19 Ağustos 2016
Sayı: KB 2016/31

Tek yol direniş, tek yol devrim!
Dinci iktidarın dış politikada çöküşten çıkış arayışı
AKP’nin karanlık planları ve devrimci sorumluluklar
İşçi sınıfı anti-emperyalist mücadelede onurlu yerini almalıdır
“Ya darbe başarılı olsaydı?”
Devlet Mezarlığı’nda yatan bir darbeci: Kenan Evren
Düzen demokrasisi
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma törenlerinin gösterdikleri!
Özgür Gündem’e kapatma saldırısı ve polis baskını
Kirli savaşa ilişkin torba yasa
TKİP V. Kongresi sunumlarından... - Kamu emekçileri hareketi
Tofaş’taki kıyımla açığa çıkan gerçekler!
OHAL’de işçiler hakları ve gelecekleri için direniyor
Kot taşlama işçileri Silikozis’le katlediliyor
Filler tepişir çimenler ezilir
Tekstil sektöründe kadın işçilerin durumu
Meslek liseleri sömürünün “amiral gemisi” olacak!
Almanya’da yeni saldırı yasaları hazırlığı: Gerçek hedef ilerici ve devrimci güçlerdir
İspanya’nın kızıl çiçeği: Federico Garcia Lorca!
Onurlu sanatçının yeri işçi sınıfının mücadele saflarıdır
Sacco ve Vanzetti’nin zaferi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devlet Mezarlığı’nda yatan bir darbeci: Kenan Evren

 

Başarısız darbe girişiminin ardından büyük bedellere mal olmuş kavramların içi boşaltılmaya çalışılıyor. Bunlardan biri de demokrasi mücadelesi. Yapılan eylemlerin adına “Demokrasi nöbetleri” deniliyor ama hak ve özgürlükler alanının genişletilmesine değil, daha çok daraltılmasına, baskı rejiminin artmasına neden oluyor. “Demokrasi savaşçıları” olarak lanse edilenler ise ortada.

Kavramların bu derece içinin boşaltılmak istenmesinin elbette kirli bir amacı var ve bu ilk de değil. Kapitalist-emperyalist sistemin dünya halklarına, işçi ve emekçilere mal olmuş haklı istemlerinin nasıl sömürüldüğünü çokça örnekten biliyoruz. Irak işgaline “özgürlük operasyonu” diyenler, yine Suriye’de amaçlarına ulaşmak için silahlandırdıkları çetelere “Suriyeli devrimciler” adını taktılar. Keza yaşadığımız coğrafyada 19-22 Aralık 2000 zindan katliamlarının adı da “Hayata Dönüş Operasyonu” idi.

Sulandırılan bir diğer gerçek ise darbelere karşı alınacak tutum oldu. Bu vesileyle bu düzende darbe karşıtlığının zihinlerde nasıl bir bulanıklığa yol açtığını gördük. 12 Eylül askeri faşist darbesinin yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde Kenan Evren’i, devlet mezarlığında yatan bir darbeciyi hatırlamak gerekir.

Başarılı darbeciler devlet mezarlığı ve cenazesi devlet töreni ile ödüllendirilirken, başarısız darbecilere mezar yeri olarak “hainler mezarlığı” layık görüldü. Sonradan bu mezarlıktaki tabela gelen tepkiler üzerine kaldırıldı. Ancak darbecilerin defin işlemleri için dini tören ve başka vecibelere izin verilmemeye devam edildi.

Evren’e devlet töreni

Hayattayken 12 Eylül darbesi ile hesaplaşılacağı ile on milyonlar kandırıldı. Tedavi gördüğü GATA’da 9 Mayıs 2015’te öldüğünde ise “7. Cumhurbaşkanı” Kenan Evren için GATA ve Genelkurmay Başkanlığı’nda tören düzenlendi. Cenazeye katılan az sayıdaki siyasi figürün içinde demokrasi nöbetlerinde konuşma yapan Mehmet Ağar dışında Çevik Bir, Işık Koşaner, Fenerbahçe eski başkanı Ali Şen ve eski yönetici Nihat Özdemir de vardı. Törenin ardından Evren’in cenazesi, 1 manga asker ile polis araçları eşliğinde törenin yapılacağı Genelkurmay Başkanlığı’na getirildi.

