12 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/08 (41)

 Kızıl Bayrak'tan
AKP ateşle oynamaya devam ediyor…
Tezkere eylemleri ve
anti-emperyalist mücadele
Binler savaş tezkeresine karşı alanlara çıktı!
Savaş borazanı medyanın elinde!
Savaş tezkeresinin hedefinde
Kürt halkı da var
Baskı ve asimilasyona karşı onbinler Ankara’da buluştu!
Metal işçileri bekleyişe son vermeli,
fiili-meşru mücadeleyi örmeli!
Güven Elektrik direnişçisi kadın işçilerle konuştuk
MİB MYK Ekim Ayı Toplantısı
KESK Mali Sekreteri Ali Berberoğlu’yla konuştuk
DEV-GENÇ, 43. yılında gençliğin mücadelesine yol göstermeye
devam ediyor!
Üniversitelerden haberler
Ekim Gençliği çalışmalarından
Zafer Aktan yoldaşı kaybettik!
“İşçi ve emekçilerin ortak düşmanı kapitalizmdir!”
5 Ekim’de kentsel yağma ve talan için düğmeye basıldı
Emekçilerden yıkımlara karşı eylem
“Özelleştirme yıkımdır!”
“Sendikalar yetkisizleşecek”
Son abdal, gariplerin Neşet
Necdet Adalı’yı saygıyla anıyoruz: Davan davamızdır!
Antep direnişinin anlamı üzerine
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

657 sayılı devlet memurları kanundaki değişikliklere dair KESK Mali Sekreteri Ali Berberoğlu’yla konuştuk...

En geniş emek cephesiyle bu sürece yanıt olacağız!”

 

Bildiğiniz gibi AKP iktidarı 2023 Vizyonu adı altında 657 sayılı devlet memurları yasasında bir dizi değişiklik öngörüyor. Kamu emekçilerine güvencesiz ve kölece çalışmayı dayatan bu saldırılar hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Biz bir süredir AKP’nin bu konuda bir hazırlık içerisinde olduğunu biliyoruz. Ya da niyetinin bu olduğunu biliyoruz. Zaman zaman dolambaçlı yollardan bunu açığa vurdu belki ama kamuoyu çok farketmedi. Fakat bizim günübirlik işimiz olduğu için tabii ki fark ediyoruz. En son Çalışma Bakanı Faruk Çelik Bursa’daki bir televizyon programında meseleye dair niyetlerini açığa vurarak biçimde ortaya koydu. Bu işin biraz daha arka planı. Emperyalist-kapitalist sistemin çok uzun yıllar önce içine düştüğü krizden çıkmak için ortaya koyduğu bu proje, toplamda neoliberal politikalar diye hayatımıza yansıyan politikaların temelinde devleti küçültmek var. Bundan kasıtta şu; devleti kolluk gücüne ve vergi toplayan bir şekle sokmak, öbür alanları, bütün o devletin sosyal yanı diye tabir ettiğimiz alanları özel sektöre, sermayeye terk etmek, ona bırakmak var. Projenin temeli çok özetle söylemek gerekirse bu.

