02 Ağustos 2013
Sayı: KB 2013/31

 Kızıl Bayrak'tan
Kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmaya!
AKP’nin Suriye’yi bölme planı
“Korkacaksınız, titreyeceksiniz, yıkılacaksınız!”
AKP iktidarının çok yönlü kabusu
Gençlikten korkmaya devam ediyorlar!
Gençlik uykudan uyandı!
Biber gazı inkar edilemedi!
Güzeltepe’de çeteci katiller serbest!
Gezi Direnişi tutsak ailelerinden eylem
Bir “vandal”ın hikayesi..
Dilan’ın vurulması kayıt altında
Yol-iş bürokratlarının tutumu ve görevler!
Sendikal örgütlülüğe saldırılarda yola devam!
Bir fotoğrafın anlattıkları...
Gençlik içinde devrim mayası tutacak!
“Düşlediğimiz yaşamı burada somutlaştırdık!”
“‘Özgürlük’ talebi ile emeğin mücadelesi buluşacak!”

Mısır’da devrim ve karşı devrim sarmalı... - Volkan Yaraşır

Tunus’ta dinci-gericiliğe karşı direniş yayılıyor!
“ABD barışı” Filistin direnişini bitirmeye endekslidir!
Kadına yönelik gerici saldırılar devam ediyor!
Toplumcu Eksen Gezi Özel Sayısı çıktı
İstanbul’a park, kapitalizmin yeni ortaoyunu
Cezaevinde bir ses var
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“ABD barışı” Filistin direnişini
bitirmeye endekslidir!

 

Son aylarda zamanının çoğunu Ortadoğu’da harcayan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İsrail ile Filistinli yetkililerin “barış görüşmeleri” oyununa yeniden başlamalarını sağladı. Tarafları Washington’da buluşturan Kerry, Filistin sorununun dokuz ay içinde çözüleceğini iddia etti.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Filistinli Başmüzakereci Saib Erekat ile İsrail Adalet Bakanı ve Başmüzakereci Tzipi Livni ikilisini buluşturan Kerry “Filistin sorununu çözen adam” havalarında görünüyordu.

Görüşmenin ardından basın toplantısı düzenleyen Kerry, Erekat, Livni üçlüsü, Filistin-İsrail sorununun çözüme ulaştırılması için kararlılıkla çalışacaklarını söylediler.

Laf kalabalığından oluşan uzun bir konuşma yapan Kerry, “Resmi nihai statü müzakerelerine başlamak için iki hafta içinde İsrail veya Filistin’de bir araya gelecekler. Taraflar, tüm nihai statü konularının, tüm ana meselelerin ve tüm diğer konuların müzakere masasında olacağı konusunda mutabık kaldılar” dedi.

Erekat-Livni ikilisi de, barışa ve çözüme inandıklarını, müzakerelerin yeniden başlamasının kendilerini bu konuda umutlandırdığını söylediler.

Erekat da dahil taraflar, “Filistin sorunu çözüm sürecine girmiş bulunuyor” havası yaratan açıklamalar yaptılar. Oysa “Oslo Barış Süreci”nin başlatılmasından 20 yıl sonra yapılan bu açıklamaların, hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor. Zira Filistin halkının sorunları, 20 yıl öncesine göre çok daha ağır ve karmaşık bir hal almış bulunuyor. Diğer bir ifadeyle, “barış süreci” diye etiketlenen görüşmeler sürecinden çözüm çıkmayacağı, son 20 yılda defalarca kanıtlanmıştır.

 20 yıllık süreç, ABD imalatı “Oslo Barışı”nın Filistin halkının sorunlarına çözüm üretemediği gibi, Filistin tarafının içi boş beklentilerle oyalanarak zaman kaybetmesine neden oldu. Bu aynı süreçte ırkçı-siyonist rejim baskı, yıkım, katliam ve toprak gaspına dayalı politikalarını pervasızca icra etmeye devam etti.

