13 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/48

“Çözüm süreci” ve Öcalan’ın Gever açıklaması..
Erbil’deki hesap Bağdat’tan döndü!
Ecel korkusu pervasızlaştırıyor!
Hak ve özgürlükler mücadele ile kazanılır!
“Yargılanan değil, yargılayan olacaklar!”
Maraş Katliamı’nı unutmadık, unutturmayacağız!
‘Kızılelma’ ve Alevi gerçekleri
Kazanmak için bir adım ileri!
Asgari ücret görüşmeleri başladı
Sefalet ücretine hayır!
Saldırı paketi, güç dengeleri ve sendikal hareket...
“İşçi sınıfı kazanılmış hakları konusunda ortaya bir irade koydu!”
Grev, soluklu bir mücadelenin parçası olarak değerlendirilmelidir
Köksüz bir yazarın kök arayışı - 2 K.Toprak
Mandela; düzene karşı direnişten düzenle uzlaşmaya...
ABD yönetimi ‘yeni bütçe krizi’ telaşında
Bölgede yeni durum ve İran
Savaşlarda kadına yönelik şiddet tırmanıyor
Kadın cinayetleri hız kesmiyor
Direneceğiz! Örgütleneceğiz!
İÜ’de gençlik, polisin keyfini kaçırıyor
Gençlik hareketi ve örgütlenme ihtiyacı
Gezi tutsaklarıyla dayanışmayı yükseltelim
Büyük zindan direnişinin 13. yıldönümü
“Bedel ödeteceğimiz günler çok uzakta değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızılelma’ ve Alevi gerçekleri

 

TRT’de yayınlanmaya hazırlanan bir dizi, Alevilere yönelik çarpıtma, kara propaganda tartışmalarının yeniden başlamasına neden oldu.

Daha yayınlanmayan bir dizinin böyle bir tartışmanın merkezinde yer almasının nedeni ise dizi fragmanıydı. Bir buçuk dakikalık tanıtımda dizinin başrol oyuncusu Türk bayrağı, silah ve Kuran üzerine yemin ediyor. Yemin sırasında “Zülfikar tutan şahit olsun” denerek Alevilere ilk gönderme yapılıyor, ardından Pir Sultan Abdal’ın güftesiyle Alevi deyişi olan ezgi giriyor. Karakter, dizi ve Alevilik arasındaki bağ böylece tamamlanıyor. Kuran’ın görünmesiyse durumla çelişmiyor zira gerici düzen güçleri Aleviliği İslam’ın alt grubu saydığı için bu mantığa uygun bir kurgu şekilleniyor.

Dizinin daha yayınlanmadan tartışma gündemi olmasının bir ikinci nedeni İngiltere Alevi Kültür Merkezi Cemevi Başkanı İsrafil Erbil’in konuya dair eleştirilerini aktarması oldu. Erbil diziye dair şunları ifade etmişti: “Türk Devleti’nin tüm azınlıklar ve halklarla sözde barış sürecine girdiği ama Aleviler’in hiçbir hakkını vermediği bu dönemde Alevileri kendi içinde parçalamak yozlaştırmak üzere çalışmalar yürütmektedir. Alevilere de ‘birleşin de gelin öyle hak isteyin’ demektedir. Bu tür dizilerin üstelik devletin kanalı olan TRT 1’de yayınlanacak olması devletin Aleviler üzerinde asimilasyon politikasının devam ettiğini gösteriyor.”

İsrafil Erbil eleştirilerini; Aleviliğin ırkçılık, milliyetçilik, ulusalcılık, ayrımcılık gibi kavramlarla yanyana getirilemeyeceğini, bunu getirmek isteyenlerin amacına ulaşamayacağını söyleyerek tamamlamıştı.

Gündemde yer bulan görüşlerle dizinin Alevi kimliğine yönelik bir içerik taşıdığı tartışılmaya başlandı. Erbil görüşlerinde dizi için, Aleviliğe saldırının kültürel boyutlarıyla birlikte Türkiye’de en üst düzeyde devam ettiğinin bir göstergesi olduğunu ifade ediyordu. Erbil’in bu görüşleri üzerinden tartışma hızla büyürken TRT karşı bir açıklama ile durumu kurtarmaya çalıştı.

TRT mağdur edebiyatına sarılarak yayınlanmamış diziyi eleştirmenin haksızlık olduğunu savunuyordu. Dizinin daha TRT yöneticileri tarafından dahi görülmediği vurgulandığı savunmada yapılan eleştiriler hakkında “hukuki suçun yanında insafsızlıktır” deniyordu.

TRT açıklamasındaki asıl vurguysa Alevilere yönelik yayıncılık politikasında toplanıyordu. “Bugünün TRT yönetimi” tanımıyla AKP dönemine işaret edilen açıklamada şunlar ifade edilmişti: “Alevileri incitmek bir yana Alevi vatandaşlarımız için devrim sayılabilecek bir yayın planı hazırlanmıştır. Muharrem ayında özel yayına geçen TRT kanalları, çok değil daha geçtiğimiz ay Alevilerle ilgili tam 27 farklı program hazırladı.”