Evren’in Türk bayrağına sarılı naaşı, Genelkurmay Başkanlığı’nda askerlerin omuzlarında törenin yapılacağı alana taşındı. Yine askerler tarafından katafalka alındı. Katafalkın yanında Evren’in fotoğrafı ve madalyaları yer aldı. Askerlerin cenazenin başında sırayla nöbet tuttuğu törende, saygı geçişi yapıldı. Kuvvet komutanlıklarıyla, jandarma ve sahil güvenliği temsilen 4 general-amiralle bir albay naaşın yanında 15 dakika ihtiram nöbeti tuttu. Askerlerin cenazenin başında sırayla nöbet tuttuğu törende, saygı geçişi yapıldı.

Cenaze aracının karargahtan ayrılması sırasında, askerler selam durarak uğurladı. Bu törenin ardından Evren’in naaşı Devlet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Bu arada gazeteciler, defin işleminin görüntülenmemesi için Devlet Mezarlığı’nın girişinden içeriye alınmadı. Devlet Mezarlığı ise Erdoğan’ın sarayının çok yakınında.

Devlet Mezarlığı’nda kimlerin yattığı malum. Bu örnek bile çok şey anlatmaktadır.

H. Eylül

 

 

 

 

Adları eşkıyaya çıkmış” bir kere!

 

AKP tarafından darbe girişiminin bertaraf edilme süreci, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Kürt halkına dönük saldırıların aksamasına neden olmadı. Bir kez daha görüldü ki Kürt halkı düzenin tüm aktörlerinin hedefinde olmaya devam ediyor. Aralıksız bir şekilde gözaltılar, tutuklamalar yaşanırken, HDP’li vekillere açılan davalar tüm hızıyla sürüyor. Abdullah Öcalan’ın sağlığı hakkında bilgi talebi görmezden geliniyor. Sermaye devleti, son bir yılda Kürt illerinde hayata geçirdiği katliamlarla Kürt hareketini güçten düşürdüğünü, kitle bağlarını zayıflattığını düşündüğünden olsa gerek, siyasal olarak da onu görmezden geliyor. Çözüm masasına birlikte oturduğu HDP her vesileyle yok sayılıyor.

Sırada daha önce duyurusu yapılan “master planı” var. Bu çerçevede Kürt illerinde uygulayacağı rantsal dönüşüm, el koymalar, görevden almalar, kayyım atamaları gibi adımlarına zemin oluşturacak yasal düzenlemeler devreye sokuluyor. Kısacası yeniden inşa edildiği söylenen “yeni Türkiye”nin harcı nasıl ki en başından beri Kürt halkının kanıyla yoğrulmuşsa yine öyle devam ediliyor. Türkiye’nin kapandığı söylenen eski defterinin o kanlı sayfaları, yeni açılan defterde de olduğu gibi duruyor.

Çok eskilere gitmeye gerek yok. Vaktiyle, dönemin ihtiyaçlarının söylettiği üzere “bin yıl geçse de sürecek bir 28 Şubat” vardı. Kürt halkının yaşadığı zulmün adı o günlerde ‘doksanlı karanlık yıllar’ olarak tarihe geçmişti. Devlet içindeki çıkar çatışmalarının o evresi bin yıl sürmedi. AKP ile yeni döneme geçildi. Ama Kürt halkına olan düşmanlık bazen açıkça, bazen de “çözüm süreci” adı altında sinsice devam etti. Bir oyun olan “çözüm masası” devrilince görüldü ki bu devletin bin yıl ömür biçeceği düşmanlık, olsa olsa Kürt halkına olabilirdi.

Son bir yılda yaşananlarsa tarih defterinin hızla çevrilen sayfalarından başka bir şey değil. Kurulduğundan beri Kürt halkı payına ne kadar zulüm, katliam düşmüşse neredeyse hepsi bu son bir yıla sığdırıldı. Yakılan, yıkılan, bombalanan Kürt kasabaları, infazlar, katliamlar gibi... Baskı rejiminin arttığı şu koyu karanlık günlerin perdesi aralanınca, ortaya çıkan tablonun doksanlı yılları andırdığı görülecektir.

Kürt hareketinin, Ortadoğu denkleminde kritik bir rol oynamasına vesile olan güncel gelişmeler Türk devletini daha bir saldırganlaştırıyor. Bununla birlikte Kürt ulusunun haklı istemleri, tekçi devlet anlayışının hiç değilse içerde silikleşmeyecek “kırmızı çizgileri” olarak durmaya devam ediyor.

Kısaca devlet aygıtının başında kim olursa olsun, bu düzende “adları eşkıyaya çıkmış” Kürt halkı dün olduğu gibi bugün de, bu inkarcı ve imhacı devlet için asırlar geçse de hep düşman olarak kalacaktır.

 
§