29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele tarihinde kadının yeri:

Burjuva kadınlardan ilk adımlar

 

Dünyada kadın mücadelesi ve örgütlenme deneyimleri hayli geniş bir alanı kapsamaktadır. Her bir ülkede farklı dönemlerde yaşanan bu mücadele ve örgütlenme deneyimlerinin, o ülkelerin ekonomik-siyasal süreçleri içerisinde ele alınarak incelenmesi gerekmektedir. Türkçeye çevrilen kaynakların yetersizliği ve varolan kaynakların feminist anlayış çerçevesinde sunduğu yaklaşımlar düşünüldüğünde, bu araştırmanın henüz başında bulunmaktayız.

Bu sayfalarda yer vereceğimiz mücadele ve örgütlenme deneyimlerini ele almadan önce, ilk olarak bir giriş niteliğinde, kadınların mücadele tarihinde tuttuğu yere dikkat çekmek istiyoruz.

***

Kadınların mücadele sahnesine çıkmaları burjuva devrimleriyle birlikte olmuştur. Bunun tipik örneğini Fransız Devrimi sürecinde görüyoruz. Devrim barikatlarında yer alan işçi kadınlar, erkek sınıf kardeşleri ile birlikte burjuvazinin ihanetine uğrayıp sınıf mücadelesinde yerlerini alırken, burjuva kadınlar da kendi sınıfından erkeklerle aynı haklara sahip olabilmek adına mücadele etmişlerdir. Oy hakkı mücadelesinde kendini tanımlayan bir “eşitlik” mücadelesidir bu.

Devrim günlerinde kaleme alınan “İnsan ve yurttaş hakları bildirgesi”nde yer alan “insan” hakları aslında burjuva “erkek”leri kapsamaktaydı. Bu nedenle, “kadınların giyotine gitme hakkı varsa, söz söyleme hakkı da vardır” ünlü sözü burjuva kadının mücadelesinin özüydü. Seçme ve seçilme hakkının yanı sıra despotik erkek egemenliğine karşı yasa, siyasi özgürlük, eşit haklar ve boşanma hakkının tanınması gibi taleplerin formüle edildiği “Kadın hakları bildirgesi”, dönemin burjuva kadın hareketinin manifestosudur. Burjuva kadınlar bu talepler uğruna  meclise dilekçeler veriyor, temsili hükümet döneminde kurucu meclise temsilci heyetler gönderip siyasi kulüplerde çalışmalar yürütüyorlardı. Burjuva kadın önderleri, giyotine gitme “haklarını” kullandıkları bu dönemde temsil etme hakkını kazanamasalar da, toplumsal yaşam içerisinde bir dizi hak elde etmişlerdir.

***

1800’lü yıllarda başlayan ve her ülkenin özgün koşullarında ortaya çıkan siyasal eşitlik talebi burjuva bir karakter taşır. Örneğin İngiltere’de 1900’lü yıllarla beraber Süfrajetler olarak bilinen radikal kadın hareketi, eylem biçimleri olarak mitinglerin yanı sıra kamu toplantılarını bölme, açlık grevi, kamu binalarını ateşe verme gibi bir dizi eylem biçimine yönelmiş olsa da, bu karakterini korumuştur.

ABD’de kadınlara oy hakkı hareketi, Lucretia Mott ve Elizabeth Cady Stanton gibi kadınların etkinlikleriyle köleliğe karşı çıkan hareketlerin içinden gelişmiştir (Seneca Falls Kongresi). 1869’da, kadınlara oy hakkı verilmesini sağlamak için Stanton ve Susan B. Anthony’nin önderliğinde Kadınlara Oy Hakkı Ulusal Derneği ve Lucy Stone’un önderliğinde Amerikan Kadınına Oy Hakkı Derneği kurulmuş, ABD’de bu mücadele daha kurumsal bir örgütlenmeye kavuşmuştur. 1910’lu yıllar oy hakkı için mücadelelere sahne olmuştur.

Kadınların mücadele sahnesine çıkmaları burjuva devrimleriyle gerçekleşmiş, bu hareketlere burjuva kadınlar öncülük etmiş olsalar da, burjuva kadının uğruna savaştığı haklar toplam sınıf mücadelelerinin bir parçası olarak işçi ve emekçi kadınların mücadeleleri ile burjuvaziden koparılıp alınmıştır.

