4 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/30

Savaş, sömürü ve faşist zorbalık dizginlerinden boşalıyor
HDP'nin ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’
Karanlığı yaratanlar, aydınlık günlerin ateşinde yanacaklardır
Yaşam alanlarımızın düşmanları İstanbul’u sele teslim etti!
Almanya ile son krizden yansıyanlar
ITUC raporladı: Türkiye bir sömürü cehennemidir!
Tekstilde ucuz işçilik seferberliği
KHK’lar ve kamu emekçilerinin direnişi
“Tarihsel olarak doğru yerde olduğumuzu düşünüyorum”
Ekim Devrimi 100. yılında Sosyalist devrim mücadelesinde işçi sınıfına yol gösteriyor
Yazaki’de tacize, baskıya, sömürüye son!
İstismara yasal kılıf
Koç’un “geleceğe” yatırımı
“Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”
CIA iş başında: Venezuela’da darbe hazırlığı
Asya-Pasifik: Şiddetlenen kriz coğrafyası
Tek tip kıyafetle amaçlanan işçi ve emekçilere deli gömleği giydirmektir!
İşçi sınıfının generali Engels
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yaşam alanlarımızın düşmanları İstanbul’u sele teslim etti!

 

18 ve 27 Temmuz’da yaşanan şiddetli yağmur ve dolu yağışı ile İstanbul adeta sele teslim oldu. Birçok ev ve iş yerinde su baskınları yaşandı, yaşananlar bunlarla da sınırlı kalmadı. Ana arterler, metrolar, “afet sığınma noktası” olarak tanımlanan Avrasya Tüneli kapandı, toplu taşıma durdu. Çatılar uçtu, vinçler devrildi, çöken duvarın altında kalanlar yaralandı, insanlar sel sularına kapıldı…

İstanbul’da yaşanan “felaket” tablosu ile ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak kısaca ifade etmek gerekirse kent hayatı felce uğradı. Bu “felaket” tablosunun ardından ise uzmanlar çokça konuştu, hayatı felç edenin “süper hücre” olduğu söylendi. İktidar temsilcilerince belediye ve AFAD ekiplerinin gerçekleştirdikleri müdahaleler anlatıldı. Ayrıca belirtmek gerekir ki şiddetli yağmur yağacağı önceden meteoroloji tarafından tahmin edilse de, alınan önlem “vatandaşlara dışarı çıkmayın” uyarısının ötesine geçmedi.

Yakın zamanda yaşananlar İstanbul için ilk de değildi. Yaşanan sel felaketlerinin en akılda kalanlarından bir tanesi de 2009 Eylül’ünde yaşanmış, 7’si servis aracında mahsur kalıp boğularak ölen kadın işçi olmak üzere 31 kişi hayatını kaybetmişti.

Yaşanan sel felaketinin ardından her ne kadar burjuva medya tarafından görmezden gelinip satır aralarında kalsa da, meslek odaları ve bilim insanlarının yaptıkları açıklamalar yaşanan “felaketler”e neyin davetiye çıkarttığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada yaşanan felaketlerin temelindeki rant politikalarına dikkat çekilmekte ve şöyle denilmektedir:

Her şeyden önce bilinmelidir ki, yerleşim yerlerinde yaşanan sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir.

Başta metropoller olmak üzere, Türkiye’deki kent yapılaşması betonlaşma ve asfalt üzerine oluşturulmuştur. Yeşil alanların hızla yapılaşmaya açılması, kent ormanlarının yok edilmesi şehirlerimizin doğal dokusunu ortadan kaldırmıştır. Doğayla barışık olmayan bu kentsel yapılaşma nedeniyle, yağış ve yüzey suları toprak tarafından emilememekte, hızla akışa geçerek şehrin daha alçak kesimlerinde ve alt geçitlerde sel, taşkınlara ve su baskınlarına neden olmaktadır.”