Batı Şeria’ya sıkışan Mahmut Abbas yönetiminin Kerry’nin vaat ve dayatmaları üzerine Erekat’ı Washington’a göndermesinin, Filistin davasına hiçbir faydası olmayacaktır. İsrail’in 20 yıldan uzun süredir (Oslo’dan önce) zindanlarda tuttuğu 104 Filistinli tutsağı aşamalı bir şekilde serbest bırakma kararı alması, bu durumu değiştirmiyor. Elbette eğer 104 tutsak serbest bırakılırsa, bu olumlu bir gelişme olur. Ancak İsrail’in istediği zaman ve keyfi bir şekilde Filistinlileri zindanlara doldurabildiği yerde, bu adımın sembolik olmanın ötesinde bir anlamı yoktur. Daha vahim olanı, tutsakları serbest bırakma kararının, Yahudi yerleşimcilere Kudüs’te yüzlerce yeni konut inşa etmeleri garantisi verildikten sonra alınmış olmasıdır.

Görüşmelerin başlaması için özel bir çaba harcayan Barack Obama yönetimi, Filistin sorununu çözmeye değil, ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bazı kırıntılar karşılığında Filistin halkının direnişini yozlaştırma hesabı içinde olan Washington’daki siyonizm hamileri, bu sayede İsrail’in güvenliğini garanti edebileceklerini de var sayıyorlar.

ABD planı başarısızlığa mahkum, bu plana umut bağlayan Abbas başkanlığındaki Filistin yönetimi ise, yeni hayal kırıklıkları yaşamaktan kurtulamayacak. Zira Obama yönetiminin önceliği Filistin halkının temel taleplerini karşılayan bir çözüm üretmek değil, anti-siyonist direnişi bitirmektir. Direnişi doğuran nesnel koşullar, yani siyonist işgal ve yarattığı vahim sonuçlar ortadan kaldırılmadıkça, Filistin direnişini bitirmek de hiçbir güce nasip olmayacaktır. ABD planını başarısızlığa mahkum eden, bu somut koşullardır.

Gazze Şeridi’ne egemen olan Hamas, Müslüman Kardeşler’in sorunlarıyla uğraşmayı marifet sayarken, Abbas liderliğindeki El Fetih ise, “ABD barışı”na umut bağlamışken, Filistin’de tek kurtuluş yolunun direniş olduğunu haykıranlar da var.  

Direnişçi çizginin en güçlü savunucusu olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), ABD güdümünde İsrail’le yapılacak görüşmelere açıkça karşı çıkmaktadır. Görüşme süreçlerinin Filistin halkını oyalamaya ve siyonistlerin işini kolaylaştırmaya yarayacağını belirten FHKC liderliği, Filistin halkının meşru militan direniş hattına sıkı sıkıya sarılarak özgürlük mücadelesini yükseltmesi gerektiğini vurguluyor.

“ABD barışı”ndan Filistin halkını özgürleştirip acılarına son verecek bir çözümün çıkması olanaksızdır. 20 yıl önce başlayan Oslo sürecinin ardından yaşananlar, ezilen halkların emperyalistlere umut bağlamaması gerektiğini döne döne kanıtlamıştır. Yeni başlayan bu sürecin de farklı sonuçlar yaratması olası değil.

Filistin halkını ırkçı-siyonist işgalden kurtarabilecek yegane yol birleşik, militan, kitlesel direniştir. Direnişin başarısı için ise birleştirici devrimci bir bayrak altında toplanması da gerekiyor. Vurgulamalıyız ki, ne emperyalistlere umut bağlayan El Fetih ne dinci-gericilik odaklarının kirli sularında kulaç atan Hamas, birleştirici bir rol oynayabilir. Filistin halkının direniş dinamiklerini birleştirebilecek tek yol, anti-emperyalist/anti-siyonist devrimci önderliktir.

