20 Haziran 2014
Sayi: KB 2014/25

IŞİD ve kapitalist/emperyalist gericilik
İşçi eylemleri
uykularını kaçırıyor!
Maden işçisinin karnı AKP’nin yalanlarına tok!
Çelik, Kürtler’in Irak’ta ayrılma hakkı olduğunu söyledi
Temeli bozuk olanların ‘çatı’ arayışı
Sömürü “kader” değil
İbrahim’i binlerce kişi uğurladı
Kaybolan eylemcinin cenazesi bulundu
AKP özelleştirmeyle beslenmeye devam ediyor
Soma’da maden işçilerinin eylemleri sürüyor

Yatağan işçileri
yol kapatarak uyardı!

Türk-İş’ten özelleştirmelere karşı eylemler

“Sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz!”

DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi üzerine
Greif işgali DİSK’in içerisindeki Türk-İş’i ortaya çıkardı
“İşçinin taşerona isyanı: Greif direnişi dersleri”
Derby’den Greif’e:
İşgal, grev, direniş!
BDSP’den coşkulu
15-16 Haziran yürüyüşü!
Savaş ve devrim diyalektiği - A. Eren
“Devrimci Gençlik Birliği’nin temellerini inşa etmek için...”
Kamp hazırlıkları sürüyor!
Ankara DLB’den
coşkulu etkinlik!
Çocuk istismarı- 3
Açlık Kralı mısın, açlık oyunlarında mısın? - T. Kor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çocuk istismarı- 3

İnsanlığın kanayan yarası çocuk emeğinin sömürülmesi

 

"Aile ve eğitim üstüne, ana baba ile çocuklar arasındaki kutsal ilişkiler üstüne burjuva söylemleri, büyük sanayi yüzünden proleterlerin tüm aile bağları parçalandıkça ve çocuklar adi ticaret metasına ve çalışma araçlarına dönüştükçe bir o kadar iğrençleşiyor.” (Komünist Manifesto)

Savaşlar, bunalımlar ve devrimler çağını yaşarken kapitalizm tüm vahşiliği ile ayakta kalmak için saldırmaya devam ediyor. Bunun en belirgin görüldüğü sorun alanlarından biri de genelinde çocuk istismarı daha spesifik bir alan olarak çocuk işçiliğidir.

Kapitalist sömürü düzeni ve onun yürütücüsü olan sermaye devleti toplumun her tabakası üzerindeki sömürüsünü her geçen gün arttırarak kendisini yeniden yeniden üretmeye devam ediyor. Bu sömürü çarkının dişlileri arasına; sermayenin talebi ve dönemsel kârına göre kimi zaman kadınlar kimi zaman çocuklar her daim işçi ve emekçi sınıfının bedeni sıkışıyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çoğu 14 yaş altındaki 10 milyondan fazla çocuğun temizlik, mutfak işleri, bahçıvanlık, su taşıma, kendilerinden küçük çocuklara ya da yaşlılara bakıcılık yapmaya zorlandığını belirtti. Raporda, bu çocukların genellikle ücretsiz çalıştırıldıkları, çalışma koşullarının kabul edilebilir standartların çok altında olduğu ve eğitim şansları bulunmadığı vurgulandı.

Dünyada yaşayan çocukların yüzde 13.6’sı işçidir. Tüm dünyada bu oran azalma eğilimindeyken Türkiye’de son yıllarda yükselişe geçmiştir. DİSK-AR’ın yayımladığı rapora göre toplamda çalışan çocukların tüm çocuklara oranı 1999 yılında yüzde 41 iken, 2012 yılında yüzde 56’ya çıkmıştır. Yani Türkiye’de çocukların yarısından fazlası; ev içlerinde hasta, çocuk, yaşlı bakımı, temizlik ve yemek gibi işlerde, ev dışında ücretsiz işçi olarak tarımda, düşük ücretli olarak sanayide çalıştırılmaktadır.

13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız’ın plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can vermesi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirilmesi ve patrona açılan davada 30 bin 40 TL ceza verilmesi, bunun 24 taksite bölünmesi bize çok net bir sınıfsal ayrımı gösteriyor.

