24 Şubat 2012
Sayı: SYKB 2012/08

 Kızıl Bayrak'tan
Sermaye iktidarı
kıdem tazminatına el atmaya hazırlanıyor
Faşist baskı ve zorbalıkla toplumsal mücadelenin önü alınamayacak!
Dinci-gerici güçler arasında uzlaşma
Dinci-Amerikancı rejim ırkçı-inkarcı politikada ısrarlı
Roboski’nin sorumluluğundan kurtulamazsınız!
Kürt halkı ‘anadil’ talebiyle
sokaklara çıktı
“Örgütlenmeli ve sonuna kadar
mücadele etmeliyiz!”
“Katil NATO, işbirlikçi-uşak TC!”
Maliye emekçilerinden
1 günlük grev
“Kadınlar evde,
işyerinde direnişte”
“Örgütlenmeyi Çiğli Organize’ye yaymalıyız”
İMO’da direniş başladı!
Taşeron işçileri hakları için
Ankara yolunda
Bahar süreci ve
kitle çalışması üzerine
BDSP’nin 8 Mart
etkinlikleri programı..
Emekçi kadınlara
devrimci 8 Mart çağrısı....
BDSP’nin devrimci bahar çalışmalarından.
TC ve kriz süreci - Volkan Yaraşır
Sokak eylemleri
Romanya’da hükümeti devirdi
Dünya çapında grevler
Cumhurbaşkanı Wulff’un istifası ve sonrası
Almanya’da metal işkolu toplu iş sözleşmeleri başladı
Kavganın baharında gençliği
devrime kazanalım!.
İstanbul Eğitim-Sen 6 Nol Şube
Başkanı İsmet Akça ile konuştuk
Devrimci müzik çalışması üzerine
Bir yağma, talan ve rant projesi: Haydarpaşa
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye iktidarı kıdem tazminatına el atmaya hazırlanıyor...

Saldırıyı püskürtmek ve devrimci baharı kazanmak için güç ve olanakları seferber edelim!

Bahar sürecine girdiğimiz şu günlerde AKP iktidarı kıdem tazminatının gaspını yeniden gündeme getirdi. Özel istihdam büroları uygulaması ve GSS yasasının yürürlüğe girmesinin hemen ardından kıdem tazminatına el atma cüretini gösteren sermaye ve onun dinci gerici hükümeti, adeta işçi sınıfı ve emekçilere meydan okuyor.

Kıdem tazminatının gaspının gündeme getirilmesi, sosyal yıkım saldırılarının kritik bir eşiğe dayandığı anlamına geliyor. Zira kırıntı düzeyine geriletilen işçi sınıfının kazanımlarının içinde tek kayda değer olanı kıdem tazminatıdır. Diğer kazanımlar büyük ölçüde törpülenmiş veya gasp edilmiş durumdadır. Dolayısıyla sermaye baronları ve emperyalistlerin hizmetindeki AKP iktidarının kıdem tazminatına göz dikme fütursuzluğunu göstermesi, artık bıçağın kemiğe dayandığı anlamına geliyor. İşçi sınıfı bu kapsamdaki bir saldırıyı püskürtemezse eğer, köleliği resmen kabul etmiş olacaktır.

Türk-İş, Hak-İş ve TİSK’in katılımıyla gerçekleştirilen “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısında konuşan Çalışma Bakanı, Türk-İş ve Hak-İş’e kıdem tazminatının fona devri konusunda görüş bildirmeleri için 23 Şubat’a kadar süre tanıdı. AKP’li bakanın dayatmacı tutumu, dinci gerici hükümetin, fona devretmek adı altında kıdem tazminatını biran önce gasp etmek istediğinin işareti sayılıyor. Nitekim yansıyan bilgilere göre hükümet, 23 Şubat’tan sonra saldırı sürecini fiilen başlatmaya hazırlanıyor.

Kendi içinde iktidar ve rant uğruna çatışan dinci koalisyon, Kürt halkına saldırı örneğinde olduğu gibi, kıdem tazminatının gaspı konusunda da uyum içinde hareket ediyor. Birbirine kılıç sallayanların, sırt sırta verip işçi sınıfına karşı birlikte saldırıya geçmeleri, dinci gerici koalisyonun her iki kanadıyla “sermaye uşağı/emekçi düşmanı” olduğunu gösteriyor.

Üçlü danışma toplantısına katılan Türk-İş’le Hak-İş ikilisinin sessizliğini koruması, her iki konfederasyona hakim ihanetçi anlayışın, bu kapsamlı saldırı için AKP ile suç ortaklığı yapmaya hazırlandıkları izlenimini güçlendiriyor.