 

 

 

AB emperyalistlerinden
Mısır’a “özel ilgi”

 

Temmuz ayı içinde Mısır’a ikinci ziyaretini gerçekleştiren AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, devrik Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, geçici hükümetin başbakanı ve bakanları ile 30 Haziran isyanıyla İhvan (Müslüman Kardeşler) yönetimini yıkan siyasal güçlerin temsilcileriyle görüşmeler yaptı.

“Tüm taraflar”la görüşen Ashton, İhvancıların dahil olacağı bir yönetimin kurulması için girişimlerde bulundu. Mısır’daki “krizin” aşılması için “tarafların uzlaşmasına yardım etmek” için Kahire’de bulunduğunu söyleyen Ashton, gerekirse tekrar geleceğini de belirtti. Ashton’un Kahire’yi yol eylemesi, AB şeflerinin Mısır’a “yakın ilgi” göstermeye başladıklarına işaret ediyor.

Ashton’un, “Mısır’daki krizin aşılması için, siyasal islamcıların Rabia al Adaviyya’da yaptıkları gösterilerin sonlandırılması karşılığında, Mursi’nin gözaltında tutulduğu yerden güvenli çıkışının sağlanması ve hakkındaki soruşturmaların durdurulması, gözaltına alınan İhvan yöneticileri ile diğer İslamcı grupların şeflerinin serbest bırakılması, İhvan hareketinin yeni hükümete katılmasına yönelik Mısır makamlarının garantisini içeren” bir “çözüm planı” sunduğu bildirildi.

Bu plan kabul görür mü? Orası henüz belli değil. Ancak taraflar arasındaki gerilimin artma eğiliminde olması, bu işin kolay olmadığına işaret ediyor.

Genel hatlarıyla tabloya bakıldığında, tarafların kolay bir uzlaşmaya varmalarının zorluğu kolaylıkla görülebilir. Zira İhvancılar, ne pahasına olursa olsun, “Mursi koltuğuna oturana kadar alanlarda olacağız” derken, geçici hükümet ise, Rabia al Adaviyya’nın Anayasa Mahkemesi kararıyla boşaltılacağını söylüyor. Yani gözünü iktidar hırsı bürümüş İhvancılar, geçici hükümete ve orduya meydan okurken, ordu ve geçici hükümet ise, kitle desteğine de yaslanarak, İhvancıların etkisini sınırlamaya çalışıyor.

Egemen sınıfların iki fraksiyonu arasındaki çatışmanın yanısıra, alanlara inen milyonların iktidar üzerindeki basıncı da var. İsyan eden milyonlar, talep ve özlemlerinin gerçekleştirilmesini istiyor; yeni kurulan geçici hükümetten bu yönde somut adımlar atmasını bekliyor.

Siyasal islamcıları korumaya ve iktidardan kayda değer bir pay almalarını sağlamaya çalışan AB, bundan dolayı, İhvancıların taraftarlarını sokaklardan çekmelerini istiyor. Türkiye’nin başına musallat olan AKP iktidarını yıllardır destekleyen AB, Mısır’da ise, İhvancıları destekliyor. Bu destek, AB’nin İhvancılara dayanarak Mısır’da söz sahibi olmaya çalıştığını gözler önüne seriyor. Ashton’un Kahire’yi yol eylemesi, AB’nin burjuva fraksiyonlar arası yeni bir ittifak kurma arayışını yoğunlaştırdığını gösteriyor.

Ashton’un burjuva fraksiyonlar arası ittifak oluşturma çabası, özü itibarıyla isyan eden milyonları denklem dışı tutuyor. Oysa Mısır’ı “kriz sarmalı” içine sürükleyen olgu, isyan eden milyonlarca işçi, emekçi, genç ve kadının mücadelede gösterdikleri ısrar ve militanca direngenliktir. Orduyu İhvan’a karşı harekete geçmeye zorlayan milyonların talepleri için mücadelesi son bulmuş değil. 2.5 yılda üç yönetimi yıkan milyonlar, halen taleplerinin arkasındadırlar.

 

 

 

 

 
§