26 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/39

Direnen halkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye!
Kobanê için topyekûn direniş ve seferberlik!
IŞİD saldırıyor, Kürt halkı direniyor
Huzursuzluk yaratanların “huzur operasyonları!”
İşçilerin Birliği Derneği mevzidir!
Rıdvan Budaklar ve suç ortakları hesap verecek!
Hema’da madencilerin öfkesi büyüyor!
Termikel’de çocuklara “işkence” yapılıyor
Renault işçisi: Disiplinli ve örgütlü hareket etmeliyiz!
Sütaş işçiyi köleleştirerek büyüyor
Brzezinski’nin "Stratejik Vizyonu" ve Ukrayna - A. Eren
İskoçya bağımsızlık referandumu ve kapitalizmin çözümsüzlüğü
Cengiz Baysoy’un “cahil cesareti” üzerine… - K. Toprak
Erich Mühsam: Devrimci yazar Bavyera (Münih) Devrimi’nin neferi - E. Eren
Torbadan bir kez daha ölüm çıktı
Belediye işçilerinin taşeron sınavı
Eğitim emekçileri rotasyona, kadrolaşmaya karşı grevdeydi
Ulucanlar Direnişi’nden, direnişin önderlerinden öğrenmek! -S. Soysal
DGB Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
Ankara’da ulaşım çilesine karşı eylemler
Jesca Nankabirwa’nın ölümü sömürü sisteminin aynasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İskoçya bağımsızlık referandumu ve kapitalizmin çözümsüzlüğü

 

İskoçya’da yapılan bağımsızlık referandumu çıkan sonuçlardan bağımsız olarak burjuvazinin, kapitalist sistemin ortaya çıkardığı hiçbir temel sorunu çözme yeteneğine sahip olmadığını göstermesi bakımından oldukça öğretici olmuştur.

Burjuvazi, bir dönemi feodal ve burjuva krallık altında olmak üzere tam 300 yıldan beridir, ‘ortak’ bir krallık altında yaşayan ulusların ulusal sorunlarını çözebilme başarısını gösterememiştir. Bu burjuva krallık, kapitalizmin en eski ve en rafine geliştiği ülke olan Britanya bile olsa sonuç değişmiyor. Şişine şişine ‘Güneş batmayan krallık’ olmakla övünen Britanya-İngiliz burjuvazisinin tarihsel başarısı, kolonilerde tütmeye devam eden kanlı icraatlarının barut ve kan kokusundan ibarettir.

İngiliz burjuvazisi, sömürge ve bağımlı ülkelerin zenginliklerini kendi anavatanına taşımasının önüne çıkan engelleri aşmak için en kanlı savaşlar da dahil olmak üzere hiçbir aracı kullanmaktan geri durmamıştır. Bu aynı burjuvazi, sorunların ‘çözümüne’ her daim sermayenin yoğunlaşması perspektifiyle bakmış, ‘çözümü’ de bununla sınırlı olmuştur.

Nitekim İskoçya’daki bağımsızlık referandumu da, burjuvazinin dar-milliyetçi ve gerici politikalarının bir devamı olarak gündeme getirilmiştir. İskoçya halkının İngiliz emperyalizminin sömürgeci politikalarına karşı duyduğu tepki tümüyle haklı ve meşru bir tepkidir. Nedir ki, sorunun ‘çözümü’ için ileri sürülen politikalar baştan aşağı gerici politikalardır ve sorunun kaynağına inmekten, gerçek ve kalıcı bir çözüm önermekten uzaktırlar. Gerçek şu ki, "büyük Britanya petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 80’ine, Avrupa Birliği’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının da yüzde 20’sine sahip bir ülke neden bağımsız olmasın" diye sorunu burjuva sınırlar içerisinde ortaya koyan İskoçya burjuvazisinin tek derdi bu kaynaklara ‘ulus’ adına sahip olmaktır.

Mülkiyetin burjuva karakterine dokunmadan, burjuva mülkiyetin varlık alanı olan uluslararası kapitalist sistemden kopmadan elde edilecek olan ‘bağımsızlık’, haliyle işçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarına çözüm getirmekten ve gerçek bir bağımsızlıktan uzak olacaktır.