Bu da güvencesiz istihdamı, örgütsüz çalışmayı gerektiriyor. Çünkü sistem diyor ki; örneğin öğretmen oldunuz atandınız, 657’ye göre belli birkaç suç var onları işlemezseniz inanılmaz bir iş güvenceniz var 25 yıl çalışacaksınız emekli olacaksınız diyor. Benim böyle katı bir iş güvencesine tahammülüm yok diyor. Bana istediğim kadar çalışacak, istediğim sürede çalışacak, istediğim işi yapacak, ihtiyacım kalmadığında da “hocam ‘teşekkür ederiz size ihtiyacım yok’ diyebileceğim bir çalışma ilişkisine ihtiyacım var” diyor. Tabii bu emekçiler cephesinden kabul edilebilecek bir şey değildir. 36 yıllık öğretmenim. Ben öğretmen olduğum günden beri 657’yi eleştirdim. Hep bu 657’yi daha olumlu bir şekilde değiştireceğiz, böyle olmaz diye başladık. Ama dünyanın ve Türkiye’nin geldiği noktada emekçilere yönelik saldırılar o kadar arttı ki bizim o eleştirdiğimiz 657’deki güvencemize dahi ülkeyi yönetenler tahammül edemez hale geldiler. Ve burada ilk hedefledikleri, ilk saldıracakları şey iş güvencesi oldu. Bu alanları sermayeye özel sektöre terk ediyorlar dedik ya burada çok ciddi bir durum var. Şimdi burayı terk edebilmek için kamu emekçilerinin iş güvencelerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Sermaye benim böyle bir iş güvencesine tahammülüm yok diyor. Güvencesiz istihdam istiyor. Örneğin eğitim ve sağlık alanında zaten özelleştirmeler sürüyor. Ama tümüyle sermayeye terk edilebilmesi için iş güvencesinin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Biz ne yapacağız KESK olarak? Son yıllarda emekçilerin haklarına çok ciddi saldırılar var. Ama bu çok başka bir saldırı. Öbür saldırılar önemsiz, kabul edilebilir anlamında söylemiyorum. Ama iş güvencemize yönelik saldırıyı bırakın kabul etmeyi tartışılmasını bile istemeyiz, tartışılmasına da izin vermeyiz. O nedenle siyasal iktidar aklını başına almalıdır. KESK bütün bileşenleri, iki milyonun üzerindeki kamu emekçileriyle buna izin vermez. Vermeyeceğiz de. Bu iki yılda bir yapılan toplu sözleşme meselesine benzemez. Esas itibariyle meseleye bakışımız böyledir. Bu saldırı var olma-yok olma meselesidir.

Emperyalist-kapitalist sistemin kendisinin krizden çıkabileceğini varsayarak ürettiği projenin hayatımıza yansıması bu. Çünkü özel sektör bunu istiyor. Eğitim, sağlık alanına yatırım yapacaksam ben böyle bir iş güvenceli istihdamı kaldıramam diyor. Oysa bu haklar kolayından alınmadı. Nasıl ki 8 saatlik çalışma günü için dünyada insanlar yıllarca deyim yerindeyse kan akıtarak mücadele ettiyse bu hakkın alınması da sanıldığı kadar kolay değildir. Kimseye bu konuda izin vermeyiz. Kuşkusuz günlük hayatta haklarımıza yönelik saldırılar var. Bunları biliyoruz. Baş edebildiklerimiz var, baş edemediklerimiz de var. Ben hayatımda toplumsal mücadeleyi var olma-yok olma meselesi olarak tarif etmedim. Toplumsal mücadelede koşullar olumsuz olur mücadeleyi yine sürdürürsünüz, lehinize çevirdiğiniz zamanlar olur, kazandığınız zamanlar olur, geri adım attığınız zamanlar olur. Bunlar toplumsal mücadelenin gerçekleridir. Ama önemini ifade etmek açısından bu saldırı var olma-yok olma meselesidir.

Burası ateşle oynamak gibi bir iştir. Zaten diğer alanlarda hükümet ateşle oynamaktadır. Suriye sürecinde, demokrasi meselesinde, haklar meselesinde, kendisi gibi düşünmeyen kimseye yaşam hakkı tanımamaktadır. Bu kadar gazeteci, öğrenci vs. içerdedir. Dünyadaki yaklaşık 33 bin siyasi tutuklunun %30’u Türkiye’dedir. Bu inanılmaz bir rakamdır. Zaten bu konulardan dolayı toplum yeterince rahatsızdır. Bir de dönüp bizim çalışma alanımızda kamu emekçilerinin iş güvencesine yönelik 657’de yapılacak işlem iş değildir. Kamuoyunu aldatmak için bir yöntem kullanıyorlar. Akşam bakanın açıklamalarında da vardı. Meselenin esasını gizlemek için “çalışanla çalışmayan bir mi olacak?” diyorlar. Sanki mesele çalışanla çalışmayanı ölçmekmiş gibi.

