02 Ağustos 2013
Sayı: KB 2013/31

 Kızıl Bayrak'tan
Kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmaya!
AKP’nin Suriye’yi bölme planı
“Korkacaksınız, titreyeceksiniz, yıkılacaksınız!”
AKP iktidarının çok yönlü kabusu
Gençlikten korkmaya devam ediyorlar!
Gençlik uykudan uyandı!
Biber gazı inkar edilemedi!
Güzeltepe’de çeteci katiller serbest!
Gezi Direnişi tutsak ailelerinden eylem
Bir “vandal”ın hikayesi..
Dilan’ın vurulması kayıt altında
Yol-iş bürokratlarının tutumu ve görevler!
Sendikal örgütlülüğe saldırılarda yola devam!
Bir fotoğrafın anlattıkları...
Gençlik içinde devrim mayası tutacak!
“Düşlediğimiz yaşamı burada somutlaştırdık!”
“‘Özgürlük’ talebi ile emeğin mücadelesi buluşacak!”

Mısır’da devrim ve karşı devrim sarmalı... - Volkan Yaraşır

Tunus’ta dinci-gericiliğe karşı direniş yayılıyor!
“ABD barışı” Filistin direnişini bitirmeye endekslidir!
Kadına yönelik gerici saldırılar devam ediyor!
Toplumcu Eksen Gezi Özel Sayısı çıktı
İstanbul’a park, kapitalizmin yeni ortaoyunu
Cezaevinde bir ses var
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Bir fotoğrafın anlattıkları...

 

Yüzler gülüyor, keyifler yerinde. Bir dönemi daha kazasız-belasız atlatmanın memnuniyeti gözlerden okunabiliyor. Herkes memnun...

İlk bakışta TÜSİAD, MÜSİAD veya TOBB’un herhangi bir toplantısında çekilmiş gibi görünen bu fotoğrafa biraz daha dikkatli bakınca şık giyimli bu “beyler”in ne TÜSİAD üyesi bir sermaye grubunun temsilcisi ne de bakanlık bürokratı olduğunu anlayabiliyoruz. Biz anlıyoruz, ama eminiz ki onlar aynaya ve bu fotoğraflara bakınca kendilerini bakan yardımcısı, Kamu İşverenleri Sendikası yöneticisi ve belki de Sabancı olarak görüyor olabilirler. Abartı değil, on yıllardır çöreklendikleri koltuklarda ceplerine indirdikleri ve biriktirdikleri servetin onlarınkinden aşağı kalır yanı yok.

Bu beyler “Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olmakla” övünen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun yöneticileri. Fotoğrafın çekildiği yer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Türk-İş’in web sitesinde adeta galeri oluşturulmuş. “Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu” bu “gurur” tablosunu üyeleriyle, basın ve kamuoyuyla paylaşıyor.

Fotoğraftaki yüzlerde, bir sözleşmeyi daha sefalet zammına bağlayıp kendi tabanından da herhangi bir engelle karşılaşmamanın dayanılmaz hafifliği var.

Niye olmasın ki! Ne de olsa, kendi araştırmasında dahi yoksulluk sınırını 3.296 lira hesaplayan bir işçi konfederasyonu yüzde 4’lük bir zam oranıyla süreci bitirmiş ve hükümete hizmetini eksiksiz bir biçimde yerine getirmiş.

Devlet sermayenin devleti, işçi sınıfının sırtında kambura dönüşen bu ihanet çeteleri de sermaye ve hükümetin basit birer oyuncağı... Oynanan ortaoyunu ise geçmiş dönemkilerin adeta bir kopyası.

Türk-İş bürokratları üzerlerine yapışmış ikiyüzlülüğe aldırmadan bir satış sözleşmesinin daha altına imzalarını çakıyorlar. Ama sorun yok çünkü bertaraf olmanın, eskisi gibi saltanat sürememenin korkusuyla “karşı taraf” değil aynı taraftalar. Hükümetle sermaye arasındaki “sosyal diyalog” üst düzey bir başarıyla sürerken aynı “diyalog” -biz işbirliği diyelim- Türk-İş hainleri ile sermaye hükümeti AKP arasında da devam ediyor.

Rakamlarla sefalet tablosu...

