16 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/23

AKP iktidarı hak arama mücadelesini tamamen ortadan kaldırmak istiyor
Ölümü görüp, sıtmaya razı olmak ya da mücadelenin yolunu tutmak!
“KESK bütün ihraçları direnişe çağırmalı ve var olan direnişleri büyütmeli”
Yüksel direnişi saldırılara rağmen sürüyor
“İşimize ve iş güvencemize sahip çıkıyoruz!”
İşçilerden Chinatool Otomotiv yönetimine yanıtlar
Sendika düşmanlığına, kölelik dayatmalarına karşı grev ve direnişler sürüyor
Bekaert’te işten atma: İşçiler sendikaya ve patrona tepkili
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları
Alpagut Direnişi
Trump’ın Vahhabilerle “kılıç dansı” ve Katar krizi
İngiltere seçimi ve İşçi Partisi’nin yükselişi
Birlik ve ayrılığın gölgesindeki İspanya ve ulusal hareketlerin açmazları
“Bağımsızlık referandumu” ve sermaye devletinin gerici direnci
Dinci gericilik eğitime şekil vermeye çalışıyor
Polis, TAYAD üyesi İnanç Özkeskin’i katletti
“Sur halkı göçe zorlanıyor, bölgenin yapısı değiştiriliyor”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Trump’ın Vahhabilerle “kılıç dansı” ve Katar krizi

 

ABD Başkanı D. Trump’ın Suudi Arabistan ve İsrail’i ziyaretinin ardından tetiklenen “Katar krizi”, Ortadoğu’nun ultra gerici rejimleri arasındaki çatlağı derinleştirmiş görünüyor. Ortaçağ kalıntısı Körfez şeyhlerinin “en hırslı figürü” kabul edilen Katar emirinin İran’la ilişkileri geliştirmeyi de içeren pragmatist dış politikası, El Suud krallığını zıvanadan çıkardı. ABD-İsrail ikilisinden yeşil ışık aldığı anlaşılan El Suud, histerik bir şekilde Katar’a yükleniyor. Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) Mısır yönetiminin de desteğini alan El Suud, Katar emirini dize getirmek için her yola başvuruyor.

İçinde 10 bin askerin bulunduğu devasa bir ABD üssüne ev sahipliği yapan Katar’ı defterden silmeleri olası değil. Nitekim Washington’dan yapılan açıklamalar da buna işaret ediyor. Katar’ı uzlaşmaya, yani boyun eğmeye çağıran ABD, belli ki Körfez şeyhleri arasındaki çatlağın fazla zayiata neden olmadan halledilmesini istiyor. İran’la T. Erdoğan AKP’sinin desteğini alan Katar ise, diz çökmemek için direniyor. Ancak kara, hava, deniz ablukasına alınan bu küçük ada emirinin uzun süre direnmesi olası görünmüyor.

Sorun bir çatışmaya varmadan halledilse bile, Körfez şeyhleri arasında derinleşen çatlağın kısa sürede sıvanması kolay değil. Zira bu çatlağın arka planında hem Katar’ın hem diğer ülkelerin çatışan çıkarları mevcuttur.

İran’la olası bir çatışmanın kurbanı olmak istemeyen Katar, zengin doğalgaz kaynaklarının güvenliği ve pazarlanması için de İran-Rusya ikilisiyle işbirliği yapıyor. Bölgesel politikada inisiyatif alanı kazanmaya hevesli olan Katar’ın İhvan/Müslüman Kardeşler hareketini himaye edip kullanması ve bu hareketin Filistin kolu Hamas’ın liderlerini barındırması gibi sebeplerden dolayı ABD-El Suud-İsrail cephesi, bu ülkeye haddini bildirmek için harekete geçti.

El Suud’un dolarları Trump’ı coşturunca

Obama yönetimiyle 110 milyar dolarlık silah alım anlaşması imzalayan El Suud, Trump’ın “kılıç dansı” yapmasına neden olan ek anlaşma ile bu rakamı toplam 350 milyar dolara çıkardı. Kapitalist emperyalizmin başını çeken ABD, bu büyük rüşvet karşılığında Ortaçağ artığı Vahhabi El Suud’un politikasına onay verdi. Elbette tarafların farklı çıkar ilişkileri de var. Ancak “Şii İran öcüsü”nden ürken El Suud’un koca bir serveti heba edebilmesi için ABD’nin belli güvenceler vermesi kaçınılmaz.

350 milyar dolarla coşan Trump, İran’ı “baş düşman”, İhvan ve onun Filistin kolu Hamas’ı ise “terörist” ilan etti. Ülkesini Amerikan savaş aygıtının askeri üssü haline getirmiş olmasına rağmen Katar emirini sıkıştıran Trump yönetimi, böylece soyup soğana çevirdiği El Suud’un hassasiyetlerini gözettiğini göstermiş oldu. ABD’ye sunduğu hizmetler karşılığında kendini güvenceye aldığını sanan Katar emirinin İran’ın desteğine muhtaç duruma düşmesi ise ironiktir.