Performansa göre ücretlendirme dediğimiz şeyde sanki birileri çok çalışıyor. Bakan 8 saat can hıraş çalışanla 8 saat yatanı bir mi tutalım diyor. Bunu söyleyen çalışma bakanı. Yani insanlar niye çalışır niye çalışmaz? Bu konuda hangi araştırmalar yapılmış? Niye verimli niye verimsiz? Buna dair bir tartışma yapmak yerine kamuoyunu aldatıcı ifadeler kullanıyor. Biz biliriz ki sermaye sahipleri performansı onlara kazandırdığınız karla ölçerler. Onlara ne kadar çok kazandırıyorsanız performansınız o kadar iyi demektir. Kaldı ki bizim alanımızda “performansa dayalı ücretlendirme” ve çalışma ilişkileri inanılmaz başka şeylere yol açmaktadır. Örneğin mesleğinize, işinize dair güvenceniz amirinizin, müdürün iki dudağı arasındadır. Bizim gibi ülkelerde demokrasi kültürünün gelişmediği, demokrasinin parçalı-bölük yaşanmaya çalışıldığı, siyasal iktidarın bu ölçüde kadrolaştığı yerlerde bir insanın çalışıp çalışmadığını tespit etmek bile subjektif bir durumdur. Ama esas itibariyle bu işin deyim yerindeyse ikincil üçüncül yanlarıdır. Performans demek sermayeye, işinde çalıştığınız kesime ne kadar kâr ettirdiğinizle ilgilidir. Bu bizim kesimimizde de yanlış anlaşılıyor. Öğretmen 1. sınıfı okutuyor. İyi ve önce okutursa sanki daha çok ücret verilecek. Böyle bir şey yok. Performans böyle ölçülmüyor. Bu okullar özelleştirildiğinde patrona ne kadar kazandırdığınızla ilgili olacak. Kimse kanmasın.

Dönsün baksın bakan, performansa dayalı ücretlendirmeye karşı çıkan kamu emekçileri, bir ayrım yapmak adına söylemiyorum ama işini en iyi yapan kamu emekçileridir. Gerçekten bu kamu hizmetini en nitelikli ve yurttaşın hak ettiği şekilde verilmesi için uğraşan, emek veren kesimlerdir. Eğer tersi bir durum olsaydı yani bakanın söylediği gibi çok çalışanın çok para alması gerekirdi.

Önümüzdeki en temel görevler birleşik emek hareketinin mücadele içerisinde yaratılmasıdır

- Bu saldırı yasaları tek başına kamu emekçilerine yönelik değil. Sınıfa yönelik çok ciddi saldırı yasaları adım adım uygulamaya konuyor. Sınıfa yönelik saldırı yasaları karşısında nasıl bir mücadele hattı örmek gerektiğini düşünüyorsunuz?

