4 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/01

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununda AKP’nin yeni “entegre” oyunu sahnede
Batı Kürdistan halkı
kazanımlarını çoğaltıyor!
Erdoğan’dan Suriye’ye yönelik saldırgan açıklamalar
2012: Dünya çapında sınıfsal öfkenin sokağa taştığı yıl
OECD raporunda öngörülen azgın sömürü!
Asgari ücrete komik zam
Şişecam işçileri ile sınıf dayanışmasını yükseltelim!
Yeni yılı direnişle karşıladılar!
Abdi İbrahim işçileriyle direniş üzerine
TOFAŞ’ta işçi kıyımı:
Bin işçi çıkarıldı!
MİB MYK Ocak ayı toplantısı…
Değerlendirme ve sonuçlar
2012’de de emperyalist güçlerle
suç ortaklarının hedefindeydi!
ODTÜ direnişinin gösterdikleri üzerine
2012’de gençlik
hareketinden yansıyanlar
Her yer ODTÜ,­ her yer direniş!
Avukat Zeycan Balcı Şimşek ile kurultay üzerine
Kapitalizm şiddettir,
şiddete karşı mücadeleye!
İstanbul’un iki yakasında kurultay çağrısı
Devrimci Kadın Kurultayı hazırlıkları seminerlerle sürüyor
Suriye’deki Filistinlilerin trajedisi ve geri dönüş hakkının merkezliği
Remzi Barud
Roboski katliamının birinci yıldönümünde
2012’de doğal ve kentsel çevre talanı hız kazandı
Cumartesi Anneleri kayıplarını istiyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm şiddettir, şiddete karşı mücadeleye!

 

“Hindistan’ın kızı” diye seslenilen, gazetelerden isminin Amanat olduğunu öğrendiğimiz 23 yaşındaki genç kadın, 16 Aralık 2012’de Hindistan’ın Yeni Delhi kentinde bindiği otobüste 6 kişinin toplu tecavüzüne uğradı. Ardından demir çubukla dövülerek otobüsten atıldı. Kaldırıldığı hastanede 4 ameliyat geçirdikten sonra Singapur’a, Mount Elizabeth Hastanesi’ne gönderildi. Son 2 gün iyice kötüleşti, kafasına ve bedenine aldığı darbeler organ yetmezliğine neden oldu. Ve Amanat, 29 Aralık’ta hastanedeki yaşam savaşını kaybederek dünyaya veda etti.

Hindistan, tecavüz olaylarıyla sürekli gündeme gelen bir ülke. İstatistiki verilere göre Hindistan’da 2011 yılında %90’ı tecavüz olmak üzere 256 bin 329 kadın şiddete maruz kalmış. Hindistan’da 22 dakikada 1 kadın, Yeni Delhi’de ise 18 dakikada 1 kadın tecavüze uğruyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yaptığı incelemelere göre Hindistan’da tecavüz ve şiddet olaylarının sonrasında da kadının yaşadığı sorunlar devam etmektedir. Örneğin birçok doktorun, tecavüz mağduru kadınları muayene yöntemlerinin bilimsel olmadığı ve bunun kadınları daha da değersiz hissettirdiği gözlemlenmiştir. Kadınlar basit bir muayene için hastaneden hastaneye gönderilmekte, hakaretlere maruz kalmaktadırlar.

Bu açıdan Türkiye’nin tablosu Hindistan’dan farklı değildir aslında. Hindistan’da gündeme gelen son tecavüz olayı ile geçtiğimiz günlerde Batman’da Hatice Daşlı’nın ailesi tarafından katledilmesi olayı, aynı kapitalist düzenin çirkin yüzünü ortaya koymaktadır. Hatice Daşlı, ailesi tarafından 13 yaşındayken para karşılığında zorla evlendirilmiş genç bir kadındır. Bu evliliğe zor dayanan Hatice, iki yıl sonra babasının evine döner. Genç kadın amcalarının oğulları tarafından tecavüze uğrar ve hamile kalır. 4. ayında hamileliği belli olmaya başlayınca bu durumdan utanan dedesi Hatice’yi öldürme görevini amcasına verir. Ve amca iple Hatice’yi boğup Batman Çayı’na atar. Hatice’nin cesedini bir çobanın bulması sonucunda yaşanan olay ortaya çıkar.