Katar suyu bulandırınca

Katar krizi, “Arap/Müslüman NATO’su” söyleminin kof olduğunu gösterdi. Zira kriz, bu olaya hevesli olan ülke sayısının sınırlı olduğunu gözler önüne serdi. Kuveyt arabulucu olmaya çalışırken, Umman Sultanlığı ise pek çok alanda İran’la işbirliği yapıyor. El Suud’un güdümünde/himayesinde bulunan Bahreyn kralının ise zaten bir etkisi yok. Mısır’ın duruşu ise halen iğretidir.

Hal böyleyken Katar’ın İran’a saldırmak bir yana, bu ülke ile işbirliğini geliştirme politikasını terk etmemesi, hedefe çakılmasının gerekçesi oldu. T. Erdoğan AKP’sinin Katar’ı desteklemek zorunda kalması, İsrail destekli “Sünni eksen” oluşturma heveslerinin gerçekçi olmadığını da gösterdi. Hal böyleyken “Arap/Müslüman NATO’su” söyleminin ciddiyetten yoksun olduğu anlaşılıyor. Emperyalizme hizmet, İsrail’le işbirliği, cihatçı teröre destek gibi alanlarda üstüne düşeni yapan Katar’ın bile düşman ilan edilmesi, Ortaçağ kalıntısı kral/şeyh/emir takımıyla bir NATO kurulmasının mümkün olmadığına işaret ediyor. Elbette bu, Yemen’i, Suriye’yi yakıp yıkan El Suud’la suç ortaklarının bölge halkları için ciddi bir tehlike oluşturdukları gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu rejimler, kendi bekaları için emperyalist/siyonist güçler adına kirli işler yapmaya devam edecekler.

Mısır’ın iğreti duruşu

Katar’a ambargo uygulayan koalisyona katılan Mısır’ın bu cephede iğreti durduğunu belirtmek gerekiyor. İhvan’a verdiği destekten dolayı Katar’a diş bileyen Mısır, bu hareketin liderlerinin iadesi için Interpol’e başvurarak krizi kaşıyor. Bu arada Suudi Arabistan’dan mali destek alması da Mısır’ın tercihlerinde etkili oluyor. Yine de Mısır, El Suud’un istediği kıvamdan halen çok uzaktır.

Vurgulamalıyız ki, Mısır’ın “Arap/Müslüman NATO’su”na katılıp İran’ı hedef alacak olası bir savaşta yer alma ihtimali düşüktür. El Suud’un Yemen’i hedef alan vahşi savaşına kerhen de olsa destek veren Mısır, doğrudan savaşa katılmaktan uzak durdu. Bu ülkenin hem iç dinamikleri hem İran-Rusya ikilisiyle geliştirdiği ilişkiler, İran’a savaş ilan etmek gibi bedeli ağır bir ahmaklığa kalkışmasını zorlaştırıyor.

Tümü cihatçı terörün destekçisidir

ABD-İsrail-Suudi Arabistan cephesi, Katar’ı cihatçı teröre destek vermekle suçluyorlar. Güya bundan dolayı ambargo uyguluyorlar. Katar’ın cihatçı cani sürülerini desteklediği kesin. ABD-İsrail-El Suud cephesi ise, cihatçı barbarlığın sadece destekçisi değil, bizzat yaratıcısıdır. Vahhabiliğin ürediği bataklık olan Suudi Arabistan cihatçı vebayı 1970’li yıllardan beri CIA ile birlikte dünyaya yayıyor. Afganistan’la başlayan bu kanlı süreç, dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda. Katar’ın burada oynadığı rol, diğerlerine göre sınırlıdır.

Katar’ın ablukaya alınmasının cihatçı terörle bir alakası yok elbet. Ortadoğu’da direnişçi damarı kurutmak isteyen ABD-El Suud-İsrail üçlüsü, Katar’ın İran’la ilişkilerini, Hamas’a hamiliğini, İhvancıları barındırmasını istemiyor. Farklı alanlarda çıkarları çatışsa da esas sorun buradan kaynaklanıyor. Katar’ı kuşatıp diz çökmeye zorlamaları da bundandır. Bu durum Katar’ın ABD/İsrail dayatmalarına karşı direnen güçleri desteklediği anlamına gelmiyor. Tersine, direniş ekseninin yok edilmesi için yıllardır çaba harcayanlardan biri de Katar’dır. İran’la ilişkileri geliştirmesi, çıkarlarının zorunlu kıldığı bir durumdur.

Emperyalizme, siyonizme, gericiliğe karşı direniş yaşamsaldır

Katar krizi, emperyalist/siyonist güçlerin Ortadoğu’da yürüttükleri hegemonya savaşından kaynaklandı. Ülkeleri etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalama planı, bölgeyi de aynı temellerde parçalama evresine vardırılmak isteniyor. Emperyalist/siyonist projenin temel hedefleri arasında öncelikli olan; bölgeyi “devletçikler” temelinde bölmek, direniş güçlerini tasfiye etmek, Filistin davasını baskılamak, Ortadoğu’yu ABD-İsrail borusunun öttüğü bir alan haline getirmektir.

Bu kanlı yıkım planının bölge halklarına ağır bir faturası oldu. Yazık ki, olmaya da devam edecek. Buna rağmen ne emperyalistlerin, ne siyonistlerin, ne Körfez şeyhlerinin gücü direniş eksenini kırmaya yeter. Bu koşullarda halkların emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı birleşik direnişi her zamankinden daha acil daha yaşamsal bir önem taşımaktadır.


 
§