23 Mayıs 2014
Sayi: KB 2014/21

Katliamın faili kapitalist sömürü düzenidir
Soma Katliamı =
Sermaye, AKP, sendika işbirliği
Soma’da yaşanan katliam ve ortalığa saçılan gerçekler
Soma’da yaşananlar üzerine gözlemlerimiz
Soma’dan bir maden işçisi yazdı
Somalı bir gencin gözlemleri
İşçi katliamında sermaye ve sendika bürokratlarının ortaklığı
Soma katliamına karşı iş bırakma eylemleri
Her yer Soma!
Manisa DLB’den gün gün Soma eylemleri

Liseliler Soma için sokaklarda!

100 yıl önce: 1. Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşı
Üniversitelerde Soma işçileri için işgal!
Avrupa’da da emekçiler sokaktaydı!
“Amacımız sorumluların cezasız kalmaması!”
“Geç kalmadan birlik olmak lazım”
Oyunun son perdesini oynuyorlar
Bu daha başlangıç mücadeleye devam!
Çelik-İş Genel Kurulu’nda işbirlikçilere cevap verildi
Mehmet Ayvalıtaş davasında 3. duruşma
Sınıf devrimcilerinden
Kaypakkaya anmaları
“Suriye’nin dostları” yıkıcı savaşı körüklemeye devam ediyor
Gerici AB’ye karşı
halkların birliği!
Katletmek bu devletin fıtratında var!
‘Yüz karası değil kömür karası Böyle kazanılır ekmek parası’
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Geç kalmadan birlik olmak lazım”

 

Antalya’da gerçekleştirdikleri fabrika işgaliyle direnişe geçen Anteks işçilerinden Mucip Yıldırım ile direniş ve işgal süreçlerini, bundan sonraki hedeflerinin neler olduğunu konuştuk.

- Sürecinizi anlatır mısınız?

- 18 Eylül'de çıkışımız verildi. Anteks dokuma ve iplik fabrikaları da olmak üzere 4 fabrikanın çıkışı verildi. Toplam 1200 işçi mağdur oldu. Biz işten çıkarken 18 Eylül'de 5 maaşımız artı kıdem ve ihbar tazminatlarımız olmak üzere 22 milyon liralık alacağımız vardı.

Aradan 9 ay geçti. Bu süreçte “Buradan ekmek yediniz, işyeri zor durumda, burada tekrar çalışacağız” gibi vaatlerde bulundular. “Paranızı şu gün vereceğiz” diye bizi oyaladılar. Aralık ayında bir protokol yaptılar. İlk 6 ay 600 TL olmak kaydıyla geri kalanını da son dört aya böleceklerini söylediler. Ama protokole sadık kalmadılar. Son olarak “Fabrikayı açamayacağız. Bunun için bir ortak bulmamız lazım” dediler. Fabrikanın açılmasının ve paranın ödenmesinin imkansız olduğunu söylediler. Bunun üzerine biz de Cumartesi günü fabrikaya geldik. İşgalimizi hala sürdürüyoruz ve kararlıyız.

- Çalışma koşullarınız nasıldı, ne kadar ücret alıyordunuz?

- Daha önce memnunduk. Asgari ücretle 1500 TL arasında para alıyorduk. Patrona güvenerek bu kadar süre bekledik. 'Bu adam bize yapmaz' diye düşündük. Ama niyetini de bozmuş.

SGK haklarımızı veriyorlardı. Bir sıkıntı yoktu. Ancak son bir buçuk yıldır 2 veya 3 maaşımız içeride kalıyordu.

- Bu süreç daha öncesinden başladı yani... Size çıkarıldığınızı nasıl haber verdiler?

- 18 Eylül'den 20 gün kadar önce bize ücretsiz izin verdiler. 5 maaşımız içerideydi. “Neler oluyor?” diyerek toplandık kendi aramızda ve 18 Eylül'de fabrikaya gittik. Zaten eski patronlarımız yönetim kurulundan çıktılar. Bunların içerisinde Deniz Baykal'ın damadı Halil Ataman ve ortağı Hüseyin Çalık da var. “Yeni birine teslim ettik bu şirketi” dediler. Bu şirketin başına da Murat Uysal ve Sami Akşemsettinoğlu'nu getirdiler.

Biz de 20 gün önce ücretsiz izne çıkarıldık, “Arayan yok, soran yok. Maaşlarımız ödenmiyor. İşe devam edecek miyiz?” dedik ve fabrikanın önüne gittik. Fabrika yönetimiyle görüştük. Bize karlılık oranının düşük olduğunu söylediler. Kaldı ki biz Avrupa'nın bir numaralı tekstil üreticisiydik gömlek kumaşı üzerine. Dünya beşincisi ve Avrupa'nın bir numarası denilen bir firma. Yani zarar etme gibi bir durum söz konusu değildi. Bize paramızı vereceklerini ve çıkışımızın verildiğini söylediler. Ayrıca ileride tekrar çalışacağımızı ve sabırlı olmamız gerektiğini söylediler. Daha sonra bugüne kadar geldik.

Biz bugüne kadar bütün hukuki, siyasi ve kamu kurumlarına, her yere gittik. Aylardır uğraşıyoruz. Gitmediğimiz siyasi parti kalmadı. Çalışma Bakanlığı, şirketin HES projeleri dolayısıyla Enerji Bakanlığı... Hatta Başbakan’a dahi buradaki bir mitinginde kağıt verdik. Bizzat ilgileneceğini söyledi. Başbakanla görüştük. Ama oradan da bir ses çıkmadı. Çalışma Bakanlığı zaten Allah'a emanet.