Bu sınıfsal ayrımı çocuk emeğinin sömürülmesinde elbette çokça görüyoruz. Tekstil atölyelerinde, fabrikalarda, torna tezgahlarında. Son güncel örneğini Soma’da Kemal ve Cemal Yıldız olarak gördüğümüz madenlerde. Yine bir örnek Bursa’da altı yaşındaki kağıt toplayıcısı Yücel Arı’nın bir kamyonetin altında kalarak yaşamını yitirmesi ile sokaklarda...

Devlet eliyle yaratılan ve
sermayeye servis edilen çocuk emeği

Türkiye tarihinde çocuk emeği her dönem yaygın olarak kullanılan ve aranan emek gücü olarak görülmüştür. Bu gerçeklik Osmanlı döneminde ve kapitalist düzen içerisinde kendisine yer arayan Türkiye Cumhuriyeti devletinde de değişmemiştir. Çocuk emeğini pazara sürmek, onu olabildiğince kullanmak geçmişten günümüze sermaye tarafından talep edilmekte ve bunun yasal zeminini hazırlamak ise devlet tarafından yapılmaktadır. Osmanlı döneminde mahallelere kurulan meslek mektepleri, cumhuriyet döneminde oluşturulan meslek liseleri gibi eğitim kurumları eğitim niteliğinden çok sermaye ihtiyacı temelli kurumlar olarak kendini göstermiştir.

Çocuk ve çocukluk kavramlarının toplumsal olduğunu ‘Çocuk İstismarı-2’ başlıklı yazımızda vurgulamıştık. Toplumsal olan kavramların içinde bulunduğumuz koşullarda ve sistemlere özgü bir tanımlaması bulunmaktadır. Kapitalizmde çocuk olarak sınırlanan yaş aralıklarına ve çocuk işçiliği tanımlamalarına bir bakalım.

Türkiye’nin onayladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1.maddesi, 18 yaşından küçük herkesi “çocuk” olarak tanımlamaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise, 15-24 yaş grubunu genç işçi olarak kabul ederken, 15 yaşın altında aile bütçesine katkıda bulunmak ya da yaşamını kazanmak amacıyla çalışanları “çocuk işçi” veya “çalışan çocuk” olarak adlandırmaktadır. Yine İş Kanunu’na göre; on sekiz yaşından küçükler “çocuk” ve “genç işçiler” olarak iki kategoriye ayrılmaktadır . Buna göre “genç işçi” ifadesi ile, 15 yaşını tamamlamış, 18 yaşını bitirmemiş kişiler, “çocuk işçi” ifadesiyle ise 15 yaşından küçükler tanımlanmıştır. Bir başka yönetmelikte ise “genç işçi”, 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi; “çocuk işçi” ise, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi olarak tanımlanmıştır . Buradaki “ilköğretimi bitirme” bir koruma olarak verilmiş gibi görünse bile uygulamada tam bir açık nokta olarak görülmektedir. Çünkü 4+4+4’ün ikinci aşaması bitirildikten sonra çocuk işçi statüsü ağır işler görebilir bölümüne girebilmektedir.