Orman alanlarının ve su rezervlerinin kontrolsüzce tahrip edilmesi, kent planlaması adına öne çıkan algının yüksek binalar ve neredeyse tek bir ağaç bırakmadan tamamen betonlaşan-asfaltlaşan zeminler olması İstanbul’u çoktandır yaşanabilir bir kent olmaktan çıkartmıştır. Sermaye düzeni içerisinde rant politikaları uğruna çarpık ve kontrolsüz bir büyüme yaşayan İstanbul için uluslararası mimari ve kent planlama normlarına ve mevcut imar ve kent planlama kanunlarına uygun olan tek bir müdahaleden bahsetmek neredeyse imkansızdır. Bu tablonun bir sonucu olarak peş peşe yaşanan şiddetli yağışlar İstanbul’u teslim alabilmekte, bir felakete dönüşmektedir.

Kuşkusuz ki İstanbul’da yaşayan işçi ve emekçiler için yaşanan “felaketler” selle sınırlı değildir. Örneğin İstanbul için bir deprem “felaketi” beklenmektedir. Ayrıca Sanayi Devrimi ardından İngiltere işçi sınıfının yaşadığı sağlıksız koşulları aratmayacak konut alanlarında yaşayan, trafik çilesi çeken, bırakalım nitelikli bir yeşil alanı bir çocuk parkından dahi mahrum olan işçi ve emekçiler tarafından İstanbul’un yaşanılamaz bir kent olarak değerlendirilmesi için bir doğal afete-sel felaketine ihtiyaç yoktur.

Kısacası İstanbul’da yaşanan sel felaketi ne ilktir, ne de sermaye iktidarı devam ettiği sürece son olacaktır. Sermaye iktidarına son verilmediği sürece sermaye sahipleri ve onların sözcülüğünü yapan iktidarlar İstanbul’u ranta kurban etmeye ve sel gibi “felaketler”e teslim etmeye devam edeceklerdir.

 

 

 

 

TMMOB: Yaşanan seller doğal afet değildi

 

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 27 Temmuz günü İstanbul ve çevresinde yaşanan sel ve taşkınlara ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada “yerleşim yerlerinde yaşanan sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir” denildi.

TMMOB Yönetim Kurulu’nun açıklamasının ilgili bölümü şöyle:

Yağmur suyunu tutması gereken yeşil alanlar birbiri ardına ortadan kaldırılırken, beton ve asfalt zeminde hızla akışa geçen suyu tahliye etmesi beklenen altyapı, drenaj ve kanalizasyon sistemleri de ihtiyacı karşılamamaktadır. Son yıllarda birbiri ardına yapılan çok katlı binaların ve kentsel dönüşüm uygulamalarının yükünü kaldırmaya uygun altyapı yenilenmesi yapılmamıştır. Altyapı eksikliği, sadece taşkınlara yol açmamakta aynı zamanda metro, metrobüs, tramvay hatlarını da kullanılamaz hale getirmekte, yetersiz paratoner ve yangın önleme sistemleri yangınlara davetiye çıkarmaktadır.

Kentleri teslim alan bu rant politikaları, suların doğal akış yolları olan dere yataklarının ve taşkın alanlarının bile yapılaşmaya açılmasına neden olarak, felaketin boyutlarını daha da arttırmaktadır. Plansız ve çarpık kentleşme, tarım arazileri üzerine kurulan yerleşim yerleri, yok edilen orman alanları, bilinçsizce müdahale edilen dere yatakları ve kıyılar yaşadığımız felaketlerin temel nedenidir. Sorumlu da yağmur suları değil, hükümet ve yerel yönetimlerdir.

 

 

 

 

Kentleşmeden rant elde edenler istifa etsin!”

 

Kuzey Ormanları Savunması, rant odaklı kentleşmeye ilişkin 30 Temmuz günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında Türkiye kentlerinin insan odaklı değil, rant odaklı olarak şekillendirildiğine dikkat çekildi. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen şiddetli yağıştan sonra İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın halka tedbir almaları yönünde söylediği sözlere değinilen açıklamada, yetkililerin ise hiçbir tedbir almadığına dikkat çekildi. Yağış ve sele rağmen mucize eseri can kaybı yaşanmadığına dikkat çekilen açıklamada; şu ifadelere yer verildi: “Kentsel dönüşüm projeleriyle nüfusunu arttırdıkları kentin altyapısını yenilemek yerine işlevsiz projelere vatandaşın cebinden milyarlarca dolar harcayan idareler, vatandaşları lağım suları içinde yüzdürmüş, vatandaşın sağlığını tehlikeye atmıştır.” 

 
§