İskoçya Ulusal Partisi’nin lideri Alex Salmond, Kuzey Denizi petrolünün adil paylaşılmadığını, bağımsız İskoçya’nın bu petrol rezervini kontrol etmesi halinde dünyanın en zengin ülkelerinden biri olacağını, ‘İskoçya’nın kendi kaderini kendisinin belirlemesi, İskoçların Birleşik Krallık parlamentosunun ‘zincirlerinden kurtulması’ gerektiğini söylerken ‘bağımsızlık’ ufkunun burjuva sınırlarla sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Bağımsızlıktan sonra NATO’ya, AB’ne üye olacaklarını da açıklayan ‘bağımsızlık’ yanlıları, kapitalist-emperyalist sistem içinde kalarak ‘İskoçya’nın bu petrol rezervini kontrol’ edebilecekleri ham hayallerini kuruyorlar. Ne var ki, devlet bağımsızlığını elde etmeleri durumunda İskoç burjuvazisinin payına düşen payın nispi olarak artması mümkün olsa bile, bunun bağımsızlık ve gerçek bir çözüm olarak sunulması, emekçileri burjuva milliyetçi yalanlarla oyalamaktan başka bir anlam taşımayacaktır.  

Bu tabloya, dünyadan ‘yalıtık’, emperyalist dünyanın en eski yırtıcı kurtlarından İngiliz emperyalizmiyle aynı adada beş milyon gibi nispeten küçük ve görece daha geri bir ülke olduğu gerçeği de eklenirse, İskoç burjuvazisinin ufkunun ne kadar olduğu daha iyi anlaşılır. Bu bayların saf olduklarını söylemek çok hafif kaçacaktır. Gerçekte yaptıkları, işçi sınıfı ve emekçileri aldatmaktan başka bir anlama gelmemektedir. Onlara, daha büyük rezervlere sahip olan, ama kapitalist-emperyalist sistem içerisinde kalan ülkelerin başına gelenleri hatırlatmak yeterlidir.

Milliyetçi ideolojiyle yaşıt olan burjuvazi, rakip güçlere karşı olduğu gibi emekçi halk hareketlerine karşı da aynı paslı silahı hep kullandı. Milliyetçilik dün gümrük duvarlarının, ulusal sınırların bekçisi olurken, kapitalist üretimin yoğunlaşmasıyla, özellikle de büyük emperyalist devletlerin elinde sermaye ve meta dolaşımının uluslararası arenada dolaşımının önüne çıkan engelleri aşma çabasında, ‘kendi’ toplumunu savaş arabasına bağlamanın ideolojik aracı olarak işlevsel gördü.

İngiliz emperyalist partilerinin (Muhafazakâr, İşçi ve Liberal Demokrat) iğreti de olsa İskoçya’nın ‘bağımsızlık’, daha doğrusu birleşik krallıktan kopma ihtimaline karşı ortak bir bayrak altında, Britanya/İngiliz bayrağı altında birleşik krallığın sınırlarının muhafızları olarak ortaya çıkarlarken, İskoçya Milliyetçi Partisi’nin (SNP) ise, İskoç milliyetçilik silahına sarılarak daha mütevazi sınırları çizmeye kalkışması, milliyetçi ideolojinin onu kullananın gücüne göre alanını genişletip daralttığının tipik örneği olmuştur. İngiliz emperyalizminin emperyalist yayılma ve ülkeleri, bu arada İskoçya’yı da yağmalama politikalarına karşı İskoçya halkının duyduğu tepki ne kadar büyük ve haklı olsa da, ‘kendi’ burjuvazisinin ülke kaynaklarından daha çok araklamak için milliyetçilik silahıyla emekçileri avlamasına müsaade etmemelidir.  

Kapitalist üretim sürecinin derinlemesine ve genişlemesine gelişmesi, ulusal sorunları döne döne üretmekten ve bu sorunların gerçek çözümlerinin araçlarını yaratmaktan yakasını kurtaramamıştır. Bu sorunların kalıcı gerçek çözümü sömürüye ve kâra dayalı özel mülkiyet sisteminin varlığının ortadan kaldırılmasıyla olanaklı olacaktır. Kapitalizmin en eski kalesi olan Britanya Krallığı’nda İskoçya halkının gündeme getirdiği bağımsızlık talebi, kapitalizmin bu sorunları çözmekte ortaya koyduğu yeteneksizliği kanıtlamak bakımından hayırlı olmuştur. Sorunun varlığı kapitalist zeminde ortaya konulabilse de, bir kez daha, sorunun çözümü kapitalist sistemin yadsınmasından geçtiği kanıtlanmıştır. Adadaki kutuplaşmada ada işçi sınıfı ve emekçilerinin bir çıkarı yoktur ve bu savaş onların savaşı değildir.

Burjuvalaşmış adada işçi sınıfının tek devrimci politikası, kapitalizmin gelişmesinin kaçınılmaz sonucu olarak silikleşen milliyetçi çitleri yeniden diriltmek yerine, burjuvaziye karşı kendi sınıf bayrağı altında birleşerek adayı devrime, gerçek ve kalıcı özgürlüğe ve sosyalizme taşımaktır. İşte o zaman adada güneş hiç batmayacaktır.

 
§