23 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/24

Katar krizi AKP iktidarını sıkıştırıyor
Referandumun ardından düzen siyasetine yeni dizayn
“Adalet Yürüyüşü” üzerine…
Kıvılcımları yangına dönüştürmek elimizde!
Kıdem tazminatının gaspına karşı örgütlü mücadeleyi büyütelim!
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ertelenmesi ve ortalığa saçılan gerçekler
MEB’den Öğretmen Strateji Belgesi’ne güzelleme
Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direniş!
İstanbul’da kamu emekçilerinin direnişi sürüyor
CT’de enjeksiyon bölümü bedellerle çay molasını kazandı
Türk Metal’in anket oyununa işçilerden tepki
Petkim işçileri üretimi durdurdu, giriş çıkışları kapattı
Diam Vitrin işçileri süreçlerini anlattı
Sendikal bürokrasi kadın işçiyi ve kadın sorununu görmüyor
Modern Nazi Kampı: Elsi Elektrik
DGB MYK Haziran Ayı Toplantı Sonuçları
İncirlik krizi ve arka planı
Londra yangını: Kapitalizm diri diri yakıyor!
Hollanda’da koalisyon yine kurulamadı
Yargısız infazlar ülkesi Türkiye
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direniş!

 

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi 100. günü geride bıraktı. Açlık grevi artık kritik bir eşikte. Doktorlara göre geri dönülmez ve kalıcı hasarların oluşacağı evreye girilmiş durumda. Açlık grevi eylemi OHAL ve KHK’lara karşı bir öncü çıkış olarak gündemde durmaya devam ediyor.

Sermaye devleti ise açlık grevini karalamak, gelişen toplumsal desteği baltalamak için birçok yola başvurmuş durumda. Yüksel Caddesi’ndeki eylemlere saldırmaktan Nuriye ve Semih’i “terörist” ilan etmeye, tutuklamaya kadar birçok yola başvurdu. Ancak istediği sonucu alamadığını halen sürmekte olan eylemlerden ve destekten görebiliyoruz.

Ancak AKP’nin istediği sonucu tam anlamıyla alamamış olması bizlerin istediğimiz sonuçları aldığımız anlamına gelmiyor. Şu açıktır ki, açlık grevi eylemleri devletin saldırılarına karşı gerçekleştirilecebilecek eylem biçimlerinden birisidir. Ancak hiçbir eylem biçimi gibi tek başına kazanıma götürmez. Açlık grevinin, saldırının gündemleştirilmesi, direniş kararlılığının gösterilmesi açısından etkili olduğu kadar toplumsal desteği alamadığı, toplumsal muhalefet oluşmadığı koşullarda sonuçsuz kalacağı da açıktır. Burada mücadeleyi kazanıma götürmek açlık grevi başta olmak üzere bir dizi alanda sürmekte olan direnişleri büyütmek ve yaymaktan geçmektedir. Buradaki kastımız açlık grevlerine başlamak değil, toplumsal muhalefeti örgütlemektir. Eğer kitleleri sokağa çıkartabilirsek, toplumsal muhalefeti örgütleyebilirsek açlık grevi kendi misyonunu yerine getirmiş, farkındalık yaratılmasında ve kitlelerin harekete geçirilmesindeki rolünü oynamış olacaktır. Saldırıların karşısında durmanın ve onları geri püskürtmenin yolu kitlelerin öfkesini örgütlemekten ve eylem alanlarına taşımaktan geçmektedir.

Sürecin başından beri KESK’in ve KESK’e hakim olan reformist hareketin tutumu açıktır. Eylemden, sokaktan, direnişten kaçan; beklemeci, diplomasiye ve hukuk alanına sıkışmış bir tutumları vardır. KESK’in içerisindeki devrimci-ilerici güçlerin bu tutumu tanımaması ve direnişler başlatması KESK’i de zorlamaktadır. Bu iyi bir zorlamadır. İhraç edilen on binlerce kamu emekçisini ve KESK’i eyleme, direnişe aktif katılmaya zorlamak gerekmektedir. Sürecin başından beri KESK’in böylesi geri bir tutum alıyor olması saldırıların daha da artmasına ve yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Daha da geç olmadan bu tutum kırılmalıdır.

Bir başka nokta ise açlık grevi üzerinden gelişen hümanist yaklaşımın, Nuriye ve Semih’i yaşatma bakışının tek başına bir sonuç üretmeyeceğinin görülmesidir. Nuriye ve Semih “İşimizi geri istiyoruz!” diyerek açlık grevine başladılar. İşlerinden olmalarına sebep olan OHAL ve KHK’lar olduğu ölçüde, mücadele eksenini de buradan doğru kurabilmek, Nuriye ve Semih’i yaşatmanın yolunun da OHAL ve KHK’lara karşı mücadeleden geçtiğini döne döne vurgulamak gerekmektedir. Nuriye ve Semih’i hümanist yaklaşımla sahiplenenleri da kazanabilmek, mücadelenin bir parçası haline getirebilmek ancak bu zeminde mümkündür.

