7 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/14

AKP iktidarının faşist dikta dayatmasını püskürtelim!
Sandıkta ‘Hayır’ı, sokakta mücadeleyi örgütleyelim!
Sermayenin gözü 17 Nisan’da!
Kamu kaynakları ‘Evet’in hizmetinde!
İhraç Kurultayı’ndan yansıyanlar
Bağımsız-Sen, DİSK Tekstil’e katılma/birleşme kararı aldı
Tarihe düşülen not
Bürokratik kasta karşı taban örgütlülükleri ve fiili-meşru mücadele
Patronlar kazanıyor, işçiler kaybediyor
Sermayenin karanlığına karşı tek seçenek yeni Ekimler’dir!
Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi
Çürümüş, tükenmiş, kokuşmuş bu düzene HAYIR!
Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım
300 OSB’de 300 teknik kolej
Ya işçi sınıfıyla birlikte kazanacağız ya da yok olacağız!
Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi
Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler
Hapishanelerde gerçek yasa sınıf mücadelesidir
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi

 

Kadınların eşitlik mücadelesini kazanması ve özgürleşmesi için gerekli ön koşullar, kadının üretim sürecine katılabilmesi, ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaşmasıdır. Tüm bu ön koşulların kalıcı olabilmesi, yani kadınların üretimde, sosyal-kültürel-siyasal yaşamda özgürleşerek yer alabilmesi için öncelikle üretim ilişkilerinin değişmesi gerekiyor. Artı-değer sömürüsüne dayalı bir sistem olan kapitalizmde sermaye sınıfının egemenliği ve her şeyi kâr merkezli planlaması vardır. Yüzyılların biriktirdiği gericilik ablukasını da kendisine kalkanlaştıran kapitalizm, kadının toplumdaki yerini, üretimde ne düzeyde yer alacağını ihtiyaçlarına göre belirlemektedir.

Dinci gericilik ve cinsiyetçi yaklaşımlar, AKP’nin iktidarlaşması ile kadınları toplumda nefessiz bıraktığı son yıllarda çalışma yaşamına dönük uygulamalara da yansımaktadır. Kadın işçilere dönük çıkartılan son birkaç yasa ve paket, denildiği gibi kadınların çalışma yaşamında yer almasını kolaylaştıran değil, kadını çalışma yaşamının dışına iten bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda hepsinin alt metninde kadının toplumdaki ve dolayısıyla toplumun en küçük yapıtaşı olan “kutsal aile”deki yerini perçinlemektedir. Bugün kadının çocuk doğurması gerektiği, hatta kaç çocuk olacağı ve kadının nasıl davranması, giyinmesi, dolaşması gerektiği üzerine cümleler devlet erkanı tarafından sık sık sıralanmaktadır. Kadının ikincil konumu ve yedek işgücü olduğu gibi düşünceler tekrar tekrar hatırlatılırken, kadını toplumsal yaşamın dışına iten, eve kapatan, tüm yaşamını çocuğa/çocuklara kilitleyen bir tablo yaratılmakta, bu tablo içerisinde ona “tam kadın olma”sı dayatılmaktadır.

Örnek olarak son dönemde torunlarına bakan büyükannelere maaş uygulaması tartışmalarını ele alalım. Bugünün koşullarında kadınlar çalışmak istediğinde ilk yardıma koşanlar genellikle kendisinin veya eşinin annesidir. Çocuk bakımını üzerine alan bu kadınlara, asgari ücretin 3’te 1’i oranında ücret denilerek harçlık verilmesi, olumlu bir adım gibi propaganda edilmektedir. Duyduğunda büyük çoğunluk da ne güzel uygulama diye aklından geçirdi. Sadece bu kareye bakınca, uygulama iyi bir görüntü algısı yaratabiliyor. Resmin tamamına bakmayı asla kaçırmayalım! Çocuk bakımına toplumsal çözümler bulmaktan kaçan devlet, bir kadının üzerindeki yükü başka bir kadının üzerine atmaktadır. Devletin planlamasında; kreşlerin sayısını arttıralım, birçok yere kreş açalım, iyi bir eğitim kadrosu oluşturalım, bir de bu kreşleri ücretsiz yapalım türünden yaklaşımlar yok. Çünkü kadınların çocuk bakımı sorumluluğunu yılların kültürel algısı ile yüklendikleri bir toplumda devlet “gereksiz yere” hem masrafa girecek hem de kadınların toplumdaki yerinde belli değişiklikler oluşacaktır. Böyle düzenlemeler yapılır mı? Sistemin doğası ve işleyiş kanunlarının midesi bunu kaldırmaz!

