22 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/16

Haydi 1 Mayıs’a!
Sendikal bürokrasinin ve reformizmin Taksim korkusu
İşçi sınıfına kurşun askerliği dayatıyorlar!
Sınıf kimliğimiz ve sınıf kinimizle 1 Mayıs’a!
“Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın!”
1 Mayıs'a doğru
Devrimci 1 Mayıs hazırlıkları
“Alışan’a sendika gelene kadar mücadele edeceğiz!”
Sömürü ve kölelik düzeni yıkılmadan işçi ve emekçilere iyi bir yaşam yok!
Sınıf çalışmasının sorunları
Taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlara!
Emekçi kadınların tek kurtuluşu var: Örgütlü mücadele!
Ankara’daki Katliam Planı biliniyordu!
Türkiye’nin Suriye ile flörtü ve anlamı üzerine
75 bin 890 genç işçi hazırlanıyor!
Yozlaşmış teşkilatın başarısız seremonisi
Suriye savaşının fitili bir kez daha ateşlendi
Sınıfın neferi, sosyalizm davasının savaşçısı Hatice Yürekli mücadelemizde yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Müjde yasa”lara kanmayalım!

Taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlara!

 

Kadınları kuluçka makinası olarak gören, ama bir yandan da “yedek ve ucuz işgücü” olarak değerlendiren sermaye devleti çalışan annelere yönelik bir dizi uygulamayı yasalaştırmaya hazırlanıyor. Böylece bir yandan “güçlü Türkiye için en az üç-beş çocuk” hedefinin arkasına dayanak oluşturulurken, bir yandan da işçi sınıfına yönelik kölelik ve sömürünün katmerlenmesi anlamına gelen kiralık işçilik gibi “müjde yasalar” meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu amaçla gündeme getirilen uygulamalardan iki tanesi de “Yarı Zamanlı Çalışma Yasası” ve torba yasa içerisinde bulunan “anneye erken emeklilik hakkı.”

Nisan 2015’te üçüncü doğuma teşvik, kadınlara çeyiz parası vb. maddeler torba yasa ile kabul edilmişti. Böylece kadınları çalışma hayatının dışına iten uygulamalar yasal statüler kazanmaya başlamıştı. Ocak ayında kabul edilen “Yarı Zamanlı Çalışma Yasası”na göre ise doğum yapan kadınların, analık izni sonrasında birinci doğumda 2 ay, ikinci doğumda 4 ay, sonraki doğumlarda ise 6 ay boyunca günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilmesi kabul edildi.

Bu uygulamaya göre yarı zamanlı çalışılan dönemin prim ve ücretlerini işveren karşılayacak, çalışılmayan sürenin prim ve ücretleri ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. Kısacası fonda para kalmadığı (!) iddia edilerek bu ücret ödenmeyebilecek. Ayrıca bu uygulamadan yararlanabilmek için doğum tarihinden önceki 3 yılda en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödenmiş olması gerekiyor. Pek çok kadın işçi ve emekçinin çocuk bakımı, ev işi vb. sorumluluklar sebebi ile sigortasız ve geçici işlerde çalışmak durumunda olduğu düşünülürse, 600 gün prim yatırma zorunluluğu ile birlikte bu uygulamadan kolay kolay yararlanılamayacağı rahatlıkla görülebiliyor.

Ayrıca “Yarı Zamanlı Çalışma Yasası”yla kiralık işçilik uygulaması da devreye sokuluyor. Yasaya göre patronlar yarı zamanlı çalışan kadın işçinin çalışmadığı zamanlar için kiralık işçi çalıştırabilecek. Yani yarı zamanlı çalışan kadın işçi çalışma süresi dolduğunda yerine daha ucuza çalışan kiralık işçi olduğu için işten atılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.

“Çocuk teşvik paketi”nin genişletilmesi ile ise “anneye erken emeklilik” gündemde. Mevcut uygulamaya göre çalışan kadınlar sigortalı olduktan sonra yaptıkları doğumlar için üç çocuğa kadar doğum borçlanması yapabiliyor. Yeni uygulama ise kadınlara sigortalı olmadan önce yaptıkları doğumlar için de borçlanma hakkı getiriyor. Böylece yaklaşık 500 bin kadının altı yıl erken emekli olacağı ifade ediliyor.

Sermaye devleti kirli savaş ve sömürü politikaları ile çocuklarımızın geleceğini çalarken kadınlardan sürekli çocuk doğurmasını istiyor, çünkü kendisi için köle gibi çalışacak, kirli savaş politikalarına alet edilecek yeni nesillere ihtiyaç duyuyor. Bunun için sürekli “anneliğe teşvik” uygulamalarını devreye sokuyor. Bir yandan da “anneye yarı zamanlı çalışma”, “Özel İstihdam Büroları”, “taşerona kadro” gibi diğer müjde (!) yasalarla da esnek ve güvencesiz çalışmanın önünü açıyor.

