9 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/10

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharda “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!.
Emperyalist saldırganlığa,
faşist baskı ve teröre karşı...
Baskıya, sömürüye ve köleliğe karşı isyan ateşlerini yakalım!..
4+4+4 modeli etrafında
AKP-TÜSİAD çatışması
Adıyaman’da Aleviler’e ait evlerin işaretlendiği ortaya çıktı
Son sözü her zaman
direnenler söyler!
Küçüğüm ama yaşadım dünyanın acısını, büyüdüm unutmadım hiçbirini!
MEPA’da direniş başladı
Hey Tekstil’de
eylemler sürüyor!.
Kayseri CEHA’da ayak oyunları...
Sağlık hakkı
mücadelesi büyüyecek!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Mart Ayı Toplantısı
“3 milyon taşeron
işçisinin sesiyiz!”
“Kadrolu işçiler taşeron işçilerine sahip çıkmalı!”
Almanya’da uyarı grevleri
Eylem ve direnişler
dört bir yanda
Emperyalist savaş ve kadın
BDSP’nin devrimci 8 Mart çalışmaları
Coşkulu emekçi
kadın etkinlikleri
İzmir’de 8 Mart eylemi
8 Mart çağrıları
Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından
Beytepe faşizme karşı yürüdü
Hüseyin Yoldaş’a devrim sözümüz var
Hüseyin Hocamız sınıf mücadelesinin barikatlarında yaşayacak
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Son sözü her zaman direnenler söyler!

Tarih 12 Mart 1995. Devlet “babanın” kanlı elleri dolanmıştı işçi ve emekçilerin boynuna. Geri durmamıştı yine katliamcı politikasını uygulamaktan. Aşlarına kan karıştırmıştı anaların, kurşun yemişti çocukların düşleri... 12 Mart tarihini yırtarken takvim yapraklarından muazzam direniş kalmıştı akıllarda, her zaman da kalmaya devam edecekti.

Katliamcı yüzünü 1977 1 Mayısı’nda, Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta gösteren sermaye devleti Gazi’de de göstermişti. Sermaye sınıfı krizle cebelleşirken faturasını işçi ve emekçilere ödetmek istemiş; 5 Nisan paketi adı altında dayatılan “acı reçeteleri’’ çıkartmıştı. Bu yıllarda gerçekleşen devlet terörünün arka planında bir de bu gerçek vardı. Sindirilen, korkutulan, yapay ayrımlara bölünen insanlara daha kolay olurdu bu faturayı ödetmek. Bu durum, Gazi’de bundan ayrı düşünülmeyecek kadar açık bir şekilde karşımıza çıkmıştı.

İnsanlar arasında ayrım yaparak yine bunu insanlara karşı kullanan sermaye devleti, din-ırk ayrımlarını kullanmaktan geri durmamış Gazi’de kan kokusuyla çıkmıştı insanların karşısına. Gazi Aleviler’in yoğun olarak yaşadığı ve de devrimci hareketin toparlanmaya başladığı bir yerdi. Bir kahveye ateş açılıp Alevi dedesi katledilmişti. Gazi emekçileri ise direnişle çıkmışlardı cellâtların karşısına. Binlerce kişi faillerin bulunduğu karakola doğru yürüyüşe geçmiş, polis barikatları ve kurşunlarla engellenmek istenmişti. Gazili emekçiler de polis barikatlarına barikatlarla cevap vermiş, direniş mahalle çapında yaygınlaşmıştı. Yaşanan çatışmalar gün ve geceler boyunca sürmüş, polisin hedef göstererek ateş açması sonucu 17 emekçi katledilmişti. Direnişin sesi İstanbul’un çeşitli semtlerinde, mahallerinde de yankılanmış kitlesel gösteriler, militan eylemler buralarda da gerçekleşmişti. Bunlardan birisi olan Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde polis insanların üzerine ateş açarak 5 emekçiyi daha katletmişti. Gazi katliamı sonucunda 22 ölümsüzleşen emekçi, 500’e yakın da yaralanan insan ve sürdürülen muazzam direniş geçti kayıtlara. Sermaye devletinin tahmin etmediği bir direniş olmuştu bu. Acizliğini cenazelerini taşıyan insanların üzerine panzer sürerek göstermişti.

Ancak katliamcı devletin tüm çabalarına rağmen son sözü her zamanki gibi yine direnenler söylemişti. Ezilen ve emekçi kitlelerin tarihine ‘Gazi Direnişi’ olarak geçmişti 12 Mart. Kızıl kanlarıyla yazmışlardı direniş tarihini. Katledilmiş ancak ölmemiş, ölümsüzleşmişlerdi. Yenilmemişlerdi düşmana, boyun eğmemişlerdi. Omuzlarında taşımışlardı direnişin kızıl bayrağını. Unutmuştu katiller direnen bir gelenekten geldiğimizi. Unutmuşlardı Şeyh Bedrettinler’den Dadaloğlu’na Pir Sultanlar’dan Seyit Rızalar’a, uzanan direnişçi geleneğin hala bu topraklarda var olduğunu ve var olacağını.