O zaman, istatistiklerin diliyle konuşalım. İşçi ve emekçilerin içerisinde bulunduğu sefalet tablosunu bir kez daha hatırlayalım ve rakamlarla devam edelim.

Türk-İş tarafından, işçilerin geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay düzenli olarak yapılan “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının 2013 Temmuz ayı sonuçlarına göre:

- Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.011,84 lira,

- Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3.295,89 lira,

- Dört kişilik ailenin açlık ve yoksulluk sınırı tutarı bu şekilde olurken, bir işçi için belirlenen yaşama maliyeti bu ay 1.134,12 lira olarak hesaplanmış.

Aynı araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin yaşam maliyeti bir önceki aya göre 32 lira azalmasına rağmen yılbaşına göre 87,41 lira artış göstermiş. Gıda harcaması tutarına yedi ayın sonunda gelen ek yük ise 26,84 lira olmuş.

Türk-İş müjdeyi verdi

Sefalet tablosunu ortaya koyarken kısa bir es verip yandaşlık yaptığı efendisi AKP’ye selam çakmadan da geçemiyor. “Ramazan ayında yerel yönetimler ile hayırsever vatandaşlarca yapılan ‘gıda yardımları’ ve kurulan ‘iftar sofraları’nın yoksulların karnını doyurmasında –bir nebze de olsa- katkıda bulunduğu” vurgulanarak kölelik ve sefaletin sorumlularına neredeyse “Allah razı olsun” deniyor.

“Bağımsız” olduğu iddia edilen açlık ve yoksulluk sınırı araştırması tabi ki de bağımsız değil. Dervişin fikri ne ise doğal olarak zikri de o yönde. İşçilere “çalışan” ifadesinin uygun görüldüğü raporun girişinde dahi “Ramazan’da gıda fiyatları geriledi” müjdesi veriliyor. Gerçek tablonun ortaya konulandan daha vahim olduğundan şüphe duymasak da şimdilik bu rakamlar dahi bizi haklı çıkarmaya yeterli.

Kamu TİS’lerinde satış

Türk-İş’in ihanetçi ve sermaye işbirlikçisi tutumunu bilenler verilen müjdeye inanmıyor. İnanmıyor çünkü, hükümet ile kamuda çalışan 200 bin işçi adına sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde birinci ve ikinci altı ay için yüzde 4 ücret zammına imza atanlar, her yıl Aralık ayında sermaye örgütleri ve hükümetle birlikte yer aldıkları Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda da sefalet zammına onay vermekten çekinmiyorlar. İşçilerden aldıkları aidatlarla her ay bir işçi maaşının en az 10 katı kadar ücret alan bu hain bürokrat takımı işçi sınıfının geleceğini, çalışma ve yaşam koşullarını belirleyecek olan temel meselelerde şimdiye kadar sermaye ve hükümetinin talepleri doğrultusunda hareket etmekten başka bir şey yapmadılar.

Temmuz ayı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasında yoksulluk sınırını 3 bin liranın üzerinde hesaplamayı marifet sayan sendika bürokratları sefalet zamlarına imza atmaktan da geri durmuyorlar.

Sendikal bürokrasinin saltanatını sarsmak...

İşçi sınıfı ve emekçilerin örgütsüzlüğünden güç alan sendika ağaları şimdiye kadar istedikleri gibi at oynatıp sermaye ve hükümetle kader birliği ettiler. Ancak, son dönemde Türkiye’nin birçok bölgesinde ve sanayi havzalarında yükselen grev ve direnişler işçi sınıfı hareketinin boş durmadığına, sömürüye ve güvencesizliğe karşı mücadelenin ivmelendiğine işaret ediyor. Hakları ve gelecekleri için mücadeleye atılan işçilerin bu hain takımını başlarından atabilmelerinin ve sendikal bürokrasinin saltanatını sarsmanın yolu taban örgütlenmelerini inşa edip bu asalakların karşısına dikilmekten geçiyor.

O zaman başa dönelim ve fotoğrafa bir kez daha bakalım. Çünkü bazen görüntü birçok sözden, sayfalar dolusu değerlendirmeden daha fazlasını anlatır…

 

 


 
§