***

Kadın mücadelesi açısından tarihte ilk adımları burjuva kadınlar atmışlardır. Ancak burjuva devrimleri süreçlerinde uğradıkları ihanetin darbelerinden sıyrılarak kızıl bayrağı eline alan işçi sınıfının kadınları, bu mücadeleleri kararlılıkla bugüne taşımışlardır.

Bir sonraki yazımızda işçi ve emekçi kadınların mücadelelerini, toplumsal kalkışma dönemlerinde oynadıkları rolü ele alacağız.

(Devam edecek...)

Z. Kaya

Kaynakça:

* Toplumsal mücadeleler ve sosyalizm ansiklopedisi/ Fransız Devrimi

 * 1789 Fransız Devrimi ve kadın hareketleri, Kızıl Bayrak, 12 Mart 2013

 

 

 

 

Türkiye’de kadın işgücü ve gelişimi

 

Türkiye’de kadın işgücünün gelişimi dünyadaki gelişim seyrine benzer süreçleri yaşamıştır.

- Sanayinin gelişmesiyle birlikte kadın ve çocuk emeğinin üretime çekilmesi,

- Emperyalist paylaşım savaşları başta olmak üzere savaş dönemlerinde kadın emeğinin kitlesel olarak üretime sürülmesi,

- Kadın işgücünün niteliksiz olarak tanımlanıp, düşük ücret uygulamasıyla tüm işçilerin ücret düzeyinin aşağıda tutulması vb...

Sanayi devrimi ile birlikte dünya genelinde kadın emeği çocuk emeği ile birlikte ucuz işgücü olarak üretim sürecinde yer almaya başlamıştır. Ücretli işçi olarak kadınların kitlesel olarak üretime çekildiği dönemler ise emperyalist paylaşım savaşları dönemleridir. Bu dönemlerde cinsiyetçi bakış bir yana bırakılarak kadınlar istihdam edilmiştir. Kadınlar “beceremeyeceği”, “gücünün yetmeyeceği” işlerde çalıştırılmışlardır. Krizle birlikte tırmanan işsizlik dönemlerinde ise ilk eve gönderilenler onlar olmuşlardır.

Geçmişten günümüze Türkiye’de kadın emeğinin yerine ve gelişimine baktığımızda, dünyadaki bu sürecin yansımalarını görüyoruz. Osmanlı’nın son döneminde, özellikle Balkan Savaşı ile birinci emperyalist paylaşım savaşı sürecinde kadınlara üretimde yer verilmeye başlanmıştır.

Türkiye’de tarihsel gelişimi içerisinde kadınların çalışma yaşamındaki yerini değerlendirirken, Türkiye’de kapitalizmin gelişim evreleri ile birlikte incelemek gerekiyor. Bu dönemleri şöyle sıralayabiliriz.

- Osmanlı’nın son yılları ile başlayan ve ‘50’lere kadar olan, iki emperyalist paylaşım savaşını da içine alan dönem.

- ‘50 ve ‘60’larda yaşanan hızlı sanayileşme süreci ve sanayi bölgelerine yoğun göç dönemi.

- Neo-liberal politikaların etkisiyle şekillenen dönem. Avrupa genelinde ‘70’lerle başlayan bir süreç olsa da Türkiye’ye yansımaları ‘80 darbesi sonrası başlamış, asıl görünür olmaya başlaması ‘90’ların başını bulmuştur. ‘90’lardan başlayarak günümüze kadar ele alabileceğimiz bu dönemde 2001 ve 2008 krizleri yaşanmıştır.

Tüm bu dönemlerin kendi içerisinde ayrıntılandırılması gerekmekle birlikte her dönemde kadın işgücü açısından şu ortak sorunları tanımlayabiliriz:

* Düşük ücretlere çalıştırılması, aynı işi yaptığı erkek işçiden daha düşük bir ücret alması

* Yedek işgücü olarak işten ilk atılacaklar olarak görülmesi

* Kadınların sorumluluğu olarak görülen ev işlerinin uzantısı denebilecek işlerde istihdam edilmesi, güvencesiz bir şekilde çalıştırılması

* Eğitim seviyesinin düşüklüğü vb. gerekçelerle niteliksiz olarak tariflenen işkollarına yönlendirilmesi

* Kreş uygulamasının hayata geçirilmemesi, çocuk bakımı vb. yükümlülüklerden kaynaklı çalışma yaşamının dışında kalması

Z. İnanç


 
§