Yaşadığımız coğrafyada da hala sermaye devletinin kanlı elleri emekçilerin ve ezilen halkların üzerinde. Kürt halkına karşı hala kapsamlı bir şekilde inkâr ve imha politikaları yürütülmekte, operasyonlarla katletmektedirler. İşçi ve emekçiler hala sermaye devletinin yoğun saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Hala kölece yaşam ve çalışma koşullarına mahkûm edilmekte, hala sefalet içerisinde yaşamaktadırlar. Üniversiteler hala emekçi çocuklarına kapatılmakta, hala öğrencilere geleceksizlik sunulmaktadır. Hala insanlar sokak ortasında katledilmekte, hala faili bilinip de bulunmayan cinayetlerle karşılaşılmaktadır.

Bilsinler her şeye, bütün baskılara, saldırılara rağmen direnişçi geleneğin ruhunu taşıdığımızı. Bilsinler Mustafa Suphiler’den Denizler’e, Mahirler’den İbrahimler’e, Mazlumlar’dan Erdallar’a ve bugüne Alaattin Karadağlar’a kadar direnişin kızıl bayrağının her zaman taşınacağını... Bilsinler devrim mücadelesinin her zaman ve büyüyerek devam edeceğini...

 

 

 

Polise kızıl hack

Kızıl hackerlar grubu RedHack, emniyetin sitesine girerek polislerin sicil numaralarına, e-mail adreslerine ve şifrelerine ulaştı.

Daha önceki açıklamaları nedeni ile siteleri kapatılan kızıl hackerler, yeni belgeleri www.red-hack.org adresi üzerinden yayınladılar. Kendilerine yönelen saldırılar karşısında eylemlerine devam eden RedHack, belgeleri açıkladığı sayfasında “Sitemizi kapatarak ‘kendi ayıplarını’ örteceklerini sanan ‘ezen sınıfın’ ezilen halklar üstünde hiç eksik etmediği adına polis denilen yeşil renkli sopasına iyi bir yanıttır bu” ifadelerine yer verdi.

Emniyet “önemsiz bilgiler” demişti

RedHack’in “Polisin Gizli Belgeleri-Polis Tahkik Raporları” başlığıyla dört bölüm halinde yayınladığı belgelerin ardından açıklama yapan emniyet yetkilileri, hackerların ulaştığı belgelerin önemsiz olduğunu, dolayısıyla sıkı korunmadığını iddia ederek eylemi küçümsemeye çalışmıştı. Hackerlar ise belgelerin yayınlanması ile bir gün içinde alınan mahkeme kararı sonucu sitelerinin kapatılmasının bile eylemlerinin sarsıcı boyutunu göstermeye yettiğine işaret etmişti.

Tepkilere tepki

Kızıl hackerlar, bazı kesimlerin kendilerine yönelik eleştirilerine şu ifadelerle yanıt verdiler: “Bazıları bizi ‘isim yayınladığımız’ için kimlikleri ifşa ettiğimiz noktasında ağır dille eleştiriyor. Fakat bilinmelidir ki, yayınladığımız belgelerdeki insanların, sevgilileriyle konuştukları kayıtların yazılarını yayınlamıyoruz! Yayınladığımız ihbarcılar; başkalarının isimlerini 201 bin 64 kişilik silahlı bir orduya veriyor da, insanları sırf siyasal görüşlerinden dolayı fişletiyor da, insanların haberi olmadan arkalarından vuruyor da, kimi aptalca abuk-subuk ihbarlar yapıp, kimileri de ırkçılık dolu mesajlar atıyor da ve karşılığında ‘araştırıyoruz efendim’ cevabı alıyor da, bizler de buna karşın yukarıda saydığımız 201 bin kişilik orduya insanları ihbar edenleri kamuya açıklayıp “şeffaflık” sağlıyoruz diye mi suçlanıyoruz? Biz burada iki kişinin arasında olan ‘özel’ konuşmaları değil, devlet ile ihbarcılığı meşrulaştırdığı ve cehalete mahkum ettiği ‘ihbarcı vatandaşı’ arasındaki ‘çarpık’ diyaloğu ve ilişkiyi gösteriyoruz!”

Bedel ödemeye hazırız”

Redhack’in açıklaması “Bu ülkede artık insanlar gerçekleri görmeli! Bu uğurda, yani ‘doğruları büyütme mücadelemizde’ bedel ödeyeceksek buna en başta hazırız! Bunu da dost da, düşman da bilmeli!” ifadeleri ile sona eriyor.