20 Haziran 2014
Sayi: KB 2014/25

IŞİD ve kapitalist/emperyalist gericilik
İşçi eylemleri
uykularını kaçırıyor!
Maden işçisinin karnı AKP’nin yalanlarına tok!
Çelik, Kürtler’in Irak’ta ayrılma hakkı olduğunu söyledi
Temeli bozuk olanların ‘çatı’ arayışı
Sömürü “kader” değil
İbrahim’i binlerce kişi uğurladı
Kaybolan eylemcinin cenazesi bulundu
AKP özelleştirmeyle beslenmeye devam ediyor
Soma’da maden işçilerinin eylemleri sürüyor

Yatağan işçileri
yol kapatarak uyardı!

Türk-İş’ten özelleştirmelere karşı eylemler

“Sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz!”

DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi üzerine
Greif işgali DİSK’in içerisindeki Türk-İş’i ortaya çıkardı
“İşçinin taşerona isyanı: Greif direnişi dersleri”
Derby’den Greif’e:
İşgal, grev, direniş!
BDSP’den coşkulu
15-16 Haziran yürüyüşü!
Savaş ve devrim diyalektiği - A. Eren
“Devrimci Gençlik Birliği’nin temellerini inşa etmek için...”
Kamp hazırlıkları sürüyor!
Ankara DLB’den
coşkulu etkinlik!
Çocuk istismarı- 3
Açlık Kralı mısın, açlık oyunlarında mısın? - T. Kor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Savaş ve devrim diyalektiği

A. Eren

 

Emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürelim
ya da oportünizme karşı mücadele”

1 Ağustos 1914, tarih olarak içinde bulunduğumuz emperyalizm ve devrimler çağının başlangıcına dair bir dönemece işaret eder. Kapitalist-emperyalist egemenlik ve yayılmacılık sisteminin dünya ölçüsünde yarattığı sonuçlar; krizler, savaşlar, yıkımlar, isyanlar, devrimler, anti-sömürgeci kurtuluş hareketleri ve burjuva toplumunun içinde bulunduğu yapısal genel bunalım süreci… Bu dönem kapanmış değil, 100 yıl önce böyleydi, halen de devam ediyor.

Kritik önem taşıyan bu tarih politik programların, partilerin stratejik amaçlarının sınandığı dönemdir aynı zamanda. II. Enternasyonal’in oportünizm tarafından yenilerek öldüğünü söyleyen Lenin, bundan sonra bütün güçleri, olanakları seferber ederek, toplayarak, oportünizmden temizlenmiş bir III. Enternasyonal’in kurulması göreviyle yüz yüze olduklarını belirtir. İşçi sınıfının uluslararası mücadelesinin birbirine bağlı iki cephede odaklanması zorunluydu. Burjuvazinin politik iktidarına son verecek bir devrim ve işçi sınıfı hareketi saflarındaki revizyonizme karşı amansız mücadele.

Avrupa savaşını büyük bir tarihsel krizin, bir çağın başlangıcı olarak değerlendiren Lenin, savaşın gizli kalan bütün çelişkileri açık bir şekilde gün yüzüne çıkardığını vurgular. Savaş, iktidar perspektifini sadece söylemde kabullenen tüm eski sosyal demokrat işçi partilerinin, devrimci ciddiyetten nasıl da uzaklaştıklarını ortaya serdi. Zira devrimci teorinin özü sınıf mücadelesi öğretisidir; oysa savaş kapıya dayandığında II. Enternasyonal partilerinin ilk icraatı, kendi emperyalist burjuvazilerinin yayılmacı, savaş politikalarını tehdit etmemek adına sınıf mücadelesini ertelemek oldu. “Oportünizm ile sosyal-şovenizmin ideolojik ve politik özü aynıdır: Sınıf savaşımı yerine sınıf işbirliği; savaşımın devrimci anlamını yadsıma; güçlüklerden bir devrim için yararlanacak yerde, zor duruma düşen “kendi” hükümetlerine yardımcı olmak“ (Lenin: II. Enternasyonalin çöküşü)

Kırılma noktası, iktidar perspektifinden yoksunluktur

O dönem işçi sınıfının politik örgütü olan sosyal demokrasinin özellikle iktidar sorununda iflas ettiğini belirten Lenin, bugünkü oportünizmin esas temsilcisi olan eski marksist Kautsky’nin, sınıf mücadelesini burjuva sınıf ilişkileri içine hapsetmesinin, sınırlandırılmasının tipik örneğini oluşturduğunu söyler. Sınıf mücadelesini burjuva demokrasisinin anayasal biçimiyle sınırlamak, burjuvazinin egemenliğinin kabul edilmesi demektir. Sosyal demokrasi, kapitalizmi yıkıp iktidarı ele geçirme stratejisinden uzak durarak, emperyalist saldırganlık ve savaşın taşıyıcıları oldular.

