6 Temmuz 2012
Sayı: SYKB 2012/27

 Kızıl Bayrak'tan
İçerde faşist baskı ve teröre, dışarda saldırganlık ve savaşa karşı; Birleşik-militan bir kitle hareketi!.
KCK davasında keyfiyet ve saldırı
Savaş çığırtkanlığı
düzen medyası eliyle büyütülüyor
Makyaj tazeleme operasyonu:
“Terör mahkemeleri”
Katliamcı devletten
hesap sorma çağrısı
BDSP’den 2 Temmuz
eylem ve etkinlikleri..
4+4+4 yasasına yönelik tepkiler sürüyor
İş cinayetleri
Temmuz’da da sürüyor
Havayolu direnişinde
sorunlar ve görevler
Birleşik Metal’de
temsilciler kurulu
Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi Müdürü Can Şafak ile
MESS Grup TİS süreci üzerine.
İşçi sınıfı hareketinin
tablosu üzerine
Mısır’da dinci-gerici aday
cumhurbaşkanı oldu
20. AB Zirvesi gerçekleştirildi
General Motor’un Opel saldırısı
ve kaçırılan direniş fırsatı
Her kıtada eylem, direniş!.
Lefkoşa Belediyesi’nde işgal!..
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için;
3-4-5 Ağustos’ta
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz!.
Ya sendika girecek ya kepenkler inecek!.
Samsun’da rant dönüşümü can aldı
ekimgencligi.net yayında...
Bir savaşın kirliliği çocukları ne kadar hedef aldığıyla anlaşılır!.
Rüzgar eken fırtına biçer!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye hükümetinden makyaj tazeleme operasyonu: “Terör mahkemeleri”

Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılması, tam da geçen yıl bugünlerde Sultanahmet Adliyesi’nin Çağlayan Adalet Sarayı’na taşınmasını anımsattı. Temmuz 2011’de İstanbul Barosu’nca yapılan bir partiyle kapatılan ve kapısına “elveda” pankartı asılan Sultanahmet Adliyesi 1955 yılından bu yana hizmet veriyordu. Yapılan partide hakim odalarının, mahkeme kalemlerinin ve duruşma salonlarının tabelaları avukatlarca söküldü ve nostaljik bir anı olarak bürolarını süslemesi amacıyla götürüldü.

Oysa ki Çağlayan’a taşınan tüm mahkemelerin hakimleri, kalem memurları ve dosyaları değişmeyecekti. Ama olsun “tabela” önemliydi ve zamanın acımasızlığına karşı bir zamanların Sultanahmet Adliyesi hep bu büroya götürülen tabelayla anımsanacaktı.

Zaman yeni bir tabela sökme zamanıdır şimdi 250. Madde İle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri tabelaları sökülecek ve yerine Bölgesel Terör Mahkemeleri ya da sadece Terör Mahkemeleri asılacak.

Meclisin son çalışma gününe sığdırılan, 2 Temmuz 2012 tarihinde kavga kıyamet çıkarılan ve jet hızıyla onanan 6352 Sayılı “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkinda Kanun” ile yürütmenin merkez karargahı gibi hareket eden, gece operasyonlarıyla siyasi iktidara muhalif her kesim hakkında gözaltı kararları veren, haksız/delilsiz ve uzun tutuklamalarıyla yedi cihana nam salmış özel yetkili ağır ceza mahkemeleri “ileri demokrasi” lafazanlığıyla kapatıldı. Ama aslında kapatılmadı ve selefinden aldığı yetkilere yetki ekleyerek, kara deliğini büyüterek “Terör mahkemeleri” oldu.

Terör mahkemelerinin kadrosu daha kanun çıkmadan belirlenmiştir

Makyaj tazeleme operasyonlarıyla kurulan Terör Mahkemeleri, ilk belirlemeye göre 29 ilde kurulacak. Her ne kadar bu mahkemelerde görev yapacak hakim ve savcıların yeni belirleneceği ifade edilse de daha kanun çıkmadan, 13 Haziran 2012 tarihinde açıklanan yaz kararnamesi ile terör mahkemesi kadrosunda yer alacak hakim ve savcıların bu mahkemelere atamasının yapıldığı HSYK’nın “yetkilendirme” için kanunun yasalaşmasını beklediği bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Öyle ki HSYK’nın, daha 3. Yargı Paketi olarak konuşulan ve kanunlaşmayan bir tasarı için haftalar öncesinden, siyasi iktidar tarafından belirlenen hakim ve savcıları bu Terör Mahkemelerine atadığı ve yetkilendirme için tasarının kanunlaşmasını beklendiği ve sürecin doğrudan AKP tarafından yürütüldüğü ideolojik bir hamle sürecinden geçiyoruz.