Unutmamak gerekir ki, AKP bu saldırıları toplumsal muhalefeti geriletmiş olmanın ve 15 Temmuz sonrasında kendi iç hesaplaşmasında kazançlı çıkmanın olanaklarıyla yapabilmektedir. Toplumsal muhalefetin varlığı koşullarında bir dizi saldırıyı rafa kaldırırken bugün bütün bunları bir bir önümüze getirmektedir. Bütün bu saldırılar bir bütünün parçasıdır. Sermaye devleti işçi-emekçilerin ellerindeki son kırıntılara göz dikmiştir ve kamu alanını baştan aşağıya kendi eliyle şekillendirmek istemektedir. Bu saldırılar karşısında durulamazsa, bu saldırılar geri püskürtülemezse bugünkü güç ve olanakları dahi bulamayacağımız zamanlara gitme ihtimali vardır. Bugünden yapılması gereken bir kırılma yaratmaktır. Saldırılara karşı topyekûn bir direniş örgütleyebilmektir. Sermaye devleti bir bütün olarak saldırıyor. Neden biz işçi-emekçiler aynısını yapmıyor, bir bütün olarak karşı koymuyoruz?

 

 

 

 

Avukat görüşü, sağlık durumu nedeniyle yarım kaldı

 

KHK ile açığa alınmasına karşı Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde “İşimi geri istiyorum” diyerek direnişe başlayan ve 9 Mart’tan beri açlık greviyle hakkını arayan Nuriye Gülmen’in 21 Haziran günü avukat görüşünü tamamlayamadığı belirtildi.

Açlık grevinin 76. gününde tutuklanan Gülmen ve Özakça’nın açlık grevi direnişinin 105. günü olan 21 Haziran günü Avukat Selçuk Kozağaçlı, müvekkili Gülmen ile yaptığı görüşmenin direnişçinin sağlık durumu nedeniyle yarım kaldığını duyurdu.

Kozağaçlı Twitter hesabından “Bugün Nuriye ile avukat görüşünü yarıda kesmek zorunda kaldık. Nabzı çok düşük göğsünde sancı ve baskı var” diyerek Gülmen’in sağlık durumunun kritik olduğuna dikkat çekti. Kozağaçlı paylaşımında, “Sesimizi yükseltelim geç olmadan” çağrısı yaptı.

 

 

 

 

Devrimci tutsaklardan Gülmen ve Özakça’ya destek

 

KHK’larla ihraç edilen kamu emekçileri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, açlık grevini tutuklu bulundukları Sincan Hapishanesi’nde sürdürüyor. Sağlık durumları kritik bir evreye girmiş durumda.

Sermaye devletinin bu baskı ve işkencelerine karşı direnişte olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça şahsında tüm ihraç edilen kamu emekçilerine destek amacıyla Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde bulunan TKİP ve DHKP-C dava tutsakları, 21-28 Haziran tarihleri arasında destek açlık grevi yapacaklarını, sermaye devletinin baskı, işkence ve keyfi tutumlarını protesto edeceklerini duyurdular.

Ayrıca bir KDÖ tutsağının da 21-24 Haziran tarihleri arasında destek açlık grevi yapacağı öğrenildi.

 

 

 

 

Gülmen ve Özakça için “yapacak bir şey yok”muş!

 

KHK ile ihraç edilmelerinin ardından Yüksel Caddesi’nde direnişe başlayan ve direnişlerini açlık greviyle sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça hakkında Başbakan Binali Yıldırım açıklamalarda bulundu.

20 Haziran günü, Yunanistan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldırım, Gülmen ve Özakça’nın 9 Mart’tan beri sürdürdüğü açlık grevine ilişkin olarak “Yapacak bir şey yok” dedi.

Yüksel Caddesi’ndeki direnişin ve açlık grevinin toplumsal muhalefet tarafından sahiplenilmesinin ve yayılmasının önünü kesmek için Gülmen ve Özakça’yı tutuklayan devletin başbakanı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce basına yansıyan mektubunun Gülmen ve Özakça’yla ilgili olduğunu belirtti.

Yıldırım, mektubun gündeme gelmesi üzerine yaptığı açıklamada ise şunları söyledi:

Mektup meselesi şu, iki öğretim üyesi açlık grevine başladı. Bunlarla ilgili sayın Kılıçdaroğlu ‘Konuyla ilgilenin, bu arkadaşlara bunlar için tehlike arz etmeden müdahale edin’ diye ricada bulundu. Ben de Başbakan Yardımcımız Nurettin Canikli’yi görevlendirdim. Arkadaşların aileleriyle buluştu görüştü. Eylemi sonlandırmalarını istedi. Burada olumlu bir yaklaşım göremedik. Aileler aksine biz bu eylemlerden gurur duyuyoruz, asla da bırakmayı düşünmüyoruz gibisinden tutum içine girdiler. İstedikleri şu, herhangi bir itiraz komisyonuna girmeden göreve iade edilsinler. Biz de dedik ki komisyona girsinler titiz şekilde değerlendirilir dedik. Başka ne yapabiliriz. Örgüt ilişkisi yüzünden bir gözaltı yapılmış. Ben Başbakan olarak yargısal faaliyetlere ‘kardeşim niye böyle yapıyorsunuz’ diyecek durumda değilim. İnsani bakımdan gereken çalışmaları yaptık. Gördük ki iş ideolojik boyuta taşınmış, yapacak fazla bir şey yok. O yüzden Kemal Kılıçdaroğlu bu örneği vermekle isabetli yaklaşım göstermedi.”


 
§