Emperyalist paylaşım savaşı ve II. Enternasyonal’in dağıldığı koşullarda sosyalist politikanın teori ve pratik birliğinin altını çizen Lenin, proleter sınıf mücadelesi açısından hayati önem taşıyan bir sorunu, stratejik tartışmaların odağına taşır: İktidar gücü (sınıf niteliği) ve iktidar biçimi arasındaki diyalektik ilişki.

Burjuva iktidarı çeşitli biçimler alır, farklı politik biçimlere bürünür. Fakat özü değişmez: Bütün bu iktidar biçimleri ile devlet türleri, son tahlilde burjuvazinin siyasal sınıf egemenliğinin, diktatörlüğünün ifadesidir.

Bu açıdan savaş sürecinde ortaya çıkan oportünizm bir raslantı, bir ihanet, bir hata veya tek tek kişilerin dönekliğinden öte, bütün bir tarihsel çağın sosyal bir ürünü ve sonucudur. Oportünizm ile emperyalizm arasında, dolaysız bir ilişki mevcuttur.

Emperyalist ülkelerin ulaştığı tekelci ekonomik toplumsal düzeninin karakteri, oportünizmin de maddi temelini oluşturdu. Bu bağlamda işçi sınıfı saflarından çıkan bu fenomen, bir ülkeyle sınırlı olamayan uluslararası bir gelişmeydi.

Emperyalist burjuvazi işçi sınıfı içerisinde etkili, örgütlü olan bir “işçi partisi” olmadan egemenliğini koruyamayacağının bilincindedir. Dolayısıyla ekonomik ve politik olarak ayrıcalıklı bir “işçi aristokrasinin” yaratılması ve bu kastın beslenmesi egemen düzen açısından hayati önemdedir. Savaş karşısında sosyal demokrasinin aldığı oportünist, sosyal şoven tutumun, ahlaki yargılamadan öte, sınıfsal niteliğinin ortaya çıkarılması gerekiyordu. Nitekim emperyalist savaş bütün bu çelişkileri, sosyal demokrat partilerin politik karakterlerini bir anda ortaya sermişti. Söylemler değil, belirleyici olan emperyalist savaşa karşı devrim bayrağını yükselten pratik-politik tutumdu; sosyal demokrasi tam da bu noktada, emperyalist savaşın yedek gücü olduğunu gösterdi.

Savaş her şeyin babasıdır” (Heraklit)

Oportünizme karşı mücadelede emperyalizm çağında savaşın niteliği ve savaş-devrim arasındaki diyalektik ilişkiyi aydınlatmak, pratik politika açısından stratejik öneme sahiptir.

I. Emperyalist paylaşım savaşı bu sorunun teorik olarak aydınlatılması bakımından önemli bir vesile oluşturdu. İşçi sınıfı hareketinin savaş karşısındaki tutumunu netleştirmek bağlamında, Lenin saldırı ve savunma, haklı ve haksız savaşlar arasındaki ayrıma dikkat çekerek, her savaşın somut olarak analizinin yapılmasının üzerinde önemle durdu. “Anayurdu savunma” safsatalarına, aldatıcı propagandaya karşı proletaryanın savaş karşısındaki tutumunu en öz biçimiyle ve hiçbir zaman unutulmaması gereken şu sözlerle formüle eder:

Sosyalistler, halklar arasındaki savaşları daima barbarca ve canavarca bulmuşlar ve kötülemişlerdir. Bizim savaşa karşı tutumumuz gene de aslında burjuva pasifistleri ile anarşistlerden farklıdır. Her şeyden önce, biz, bir yanda savaşlar ile öte yanda bir ülke içindeki sınıf savaşımları arasındaki ayrılmaz bağlılığı; sınıflar ortadan kaldırılmadan ve sosyalizm kurulmadan savaşların ortadan kaldırılmasının olanaksızlığını ve iç savaşların, örneğin, ezilen sınıfın ezene, kölenin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine, ücretli işçilerin burjuvaziye karşı verdikleri savaşların haklılığını, ilerici niteliğini ve gerekliliğini tamamen kabul ederiz. Biz marksistler, hem pasifistlerden, hem anarşistlerden, her savaşın ayrı ayrı, Marx’ın diyalektik materyalizmi görüş açısından, tarihsel bir incelenmesi yapılması gereğini kabul ederiz. Her savaşta kaçınılmaz bir biçimde olagelen dehşete, zulme, sefalete ve işkenceye karşın, tarihte ilerici nitelikte pek çok savaş vardır; bu savaşlar (örneğin mutlakıyet ya da kölelik gibi) çok kötü ve gerici kurumların yıkılmasına ya da (Türkiye ve Rusya’da olduğu gibi) Avrupa’da en barbar despotlukların ortadan kalkmasına yardım ederek, insanlığın gelişmesine hizmet etmişlerdir. Bunun için, bugünkü savaşın da tek başına tarihsel özelliklerini incelemek zorunluluğu vardır”. (Lenin: Sosyalizm ve Savaş)