İki haberin buluştuğu bir nokta var: Tecavüz ve cinayet... Aslında bu iki olay, haberlere düşen düşmeyen, resmi kayıtlara geçen geçmeyen kadına yönelik birçok şiddet olayıyla kesişiyor. Hindistan’da yaşanan, dünyanın genelinde yaşanan kadına yönelik şiddet ve tecavüz olaylarından sadece biridir. Dünyanın birçok yerinde oranları ve şiddetin öne çıkan şekli değişse de kadınlar şiddetle karşı karşıyadır. Türkiye’nin şiddet bilançosuna, özelinde AKP’nin 10 yılına baktığımızda, vakaların %1400 oranında arttığını görüyoruz. Hindistan, Türkiye ve dünyada yaşanan bu şiddet tablosu nesnel koşullardan bağımsız düşünülemez.

Kadının yaşadığı sorunların, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin arttığı dönemleri incelediğimizde kapitalizmin bunalımlarının yoğunlaştığı, bunun yansımasının işçi ve emekçilerin yaşamını katlanılmaz kıldığı, toplumsal bilincin köreltildiği süreçlerle karşılaşırız. Böylesi süreçlerde kadına yönelik her türlü kötülüğün en yoğun şekilde yaşandığını görürüz. Kapitalizm buhranlar içerisindeyken dolaysız bir şekilde toplumda da buhranlar yaratmakta, toplumsal ilişkiler buna göre şekillenmektedir. Kapitalizm, sonunun yaklaştığını hissettikçe saldırganlaşmaktadır. Sınıf bilincinden yoksun geniş kitleler, içinde bulundukları durumun, ekonomik sıkıntıların öfkesini sermaye düzenine, sorunun temeline yöneltemediklerinde biriken öfke aile içi ilişkilere, kadına ve çocuğa yansımaktadır. Ekonomik olarak yaşanan darboğaz ve bunun sonucunda yaşam koşullarında ortaya çıkan zorlanma ve biriken öfke şiddete dönüşmektedir.

Ayrıca kapitalizm, daha önceki sınıflı toplumlarla karşılaştırdığımızda kadını toplumsal yaşamın ve üretimin içerisinde “özgürleştirmiştir”. Yaşam haklarını gören ve buna uygun yaşamak isteyen kadın ile toplumsal rolünün zedelenmesini istemeyen erkek arasında çatışma meydana gelir. Bu çatışma da toplumu cinsiyet temelli bölerek görevler biçen sistemin yarattığı bir çatışmadır. Buradan sonrası üçüncü sayfa haberlerini oluşturur. Buhran, bunalım, kıskançlık, kendine hakim olamama ve kadın cinayetleri...

Tecavüz ve kadın cinayetleri toplumsal birer vakadır. Ülkelerin kültürel düzeylerine göre değişse de her devlet erkek egemen zihniyeti beslemekte ve buna uygun gerici politikalar üretmektedir. Gerçekleşen olay iki kişi arasındaki bir olay değildir (tecavüzcünün-katilin sayısına göre bu oran artabilir de). Olay iki kişi üzerinden somutlanmış olsa da sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla toplumun halinin dışavurumudur.

Cinsel şiddet biçimlerinden biri olan tecavüz, bir iktidar kurma, tahakküm oluşturma ve baskılama durumudur. Tecavüz bir iktidar biçimidir ve şekillenmesini de devletin, sistemin iktidar ilişkileri çerçevesinde oluşturur. Taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri sistemin ilişkiler ağının ürünü olduğundan ve bu ilişkiler ağından beslendiğinden bunu değiştirecek bir toplumsal devrim ve kültürel yenilenme yaşanması gerekmektedir.

Elbette, bugün yoğun bir şekilde yaşanan tacize, tecavüze, şiddete, kadın cinayetlerine karşı sokağın sesini yükseltmek gerekmektedir. Ama alınacak önlemlerin, yasal düzenlemelerin yeterli olmayacağı aşikardır. Cinsler arası ayrımın geride bırakıldığı sosyalist toplum kadının yaşadığı her türlü şiddetin son bulmasını da sağlayacaktır. Sosyalist toplum, yaşanan sorunların son bulması için caydırıcı ve engelleyici yasal düzenlemelerin ötesinde, şiddeti yaratan kapitalist sistem ve kültürün sonunu getirdiğinden, bir bakış ve kültür yaratma çabasına sahip olduğundan sorunları ortadan kaldıracak toplumsal bir zemin oluşturacaktır.

Z. İnanç

 

 

 

 

Kürt kadınlarının gerçek kurtuluş yolu sosyalizmden geçmektedir!..

 

Ezilen ulusa mensup Kürt kadınları sömürünün ve ezilmenin en katmerlisini yaıyor. Cinsel ve sınıfsal sömürünün yanına eklenen ulusal sömürüyle birlikte Kürt kadınlarına ağır bir kölelik dayatılıyor. Kapitalist sistem kendisinden önceki gerici sistemlerden devraldığı erkek egemenliğini yeniden üretirken, feodal baskı Kürt kadınlarının yaşamlarını yok etmeye devam ediyor.

Kürt kadınları zorla evlendiriliyor ya da namus ve töre adı altında katlediliyor. Birçok yerde dışarı çıkmasına dahi engel olunan Kürt kadını evinin kölesi haline getiriliyor. Daha şanslı olanların tek görebildikleri ise aynı mahallede oturan insanlar olabiliyor. Kendisine dayatılan Türk dilini henüz öğrenememişse bu dar dünyada iletişim kurması da olanaksızlaşıyor. Keza genel olarak üretim dışında tutulmanın yanı sıra, dinsel gericiliğin de etkisiyle ev hapsine en çok maruz kalan kesim de Kürt kadınları oluyor.

Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaştan en çok yine Kürt kadınları etkileniyorlar. Kürt ve kadın olmak, toplumsal hayatta katmerli ayrımcılık anlamına geliyor. Sermaye devleti Kürt halkına yönelik sürdürdüğü imha ve inkâr saldırılarını; faili “meçhul” cinayetler, yargısız infazlar, zorla göç ettirmeler, köy yakmalar, gözaltında kayıplar, katliamlarla devam ettirirken, bir taraftan da Kürt kadınlarına taciz ve tecavüzler dayatarak mücadeleyi dizginlemeye, bastırmaya çalışıyor. Bu kirli saldırı yöntemi Kürt kadınlarını genellikle evde, sokakta ve gözaltında buluyor. Kadınlara yönelik saldırıların en yaygın biçimini oluşturan taciz ve tecavüzler Kürdistan illerinde çok daha yoğun yaşanıyor. Bir taraftan evlerine baskın yapan polislerin taciz ve tecavüz saldırılarına uğrayan Kürt kadınları, yasa dışı gözaltına alınarak götürüldükleri karakollarda yine aynı iğrençliklerle karşılaşıyor. Devlet özellikle kadın kimliğine saldırarak teslim almaya çalışıyor.

Kürt ulusunun üzerindeki sömürgeci sermaye egemenliği, Kürt halkını feodalizmin karanlığına itmiştir. Kürt kadınları feodal kalıntıların etkisinde erkek egemenliğinin en kaba biçimine terkedilmiştir. Temel eğitim hakları dahi ellerinden alınarak, okuma-yazma öğrenmeleri engellenebilmektedir. Evlenme çağına gelmeden aşiretler arası ekonomik çıkar ilişkilerinin metasına dönüştürülmektedirler. Karşı çıkamazlar. Eğer karşı koyarlarsa erkek kardeşleri ya da akrabaları cellatları olur. Ya da tam bir kuşatmayla dört taraftan açmaza alınan kadınlar, çaresizce intihar etmeyi seçebilmektedir. Burjuva hukukunda dahi geçerli olan miras hakkı dahi çoğu zaman Kürt kadınlarını es geçmektedir.

Ulusal inkarın ve imhanın olduğu gibi, kadına yönelik sömürünün ve eşitsizliğin de kaynağı kapitalist sömürü sisteminin kendisidir. Sermaye düzeni, ulusal mücadeleyi dizginleyebilmek için, Kürt kadınlarına en ağır baskıları uyguluyor. Ancak barikat başında çarpışan, eylem alanlarını dolduran, silahlanarak savaşan Kürt kadınları, egemen sistemin tüm dayatmalarını alt üst edip özgürleşmenin yolunun mücadeleden geçtiğini göstermektedir. Ulusal düzeyde bir mücadele dahi olsa, kadının ancak örgütlenerek özgürleşmeye adım atacağı bir gerçektir.