Mahkemeye giden arkadaşlarımız oldu. Onlar kazandılar. İcra ile fabrikadan hiçbir şey çıkaramıyorlar. Çünkü fabrika 2009 yılında Yapı Kredi Bankası'na ipoteklenmiş. İçeriden mal çıkarılamıyor. 850-900 civarında icra dosyası var. Gelmişler icra zaptını tutup gitmişler. Elimiz kolumuz bağlandı. Biz devlete el koydurmak için çok uğraştık. Ama hükümette AKP olduğu için 'bu işi çözerse onlar çözer' diye düşündük. Ondan önce CHP'ye gittik. CHP bizi AKP’ye gönderdi. “Gidin AK Parti halleder işinizi. Deniz Baykal'ı kullanmayın” dedi. Bizim patron Deniz Baykal'ın damadı Halil Ataman.

MHP'ye gittik. “Meclise taşıyacağız” dediler ve bizi başlarından savdılar. AKP’nin önünde yatıyoruz üç aydır. Ama onlar da seçimden önce başka konuşuyorlardı seçimden sonra yüzümüze bakmadılar. Seçim günü AKP binası önünde bekledik. “Sizden iş istemiyoruz, ekmek istemiyoruz. Bu olaydan Başbakan'ın haberi var. Bizi sadece yarım dakika Başbakan ile görüştürün” dedik. Ama bizim yüzümüze bakmadılar. “Teşkilattan olmanız lazım”, “Sizin işiniz Allahlık. Allah size yardımcı olsun” dediler.

Biz de fabrikanın açılmayacağı ve paraların ödenmeyeceğini duyduktan sonra örgütlendik. Biz gerek hukuki gerek siyasi gerekse devlet kanalıyla elimizden geleni yapmaya çalıştık, işçi olmamıza rağmen Başbakan'a dahi ulaştık ama olmadı.

- Peki şimdi hedefiniz ne? Bundan sonraki süreçte ne yapmayı planlıyorsunuz?

- Bildiğiniz gibi Soma'daki elim kazadan önce biz gündeme oturmuştuk. Çeşitli kanallarda haberlere konu olmuştuk. Direnişe devam edeceğiz. 100 kadar kararlı işçi var. Bunlar ortaya canını, herşeyini koymuş insanlar. Buradan ya ölümüz çıkar ya da kazanarak çıkarız diyoruz. Buradaki direnişi bir ay kadar daha sürdürmeyi planlıyoruz. Daha sonra patronlardan ve hükümetten bir ses çıkmazsa açlık grevine başlayacağız. Bunu yapmak zorundayız çünkü açlık grevi denilince basının da ilgisini çekiyor.

Daha önce buraya geldik, ses getiren eylemler yaptık. Direniş başlamadan önce on kere miting yaptık. Antalya Koleji de bu sermaye sahiplerinin, oranın önünde ve başka yerlerde eylemlerimiz oldu. Fakat Antalya medyasının dışına çıkamadık. Buradaki medya da isim vermeden haberimizi yaptı. Çünkü bunun siyasi kanalı da var. Deniz Baykal yıllardır mecliste, 'işçinin, emekçinin yanındayım' diyen, CHP’nin genel başkanlığını yapmış bir kişi. Biz onu da devreye sokmak istedik, ona da haber gönderdik. Ama bildiğiniz gibi Türkiye'de işçi ancak ölürse kıymeti biliniyor.

- Fabrikadaki bekleyiş hakkında bilgi verir misiniz?

- Biz çalışan bir fabrikada ne görevler varsa bunları arkadaşlar arasında değerlendirdik ve görev paylaşımı yaptık. Hatta eskisine göre daha iyi koruyabiliyoruz, güvenlik açısından. Saat başı nöbetlerimiz var, çadırdan yemekhane yaptık. Oradan sorumlu bir arkadaşımız var, dinlenmek ve çay içebilmek için bir alan yaptık. Saha ve personel sorumlumuz var, sürekli devriye geziyoruz. Çünkü burada güvenlik açısından büyük riskler taşıyan kimyevi depolar var. Ondan dolayı bu işi sıkı tutuyoruz.

- Diğer işçi ve emekçilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?

- İlk önce meclise seslenmek istiyorum. Soma'da yaşanan olayı gördük hepimiz. Artık bu ülkede işçiler ölünce kıymete binmesin. Meclistekilerin şapkalarını önlerine koyup, 'Biz işçiler için ne yapabiliriz'i konuşmaları gerek. Çünkü memur ile işçinin arasındaki makas iki-üç kat açılmış vaziyette. Yani iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda olsun, kıdem ve ihbar tazminatları konusunda olsun, özellikle de maaşlar konusunda çalışmalar yapılmalı. Maaşlarımız garanti altında değil. Meclis bu konuda çalışmalı. Çünkü böyle giderse bu ülke bir işçi krizi yaşayabilir. İşçiler sokaklara dökülebilir.

İşçi arkadaşlara da şunu söylemek istiyorum. Biz burada 1200 işçiyiz. Ancak 300-200, bazen sayımız 100'e iniyor. Artık dirayetli olmanın zamanı. Bizler birlik olursak yapamayacağımız hiçbir şey yok.

İşçiler birbirlerine destek olmalı. Patron yanlısı olmadan başarabilirler. Bizim sendikamız da yok. Zaten sendika işçiler birlik olursa çok da önemli değil. Sendika bir iş yapmıyor. Kendi sendikalarını kurabilir, kendi örgütlülüklerini yaratabilirler. İşçinin tek gücü birlik ve beraberlik. Başka hiçbir gücü yok. Diğer işçi arkadaşlarıma tavsiyem bu şekilde mağdur duruma düştüklerinde birlik olsunlar. Tabi daha önceden birlik olmalılar. Biz o hatayı yaptık ve 9 ay sonra birlik olabildik.

 
§