1 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/13

Karanlığa ışık, sessizliğe çığlık olmak için 1 Mayıs'a!
Yoksulun can güvenliği için değil, sermayenin mal güvenliği için!
“Yılmadık, yılmayacağız!”
Kirli savaş ve direniş aralıksız devam ediyor
Çocuklar ancak sosyalizmde özgür olabilir!
Eğitim kurumlarında cinsel taciz
Yeraltından Sesler Mart ayı değerlendirmesi
Sermayenin asgari ücret hazımsızlığı devam ediyor
Beşiktaş Belediyesi’nde direniş sürüyor
Sermaye işçi sınıfının en ufak moral kazanımına acımasızca saldırıyor!
“Hep beraber bu mücadeleyi büyütelim”
“Haykırmaya devam edeceğiz; aşağılık sömürü düzeni son bulana kadar!”
Haklı olan biziz! Korkumuz yok!”
DGB II. Genel Kurul sonuç bildirgesi
“Barbarları bekle”miyoruz, Tek yol devrim!
Gençlik Kızıldere şehitlerini andı
Kızıl Bayrak'ı güçlendirmek, devrim davasını güçlendirmektir
Mülteciler üzerinden kirli pazarlıklar ve vizesiz geçiş aldatmacası
Rojava ve Kuzey Suriye Federasyonu üzerine - D. Yusuf
Fransa’da grev ve eylemler
1 Mayıs’ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mülteciler üzerinden kirli pazarlıklar ve vizesiz geçiş aldatmacası

 

Mülteciler üzerinden dönen kirli pazarlığın nasıl iğrenç bir hal aldığı ortadadır. Bu kirli pazarlığın bir tarafında göçmenler üzerinden nasıl kar edeceğini hesaplayan Türk sermaye devleti, diğer tarafında ise “anlaşma” görüntüsüyle binlerce mülteciyi Türkiye’ye kolay yoldan geri yollamaktan duydukları sevinç duyan AB emperyalistleri vardır.

“Mülteci krizi” Suriye’ye ve Ortadoğu'ya emperyalist müdahalenin sonucu olarak yaşanmaktadır. Milyonlarca Suriyelinin mültecileşmesinde katkısı olanlar sorun gelip kendi kapılarına dayanınca sözde “çözüm” arayışına girmektedir. Emperyalistlerce ortaya konan çözüm politikasında Türkiye’ye, tıpkı bu sorunun yaratılmasında olduğu gibi taşeronluk rolü düşmektedir. Suriye’ye yönelik müdahalenin en heveskâr taşeronu olan Türkiye ise, her ne kadar dilinden göçmenlere “insani yardım” sözünü düşürmese de, mülteci sorununu kendi çirkin hesapları adına kullanmak niyetindedir.

Bu konuda 18-19 Mart'ta yapılan son Türkiye-AB zirvesinde bir “anlaşmaya” varıldı. Karşılığında Türkiye’ye para ve bir takım sözler verilen bu kirli pazarlığı “Kayseri pazarlığı” olarak tanımlayan Ahmet Davutoğlu, göçmenler üzerinden sefil çıkarlar güttüklerini, göçmenlerin dramını fırsata çevirme niyetinde olduklalarını belli etti.

Buna göre Türkiye AB’nin istediği koşulları yerine getirirse 3 milyar Euro mali destek alacak. Türkiye'nin bu parayı alabilmesi için anlaşma koşullarına harfiyen uyması gerekiyor. Bunlardan ilki, mülteci geri alımlarını gerçekleştirmesi ve sınır güvenliğini gerektiği gibi sağlamasıdır. Bu koşullar yerine getirildikten sonra BM mülteci prensiplerine ve uluslararası hukuka uygun olarak projeler üretecek ve bu projeler de AB uzmanları tarafından kabul edildikten sonra finanse edilecek. Gerçekte bu projelerin kâğıt üzerinde kalacağı, uygulamada bu paranın göçmenler için kullanılmayacağı ise ortadadır.

Vizesiz geçiş aldatmacası

Başbakan’ın övündüğü başlıklardan biri de AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılmasıdır ki, bu konu AB ülkeleri içerisinde hayli tartışmalı bir başlıktır. AKP’nin iç politikaya hizmet edeceğini düşündüğü ve öne çıkardığı vizesiz geçiş de bu pazarlık maddelerinden birisidir. Bu da Başbakan’ın “taşeron müjdesi” gibi içi boş, emekçileri aldatmacaya dönük bir yanılsamadır özünde.

