6 Temmuz 2012
Sayı: SYKB 2012/27

 Kızıl Bayrak'tan
İçerde faşist baskı ve teröre, dışarda saldırganlık ve savaşa karşı; Birleşik-militan bir kitle hareketi!.
KCK davasında keyfiyet ve saldırı
Savaş çığırtkanlığı
düzen medyası eliyle büyütülüyor
Makyaj tazeleme operasyonu:
“Terör mahkemeleri”
Katliamcı devletten
hesap sorma çağrısı
BDSP’den 2 Temmuz
eylem ve etkinlikleri..
4+4+4 yasasına yönelik tepkiler sürüyor
İş cinayetleri
Temmuz’da da sürüyor
Havayolu direnişinde
sorunlar ve görevler
Birleşik Metal’de
temsilciler kurulu
Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi Müdürü Can Şafak ile
MESS Grup TİS süreci üzerine...
İşçi sınıfı hareketinin
tablosu üzerine
Mısır’da dinci-gerici aday cumhurbaşkanı oldu
20. AB Zirvesi gerçekleştirildi
General Motor’un Opel saldırısı
ve kaçırılan direniş fırsatı
Her kıtada eylem, direniş!.
Lefkoşa Belediyesi’nde işgal!..
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için;
3-4-5 Ağustos’ta
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz!.
Ya sendika girecek ya kepenkler inecek!.
Samsun’da rant dönüşümü can aldı
ekimgencligi.net yayında...
Bir savaşın kirliliği çocukları ne kadar hedef aldığıyla anlaşılır!.
Rüzgar eken fırtına biçer!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

20. AB Zirvesi gerçekleştirildi...

İşçi ve emekçiler krizin faturasını ödemeyecek!

Avrupa Birliği Liderler Zirvesi 28-29 Haziran tarihinde Brüksel’de toplandı. Avrupa’daki kapitalist krizin gölgesinde toplanan zirvesinin 20.’si, son yılların en kritik ve en gergin zirvesi olarak tarihe geçti.

Dünyanın en yüksek yaşam standardının olduğu bu bölgede son üç senedir krizsiz tek bir dönem geçmiyor. İrlanda ile başlayan ekonomik istikrarsızlık ve kriz, giderek euro bölgesine yayılıyor. Son olarak İspanya ve Kıbrıs’ın da dahil olması üzerine, yardım talep eden ülkelerin sayısı 5’e ulaştı.

Avrupa’nın üçüncü ekonomisine sahip İtalya’da da durum oldukça vahim. İspanya ve İtalya iç ve dış piyasaya çok yüksek faizlerle borçlandığı için piyasalar huzursuz. Yunanistan, AB ülkelerinin sağladığı kredilerden kaynaklanan taleplerini prensipte kabul edeceğini açıklarken, daha iyi şartlar beklediğini de bildirdi.

Zirve tartışmalarla başladı

Zirve AB içinde dengelerin değiştiğinin göstergesi oldu. Zirve’den önce üye ülkeler AB tarihinde ilk kez Euro Bölgesi’nin geleceği konusunda bu kadar net bir şekilde bölündü. Önceki zirvelerde belirleyici olan Fransa-Almanya uzlaşmasının yaşanmadığı, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin etkisinin arttığı, İtalya ve İspanya’nın daha fazla söz sahibi olduğu, Almanya’nın yalnızlaştığı bir döneme girildiği gözlendi.

Zirve öncesi Fransa, İtalya ve İspanya’nın başını çektiği ülkeler Euro Bölgesi’nin geleceği için “ortak tahvil” sistemini dayatıyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Merkel’in krize çözüm olarak savunduğu kemer sıkma önlemlerini eleştirerek, emeklilik ve istihdam politikalarında Almanya’dan tamamen farklı düşündüğünü dile getiriyordu.

Zirve Alman emperyalistlerinin Başbakanı Angela Merkel ile İtalyan teknokratlar hükümetinin Başbakanı Mario Monti’yi de karşı karşıya getirdi. İspanya ve Fransa’nın da desteğini alan Monti, rekor borçlanma faizleri nedeniyle zor durumda olan ülkeler için kurtarma fonundan yararlanmada esneklik talep ediyor, yüksek faiz oranlarına karşı, zordaki ülkelerin tahvillerinin AB’nin kurtarma fonu tarafından alınmasını öneriyordu. Acilen harekete geçilmemesi durumunda Euro Bölgesi’nde felaket yaşanabileceğini savunan Monti’yi “felaket tellallığı” yapmakla suçlayan Merkel ise bu taleplere karşı çıkıyordu. Hollanda, Avusturya, Finlandiya ve eski Doğu Bloğu ülkeleri Almanya’nın duruşunu destekliyordu.

Alman emperyalizminin Başbakanı Angela Merkel “İspanya ve İtalya’ya mali yardım yapmaya gerek yok” ve “Hayatta olduğum sürece ortak tahvillere karşı çıkacağım” diyerek hareket ettiği Brüksel’deki zirvenin ardından geri adım attı.

AB emperyalistlerinin liderleri çözüm konusunda artan baskılar, piyasaların beklentisi ve basıncı nedeniyle, zirveden somut kararlarla ayrılmak zorunda kaldı. Zirvede 500 milyar Euroluk kurtarma fonunun koşullarında esneklik sağlanması ile AB’de büyüme ve istihdam sağlayacak 120 milyarlık paket üzerinde anlaşma sağlandı.