Savunmasız, örgütlenmeden uzak, yasal olmadığı için maliyeti düşük, çoğu zaman karın tokluğuna dahi çalışabilecek durumda bırakılan çocuk emeği sermayedarlar için toplamda özellikle de kriz dönemlerinde bulunmaz kumaştır. Devletin ise tam da bu noktada ihtiyaç duyulan yasalar ile bu sömürüye çocukları sunduğu ayan beyan ortadır. Özellikle son dönemde 4+4+4 ile daha da ayyuka çıkan çocuk işçiliğinin sistem eli ile yaratılması ve meşrulaştırılması burjuva hukukunun çanak tuttuğu yasalar ve düzenlemeler uşaklığın nasıl da tam olarak yerine getirildiğinin kanıtıdır. Birkaç örnek ile bakacak olursak; İş Kanunu’nun ilgili maddelerine göre:”15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır” denilmişse de bazı istisnalar konulmuş ve bu istisnalar yönetmelikler eliyle olabildiğince geniş tutularak çocuk işçiliğin kapsamı; 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış çocukların hafif işler dışında, 16 yaşını doldurmamış çocukların bazı ağır ve tehlikeli işlerde,18 yaşını doldurmamış çocukların diğer bazı ağır ve tehlikeli işlerde ve 18 yaşını doldurmamış çocukların çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışabilmeleri ile tanımlanmış oldu. 4+4+4 ile birlikte 222 sayılı Temel Eğitim ve Öğretim Yasası, ilköğretim çağında olup okula devam etmeyenlerin ücretli veya ücretsiz çalıştırılamayacağını, okula devam edenlerin ise sadece ders zamanları dışında çalıştırılabileceğini belirtir.

Belirtilen bu yönetmelikler ve yasalar bir yanı ile çocuk emeğini sermayeye altın tepside sunuyor. Sözde koruyucu yasaklarıyla ise çocuk işçiliğini yasadışı bırakarak denetimden uzak, patronlar için hemen hemen karın tokluğuna çalıştırabilecekleri ucuz iş gücü olarak çocuk emeğini cazip hale getirmektedir.

Kapitalist sistem eliyle yaratılan
çocuk işçiliğinin” görünür kılınan nedenleri

'Tekniğin sürekli bir biçimde gelişmesi, bir yandan üretim sürecinde kadın ve çocuk emeği kullanımını yaygınlaştırırken, öte yandan işgücüne olan talebi işgücü arzına göre nispi olarak azaltır. Yedek sanayi ordusunun bu büyümesi, işsizliği kapitalist düzenin yapısal bir özelliği haline getirir. Bu, işçilerin sermayeye bağlılığını pekiştirir, gelecek güvensizliğini arttırır, sömürü yoğunlaştırmanın dayanağı olur.’ (TKİP Program 1. Bölüm Kapitalizm)

Kapitalizm çarkları arasına işçi ve emekçilerin bedenlerini alırken ve buradan kendisini üretirken toplumsal anlamda bunu kabullendirecek durumları ortaya koyar. Sistem sorunsuz işleyemez hale gelir. Kendi yarattığı ve aslında kendisinin varlığı için elzem olan sorunları üretirken bunlara çözüm arıyormuş gibi görünür. İş cinayetlerine kurban giden onlarca işçi bedeni için bir bahane bulur ve bunu kullanır. Kapitalizm çocuk işçiliği söz konusu olduğunda ise nedenleri konusunda birkaç noktayı belirtir. Yoksulluk, işsizlik, geleneksel bakış açısı çocuk işçiliğin neden var olduğuna dair sorulara üretilen en temel yanıtlardır.

Kısaca değinmek gerekirse:

Yoksulluk; burjuva teorisyenleri çocuk işçiliği meşrulaştırmak için döne döne yoksulluğu neden gösterirler. Ne var ki çocuk işçiliğinin en temel belirleyicisi olan patronların ekonomik çıkarları doğrultusunda üretim maliyetini en aza indiren çocuk emeğinin sömürülmesi yatmaktadır. Özel mülkiyet düzenin bir yansıması olan yoksulluk çocuk işçiliğini zorunlu kılmakta ve patronlar sınıfı tarafından sömürülmesini kolaylaştırmaktadır. Yoksulluk ve çocuk işçilik aynı zamanda birbirini bir kısır döngü içerisinden devam ettirmektedir.

