi bize düşen bu yasanın toplum ve çalışan lehine çıkarılmasını sağlayacak baskıyı oluşturmaktır.


- Hükümetin, sermaye örgütlerinin ve patronların işçi sağlığı ve güvenliğine yaklaşımları ortada. Ancak bu alanda çalışmalar yürüten emek ve meslek örgütlerinin yürüttüğü faaliyetler üzerine ne denebilir? Sizce bu çalışmalar yeterli mi? Değilse neler yapmak, nasıl bir hat izlemek gerekir?

Emek ve meslek örgütleri bu konuya yıllardan beri duyarlılık yaratmak için çok çaba sarfediyorlar. Tabi ki bu çabaların bazı eksik, hatalı yanları var ama en azından bu alanın sahipsiz olmadığını gösterebiliyorlar.

Burada işin öznesi olan işçilerin ve sendikaların daha aktif tutum alması gerekir. Tabi ülkemiz koşullarında özellikle sendikal mücadele yürütmek çok kolay değil ama işçiler her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi sorunlarına daha çok sahip çıkmalılar.

Bu konuyu toplumsal bir mesele haline getirmek, iş kazalarının, ölümlerin ve hastalıkların kader olmadığını iyi anlatmak gerek. Evde oturan anneye, babaya, eşe, çoçuğa, kardeşe işe giden annenin, babanın, oğlun, kardeşin işten hiç gelememe ihtimali olduğunu hisettirmek ve bunun önlenebilir olduğunu bilmelerini sağlamak gerekiyor. Ayrıca 2008 yılında Davutpaşa’da meydana gelen patlama yoldan geçen, işle hiç ilgisi olmayan insanların da ölebileceğini göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek. İş(çi) Sağlığı ve Güvenliği’ne dair önlemler yeteri kadar alınmadığı zaman hepimizin bu işin mağduru olacağını da topluma anlatmak gerek.


- Bir de sizin de içerisinde yer aldığınız bir meclis var. Meclis ne amaçla oluşturuldu ve önüne ne gibi hedefler koyuyor?

Farklı alanlardan gelen bizler sorunlarımızın ancak kolektif bir üretim ve karşı koyuşla çözümlenebileceğine inandık ve bir ‘meclis’ oluşturma kararı aldık. Başta işçilerin – iş kazası geçiren işçilerin, işyeri hekimlerinin, iş güvenliği mühendislerinin, sosyal bilimcilerin, işçi ailelerinin, hukukçuların ve iş müfettişlerinin; kurumsal ve bireysel olarak da katılabileceği; sorunlarını gündemleştireceği bir meclis bu. İş(çi) sağlığı ve güvenliği alanı, çok yönlü, çok bileşenli bir alan. İşin hukuki, teknik, ekolojik, halk sağlığı ve iş güvencesi boyutlarını ihmal etmeden değerlendirmek gerek. Bu da birlikte hareket etmeyi gerekli kılıyor. Biz de bu alana dair çalışan, sorunu olan herkesle birlikte çalışmak istiyoruz. www.guvenlicalisma.org adlı bir internet sitesi oluşturuldu. İş kazaları ve meslek hastalıklarının yanı sıra iş güvencesi, işsizlik, ekoloji, kadın cinayetleri gibi gündemlerimiz de oluyor. Çünkü bunların hepsi iç içe girmiş durumda ya da hepsinin görünen ve doğrudan sonucu iş kazası ve meslek hastalıkları. Günde yaklaşık on beş haber giriliyor. Bazı konularda yorum - yazılar ve makaleler yazılıyor. Konuyla ilgili makale ve kitaplar derlenip toplanıyor.

İnternet sitesinin güncelleştirilmesi -şu an için- yerel ve yaygın medyada yayınlanan haberler vasıtasıyla sağlanıyor. Haftalık bir elektronik bültenimiz çıkıyor: Yangın Kulesi. E-bültende ise haftanın gündemi biraz yorumlanarak yaygın dağıtıma çıkıyor. Aylık bültenimizde ise bir değerlendirme ile istatistik tutulmaya çalışılıyor. Kamuoyunun gündemine konuyla ilgili haberleri tüm yanları ile aktarıyoruz. Bu üzücü haberleri vermekteki asıl amacımız, dersler çıkarmak ve yeni kazaların olmasına ortam hazırlayan koşulları ortadan kaldırmak. Bu yüzden sürekli hatırlatıyoruz. Böylece bellek oluşturmaya çalışıyoruz. 16 Ekim tarihinde İstanbul Tabip Odası’nda bir panel/forum düzenleyeceğiz. İlgi duyan herkesi bekleriz.

Kızıl Bayrak / İstanbul