Zorunlu din dersi tartışmalarında da sıkça öne sürülen “ama şu kadar sayfa da Alevilik var” düşüncesinin TRT’deki yansıması da bu oluyor. “Devrim” sayılan programlarla Muharrem ayını işleyen TRT, Alevilerin ev işaretlenmesini, linç girişimlerini görmezden geliyor. Gerici politikalara zemin sunan yapısıyla da ayrıca Alevilere yönelik ayrımcılığın parçası oluyor.

TRT açıklaması esasen haklı eleştirinin de teyidi oluyor. Zira dizinin eleştirilmesine vesile olan tek başına iki dakikalık fragman elbette değil. Bugüne kadar Aleviliği işleyen program, dizi, film gibi her yapım kara propaganda amacı gütmüştür. Kızılelma dizisi için gösterilen erken refleksin nedeni Kurtlar Vadisi’nde Alevileri devletin kontra örgütlenmelerinde yer alan, “derin devlet” üyeleri olarak yansıtan senaryoyu anımsatmasıdır.

Alevilerin bir tarafını ülkeyi parçalamak isteyen dış güçlerin işbirlikçisi, diğer tarafını ise milliyetçi, muhafazakar yapılanmanın sadık dostu olarak sunan Kurtar Vadisi unutulmadığı için Kızılelma eleştiriliyor.

Eleştiri, dizinin bir buçuk dakikalık tanıtımında Aleviliğin öne çıkmasıyla devlete hizmet için silaha yemin eden zihniyetin buluşmasına duyulan tepkinin ürünüdür.

Bu yanıyla TRT yönetiminin yayınlanmamış dizi savunması ancak aldatmaca olabilir. Evleri işaretlenen Alevilere “çocuk işi” diyerek açıklama yapan İçişleri Bakanı’nın konuşması hala tazeyken bu inkarlar hiçbir gerçeği örtbas etmiyor.

Alevilere yönelik ayrımcılığın ve çarpıtmanın dizi tartışması üzerinden yansıyan kadarı dahi devletin gerici ve baskıcı yüzünü bir kez daha ortaya seriyor.

 

 

 

 

İnsan haklarına polis barikatı

 

İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Haftası kapsamında eylem ve etkinlikler düzenlediler.

10 Aralık’ta İnsan Hakları Haftası’nın açılışı vesilesiyle Gezi Parkı merdivenlerinde gerçekleştirilmek istenen basın açıklaması polis tarafından engellendi.

İHD üyeleri, dernek binasından çıktıktan sonra “Barış bir insan hakkıdır” başlıklı bildirinin dağıtımını yaparak Taksim Meydanı’na doğru ilerlerken polis barikatıyla karşılaştılar. İHD İstanbul Şubesi Başkanı Ümit Efe ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı burada gerçekleştirdikleri konuşmalarda devletin yasakçı tutumunu teşhir ettiler.

Polisin yasakçı tavrını sürdürmesi üzerine insan hakları savunucuları, yürüyüşlerini ters yöne dönerek sürdürdü. Daha sonra Büyükparmakkapı sokak üzerinden sloganlarla İHD önüne gelindi. Burada gerçekleştirilen basın açıklamasını Ümit Efe okudu.

Ümit Efe “İnsanı, insanlığı mahveden bu düzenin yerine adil, özgür, temel hakların güvence altına alındığı yeni bir yaşam için direnmekten, haklarımızın korunması ve geliştirilmesi için tüm vatandaşlar ve dünya halkları için Gezi ruhuyla yeniden canlanan bir mücadele geleneğinden başka bir seçenek göremiyoruz. Çünkü ‘İnsan haklarıyla insandır’ diyoruz” açıklamasını yaptı.

Cinsel, ulusal, sınıfsal baskıya son!

11 Aralık’ta İstanbul Valiliği önünde basın açıklaması gerçekleştirilerek kadına yönelik şiddete dikkat çekildi. Açıklamaya geçtiğimiz günlerde kızı vahşi bir biçimde öldürülen Ayhan Torun da katıldı.

Basın açıklamasını Hatun İldemir yaptı. Açıklamaya “Anadolu, Mezopotamya, kısacası tüm Ortadoğu’da yaşayan kadınların yaşam hakları tehdit altındadır” sözleriyle başlayan İldemir, son on bir ayda 219 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü belirtti.

Daha sonra Ayhan Torun bir konuşma yaptı. Torun, kızının beş yaşında bir çocuğunun olduğunu, genç yaşında olmasına rağmen 17 yerinden bıçaklanarak paramparça edildiğini söyledi. Acısının büyük olduğunu söyleyen baba, hiçbir devlet kurumunun kendilerine yardım etmediğine dikkat çekti. Ayhan Torun kızı için daha önce koruma talebinde bulunduklarını, ancak yetkililerin çeşitli bahanelerle kızını korumadığını söyleyerek, katillerin dışarıda gezdiğini dile getirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§