11 Ekim 2013
Sayı: KB 2013/40

AKP paketlerinden kölelik dayatmaları ve polis devleti uygulamaları çıktı
AKP’nin ‘demokrasi paketi’...
Haziranları Ekimler’e taşımak için...
Ekim Devrimi’nin 96., Yeni Ekimler’in Partisi’nin 15. yılında...
İşçi ve emekçi iktidarı için saflara!
Ferit’in katili çürümüş düzendir!
Kadın istihdam paketi, esnek çalışma paketinin parçasıdır!
10. Çalışma Meclisi toplantısı gerçekleşti…
Sendikal harekette neden ve nasıl tasfiye?
Feniş’te mücadele kararlılıkla sürüyor!
“Hakkımızı alana kadar...”
Penti’de direniş bitti!
“Eylemlerimiz devam edecek!”
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
“Altın Şafak” ve Alman burjuvazisinin ikiyüzlülüğü...
AKP’nin ikiyüzlü mülteci politikası

Gençlik direnişe, 6 Kasım’da alanlara!

Gençlik hakları için direnişte...
Çocuklar şehre geri döndü...
Gezi tutsaklarından BİR-KAR’a...
Burcu Koçlu için eylem!
Zindanda baskılar sürüyor…
BİR-KAR’dan Gezi tutsağına…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Altın Şafak” ve Alman burjuvazisinin ikiyüzlülüğü...

 

Anti-faşist Rap şarkıcısı Pavlos Fissas’ın Altın Şafak adlı ırkçı-faşist çete tarafından katledilmesinin ardından başta Yunanistan’da olmak üzere, Avrupa’da yoğun bir tartışma başladı.

Altın Şafak adlı cinayet örgütü çoktandır Yunanistan siyasal yaşamının bir gerçeğidir. Hem de kanlı saldırı ve cinayetlerle adını duyuralı çok oldu. Bu kanlı cinayet örgütü bugüne dek ondan fazla ilerici, devrimci ve göçmeni katletmiştir. Tehdit ve şantaja başvurmak, özellikle göçmenlere dönük provokasyonlar tertiplemek, haraç toplamak, halk pazarlarında ve işlek meydanlarda, hem de güpegündüz terör estirmek bu çetenin herkesçe bilinen diğer icraatlarıdır. Bir televizyon programı sırasında, bir KKE milletvekilinin, bu cinayet örgütüne mensup bir milletvekilince tokatlanması ise, en çok akılda kalan icraat olmuştur.

Son birkaç yıl içinde peş peşe yaşanan tüm bu gelişmeler, hiç kuşku yok ki, şu sıralar işbaşında olan Antonois Samaras ve onun başkanlığındaki sermaye hükümeti tarafından bilinmekteydi. Zira, Altın Şafak adeta krizle birlikte tüm Yunanistan’da cirit atıyor, her defasında bir yerde dehşet verici bir saldırının altına imza atıyordu. Bunların hepsi Yunanistan işçi, emekçi, ilerici, anti-faşist ve devrimci güçlerinin anında ortaya koydukları tepkilerle, önce kamuoyunun, ardından da parlamentonun gündemine taşınıyordu. İbret verici olan şudur ki, Samaras ve başkanlığındaki hükümet tüm bu gelişmeler karşısında her defasında kör, sağır ve dilsizleri oynadı. Ya da hiçbir inandırıcılığı olmayan, bu kanlı cinayet örgütüne dönük hiçbir yaptırım içermeyen, ikiyüzlü açıklamalar yaparak yasak savma yoluna başvurdu.

Samaras ve hükümeti ne hikmetse (!) anti-faşist sanatçı Pavlos’un katledilmesinin ardından birden bire demokrat kesildi. Altın Şafak adlı ırkçı-faşist örgütü, ‘’kriminal bir örgüt’’ olarak ilan etti. Bununla da kalmadı, Yunanistan’ın Atina ve Selanik başta olmak üzere pek çok kentinde, bu cinayet çetesine ait ev ve bürolarına yönelik baskınlar düzenledi, aralarında bu örgüte mensup milletvekili ve üst düzey yöneticinin de içinde olduğu çok sayıda kişiyi tutuklattı. Şimdi sırada, bu çeteye dönük kapatmayı da kapsayan yasal düzenlemeler var.

Başta Alman burjuvazisi ve medyası olmak üzere, Avrupa’nın tüm burjuva politik çevreleri heyecanla Samaras’ı ‘’Demokrasi kahramanı, anti-faşist lider’’ ilan ettiler. Hükümetine övgüler yağdırdılar.

Yunanistan: Anti-faşist mücadele geleneğinin
güçlü olduğu bir toprak...

Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve faşizmin kaynağı kapitalizmdir. Tümü de, kapitalizmin batağında ürerler, gelişir ve büyürler. Kriz koşulları ise, onların üremesi, gelişmesi ve büyümesi için ek imkanlar yaratır. Çoğalması ve yayılmasını hızlandırır. Nerede kriz varsa, sömürü daha katmerli hale geliyor, baskılar artıyor, işsizlik çığ gibi büyüyorsa, açlık bir büyük afet haline gelip sefalet derinleşiyorsa, yığınlar tam bir umutsuzluk ve çaresizliğe mahkum edilmişse, bu insanlık düşmanı melanetler, ırkçı-faşist akımlar hızla ortaya çıkarlar. Hiç kuşkusuz, burada dile getirilenlerin tümü olduğu gibi Altın Şafak çetesi için de geçerlidir.

Öte yandan, insanlık düşmanı ırkçı-faşist düşüncelerin bir devlet politikası haline gelmesi de bu aynı döneme tekabül eder. Nitekim, günümüzde, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı kapitalist Alman devletinin ve hükümetlerinin temel bir politikasıdır. Irkçı-faşist düşünce, eylem ve örgütlenmeler bu devlet ve hükümetlerce müsamaha görmekte, desteklenip, gelişmeleri için ortam hazırlanmaktadır. Bırakalım yasaklanmayı, faşist düşüncenin yayılması, eylemlerin engelsizce gerçekleşmesi, faşist parti ve örgütlerin güçlenmesi, parlamentolarda boy göstermesi için her türlü kolaylık sağlanmaktadır. Gitgide meşrulaştırılmaktadırlar. Ve elbette ki, tüm bunlar ‘’demokrasi ve özgürlükler’’ yalanı ile yapılmaktadır.

Bu aynı politikaları bugüne dek Antonis Samaras’da savunmuştur ve burada sıralanan icraatlar onun da icraatlarıdır. Kaldı ki, başka bir şansı da bulunmamaktadır. O, sermayenin temsilcisidir, onun hükümeti de sermaye hükümetidir. İMF, AB ve AMB üçlüsünün önüne koyduğu, Yunanistan  işçi ve emekçilerinin yaşamını çekilmez hale getiren sosyal yıkım paketlerini uygulayan, işbirlikçi bir teknokratlar hükümetidir. Ve elbette ki, Samaras bir demokrat da değildir. Krizin derinleşmesiyle paralel biçimde polis devleti uygulamalarına hız kazandıran, demokratik hak ve özgürlükleri habire budayan, emrindeki polis sürülerini işçi ve emekçilerin grev ve gösterilerinin üzerine salan, çıkardığı insanlık düşmanı yasalara dayanarak göçmenleri sınır dışı eden gerici bir hükümettir.

Samaras’ın ve başında olduğu teknokratlar hükümetinin Altın Şafak ırkçı-faşist örgütü ile de temelde bir sorunu yoktur. Tam tersine o da hizmetinde olduğu sınıfın, yani burjuvazinin çıkarlarını gözetmekte ve buna göre davranmaktadır. Burjuvazinin dönemsel politikaları ve bunun ifadesi olan yönelimler onun da yönelimleridir. Samaras ve hükümeti de, Altın Şafak’ı, yarının devrimci sınıf mücadelelerine karşı hazırlanan bir dalgakıran olarak görmüş ve bugüne dek bu nedenle ona dokunmamıştır. Öte yandan, Altın Şafak’ın da temelde Samaras ve hükümetiyle bir sorunu yoktur. Nitekim onun tüm temel politikalarını ve icraatlarını desteklemiştir.

Samaras’ı düne kadar dokunmadığı Altın Şafak adlı ırkçı-faşist örgütü ‘’kriminal bir örgüt’’ olarak nitelemeye iten; Yunanistan işçi ve emekçilerinin, anti-faşist ve devrimci güçlerinin anti-faşist Rap şarkıcısı Pavlos’a sahip çıkmaları, hesap sorma ruhu ile Atina ve Selanik gibi büyük kentler başta gelmek üzere tüm kentlerde on binler halinde sokağa çıkmaları ve gösterilerle cinayetin peşini bırakmamalarıdır.

Yunanistan anti-faşist mücadele geleneğinin çok güçlü olduğu bir ülkedir. Bunu kendi işbirlikçi burjuvazisi zaten bilmektedir. Bunu en çok bilen güçlerden biri de Alman burjuvazisidir. Irkçılık ve faşizm, Yunanistan işçi ve emekçilerine, ilerici, anti-faşist ve devrimcilerine her zaman otomatik olarak savaş suçlusu Alman burjuvazisini, Hitler’i ve II. Dünya savaşı sırasındaki Alman işgalini, Hitler faşizminin sınır tanımaz vahşetini, akıl almaz işkencelerin yapıldığı Haydari Kampı’nı hatırlatmaktadır. Altın Şafak’ın şahsında Hitler’i ve insanlığa büyük acılar yaşatan vahşeti göstermektedir. Yunanistan, işçi ve emekçilerinin İMF, AB ve AMB üçlüsüne karşı dinmeyen tepkileri ve gitgide artan öfkelerinin nedeni de budur. Samaras’ın Altın Şafak denen ırkçı-faşist örgütü boy hedefi haline getirmesinin nedeni, ardı arkası kesilmeyen anti-faşist tepkiler, ama en çok da Yunanistan halkının güçlü anti-faşist mücadele geleneğidir. Böyle davranması için ona bu aklı Alman burjuvazisi vermiştir. Alman tekelci devleti ve kapitalist hükümeti kanlı geçmişlerinin yeniden hatırlanmasını istememektedir. Altın Şafak’ın hedef tahtasına çakılmasını sağlayarak prim toplamaya çalışmaktadır. Ama boşuna!

Faşizm yakın bir tehlikedir ve Altın Şafak’’ her yerdedir!

En iğrenç türünden bir ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, günümüz Avrupa’sının en önemli gerçeklerinden biridir. Düne kadar demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin kalesi bir kıta olarak sunulan Avrupa, bugün ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının kol gezdiği bir kıta haline gelmiştir. Bu, en çok Altın Şafak adlı faşist çeteyi hedef tahtası yaptığı için Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras’ın ‘’demokrasi kahramanı anti-faşist lider’’ ilan edildiği Almanya için geçerlidir. Yani ırkçılık ve yabancı düşmanlığı tümünün gerçeğidir ve Altın Şafak her yerdedir.

Irkçılık tüm Avrupa’da adeta yükselen bir değerdir. Her yerde bir devlet politikası olarak uygulanmaktadır. Tüm ülkelerde faşist parti ve akımlar gelişip güçlenmektedir. Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, İsveç, İsviçre, Yunanistan her yerde ırkçı-faşist partiler serbestçe seçimlere katılmakta, her geçen yıl artan oranda yüksek oylar almaktadırlar. Hemen tüm ülkelerin parlamentolarında temsil edilmektedirler. Almanya’da NPD ve neo-naziler, Yunanistan’da Altın Şafak son dönemlerde adı en çok duyulanlarıdır. Şimdilerde, Macaristan’daki ırkçı-faşist cinayet örgütünün kanlı icraatları da konuşulmaktadır. Benzer parti ve örgütler değişik isimlerle adı geçen ülkelerde de faaliyet yürütmektedirler.

Kısacası, Altın Şafak’lar ve neo-naziler her yerdedir. Ve nihayet, Avrupa’da faşizm sadece bir tehdit değil, giderek büyüyen bir tehlikedir. Faşizm kimilerinin sandığı ya da kasıtlı olarak gösterdikleri gibi, üç-beş ruhi dengesi bozuk çeteden ibaret olmayıp, sözde burjuva demokrasisi ile yönetilen devletlerin, zamanı geldiğinde başvurdukları bir yönetim biçimidir. Habire ırkçı ve yabancı düşmanı yasalar çıkarmak, buna dayanarak kitlesel biçimde göçmenlere dönük sınır dışı etme uygulamalarına başvurmak hepsinin ortak icraatıdır. Yunanistan sınırlarında yaşamını yitiren çaresiz insanların katliamı, kapitalist Avrupa devletlerinin ve en çok da Alman devletinin ortak eseridir. Kimi aymaz solcularca bile hala demokrasinin teminatı olarak propaganda edilen AB’nin utancıdır.

Alman tekelci devletinin Altın Şafak konusundaki tutumuna gelince, bunun da hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Alman politik çevrelerinin ve aşağılık kirli medyasının başlarda asrın davası olarak sunduğu, gerçekte ise, bir tiyatrodan ibaret olan NSU-Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü adlı neo-Nazi davası tek başına buna yeterli kanıttır. Alman devleti bu dava şahsında suçüstü yakalanmıştır. NSU’un tüm kanlı icraatlarının gerisinde polisi, Anayasa Koruma Teşkilatı, mahkemeleri, asker ve sivil istihbarat örgütleri, partileri ve parlamentosu ile Alman devleti vardır.

Alman politik çevreleri ve medyasının Samaras’ın Altın Şafak konusundaki tutumuna dönük destekleri tam bir ikiyüzlülükten ibarettir. Zira, Yunanistan işçi ve emekçilerine ikide bir yıkım dayatan, Altın Şafak gibi insanlık düşmanı çetelerin alasını, yani neo-Nazi çeteleri besleyen, kanlı icraatlarını rahatça gerçekleştirsinler diye onlara her türlü kolaylığı sağlayan bir devletten işçi ve emekçilerin yararına bir icraat beklenemez.

Faşizm günümüzde yeniden bir büyük tehlike haline gelmektedir. İnsanlığa geçmiştekinden daha büyük acılar yaşatacak bu saldırganlığa karşı mücadele yaşamsaldır. Faşizmin kaynağı kapitalizmdir. Dolayısıyla, bu mücadele anti-kapitalist bir temelde ve devrimci sınıf mücadelesi halinde yürütülmelidir. İşçi sınıfı faşizme karşı burjuva demokrasisi için değil, sosyalizm için dövüşmelidir. Avrupa ve Alman işçi sınıfının tarihi bize bunu özellikle hatırlatmaktadır.

 

 

 

 

ABD’de kriz derinleşiyor…

 

ABD’de geçen hafta patlak veren siyasi krizden dolayı federal hükümet tatil edilmiş, 800 bin çalışan zorla ücretsiz izne çıkartılmıştı. Hükümetin kepenk kapatmasına neden olan siyasi kriz henüz aşılmamışken, ufukta ekonomik kriz riski de göründü.

Dünyanın en borçlu ekonomisine dayanan emperyalist ABD rejimi, kapitalist dünya sistemini etkileyecek ekonomik bir kriz riski ile karşı karşıya bulunuyor. ABD’nin 16,7 trilyon dolarlık maksimum borçlanma sınırının, en geç 17 Ekim’de yükseltilmesi gerekiyor, ancak siyasal krizden dolayı borç tavanını yükseltme kararının alınması kolay görünmüyor.

Gerileme sürecinde bulunan ABD’de egemen klikler arası çatışma, henüz aşılamayan hükümet krizini yaratmışken, Kongre’nin borç tavanını yükseltme konusunda anlaşması zor görünüyor. Kongre’nin anlaşamaması durumunda ise ABD hükümeti, tarihinde ilk kez borçlarını ödeyememe tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Eski borçları yeni borçlarla kapatan ABD hükümeti, borç tavanının yükseltilememesi durumunda, yeni borçlar alamayacak ve alacaklıları oyalamaya başlayacak. Bu ise, başta ABD olmak üzere, kapitalist dünya sistemini krize sürükleyebilecek bir riskin ortaya çıkması anlamına geliyor.

Tehlikenin büyüklüğü konusunda uyaran ekonomi uzmanları, ABD’nin borç ödeyemez duruma düşmesinin, 2008 yılındaki mali krizden çok daha kötü bir kriz anlamına geleceğini belirtiyorlar.

ABD’de hükümete kepenk kapattıran siyasi krize ekonomik krizin de eklenmesinin yıkıcı sonuçlar yaratacağını sistemin efendileri de biliyor elbet. Bundan dolayı Barack Obama yönetimi, geçici çözüm arayışına girdi.

Ufukta görünen kriz tehlikesiyle ilgili açıklama yapan Obama’nın üst düzey ekonomi danışmanı Gene Sperling, uzun vadeli bir çözüm istediklerini, ancak buna Kongre’nin karar vereceğini söyledi. Obama’nın danışmanı, uzun vadeli bir çözüme ulaşılamaması durumunda, iki-üç haftalık zaman kazandıracak geçici bir çözümü de kabul edeceklerini söyledi.

ABD’de beliren ekonomik kriz riskinin yansımaları şimdiden görülmeye başladı. ABD ve AB’de borsalarda düşüş yaşanırken, elinde büyük miktarda Amerikan hazine bonoları bulunan Çin, Obama yönetimini, borçlarına sadık kalması gerektiği konusunda uyardı.

Amerikan hükümetinden krizi engelleyecek ve Çin yatırımlarını güvence altına alacak adımlar atmasını talep eden Çin Maliye Bakan Yardımcısı Zhu Guangyao, umutlarının Amerika’nın tarihten ders aldığı yönünde olduğunu belirtti.

ABD’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik kriz riski sadece Çin’i değil, kapitalist/emperyalist sistemin efendilerini de diken üstünde bırakıyor. Zira ABD’de patlak verecek bu çapta bir krizin “domino etkisi” yaratma ihtimali çok yüksektir.

Krizin patlak vermesi hem ABD hem kapitalist dünya sistemini derin bir açmazla karşı karşıya bırakacak, bundan dolayı Amerikan tekelleri, borç tavanının yükseltilmesini isteyecektir. Ancak bu kriz şimdilik atlatılsa bile, sorunun bu boyuta varması, kapitalist/emperyalist sistemin en büyük ekonomisinin nasıl da kırılgan olduğunu ve her an kriz batağına yuvarlanabileceğini somut olarak gözler önüne sermiştir.

 
§