- İşçi, memur, köylü ayırmaksızın toplamda emekçi sınıfa yönelik bir saldırı var. AKP toplamda emekçi sınıfa yönelik saldırılarda biraz özel eklemeler yaparak ayrıştırıyor. Toplu İş İlişkileri Yasasına karşı dün meclise yürümek isteyen işçilere, destek veren eski DİSK yöneticisi milletvekillerini gazla karşıladılar. Türkiye’de AKP’ye muhalefet eden ilerici, demokrat kesimlerden Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği’ne yönelik yetkilerini ellerinden alan ciddi düzenlemeler yapıldı. Düşünün, sızdırmazlık testi yapan Makina Mühendisleri Odası’ndan bu yetki alındı. Bunun gibi sınıfa yönelik genel saldırıları AKP, kendi siyasal çıkarına gelecek biçime sokarak yapıyor. Kamu çalışanlarına 4688 üzerinden uygulandığı gibi. Ağustos’ta yaşadık, bu sene tekrar yaşayacağız. Esasta toplu sözleşme hakkı veriyormuş gibi gösteriliyor kamuoyuna, referandumdan beri. Referandumda esas gerçekleştirmek istediğini gizlemek için paketin içerisinde toplu sözleşme hakkı vereceğiz dendi. Verdiği toplu sözleşmeyi gördük. Zaten verilmeyeceğini biliyorduk. Bu yasayla bir hak alınamayacağı pratik olarak ortaya çıktı. Şimdi toplamda bir saldırı var. Biz de toplu olarak karşı koymalıyız. İşte önümüzdeki en temel görevlerden bir tanesi birleşik emek hareketinin mücadele içerisinde yaratılmasıdır. Bu çok ciddi bir hedeftir. Bu KESK’in genel kurul kararıdır. Bu konularda sıkıntılarımız, eksikliklerimiz var. Ama zaten emekçilerin işleri hiçbir zaman kolay olmamıştır. AKP’nin ustalaştığı dönemdeyiz. Doğalgaza baktığınızda %48 zam yapılmıştır. Onlar daha düşük diyor, fakat sadece 2012 zamlarına bakarak ifade ediyorlar. Halbuki son bir yıllık zamana baktığınızda gerçek zam çıkıyor. Tezkere geçiriliyor. Aynı günlerde emekçilere yönelik bu yasaları getiriyorlar. Gözler tezkereye bakarken yasalar takır takır geçiriliyor. İnsanların ilgi alanından çıkarılıyor. Türkiye’de bütün emekçiler olarak şunu becermemiz gerekiyor. İşçilerin Toplu İş İlişkileri Yasası’yla, kıdem tazminatı meselesiyle kamu emekçilerinin emeklilik meselesinin arasında fark yoktur. Bugün orası çözüldüğünde yarın sıra kamu emekçilerine gelecektir. Sermaye hem dünyada hem de Türkiye’de emekçilere topyekün saldırıyorsa emekçilerin de topyekün bir şekilde karşı çıkması gerekiyor. Sorunlar güçlü olduğunuz zaman çözülüyor. Güçlüyüz ama bu gücü birleştirmezsek, birlikte davranmayı beceremezsek işimiz her geçen gün daha zor olmaktadır. KESK bu konuda her zaman olduğu gibi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.

AKP kendine muhalif gördüğü tüm kesimleri bir biçimde ekarte etme, dışlama, etkisiz bırakma çabası içindedir. Bu kesimlerin tümüyle birlikte bu sürece cevap olacağız. Kimseyi dışlamadan mümkün olan en geniş emek cephesiyle bu sürece yanıt olacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

2023 vizyonu”ndan kamu emekçilerine tam kölelik çıktı!

 

AKP’nin kongre ile paralel gündeme getirdiği 2023 vizyonu maddeler halinde yayınlanmıştı. Bu vizyonun kamu emekçilerini kesen bölümünün açık bir kölelik dayatması olduğu ortaya çıktı. 657 sayılı devlet memurları yasasında yapılması planlanan değişikliklerle kamu personelinin iş güvencesi ortadan kaldırılacak, esnek çalışma ve performansa göre ücretlendirme politikaları uygulamaya konacak.

Günün şartlarına uygun’ kölelik!

AKP’nin yapmayı planladığı yeni düzenleme düzen medyasında övgüler eşliğinde sunuldu. “‘Devlete kapağı at yan gel yat’a son!” başlıklarıyla basında yer alan haberlerde kanunun “günün şartlarına uygun” olarak yeniden düzenleneceği yer alıyor.