Terör Mahkemeleri’nin kurulması özel yargılama usullerinde iki başlı sisteme yol açacaktır

ÖYM’ler Ceza Muhakameleri’nin 250. Maddesi gereğince kurulurken Terör Mahkemeleri doğrudan Terörle Mücadele Kanunu temel alınarak kurulacak. Halen ÖYM’lerde açılmış ve devam eden davalar, hüküm verilinceye kadar, bu mahkemelerde görülmeye devam edecek. Bu davalarda yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemeyecek. KCK, Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah gibi davalar bu mahkemelerde görülmeye devam ederken henüz davası açılmayan soruşturma dosyaları ise terör mahkemelerine gönderilecek. ÖYM’lerde devam eden davaların çok uzun yıllar süreceği düşünüldüğünde ise farklı yargılama usulleri olan ve farklı kanunlarla kurulmuş çift başlı bir özel yargılama sistemiyle sınıfın dolaysız tehdit edileceği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Tamamen kaldırılması elzem olan özel yargılama usulleri artarak çoğalarak ve sınıfın tepesinde ‘Demoklesin kılıcı’ gibi sallanmaya devam ediyor. AKP’nin reform adıyla süslediği, tutuklamaların azalacağı tutkalıyla basına servis ettiği Terör Mahkemeleri bir balans ayarı olmaktan öteye geçmiyor.

Terör Mahkemeleri’nin yetkileri artırılmıştır

Yeni Terör Mahkemeleri’nin hedef kitlesi sadece sol, sosyalist, ilerici, devrimcileri ve Kürtleri kapsıyor. Yani hedef kitle muhalifler! Onun dışında uyuşturucu baronlarını, çıkar amaçlı çeteleri, faşist mafyaları bu kanun kapsamında dahil edilmeyecek keza bu çetelerin bu kanun kapsamına alınmasının tek yolu eylemlerin “örgüt” faaliyeti çevresinde yapılmasından geçiyor.

Terör Mahkemeleri’nin olağanüstü zırhlarla donatılmış olarak kurulduğunu görüyoruz. Zira gözaltı süresi bu mahkemelerde 48 saat olarak belirlenmiş ve ayrıca soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan / gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına bilgi verileceği de hüküm altına alınmış. Hatırlanacağı üzere geçenlerde tutuklanan TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu’nun gözaltı sırasında iki gün boyunca yakınlarına ve avukatlarına haber verilmemiş ve “soruşturmanın güvenliği” gerekçesi bahane edilmişti. Anlaşılan odur ki kolluğun özel ihtiyacı ve talebi olarak bu madde kanuna eklenmiştir. Kanun yürürlüğe girdiğinde ne denli tehlikeli bir uygulama olacağı hemen anlaşılacaktır. Terör Mahkemeleri kapsamındaki suçlardan gözaltına alınanlar artık kanun gereği yakınlarına derhal haber veremeyecek ve haber vermeleri cumhuriyet savcının iznine tabi olacaktır. Yargı sisteminde bugün, kanunlarda savcının iznini gerektiren tüm uygulamaların kolluğun elinde oyuncak edildiği, savcının kolluktan aldığı bilgiyle hareket ettiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu mahkemelerde gözaltına alınanların yakınlarına haber vermesi imkanı, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle sadece kolluğun elinde olacak, gözaltında kayıplar, işkenceler, itirafçılığa zorlama ve bilgi almak isteyen avukata bilgi vermeme uygulamaları artacaktır. Çünkü artık yasa “gözaltına al, haber verme, gözaltına al avukatını aramasına izin verme” diyor.

Yasa bu kadarla da sınırlı değil, CMK’da ancak koşulları olması halinde gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla 24 saat süre ile kısıtlanabilirken yasa Terör Mahkemesi kapsamındaki suçlardan gözaltına alınan şüphelinin avukatıyla görüşme hakkı hiçbir koşula bağlamaksızın derhal kısıtlanabilecektir.

Diğer önemli bir madde ise Terör Mahkemeleri’nde görülecek duruşmaların güvenlik sebebiyle başka bir yerde yapılmasına karar verilebilecek olmasıdır ki, KCK duruşmalarında yaşandığı gibi davaların güvenlik sebebiyle Silivri’ye, kampus cezaevlerinin içinde yapılan salonlarda yapılma alışkanlığının artırılacağına ilişkin maddedir. Avukatlara ve ailelere dahi tutuklu muamelesi yapıldığı, izin verilmeden ve mikrofonu açılmadan avukatların dahi konuşturulmadığı askeri bir disiplinin hakim kılınmaya çalışıldığı, hem sanık haklarının hem de savunma haklarının iğdiş edildiği yargılamaların artacağının arefesinde olduğumuzu söylemek yanlış olmaz.