Bizleri her türlü hakkımızdan mahrum bırakan ve köleleştirmeyi amaçlayan bu “müjde yasa”lara kanmayalım. Güvenceli çalışabilmek, sosyal haklarımızı kazanabilmek, insanca yaşamaya yetecek ücret alabilmek ve işyerlerimizde yaşadığımız sorunları çözebilmek için mücadeleyi yükseltelim, güncel taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlarda yerimizi alalım.

 

 

 

 

Kadınlar katledilirken…

 

Dinci-gerici AKP iktidarı, kadınlara yönelik nefreti ve şiddeti arttıran söylemlere ve buna hizmet eden politikalara devam ediyor. Kadına yönelik şiddetin %1400 arttığı orta yerde dururken, AKP sözcüleri kadınlara yönelik gericiliklerini tam bir aymazlık ve ikiyüzlülükle sürdürüyorlar.

Son olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından bu söylemlere bir yenisi eklendi. Bozdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ve Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in de katıldığı “Türk Hukuk Sisteminde Aile, Çocuk, Kadın Çalıştayı programı”nda aile içi şiddetle ilgili olarak açıklama yaptı.

Bozdağ konuşmasında, “Aile içi şiddette ve kadınla erkek arasındaki uyuşmazlıklarda devletin polisiyle, askeriyle, hakimiyle, psikoloğuyla, sosyal çalışmacısıyla, uzmanıyla kadınla erkeğin arasına bu kadar girmesi ne kadar doğru? Acaba kadınla erkeğin yuvasını kurtarmasına, şiddetin son bulmasına, aile birlikteliğinin daha iyi hale gelmesine mi katkı sağlıyor, yoksa kadın ve erkeği bir araya gelemez hale mi getiriyor? Bunun üzerinde ciddi olarak tartışmamız lazım” ifadelerini kullandı.

Konuşmasının devamında Bozdağ, devletin korumasıyla ya da verilen evden uzaklaştırma cezasıyla kaç ailenin kurtulduğu, kaç kadına yönelik şiddetin son bulduğu ve kaçının cinayetle sonuçlandığı sorularını soruyor. Yapılan bu uygulamanın sonuçlarını iyi şekilde incelemekten bahsediyor. Tüm veriler zaten bu konudaki pratiklerini ve niyetlerini ortaya koymaktadır. Bunun yanında farklı sese tahammülsüzlüğünü de ortaya koyan Bozdağ kadın örgütlerinin eleştirilerine bakmamak gerektiğini belirtti.

Türkiye’de de kadına yönelik şiddetin ve gericiliğin bilinçli olarak tırmandırıldığı, her geçen gün artan kadın cinayetlerinden açık olarak görülmektedir. 2015 yılında öldürülen kadınların 27’si koruma altında olmasına rağmen ve öldürülme tehlikesini devlete bildirmişken katledildi. Bunun yanında, devlet en basit önlemleri dahi almadığı için 24 kadın 2015’te bir başka kadını korumaya çalışırken öldürülüyor. Resmi olmayan verilere göre ise 2016 yılın ilk üç ayında en az 81 kadın, kadın cinayetlerinde katledildi.

Bozdağ, devletin kadın erkek ilişkilerine karışmasının doğru olmadığını savunurken tüm bu verileri görmüyor. Sözde kadına şiddetin önünü kesmek için çıkartılan 6284 sayılı Koruma Kanunu’nun hayata geçirilmesi için dahi adım atılmıyor.

Tüm bunlar gösteriyor ki, önümüzdeki dönem dinci-gerici AKP iktidarı kadına yönelik şiddetin önünü dizginsiz bir biçimde açmaya devam edecektir. Kaldı ki gündeme gelen cinayetlere göstermelik cezalar verilirken, taciz ve tecavüzcüler sokağa salınmakta, her geçen gün mahkemelerce yeni beraat kararları verilmektedir.

Sermaye devleti, gerici AKP eliyle işçi emekçileri sefalete sürükleyip, bir yanıyla da toplumsal çürümeyi arttırmaktadır. Fuhuş, taciz, tecavüz, cinsel istismar vb. ile toplumda ciddi anlamda bir yozlaşma ve çürüme yaratılmakta, bu çürüme her geçen gün derinleşmektedir. Kadına yönelik şiddetin önü açılırken, diğer taraftan çocuk istismarı yapan kurum ve kişiler korunmaktadır. Bunların en bariz örnekleri Ensar Vakfı olayı ve Cansel’in tecavüzcüsü olan öğretmenin salınmasıdır.

Bu da bir gerçekliktir ki, bu ülkede devletin yasası da kurumları da işçi ve emekçilere hizmet etmemektedir. Bundan kaynaklı da işçi-emekçi kadınlar, ne bu sermaye devletinden ne de onun gerici temsilcisi AKP’den medet umabilirler. Çünkü son tahlilde kadına yönelik bu şiddetin kaynağı tam da gericilikle beslenen sermaye devleti ve AKP iktidarıdır. Çözüm ise sosyalist işçi emekçi cumhuriyetidir.

 
§