Basına sızan bilgilere göre, yeni düzenlemede kamu emekçilerinin iş güvencesi tamamen ortadan kaldırılıyor. Buna göre kamu emekçilerine iş güvencesi sağlayan 657 sayılı yasa rafa kaldırıldığında kamu emekçileri de işçi statüsüne benzer bir statü kazanacak. Böylece geçmişteki iş güvencesinden dahi yararlanılamayacak ve işten atma kolaylaşacak.

Yeni kanunda “verimlilik” ilkesinin başat olacağından söz ediliyor. Kuşkusuz ki sermaye için verimliliğin anlamı kölece çalışmadan başka bir şey değil. Böyle olunca da “verimli” çalışmayan kamu emekçilerinin işten çıkarılmalarının önü açılmış ve iş güvencesi tamamen ortadan kaldırılmış olacak.

Yine görev yeri değiştirilen personelin hakları da sınırlanacak. Geçmişte olduğu gibi hukuk yoluyla geri dönme ve itiraz hakları ortadan kaldırılarak yöneticilerin inisiyatifi genişletilecek.

“Verimlilik” kavramının ücretlendirmede de temel bir rol oynaması bekleniyor. Buna göre ücretler, performansa göre belirlenecek. Geçmişte “katsayı-gösterge”, “derece-kademe” sistemine göre belirlenen ücretlerin yapısı tamamen değişecek. Verimliliğin ölçülmesi sonucu ücretler düşürülecek veya yükseltilecek. Emeklilik hesaplanırken de benzer kriterler gözönüne alınacak.

Bu uygulamalarla birlikte “disiplin” yönetmeliklerinin de değiştirilereceği ifade ediliyor. Belli ki kamu emekçilerinin tepkilerinin de önüne geçebilmek için disiplin uygulamaları adı altında baskı ve işten atma tehdidi daha etkili bir silah olarak kullanılacak.

Kamu emekçilerinin söz hakkı yok!

AKP’nin 2023 vizyonu” isimli belgede kamu personel sisteminin değişeceğinden bahsedilerek şu ifadelere yer verilmişti: “Kamu personel rejimini yeniden ele alarak günün şartlarına ve geleceğin ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir kamu personel sistemini hayata geçireceğiz.”

 Hazırlıkları süren yasanın da bu maddeden yola çıkılarak hazırlandığı ifade ediliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık tarafından ortak yürütülen çalışmanın dar bir bürokrat kadrosunca sürdürüldüğü de basına yansıyan haberler arasında.

Ancak yasanın gerçek muhatapları olan kamu emekçilerinin tartışmalarda hiç bir söz hakkı olmadığı açık. Hükümetin kontra sendikalarının dahi yapılan tartışmalara açıktan katılmadığı ve tartışma platformlarında yer almadığı ifade ediliyor.

Saldırı kamunun tasfiyesinin parçasıdır!

Kamu emekçilerine yönelen bu saldırı, eğitimin ve sağlığın ticarileştirilmesi ve piyasaya açılması ile kamunun tasfiyesi uygulamalarının bir parçasıdır. 4+4+4 uygulaması ile bir dizi adım atan, müfredatları yeniden düzenleyen, eğitimi-sağlığı sermayenin ihtiyaçlarına göre örgütleyen sermaye devleti, şimdi de personel yasasını yenileyerek istediği sisteme uygun personel yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

Bir yandan performans sistemini getirerek niteliği düşürecek ve hizmetlerin metalaşmasına hız verecek, diğer yandan ise disiplin yönetmelikleri ve işten atma tehdidi ile tüm tepkilerin önünü kesecektir. Böylece reform adı altında kamu emekçilerine bir kat daha fazla sömürü, topluma ise pahalı ve niteliksiz hizmet sunulacaktır.

Saldırı hiçbir şekilde yalnızca kamu emekçilerine yönelik olarak algılanmamalı, sermayenin topyekün saldırısının bir ayağı olduğu bir an bile gözden kaçırılmamalıdır.