Yasanın önemli maddelerinden biri de bu kanun kapsamındaki “devletin güvenliğine” ve “anayasal düzene” karşı işlenen tüm suçlarda, kanunda öngörülen tutuklama süresinin iki kat olarak uygulanacağıdır. Bu hükmün başat hedefi, fütursuzca yapılan tutuklamaların devam etmesi ve kesin hüküm verilene kadar şüphelinin tahliyesine engel olmaktır. TC.’nin dünyada uzun tutukluk bağlamında ilk sıralarda olduğu ve AHİM’den çıkan kararlar nedeniyle sürekli tazminat ödediği düşünüldüğünde bu sırayı kaptırmamak adına uzun tutukluğu yasalaştırdığı, meşruiyet kazandırdığı ve kesin hükümle birlikte tutukluları hiç F tipi hücrelerden çıkarmadan hükümlü yapmayı hedeflediği bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Bir başka aleyhte madde ise, kısıtlılık kararı olan dosyalarda şüphelilerin ya da avukatlarının soruşturma dosyasına ilişkin verdikleri beyanatlar soruşturmanın gizliliğinin ihlali kapsamında değerlendirilip haklarında dava açılacağı ve davalara adli tatilde de bakılacağıdır. Kolluğun yapmış olduğu operasyonlara ilişkin olarak dosyalarda kısıt kararı olmasından kaynaklı avukatlara tek bir belge gösterilmeksizin şüphelilerden ifade alınmaya çalışılmaktadır. Dosyayı hazırlayan kolluk, soruşturmada müdafi olan avukatlara göstermediği bilgi ve belgeleri basına servis etmekte ve gözaltında bulunan birçok kişiyi teşhir etmekte ve hedef göstermektedir. Tüm bu hukuksuzluğa rağmen tek bir kolluk görevlisinin dahi bugüne kadar hakkında soruşturmanın gizliliğini ihlal suçundan dava açılmazken bu suç kapsamına gözaltında bulunanların ve avukatlarının hedefe konulması ise yeni dönemde çok yönlü bir saldırı planıyla karşı karşıya olduğmuzu gösteriyor.

Bu maddeler siyasi iktidarın, çetelerden, mafyalardan uyuştucu satıcılarından, fuhuş yaptıranlardan, milyonlarca işçiyi sömürerek kanını emen ve işçisini “kum torbası” kadar değersiz görüp öldüren patronlardan değil sadece işçiden, emekçiden, devrimcilerden ve Kürtlerden korktuğunu göstermektedir. AKP en çok sesini kısamadığı, nefesini kesemediği ve her türlü zulme karşı mücadele bayrağını yükselten sınıftan korkmaktadır. AKP, en çok sınıflar mücadelesinden ve bu mücadelenin kazandığı ivmeden korkmaktadır. Tam da bu sebepten emekçi halkın elinde kalan kırıntı hakları dahi almaya çalışmaktadır. Paris Komünü’nden bugüne tüm hakların sınıflar mücadelesiyle alındığı ve her fırsatta egemenlerin bu hakları geri almak için saldırdığı bir gerçektir. Zaman yılmadan, yorulmadan topyekun mücadeleyi yükseltme, sokak sokak, fabrika fabrika örme zamanıdır.

ÇHD MYK üyesi

Av. Zeycan Balcı Şimşek

 

 

 

 

 

ÖYM yerine “terör mahkemesi”

Dinci-gerici partinin şefi Tayyip Erdoğan’ın “yetkilerini çok aştılar.” diyerek kapatılacağının sinyallerini verdiği Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) ile ilgili tasarı meclisten geçti. Yeni düzenlemeyle birlikte ÖYM’lerin yerini “terör mahkemelerinin” alması kararlaştırıldı.

ÖYM’ler kapatılmadı

ÖYM’lerin yerine, yetkisi TMY çerçevesinde tanımlanacak olan “terör mahkemeleri” kurulacak. Var olan ÖYM’ler ise ilgilendikleri davalar sonuçlanıncaya kadar kapatılmayacak. Ayrıca Türkiye genelinde 8 olan ÖYM sayısı arttırılacak ve yetki alanı genişletilecek.

TMY kapsamındaki olaylara ilişkin soruşturma HSYK tarafından görevlendirilen savcılarca yapılacak ve bu savcılar başka mahkemelerde ya da işlerde görevlendirilemeyecek.

CMY’de düzenlenen gözaltı süresi 24 saatten 48 saate çıkarılacak ve gözaltına alınan ya da gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu cumhuriyet savcısının emriyle yalnızca bir yakınına bildirilecek. Böylece “gizli gözaltıların” önü açılacak.