I. Emperyalist paylaşım savaşı bu somut sınıf analizi temelinde yapıldı. Devrimci sürecin derinleştirilmesi, işçi sınıfının örgütlü gücünü devrim yoluyla iktidarı ele geçirmesinin ön koşulu, bu teorik berraklığın etkili bir şekilde sağlanmasıydı. Zira savaş aynı zamanda işçi sınıfı saflarındaki muazzam devrimci enerjiyi de ortaya çıkardı. Savaş gibi devrimin gerçekleşmesi olanaklarının da bu süreç sonucunda ortaya çıkması, ikisi arasındaki diyalektik ilişkiye işaret eder. Nitekim emperyalist savaş cephesinde işler planlandığı gibi yürümüyor, ilkin sosyal şovenizmin etkisine giren işçi sınıfı, süreç içerisinde devrimci sınıf mücadelesine yönelmeye başlıyordu.

Yıldırım savaş” planı sonuç vermiyor

Kayzer İmparatorluğu (Deutsches Reich) savaş ilanında, başta Sosyal Demokrat Parti yönetiminin desteğini sorunsuz almak için, savaşın sekiz hafta içinde sonuçlanacağı planını uyguladıklarını duyurdular. Savaş koordinatörü General V. Schliffen Doğu Prusya cephesinde Rus orduları karşısında 3-11 Eylül’de aldıkları beklenmedik yenilgi sonrası bu savaş planının iflas ettiğini resmi olarak kabulleniyordu. Ayrıca Avusturya-Macaristan ordularının Galiçya’da Eylül 1914’te Rus orduları karşısında aldıkları ağır yenilgi ve ardından 1915’te İtalya’nın karşı ittifak güçleri saflarına geçerek taraf değiştirmesi, Almanya’yı oldukça çıkmaz bir duruma sürüklemişti.

Alman savaş hükümeti büyük kitleleri mobilize ederek gelişmeleri kendi lehine çevirmek istiyordu. Savaş günleri içinde tam 13 milyon kişi orduya alındı.

Karl Liebknecht tutuklanıyor ve
Almanya’da devrimci durum

Emekçi sınıflar da savaşa karşı gelişen tepkiler ve toplumun bütün katmanlarında savaşın yarattığı tahribat, Lenin’in deyimiyle “görkemli organize edilen açlık” devrimci bir tehdit oluşturuyordu. 1 Mayıs 1915’te kendisini sol sosyal demokratlar olarak adlandıran “Enternasyonal” grup (1918’den itibaren Spartakistler adını alır), Berlin’de büyük bir kitlesel gösteri düzenler. Bu eylem oportünist sosyal demokrat parti önderliği tarafından sabote edildikten sonra, Karl Liebknecht tutuklanarak zindana atılır. Emperyalist savaşa karşı mücadelenin sembolü olan Karl Liebknecht’in tutuklanmasına karşı başta Berlin’de 60 bin işçi olmak üzere Almanya’nın diğer birçok kentinde gerçekleştirilen politik grevler sarsıcı etki yaratır. Giderek yayılan grevlere katılım da hızla artar; 1916 yılına gelindiğinde greve katılan işçilerin sayısı yarım milyonu aşmıştır.

İşçi sınıfı hareketinde gelişen bu radikalleşme, savaş hükümetini zor durumda bırakıyordu. Rusya’da Şubat 1917 Devrimi Almanya genelinde devrimci bir işçi hareketi dalgasının gelişerek yayılmasına yol açtı. 1917’de greve katılan işçilerin sayısı 2 milyona yaklaşır. 6 Nisan’da 300 bin silah üretim fabrikası işçisi her türlü emperyalist işgale karşı, hemen barış talebiyle eyleme geçer. Benzeri eylemler diğer kentlere de yayılır. Almanya’da artık devrimci bir durum hakimdir. Savaş cephelerinde askerler arasında “kardeş dayanışması” sloganları yükselir. Rusya Devrimi’nden etkilenen askerler 12 savaş gemisine el koyarak, Sovyet örneğinde olduğu gibi kendi konseylerini seçerler.