Emperyalistlerle “Kayseri pazarlığı”na tutuşan Başbakan Davutoğlu Schengen bölgesine vizesiz girişin Haziran ayında başlayacağını geçtiğimiz günlerde duyurdu. Ancak yapılan pazarlığa göre Türkiye belirlenen 72 şartı yerine getirirse konu AB tarafından ancak değerlendirmeye alınacak. Bu 72 şartın 35'ini Türkiye yerine getirdiğini, geri kalanını ise Haziran ayına kadar Meclis'ten geçireceğini vaat ediyor.

Türkiye’nin bazı “reformlar” yapmasını beklemek ise tam bir hayaldir. Gerçekleştirilmesi gereken şartlardan biri olan "Mültecilerin kamu hizmetlerine erişimi, sosyal hakları ve entegrasyonun sağlanması” konusu bile şartların yerine getirilemeyeceğini göstermeye yeter. Türkiye’deki mülteci kamplarının kötü koşulları ve bu kötü koşullardan dolayı Türkiye’den Avrupa’ya göç etmek isteyen Suriyeliler gerçeği durumu fazlasıyla ortaya koymaktadır. Öte yandan burada her türden sömürünün hedefinde olan yoksul Suriyelilere nasıl bir yaşam dayatıldığı ise bir başka veridir.

AB ülkelerine vize muafiyetini elde etmek için Türkiye tarafından atılması gereken adımlar arasında ayrıca “Göç ve Sınır Yönetimi”, “Kamu Düzeni ve Güvenliği” ve “Temel Haklar” gibi alanlarda beklentiler bulunmakadır. Her gün yeni hak gasplarının gündeme geldiği Türkiye gerçekliğinde tüm bunların mümkün olmayacağı ise ortadadır. Buna rağmen sermaye hükümeti sözcüleri vizesiz geçiş konusunu iç politika malzemesi ve gündem değiştirme manevrası olarak kullanmakta, vizesiz geçiş konusunda bol keseden konuşmaktadır.

Bu kirli pazarlığın tarafları ellerini ovuştururken, mağduru olan mülteciler ise temel hak ve özgürlükleri ellerinden alınmış halde, emperyalist saldırganlık ve savaşın faturasını fazlasıyla ödemektedir.

 

 

 

 

Dikili’ye “Geri Kabul Merkezi”

 

AB ile Türkiye arasındaki kirli pazarlıklar sonucu varılan anlaşma doğrultusunda 4 Nisan’dan itibaren göçmenlerin Türkiye’ye iade edilmesine başlanacağı belirtilirken, Türk sermaye devleti, göçmenlere uygun olanaklar tanımak, kirli çıkarları için emperyalistlerle birlikte yürüttüğü savaşlara son vermek yerine bunları “geri kabul merkezleri”ne alarak buradan kamplara sürmeyi amaçlıyor.

Türkiye’ye iade edilecek göçmenlerin teslim edileceği söylenen “Geri Kabul Merkezi” için İzmir Dikili’nin seçildiği ortaya çıktı. “Geri Kabul Merkezi” için Dikili Kaymakamlığı tarafından, ikisi Hazine’nin elinde, okul arazisi olarak kayıtlı bulunan üç arazinin Göç İdaresi’ne gösterildiği belirtilirken yetkililer bu bölgelerde incelemelerde bulundu.

Okul arazisi olarak kayıtlı arazilerin küçük olduğu sonucuna varan Göç İdaresi yetkilileri, Çanakkale yolu üzerinde, İzmir’e 110, Dikili’ye 8 kilometre uzaklıktaki Ovacık mevkiinde bulunan, 20 dönümlük arazinin “Geri Kabul Merkezi” inşası için “uygun” olduğuna karar verdi. 10 gün içerisinde çalışmalara başlanacağı duyurulurken, Dikili Belediyesi, buraya gelecek göçmenleri kaldırabilecek bir altyapı olmadığını söyleyerek kampın yapılmasına karşı çıktı.

Kaymakamlık ise buraya kurulacak merkezin kamp olmayacağını, göçmenlerin “Geri Kabul Merkezi”nden 24 saat içerisinde kamplara gönderileceğini ileri sürdü. 4 Nisan’dan itibaren göçmenlerin Midilli’den gemilerle Dikili limanında Türkiye’ye iade edileceği söylendi.


 
§