Dinci gericiliğin sendikal alandaki uzantısı olan Hak-İş yöneticileri, alenen AKP ile suç ortaklığı yapıyor. İşçilerin dini inançlarını istismar eden bu gerici-yoz anlayışın temsilcileri, sermaye önünde secde etmekle kalmıyor, işçileri de aynı alçaltıcı duruma düşürmek için çaba sarf ediyorlar.

Geçmiş açıklamalarında “kıdem tazminatına el sürülmesini genel grev nedeni sayarız” türünden keskin ifadeler kullanan Türk-İş ağalarının ise sesi çıkmıyor. Sendikayı dinci gericiliğin çiftliği haline getirmek için çaba sarf eden Türk-İş şeflerinin, kıdem tazminatını savunmak için genel grev kararı almalarını elbette beklemiyoruz. Ancak üçlü danışma toplantılarına katılıp, kıdem tazminatı hakkının gaspı için AKP ile suç ortaklığı yapmaya hazırlanmaları, bu düşkün ağaların ihanette sınır tanımadıklarının çarpıcı göstergesidir.

Bu noktada konfederasyona egemen gerici zihniyete muhalif olan sendikalara özel bir sorumluluk düşmektedir. Hem konfederasyonun tepesine çöreklenen ihanetçi anlayışı işçi sınıfı nezdinde teşhir edip mahkûm etmek, hem de bu saldırıyı militan grev ve direnişlerle püskürtmek için... Vurgulamak gerekiyor ki, “sendikal güç birliği” oluşturan muhalif sendikaların en ciddi handikaplarından biri, Türk-İş’in ağalarına karşı net bir tutum alma noktasındaki kararsızlıklarıdır. Bu tutumun gerekçesi ne olursa olsun, kıdem tazminatının gaspı gibi kapsamlı bir saldırıyla suç ortaklığına hazırlanan Türk-İş ağalarına karşı net tutum almayanların muhalifliklerinin hiçbir ciddiyeti kalmayacaktır.

Yakın zamanda genel kurulunu gerçekleştiren DİSK’in sergilediği tablo da pek içi açıcı değil. Suya-sabuna dokunmaktan kaçınan bir anlayışın genel kurula damgasını vurduğu, dahası bu anlayışın DİSK’in yeni yönetiminde belirleyici olduğu dikkate alınırsa, adında devrimci kavramı geçse de bu konfederasyondan da dişe dokunur bir mücadele hattı örgütlemesini beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.

AKP iktidarının bu konudaki pervasızlığının temel nedenlerinden biri, sendikalara egemen zihniyetlerin ya suç ortaklığına hazır (Türk-İş, Hak-İş) ya da göstermelik eylemlerin ötesine geçme niyet ve iddiasından yoksun (DİSK) olmalarından kaynaklanıyor.

Saldırının kapsamı ile sendikalara egemen zihniyet, ilerici öncü işçiler ile sınıf devrimcilerinin sorumluluğunu ağırlaştırıyor. Zira sermayenin AKP eliyle gündeme getirdiği saldırının niteliği ve bu saldırının püskürtülmesinin işçi sınıfının geleceği açısından taşıdığı önem, tüm güç ve olanakların, birikim ve araçların seferber edildiği militan bir mücadelenin örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır. Sınıf adına hareket etme niyeti taşıyan az sayıda sendikacıyı harekete geçirmenin yolu da tabandan üste doğru basınç uygulamaktan geçiyor. Kıdem tazminatının gaspı, sınıfın ilerici öncü kesimlerinde ciddi tepkilerin açığa çıkmasını sağlayacaktır. Taban örgütlülüklerinin önemi bu noktada daha da önem kazanıyor. Zira hem ortaya çıkacak tepkinin örgütlü bir güç olarak eyleme geçebilmesi hem de sendikal korucuların olası bir hareketin gelişimini baltalamak için çevirecekleri dolapların boşa düşürülmesi noktasında inisiyatifli taban örgütlülükleri hayati bir rol oynayacaktır.

Bahar sürecine girmiş olmamız, öncelikle sınıfın ilerici öncü kesimlerini harekete geçirmek açısından önemli olanaklar sunuyor. Bu noktada sınıfın saflarındaki mücadele eğilimini devrimci baharı kazanmanın olanağına çevirmek, devrimci baharı ise, sermayenin pervasız saldırılarını püskürtme mücadelesini güçlendirmenin olanağına çevirmek gerekiyor. Hareketin bu iki kanaldan birbirini güçlendirmesi, sınıf hareketinin içine sıkıştığı cendereyi aşma sürecinin başlangıcı olabilecektir.