Zirveden her iki taraf da istediğini aldı

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Güney Avrupa ülkeleri İtalya, Fransa ve İspanya tarafından gündeme getirilen Euro Bölgesi’nde ortak devlet tahvillerinin çıkarılmasını engelledi. Böylece, krizin yükünün bütün ülkeler tarafından paylaşılmasından ziyade, bütçe açığı içinde olan ülkelerin radikal şekilde tasarruf adı altında kemer sıkma politikaları ile krizin faturası işçi ve emekçilere çıkartılmaya devam edecek.

Zirvede varılan uzlaşmayla bankaların doğrudan AB kurtarma fonundan yararlanabilmesinin de önü açıldı. Artık üye ülkelerde iflasla karşı karşıya olan bankalar, doğrudan Avrupa İstikrar Mekanizması’na (ESM) başvurabilecekler. Dolayısıyla bankaların kurtarılması bundan sonra çok daha kolay olacak. Böylece son aylarda piyasalarda rekor faiz oranlarıyla borçlanan İspanya ve İtalya da zirveden istediklerini alarak ayrılmış oldu.

Bugüne kadar izlenen politikalardan geri adım atılmamasının gerisinde Euro Bölgesi’nin üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri olan İtalya ve İspanya’nın daha fazla batması durumunda, Euro ve AB’nin geleceğinin büyük ölçüde tehlikeye gireceğinin düşünülmesi yatıyor.

Örneğin, İspanya sadece ulusal bankaları kurtarmak üzere borç para istemiyor. Ulusal bankaların kurtarılması gerçekte uluslararası dev bankaların kurtarılması anlamına geliyor. Fransız ve Alman bankalarının da Güney Avrupa’dan toplam 659 milyar Euro kredi alacağı var. Bu ülkelerin finans sektörü kurtarılamazsa eğer, o zaman sorun Avrupa’nın merkez ülkelerine kayacak. Bu bile yardım adı altındaki kredilerin nereye gittiğini daha açık ortaya koymaktadır.

Almanya’nın isteğiyle, bu sürecin kontrol edilmesi için Avrupa Merkez Bankası gözetiminde bir denetim mekanizması kurulması kararlaştırıldı. Varılan anlaşmanın ana eksenini Avrupa Merkez Bankası’nın rolünün güçlendirilmesi oluşturuyordu. Bu anlaşmaya göre, Merkez Bankası 2012’nin sonundan itibaren Avrupa Bankacılık Sistemi’nin kontrolünü eline alacak. Böylece banka birliğine doğru önemli bir adım atılacak. Bu rolle birlikte Avrupa Finansal İstikrar Fonu ya da yerini alacak Avrupa İstikrar Mekanizması şartlar yerine getirildiği takdirde bankaları doğrudan finanse edebilecek.

Bu durumda da finansal yardımlar artık devletlerden geçmeyecek ve Avrupa Yardım Fonları daha esnek bir şekilde kullanılabilecek. Fonlar mali yükümlülüklerini yerine getiren ülkelerin borçlarını ikincil piyasalardan satın alabilecek.

Zirvede bankalar kazandı, faturası işçi ve emekçilere çıkacak

Emperyalistlerin zirvesi yine sadece bankaları kurtardı, üstüne üstlük bir de devlet kredi desteği verdi. Bu da bankaların zararlarının, vergi vb. uygulamalarla işçi ve emekçilerin sırtına yıkılması sonucunu doğurdu.

Devletler bankaları batırmamak için pratik olarak sınırsız güvence veriyor. Normal işletmeler iflas ediyor, bankalar ise devlet tarafından kurtarılıyor

Devlet güvencesi ile gizli sübvansiyon almış olan bankalar, bunun da verdiği rahatlıkla daha riskli ve kendilerine daha fazla kar sağlayacak işlere yöneliyorlar. İşler iyi gitmediğinde ise devletler devreye giriyorlar ve bankaları kurtarıyorlar. Bunun faturası ise, her durumda işçi ve emekçilere ödetiliyor.

Zirve sonrası emekçilere saldırılar gündemde

Avrupa Birliği Zirvesi’nin sonuçları İtalya Cumhurbaşkanı Monti’yi güçlendirdi. Hükümet zirveden aldığı güçle işçi ve emekçilere yönelik saldırılar için kolları sıvadı ve kamu harcamalarında kısıtlamaya gitmek için yıl sonuna değin 10.000 kamu çalışanını işten çıkaracağını açıkladı. Ayrıca emekliye ayrılan her 5 kişinin yerine sadece 1 kişi alınacak. Kabinenin bununla üç yıl içinde 30 miyar Euro tasarruf yapmayı planladığı açıklandı. Bu arada, işçi ve emekçilerin ödediği vergiler de artırılıyor. Haziran ayında İtalya’da ilk kez yeni konut vergisi uygulamasına geçildi. Buna sağlık söktüründe kısıtlamalar da ekleniyor.

Sendikalar hükümeti genel greve gitmekle tehdit ediyorlar.

İtalya örneğinde olduğu gibi, önümüzdeki süreçte Avrupalı emperyalistler kriz ve bankaları kurtarma bahanesiyle işçi ve emekçileri daha fazla sömürecek, kazanılmış haklarına saldıracak ve krizin yükünü onların sırtına yıkmaya çalışacaktır. İşçi ve emekçiler ise tıpkı Yunanistan’da, İspanya’da ve İtalya’da olduğu gibi, gereken cevabı grev, direniş ve eylemlerle bizzat sokaklarda vereceklerdir.