İşsizlik; çocuk emeğinin kapitalist pazara sürülmesi için gösterilen bir başka neden ise işsizliktir. Ailedeki yetişkin fertlerin sistem içerisinde iş bulamamasından doğan işsizliğin sonucu olarak çocuk emeğinin aile tarafından kapitalist pazara sürüldüğünü iddia etmek çubuğu yanlış yere bükmek ve temel suçu örtbas etmek amacı gütmektedir. Şu noktada işsizliği yaratan nedir, aile içerisinde çalışan yetişkin fertler olduğu zamanda dahi açlık sınırının altında yaşam süren aileler için çocuk işçilik sorunu yok mudur? Burada sanki günah keçisini aileler olarak göstermek; gerek aşırı kâr peşinde olan patronları gerekse onların uşaklığını yapan sermaye devletini ve kapitalist sistemi temize çıkarmaktan başka bir şey değildir. Öte yandan ise nedeni tek yanlı olarak işsizlik olarak göstermek kriz dönemlerinde artan çocuk işçiliğini kan emici patronlar sınıfının lehine yasallaştırmak amacına da doğrudan hizmet etmektedir.

Toplumsal üretimin plansız ve dağınık gelişmesinin ürünü olarak aşırı üretim bunalımları daha şiddetlenir. Üretimin toplumsal olmasından başka özel mülk haline gelmesinin bir çıkışsızlığı olarak krizler açığa çıkar. Toplumsal olarak üretilen zenginlikler israf edilir ve kitlesel işsizlik dev boyutlar alır. Yoksulluk artmakta doğallığında çocuk emeği yaş dinlemeden piyasaya daha hızlı indirilmekte ve gelir dağılımını doğrudan yükselten bir değer üretemeyen çocuk emeği yoksulluğu tekrardan beslemektedir.

Geleneksel bakış açısı; bu neden temelinde ortaya konulan ise ailenin çocuğa ya da çocuğun aileye bağlılığı sonucunda ortaya çıkan çocuğun “üretim aracı” veya “sosyal güvenlik aracı” olarak görülmesidir. Daha rahat ifade edecek olursak özel mülkiyet üzerine kurulu bir sistemde çocuklar da özel mülk altında değerlendirilirler. Çocuk ile ailede oluşan bağdan kaynaklı çocuk kendini borçlu ve çalışmak zorunda hisseder. Aile ise çocuğa ‘yaşlandığında ona bakacak’ bir garanti gibi davranır. Böylesi kültürel ve feodal bağlar çocuk emeğinin sömürülmesini gerekçelendiremez.

Geleneksel bakış açısı altında savunulan bir diğer başlık ise ‘zeki ve şanslı’ çocukların okuduğu diğerlerinin ise çalışmak zorunda olduğudur. Bu ise sistemin sınıfsal ayrımının keskin bir şekilde yansımasıdır.

Bu da bize tam olarak sistemin ideolojik aygıtlar eliyle nasıl da kendini ve sınırlarını tekrardan yarattığını göstermektedir. Çünkü çocuğun temelde işçi ve emekçinin asalak sömürücüler tarafından nasıl mal olarak görüldüğünü, toplumun kültürünün egemen ideoloji tarafından kendi çıkarları çevresinde nasıl oluşturulduğu ve sınıflar arasındaki keskin çizginin nasıl çizildiğini bir kez daha göstermektedir.

Bunların yanı sıra sistemin çocuk işçiliğinin nedenleri arasında işlediği ekonomik ve zorunlu göç, eğitim seviyesinin düşüklüğü vb. birçok alt başlıklar sayılabilir. Ancak tüm bunları doğuran ve yenilerini ekleyen kapitalist sistemdir. Bu sorunların asıl kaynağının kapitalist sistem olduğu vurgusu yapılmadığı takdirde, tüm açıklamalar; çocuk işçiliği ve çocuk istismarını yeniden ve yeni sorunlar ekleyerek çoğaltan açıklamalar olmaktan öteye gidemeyecektir.

Çocuk işçiliği kullanan ve devam ettiren
kapitalist sistemdir

Temelde çocuk emeğinin sömürüsünü emeğin sömürüsünden bağımsız ele alamayız. Bugün çocuk işçiliğine yönelik olarak yapılan planlamalar, mücadele programları vb. her türlü adımlar bir yanı ile eksik atılmıştır.