Kadının üzerindeki en büyük sorumluluklardan biri çocuk bakımıdır. Hamilelik sürecinden itibaren kadınlar yaşamlarını çocuk eksenli planlamaya başlıyor ve bu süreç ilk eğitim, bakım vb. noktalarla devam ediyor. Toplumun geleceği demek olan çocuğun gelişimi ve bakımı için gerekli tüm ihtiyaçlar ve sorumluluklar kadın/anne üzerinden şekillendirilmektedir. Toplumda kadına yüklenen görevler dizisinden bir tanesi ve kadının yaşamını nasıl planlayacağı ve geçireceği noktasında en kilitleyici olanı diyebileceğimiz şey çocuk bakımıdır. Aile ve çocuk kavramlarının öncelikleri ile belirlenen kadın yaşamı, kadının çalışma yaşamının ve bununla birlikte sosyal, kültürel, siyasal alanların da dışında kalmasına neden olmaktadır.

H. Fırat’ın “Kadın sorunu üzerine konferanslar”ından üçüncüsünün, “Kapitalizm kadın sorununu çözmez, döne döne yeniden üretir” başlıklı ek metnindeki şu vurgular, kadınlar için çifte sömürü olan kapitalizmin kadın işçilerin sorunlarını asla çözemeyeceğinin, çözmeyi tercih etmeyeceğinin altını çiziyor:

Kadının durumunda düzelme sağlayacak, onun özgürleşmesini kolaylaştıracak tüm uygulama ve önlemler, kapitalizmin kâra ve özel mülkiyete dayanan düzeninin aşılmaz engellerine çarpıyor. Zenginlik özel mülk halini aldığı ve bu da bir avuç kapitalistin elinde toplandığı için, onu toplumun genel ihtiyaçları ve elbette bu arada kadınların özgürleşmesi doğrultusunda kullanmak olanaklı olamıyor. Dolayısıyla özel mülkiyet düzeninin köleleştirici bağları parçalanmadan kadının özgürlüğü olanaklı değildir.”

Yasalarıyla, cinsiyetçi yaklaşımlarıyla, gericiliğin her türlüsü ile kadınların üzerine saldırganlıkla yürüyen sermaye sınıfı ve sözcüleri şimdi de düzenlerini referandum ile bizlere onaylatmak istiyor. Kapitalistler gözlerini dikmiş, tüm irademizi tek adama teslim etmemizi bekliyorlar. Referandumdan ‘Evet’ çıkması, yaşadıklarımızın katmerlenerek üzerimize üzerimize gelmesi demektir. Referandumda bu düzeni onaylayın diyenlere ve kadınların yaşadığı her soruna karşı, açığa çıkan ‘Hayır’ı düzene karşı ‘Hayır’a dönüştüren; kadınların eşit ve özgür yaşamaları için tek alternatif olan sosyalist işçi-emekçi iktidarının sesini yükselten bir cevap vermeliyiz.