Mayıs 1917’den itibaren sosyal şovenistler, emperyalist ülkelerin resmi diplomat rolünde barış görüşmeleri yürütmeye başlarlar. Devrim korkusu karşısında uğursuz bir rol üstlenen bu düşkün hainler, Danimarka sosyal demokratlarının temsilcisi Borgbjerg aracılığıyla, Stockholm’de sözde sosyalist bir konferansın yapılması çağrısı yaparlar. Lenin bu sosyal şovenistleri emperyalizmin ajanları olarak teşhir eder.

Kriz bütün Alman toplumunu pençesi içine almıştır. Emekçiler açlık, işsizlik, genel bir yoksulluk içinde boğulmaktadır. Almanya’nın savaş kaybı çok ağırdır. 7,5 milyon ölü, yaralı ve kayıp. Sağ sosyal demokratlar ve “Zentristler” farklı ayak oyunlarına başvurarak, işçi kitlelerinin devrime yönelmelerinin önüne geçmeye çalışmaktadırlar. Özellikle Zentristler, sosyal demokratlara sırtını çeviren işçi kitlelerini aldatacak bir manevrayla etkilerine almaya girişmişlerdir. 7 Nisan 1917’de “Bağımsız Sosyal Demokrat Parti” adıyla kurdukları bu yeni reformist parti çıkışıyla, işçi sınıfına önderlik edecek gerçek bir komünist partisinin kurulmasını zorlaştırmışlardır. Bu yeni bir ihanetin dışavurumuydu. Emperyalist savaşa destek veren sosyal demokratlar, burjuvaziyi devrimden korumak adına uğursuz rollerini oynamak için bir kez daha sahneye çıkarlar.

Emperyalist savaşa karşı: Devrim

1917-1919 yılları arasında bu savaşın süreci içinde sadece Almanya’da değil, Avrupa genelinde devrimler dalgası yayılmaya başlamıştı. Milyonlarca işçi, emekçi ve alışılmış sosyal konumlarından, yerlerinden koparılarak savaşa sürüklenen askerler ayaklanarak egemen kapitalist ilişkilere sarsıcı darbeler indiriyordu.

Savaşı sürdürmek amacıyla emperyalist devlet aygıtı emekçilerin günlük ekonomik yaşamına varan müdahaleyle, toplumu bir militarizasyona tabi kılıyordu. Bolşevik Partisi önderliğindeki Rus proletaryası emperyalist müdahale ve saldırganlığa karşı Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ni zafere ulaştırarak yeni bir devrimci sürecin önünü açmış, kapitalist/emperyalist sistemin çöküşünü ve savaştan kurtulmanın yolunu göstermişti.

Almanya, Avusturya ve Macaristan’da savaş ve devrim diyalektiği gelişmekteydi. İşçi-asker konseyleri oluşuyor ve kısmi de olsa bu ülkelerin geleceğini belirliyordu. Bu devrimlere karşı beyaz terör bir haçlı seferi boyutunda acımasızca Almanya, Macaristan ve İtalya’da binlerce devrimci ve aktif işçi önderlerini hunharca katlediyordu. Devrimi engellemek için bir karşı-devrim hareketi gelişmekteydi. Macaristan, İtalya, Bulgaristan ve İspanya’da faşist hareketler iktidara geldiler ve gelişmekte olan bu devrimleri kanla bastırdılar. Almanya’da sağ sosyal demokrasi, Prusya militarizmi ve paramilitarist faşist gruplarla ittifak içinde devrimci güçlere karşı saldırı başlattılar. Yeni kurulan Komünist Partisi önderleri Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg’un katledilmesi bir devrimci dönemin dönüm noktasına da işaret eder. Almanya, 29 Eylül 1918’de savaş yenilgisini imzalar. Bu askeri yenilgi ve politik krizden kurtulmak için egemen klik bir manevraya başvurur. Devrimin önüne geçmek için Ekim 1918’de Prens Max von Baden liderliğinde Scheidemann ve Bauer gibi sağ sosyal demokratların yeraldığı sözde “demokratik” bir koalisyon hükümeti kurulur. Ve ardından planlı biçimde adım adım, işçi sınıfının merkezi önderlik zaafiyeti de kullanılarak, 1918/1919 Almanya Kasım Devrimi yenilgiye uğratılır.

 
§