Çocuk emeğinin yoğun kullanımı, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmeye başladığı evreye rastlar ve kendini ilk olarak dokuma sektöründe gösterir. Gözü doymaz kapitalistler çocuk ve kadın emeğini öncelikli olarak tercih ederler. Kadın ve çocuk emeğini hem daha ucuza satın alırlar, hem de el yatkınlığı nedeniyle daha fazla iş yaptırma olanağı bulurlar. Böylece kadınlar ve çocuklar da üretim alanına çekilirler. Sadece dokuma ve tekstilde değil, madenlerde ve küçük ölçekli sanayi sitelerinde de çocuk emeği yaygın olarak kullanılmaya başlanır. Çalışma koşulları öylesine ağırdır ki, çocuklar makinaların başında yığılır kalırlar.

Çocuk emeğinin ucuz ve masrafsız olması nedeniyle kapitalistler bugün de özellikle tercih etmektedirler. Birçok işkolunda çocuk işçiler ağır çalışma koşulları altında, her türlü sosyal haktan yoksun bir biçimde çalıştırılmaktadırlar. Eğitimlerini yarıda bırakarak çalışmak zorunda kalan bu çocukların hiçbir gelecek güvenceleri yoktur. Başta yine tekstil, dokuma ve küçük sanayi siteleri gelmektedir.

Kapitalizmin ürettiği sorunlar, beraberinde hoşnutsuzluğu ve tepkiyi de adım adım biriktirir. Bu tepki ve hoşnutsuzluk farklı kaldığı ve sistem sınırları içinde denetlenebildiği koşullarda, düzen için ciddi bir risk oluşturmaz. Bu nedenle, hangi alanda olursa olsun, gelişebilecek bir hareketliliğin önünü almak için birçok araç, kurum ve kişi devrededir. Amaç gelişebilecek hareketin önünü almak ve düzen sınırları içinde tutmaktır. Bu bağlamda ortaya koyulan ‘çocuk işçilikle mücadele günü’ olan 12 Haziran ise sistemin bir oyunudur.

Emeğin korunması ve çocuk emeği

Marx, erken yaşlarda eğitimle iç içe geçen üretken faaliyeti, yeni toplumun kuruluşu için büyük bir olanak olarak görüyor. Oysa kapitalizm koşullarında çocuk emeği, genel ve mesleki eğitimden koparılmakla kalmıyor, çocuğun en insanlık dışı koşullarda kölece çalıştırılması ve acımasızca sömürülmesi biçiminde kullanılıyor.

Çalışmanın kölelikle eşdeğer olduğu bu kapitalist sistemde çocuk emeğinin değerlendirilmesi ancak sömürü ile eşdeğerdir. İnsanların eşit koşullarda yaşadığı ve toplumsal üretime katıldığı, istedikleri doğrultuda ilgi alanlarında derinleşebildikleri bir sistemde çocukların emeğinin uygun koşullarda değerlendirilmesi mümkündür.

Bu sistem değişmeden çocukların çalıştırılması ortadan kalkmayacaktır. Çünkü işçi çocuklar bu sistemde yaşamlarını sürdürebilmeleri için çalışmak zorundadırlar. Çocuk emeğinin sömürülmesini ortadan kaldıracak olan toplumsal sistem sosyalizmdir.

TKİP Parti Programı ‘emeğin korunması’ bölümünde çocuk işçiliği sorununa ilişkin taleplerini şöyle ifade eder:

8) 14 yaşından küçük çocukların çalışmasının yasaklanması. 14-18 yaş arası çocuklar için maddi üretimin genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesi. 16-18 yaş arası için 4 saatlik, 14-16 yaş arası için 3 saatlik işgünü.

9) Ortaçağdan kalma bir yarı-feodal uygulama olarak çıraklığın tasfiyesi.

Çocuk emeğinin toplumsal üretime katkısı ancak sosyalizm koşullarında her türlü sömürüden ve yıkıcı etkiden kurtularak, pozitif anlamını bulabilecektir.

Kartal Emekçi Kadın Komisyonu

1 4857 sayılı İş Kanunun “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı” başlıklı 71. maddesi

2 “Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” m. 4

 
§