Başta da vurguladığımız gibi bu sorunların çözülmesi ve çözümlerin kalıcı hale gelmesi için sistemin işleyişinin değişmesi gerekir. Bu sistem kadını çifte şekilde sömürmenin yollarını her daim arar ve yeniden yeniden üretir. İnsanın insanı sömürüsünün son bulduğu sosyalizmde, kadınların yaşadıkları sorunların ortadan kalkması için gerçek bir çözüm zemini oluşur. Çocuk bakımına sosyalist toplumda farklı yaklaşılmasının nedeni, çocuğun toplumun geleceği olarak görülmesi bakışına uygun olarak, bakımı, eğitimi vb.nin de toplumsal sorumluluk olarak ele alınmasıdır. Her insan toplumun parçasıysa her çocuk da sadece bir anne ve babaya ait olan değil, toplumun parçası olarak yetişmesi gerekendir. Bakımı da eğitimi de toplumsal bir sorumluluk olarak görülmelidir. Bu anlayış, çocuğa bir anne-babanın zimmetlisi gibi bakılmasını ortadan kaldırır. Sadece çocuk bakımında değil, kadına ait olarak tariflenen tüm işlerin toplumdaki tüm bireylerin sorumluluğu olarak görüldüğü bir yaşam şekillendirir.

100. yılını karşılıyor olduğumuz Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesinin ardından, üretimde ve toplumsal yaşamda kadınların yer alması yönlü adımlar atıldı. Örneğin kadınların toplumsal üretime katılabilmeleri ve yaşantılarını kolaylaştırabilmeleri için çocuklarını emanet edebilecekleri ve çocuklarının yetiştirilmesine yardımcı olacak yaygın bir çocuk bakım/eğitim kuruluşları (kreşler, yurtlar, yatılı okullar, etüt merkezleri vb.) açılması ve mahallelere, hatta tek tek fabrikalara dek örgütlenen yemekhaneler, kantinler, çamaşırhaneler, terzihaneler kurulması, alınan önlemlerin başında geliyor. Devrimden hemen 4 gün sonra kadın emeğinin korunmasına dönük yasa çıkartan Ekim Devrimi’nin ardından kurulan toplumsal işleyiş kadınların toplumsal alanın her noktasında yasal eşitliklerini oluştururken, “eşit işe eşit ücret” uygulaması hayata geçirildi. Aynı zamanda kadın işgücünün kalifiye hale hızlıca dönüşmesi için özel eğitim programları da uygulandı. Bunlar Ekim Devrimi’nin hemen ardından ve sosyalist toplumun inşası sürecindeki yıllar içerisindeki yasal düzenlemelerin, toplumsal şekillendirmelerin sadece küçük bir kısmıdır.

Burjuva devrimlerinin sadece kadın sorunu çerçevesinde değil, birçok demokratik konuda yüzyılda yapamadıkları/yapmadıkları, Ekim Devrimi’nin ardından hızlıca gerçekleştiği gibi, “kutsal aile”deki anneliği işaret eden düzenlemelere de imza atıldığı oldu. Sosyalist işçi-emekçi iktidarı deneyimi SSCB’nin de, dünyada sosyalizm hedefli halk iktidarları deneyimlerinin de eksiklikleri ile, hatalı politikaları ile karşılaşabiliriz. Her şeyi denerken eksiklerimiz-hatalarımız olabileceği gibi, işçi-emekçi iktidarı eksenli sosyalist toplumu inşa ederken ve bu toplumda kadın sorununun en hızlı şekilde çözülmesi için politikalar üretip, yaşamı düzenlerken de olabilir. Sosyalizm inşası dönemindeki eksikliklerle kapitalizmdeki yoksunlukları karıştırmamak gerekir. Kapitalizminki yapmak isteyip de yapamama durumu değil, sermayenin yapmayı tercih etmemesidir. Eğer sosyalizmin tarihsel deneyimlerine ders çıkarma ve fikir oluşturma bakışı ile yaklaşılırsa, hem bugün mücadele dinamiklerini örgütlemek için kadın işçi ve emekçilerin ihtiyaçları ve talepleri doğru saptanır hem de devrim sonrası inşa edilecek sosyalist toplumda daha hızlı sonuç alınabilir.

 
§