TCY’de düzenlenen“devletin güvenliğine” ve “anayasal düzene” karşı işlenen tüm “suçlar” için tutuklama süresi iki katına çıkarılacak. Bu mahkemelerde açılan davalara adli tatilde de bakılacak. Ayrıca “güvenliğin sağlanması” bahanesiyle duruşmanın başka bir yerde yapılması kararı verilebilecek. Yeni kurulacak “terör mahkemelerinde” savunma hakkı da kısıtlanabilecek.

Arınç biat bekliyor

Dinci gerici AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “kaldırılması” tartışılan Özel Yetkili Mahkemeler hakkında açıklamalarda bulundu.

Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılmasına ilişkin Arınç, “Özel yetkili mahkemeler isim olarak kalkıyor. Ancak belli suçların soruşturması ve kovuşturmasını yapmakla ilgili, birden fazla yargı çevresini ilgilendiren mahkemeler kurulacak. Özel yargılama usulü de olacak.” sözleriyle ‘ileri demokrasi’ bakışını da yansıttı. “Aslında özel yetkili mahkemelerin demokratik düzen tam olarak işlemeye başladığında kalkması gerekir.” diyen Arınç bir yandan demokratik düzenin uygulanmadığını itiraf ederken diğer yandan “demokrasiyi” muhalefetin susturulması olarak ortaya koydu.

“KCK operasyonları” adı altında faşist baskı ve terörün dozunu arttıran, binlerce Kürt siyasetçisini cezaevlerine tıkan gerici-faşist rejimin şefleri ilerici ve devrimci güçlerin biat etmesini istiyor. Arınç da, yeni mahkemeleri de övmekten geri durmadı. Arınç, “Yeni sistemde insan hakları biraz daha ön plana alınmış durumda.” dedi. Arınç, kaba bir yüzsüzlük örneği sergileyerek, “her tahliyeden mutluluk duyduğu”nu da söyledi.

ÖYM’lerin tabelasını değiştirip aynı hukuksuz ve ceza terörünü işletecek olan sermaye devleti için, “uzun tutukluluklardan rahatsızlık” riyakarlıktan başka bir anlam taşımaz.



 

 

 

 

Tutuklu gazeteciler için yürüyüş

Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun tutuklu gazeteciler için yaptığı “Zindanlar boşalsın, gazetecilere özgürlük!” yürüyüşü 29 Haziran akşamı İstanbul’da gerçekleştirildi. İfade ve düşünce özgürlüğü önünde ki engellerin kaldırılmasının talep edildiği eylemde, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istendi.

Taksim Tünel önünde biraraya gelen katılımcılar “Zindanlar boşalsın, gazetecilere özgürlük!”, “Özgür basın varsa, özgür toplum vardır”, “Gazetecilere özgürlük” şiarlarının yazılı olduğu pankartları açarak kortej oluşturdular.

THY’de işten atılan Hava-İş üyesi işçilerin de kortej oluşturarak katıldığı eylemde, Deri-İş ve TÜMTİS işçileri de katlımcılar arasındaydılar. BDP Milletvekili Sebahat Tuncel, Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm, Şevval Sam, Nur Sürer gibi millekvekili, senrikacı ve aydınların da katıldığı yürüyütşe, Özgür Gündem, ETHA, Atılım, Evrensel gazete çalışanları da yer aldılar.

Platform adına açıklamayı Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi yaptı. TMY’nin yasalaşması ve TCK’da yapılan değişiklilerden sonra, ülke genelinde muhalifler üzerinde baskıların darbe dönemlerinden daha fazla yaşandığını vurguladı. İpekçi, sosyalist basının da en çok baskıyı ve acıları yaşayan kesimler olduğunun altını çizdi. İpekçi, siyasi iktidar temsilcilerinin tutuklu gazetecileri “terörist”, “katil”, “tecavüzcü” olarak karalamaya çalıştığını dile getirerek şunları söyledi: “Bizi başka yerde aramayın! Gazetecilik mesleğimizi özgürce, bağımsız olarak yerine getirmemize gölge etmeyin!”

Eylemde BDP Milletvekili Sebahat Tuncel de bir konuşma yaparak, siyasi iktidarların, faşizmi ve totaliter rejimleri kurmak için önce basın özgürlüğünü gaspettiklerini hatırlatarak, Suriye üzerinden medya kuruluşlarında çıkan yazıları ve görüntüleri işaret etti. Tuncel’in söz aldığı sırada ellerinde Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay resimlerini taşıyan kişilerin eylemi terk ettiği görüldü.

Eylem, yürüyüşün 28 gün boyunca tutuklu gazeteciler için yapılan tanıklık günlerinin sonunda yapıldığı ve mücadelenin süreciğinin ifade edilmesi ile bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul