13 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/48

“Çözüm süreci” ve Öcalan’ın Gever açıklaması..
Erbil’deki hesap Bağdat’tan döndü!
Ecel korkusu pervasızlaştırıyor!
Hak ve özgürlükler mücadele ile kazanılır!
“Yargılanan değil, yargılayan olacaklar!”
Maraş Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız!
‘Kızılelma’ ve Alevi gerçekleri
Kazanmak için bir adım ileri!
Asgari ücret görüşmeleri başladı
Sefalet ücretine hayır!
Saldırı paketi, güç dengeleri ve sendikal hareket...
“İşçi sınıfı kazanılmış hakları konusunda ortaya bir irade koydu!”
Grev, soluklu bir mücadelenin parçası olarak değerlendirilmelidir
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 2 K.Toprak
Mandela; düzene karşı direnişten düzenle uzlaşmaya...
ABD yönetimi ‘yeni bütçe krizi’ telaşında
Bölgede yeni durum ve İran
Savaşlarda kadına yönelik şiddet tırmanıyor
Kadın cinayetleri hız kesmiyor
Direneceğiz! Örgütleneceğiz!
İÜ’de gençlik, polisin keyfini kaçırıyor
Gençlik hareketi ve örgütlenme ihtiyacı
Gezi tutsaklarıyla dayanışmayı yükseltelim
Büyük zindan direnişinin 13. yıldönümü
“Bedel ödeteceğimiz günler çok uzakta değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çözüm süreci” ve Öcalan’ın Gever açıklaması...

Aldatmacanın sona ermesi
işçi ve emekçilere bağlıdır!

 

2013’e girilirken ilan edilen “İmralı görüşmeleri süreci” bir yılını geride bıraktı. AKP iktidarı, İmralı’da MİT heyeti üzerinden kurulan masa sayesinde, tarihinin en sancılı dönemini yaşadığı 2013 yılı boyunca hiç değilse Kürt sorunu cephesinde rahat nefes almayı başardı. O bu başarıyı, her yanında Osmanlı oyunu kokan bu aldatmacadaki maharetine değil, tümüyle Kürt hareketine borçlu. Eğer yeni-Osmanlıcılar’ın karşısında düzen içi çözüm çizgisine ölesiye bağlı ve temelsiz hayalleri bu denli güçlü bir muhatap olmasaydı, daha ilk anda eli böğründe kalırdı. AKP sözcülerinin en baştan itibaren kullandıkları aşağılayıcı dil veya düzenin en kirli aygıtlarından biri olan istihbarat ajanlarının yetkili kılınması bile buna yeterdi.

İyimser rüzgarlardan çöküşe “İmralı süreci”

AKP tarafından görüşmelerin bir müzakere olmadığı, “çeşitli enstrümanların birarada kullanıldığı entegre bir strateji”yle PKK’ye silah bıraktırmanın hedeflendiği ısrarla vurgulanmasına rağmen “İmralı süreci” büyük bir rüzgara dönüştürülebildi. Bunu ne Paris katliamı, ne KCK’lilere yönelik sürek avının sürdürülmesi, ne de Rojava’ya dönük saldırgan politikalar engelleyebildi. İmralı’da istihbarat görevlileriyle, özellikle MİT müsteşarıyla görüşmeye büyük anlam atfeden Abdullah Öcalan’ın Newroz mesajıyla birlikte Kürt hareketi saflarındaki kaygılar-şüpheler de büyük oranda giderildi. Mesajın ABD, AB gibi emperyalist ülkelerde en üst düzeyden alkışlarla karşılanması, keza eşzamanlı olarak ilan edilen ateşkes ve geri çekilme kararı, Kürt hareketinin yanısıra Türkiye solunun tümüyle eklenti haline gelmiş kesimlerindeki iyimserliği ayrıca perçinledi.

Bu denli kaba bir aldatmacadan böylesine büyük bir verim alan AKP, yaratmış olduğu atmosfer sayesinde Haziran Direnişi gibi şiddetli bir sarsıntının daha yıkıcı hale gelmesinden de sıyırdı. Zira Kürt hareketi ve kuyrukçu sol eliyle söylemin büyüsüne kapılan, dahası Tayyip ve avenesi karşısında hayırhah bir edilgenliğe itilen Kürt halkı ve işçi-emekçi kitlelerin direnişe daha geniş ölçekli katılımının önüne geçildi. Demokratik mücadeleyi büyütmekten, böylece tepeden tırnağa çürümüş cumhuriyeti güya demokratikleştirmekten bahsedenler, Türkiye’de uzun yıllar sonra gündeme gelen büyük “demokratik” direnişe mesafeli davranabildiler. Kürt basınında ve milletvekilleri içinde Haziran Direnişi’ni Ergenekon işi olarak damgalayıp bunu ısrarla sürdürenler azımsanmayacak oranda oldu. Kısacası Haziran Direnişi dinci-gerici akımda etkisi hala da süren, iç kapışmayı kızıştıran sarsıntılara yol açsa da tasfiyeci aldatmaca sahnelenmeye devam etti. Fakat artık rüzgarı kesilmiş, büyüsü bozulmuş olarak...

Öte yandan Temmuz ortasında Rojava’dan tasfiyeci oyuna yeni darbeler gelmeye başladı. Türk devleti, Rojava Kürtlerinin özerklik adımı hazırlıklarına karşı cihatçı çeteleri harekete geçirdi. Vahşet sürülerinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaş, Kürt halkı için olduğu kadar Kürt hareketi için de olabilecek en güçlü ayıltıcıydı. Nitekim bunun etkisi, AKP iktidarının kendi propagandası için tezgahladığı “Akil İnsanlar” heyetleri ve yine iktidarını tahkim eden sözde reform paketleri dışında herhangi bir adım atmamış olması, aldatmacanın salt oyalamaya dayalı sürdürülmesi gibi etkenlerle birleşip ilk sonuçlarını yaz sonunda göstermeye başladı. KCK yöneticilerinden peş peşe sürecin bir oyundan ibaret olduğunu teslim eden açıklamalar gelmeye başladı. Eylül başında gerillanın sınır dışına çekilmesinin durdurulduğunun açıklanmasıyla, aslında “çözüm süreci” fiilen çökmüş oldu.

Seçim yatırımına hayat öpücüğü

Yaşananlar bu denli açık olduğu halde, AKP, reformist Kürt hareketinin zaaflarından o kadar emin ki “çözüm süreci”ni sahnede tutmaya devam ediyor. Zira AKP seçimlere aylar kalmışken ve bu denli yıpranmışken, dahası kendi içindeki iktidar kavgası iyice su yüzüne çıkmışken, elinin altında da kullanabileceği etkili “enstrümanlar” varken bu oyundan kolay vazgeçemezdi. Nitekim “demokrasi paketi” manevrasıyla bunu tüm açıklığıyla gösterdi. Bununla eşzamanlı olarak, bir süre BDP’lilerle görüşmesine engel konulan Öcalan da tekrar devreye girdi. Ve böylece sözlerden, umutlardan, akılalmaz bir aldatmacadan ibaret olan “İmralı süreci” devam etti. Tayyip Erdoğan ve uşaklarının Diyarbakır’da Barzani ve Şivan Perwer’i kullanarak sahnelemeyi başardığı şov ise mezardaki ölüye hayat öpücüğüne dönüştürüldü.

Fakat çoktandır 2013 bahar ve yaz aylarında sık sık işittiğimiz birinci, ikinci, üçüncü aşamaların lafı edilmiyor. Artık yasal adımlar, anayasal düzenlemeler vs. seçim sonrasına kaldı deniliyor. Sürecin başarısı da seçimlerdeki başarıya bağlanmış ki 2013 boyunca yaşanan çıplak gerçekleri ve havalarda uçuşan yalanları hatırlayabilene aşk olsun…

Gelinen yerde “çözüm süreci” denilenin, sadece AKP sözcüleri ile Kürt hareketinin burjuva şahsiyetlerinin dilinde ve Abdullah Öcalan’ın umutlarında yaşayan bir söylemden ibaret olduğu, her şeyiyle deşifre olmuş durumdadır. Tayyip Erdoğan, aylardır bir yıpranma içinde debelendiği ve iç iktidar kavgasıyla uğraştığı bir dönemde bu oyundan kolay vazgeçmeyeceğini Yüksekova cinayetlerinin ardından bir kez daha sergilemiş oldu. Kendi polisini (şüphesiz cemaati işaret ederek) provokasyon yapmakla bile suçladı.

Öcalan’ın son mesajı veya şaşırtmayan bir “umut”

Tam böyle bir aşamada BDP heyetiyle görüşen Abdullah Öcalan da artık hiç şaşkınlık yaratmayan bir tutumla; cinayetlerin sürece dönük büyük bir provokasyon olduğunu, yeni ve daha büyük provokasyonlara karşı herkesin daha uyanık ve daha dikkatli olması gerektiğini hatırlattı. Heyette yer alan BDP’li Pervin Buldan’ın aktardığına göre, Öcalan, provokasyonun arkasında “paralel devletin parmağı” olduğunu da vurgulamış. Herhalde AKP iktidarı, hem provokasyon uyarısı, hem de “paralel devlet” (bilindiği gibi Öcalan’ın aylar önce dile getirdiği bu tanımlama, cemaatle kavgada AKP’liler tarafından da kullanılıyor) denilerek aynı odakların işaret edilmesinden fazlasını isteyemezdi.

Ancak fazlası da var. Öcalan seçim hesapları konusunda küçük bir uyarı eklemiş olsa da AKP’nin sahnede tutmaya çalıştığı “çözüm sürecine”, yani artık dünya alem nezdinde tabak gibi sırıtan en büyük seçim yatırımına hayat vermeyi sürdürüyor: “Süreç konusunda umudumu halen korumakla birlikte Hükümetten daha olumlu bir müzakere girişimi bekliyorum. Türkiye’nin ve bölgenin kurtuluşuna ve tam bir demokratik cumhuriyetin inşa edilmesine giden süreçte her kim ki, dar seçim hesapları içerisine düşerek, demokratik hamleleri geciktirirse, kaos ve çatışma şartlarına davetiye çıkarmış olur.”

Mesajın devamı ise zaten herkesin malumu olan taleplerden oluşuyor: “Büyük demokratik çözüm için üç ayak önemlidir: Bunların başında; yasal zemin ve hukuki çerçeve gelmektedir. İkinci olarak; tarafı olmayan bir müzakere düşünülmeyeceği için tarafların ve statülerinin bu yasal çerçeve içerisinde tanımlanması gerekir. Üçüncü olarak da; bir izleme kurulunun ya da bir hakem heyetinin sürece dâhil olması gerekir. Bu süreçte inisiyatif ve sorumluluk sahibi olmam dolayısıyla, barışın ve yeni demokratik cumhuriyetin inşası hakkındaki düşüncelerimi bütün Türkiye kamuoyuna anlatabilmem için basın ve diğer iletişim ve temas olanaklarının ivedilikle sağlanması gerekir.”

2011 Haziran seçimlerinden önceki aldatmacalar bir yana, yalnızca 2013 yılı boyunca yaşananlar bile sahnelenen trajikomedinin içyüzüne yeterince ışık tutmuş olduğu halde bunlar büyük bir ciddiyetle söylenebiliyor. Hiç kuşku duyulmamalı ki, Kürt halkı ve onunla birlikte tüm işçi sınıfı ve emekçi kitleler “artık yeter” demedikleri müddetçe, çoktandır zıvanadan çıkmış olan AKP iktidarı bu kaba aldatmacayı sürdürmekte hiçbir zorluk çekmeyecektir. Hiç değilse 2014 yerel ve 2015 genel seçimlerini geride bırakana kadar, hele de karşısında bile bile aldatılmayı tercih edenler varken, tüm dünyayla dalga geçmeye devam edecektir.

 

 

 

 

Hakkari’de polis üç kişiyi katletti!

 

Yüksekova’da 6 Aralık’ta PKK’lilere ait mezar yerlerinin tahrip edilmesiyle ilgili protesto eylemi yapıldı. Öğlen saatlerinde kitle mezarlıkta biraraya gelerek tahrip edilen mezarları düzenledi. Sökülen PKK ve KCK bayrakları tekrar takıldı. Mezarlık başında, “Ey Reqip” marşı eşliğinde saygı duruşunda bulunuldu. Anmada “TC bir daha şehitliklerimize dokunma!”, “Ya şehitliğimize şimdi sahip çıkalım ya da hiçbir zaman!” pankartları açıldı.

Polis saldırdı, iki kişiyi öldürdü

Anmanın ardından merkezdeki Oslo Oteli önüne gelindi. Burada MEYADER Yüksekova yöneticilerinden İdris Kırkağaç açıklamada bulunarak, mezarlıkların tahrip edilmesine tepki gösterdi. Açıklama devam ederken polis herhangi bir uyarıda bulunmadan gaz bombaları ve tazyikli suyla kitleye saldırdı. Polisin saldırısının ardından başlayan çatışmada kitle taş, havai fişek ve molotofkokteylleriyle yanıt verdi.

Polis, kitlenin üzerine ateş açarak Veysel (32) ve Reşit İşbilir (34) isimli amca-yeğeni vurdu. Vurulan iki kişi de kaldırıldıkları Yüksekova Devlet Hastanesi’nde hayatlarını kaybetti.

Vali polislere sahip çıktı

Olayın yaşanmasının ardından ilk resmi açıklamayı Hakkari Valiliği yaptı. Valilik polislerin işlediği cinayete sahip çıkarak “olayların başlamasından bir saat sonra eylemcilerin ‘8-9 uzun namlulu silahla değişik mevkilerden TOMA araçlarına ateş etmeye başladıklarını’, bundan sonra ‘zırhlı araçlarda zarar oluşunca polis özel hareket timlerinin devreye sokulduğunu’ iddia etti.

Bemal Tokçu da hayatını kaybetti

7 Aralık’ta Veysel ve Reşit İşbilir’in cenazelerinin kaldırılmasının ardından kitleye saldıran polisin yaraladığı Bemal Tokçu kaldırıldığı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi’nde 11 Aralık sabahı yaşamını yitirdi.

Öfke sokaklarda

Gever’de yaşanan ilk günkü katliamın ardından kitlenin öfkesi sokaklara taştı. Hakkari’de aralıksız süren eylemlerde nöbetçi eczane ve fırınlar dışındaki esnaf da kepenk kapattı. Eylem yapan kitleye polisin plastik mermi, gaz ve ses bombalarıyla yaptığı saldırıya kitle de ateşe verdikleri barikat başlarından havai fişek, molotofkokteyli ve taşlarla karşılık verdi.

Hakkari dışında başta Kürdistan’daki iller olmak üzere İstanbul ve birçok kentte de katliama karşı yapılan protesto eylemlerinde polis saldırısı yaşandı.

 

 

 

 

Roboski’de insan hakları eylemi!

 

İnsan Hakları Haftası nedeniyle Roboski’de eylem yapıldı. Eylemde katliamın üzerinden geçen zamana ve insan hakları ihlallerine dikkat çekildi. Ayrıca katliamda hayatını kaybeden 34 Roboskili anıldı.

Mezarlıkta konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi, Roboski’de katledilenleri anarak bunun en büyük insan hakları ihlali olduğunu ifade etti. Roboski Katliamı’nın Kürtlerin yaşadığı ilk katliam olmadığını kaydeden Elçi, katliam emrini verenlerin yargılanması gerektiğini ve bunun sorumluluğunun da devlette olduğunu söyledi.

Vedat Encü’nün annesi Mercan Encü, çocuklarını katleden faillerin 2 yıldır bulunmadığını belirterek şunları ifade etti: “Nerede bizim çocuklarımızın failleri hala ortada yok. Hiçbir şey ortaya çıkmamıştır. Kim isterdi ki çocuğunu şu karın içine göndersin. Biz güzellik için çocuğumuzu göndermedik, elbette kıyamet günü de bunun hesabı sorulacaktır.

 
§