4 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/30

Savaş, sömürü ve faşist zorbalık dizginlerinden boşalıyor
HDP'nin ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’
Karanlığı yaratanlar, aydınlık günlerin ateşinde yanacaklardır
Yaşam alanlarımızın düşmanları İstanbul’u sele teslim etti!
Almanya ile son krizden yansıyanlar
ITUC raporladı: Türkiye bir sömürü cehennemidir!
Tekstilde ucuz işçilik seferberliği
KHK’lar ve kamu emekçilerinin direnişi
“Tarihsel olarak doğru yerde olduğumuzu düşünüyorum”
Ekim Devrimi 100. yılında Sosyalist devrim mücadelesinde işçi sınıfına yol gösteriyor
Yazaki’de tacize, baskıya, sömürüye son!
İstismara yasal kılıf
Koç’un “geleceğe” yatırımı
“Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”
CIA iş başında: Venezuela’da darbe hazırlığı
Asya-Pasifik: Şiddetlenen kriz coğrafyası
Tek tip kıyafetle amaçlanan işçi ve emekçilere deli gömleği giydirmektir!
İşçi sınıfının generali Engels
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tekstilde ucuz işçilik seferberliği

 

Yüzde 3,4 pay ile dünyanın önde gelen tekstil ve hazır giyim ihracatçılarından olmakla övünen sermaye çevreleri, başta Çin olmak üzere ucuz emek gücüne sahip diğer gelişmekte olan ülkelerin artan rekabet baskısı altında olduklarından sürekli şikayet etmektedir. Çin’in kullandığı ucuz emek gücü ile rekabet edebilmek için aynı ucuz işçiliği Türkiyeli işçilerden beklemektedir.

Bu nedenle, Türkiye için dış ticaret dengesine en çok katkı sağlayan tekstil sektörü, işçi sınıfı açısından ise en kuralsız, güvencesiz, sağlıksız ve yoğun çalışmanın, düşük ücretlerin, aşağılanma ve baskının hakim olduğu bir sektördür.

Yakın zamanda yaşanan birkaç örnek ise bu söylediklerimizi açık bir şekilde göstermeye yetiyor.

Bağcılar’da, üç vardiya şeklinde çalışılan Bektaş Tekstil’de işçilere 12 saat çalışma dayatılıyor. Yemeğinden, temizliğine tüm işler aynı işçilere yaptırılıyor. Resmi tatiller sayılmıyor, yeme içme bile molalarda değil işin yoğunluğuna göre iş başında birkaç dakikaya sığdırılıyor. Hamile kadınlar dahi 12 saat çalıştırılmaya tabii tutuluyor. Aynı işi yapmalarına rağmen kadın işçiler daha düşük ücret alıyor. Alınan ücretler asgari ücret olarak gösterilip, elden tamamlanıyor. Suriyeli ve emekli işçiler sigortasız bir şekilde çalıştırılıyor. Denetimlerde ise işçilere şikayette bulunmamaları yönünde tembihler yapılıyor.

Tekstil işçilerinin yoğun sömürüsü ve en az maliyetle çalıştırılmasına bir diğer örnek ise, Adana’da bulunan Bakırlar Tekstil. İşçiler içme suyundan bile mahrum bırakılıyor. Yeni fabrika kuracak imkanı olan Bakırlar Tekstil fabrikasının musluğu iki aydır akmıyor, işçiler su içemiyor.

İzmir Gaziemir, Ege Serbest Bölge’de bulunan Meris Tekstil’de ise işçilere günde bir kez tuvalet izini veriliyor, mesai ücretleri ödenmiyor. Ücretler asgari ücret üzerinden gösteriliyor. Ücretli izinler gasp ediliyor.

İşçiler bu sorunları bildirmelerine rağmen denetlemenin yapılmadığını, ya da denetimden patronun haberi olup önlem aldığını, denetimcilerin de göstermelik bir geliş yaptıklarını dile getiriyorlar.

Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası’nın örgütlenme çalışması sırasında çoğu fabrikada karşılaştığı işçilerin sigortadan yoksun, asgari geçim indirimi verilmeden çalıştırıldıkları gerçeği de yakın zamanda yaşananlara örnek teşkil ediyor. Öz İplik-İş’in temas ettiği bu fabrikalarda patronlar, işçilerin maaşlarını yatırdıkları hesaba bağlı olarak ek kart çıkartıyor. Maaş zamanı işçinin hesabına, asgari ücret ve asgari geçim indirimi yatıyor, ardından asgari geçim indirimi ek karttan çekiliyor. Yani işçiler asgari ücretin dahi altında çalıştırılıyor. Dahası var, bu durumun devlete yakınlığıyla bilinen bir sendika tarafından Başbakanlık Bilgi İşlem Merkezi’ne (BİMER) bildirilmesine rağmen hiç bir sonuç çıkmıyor. Tek tek belirlenip Çalışma Bakanlığı’na bildirilen fabrikalara da hiçbir işlem yapılmadığı biliniyor. Bunların içerisinde kimi fabrikalara gelen bakanlık müfettişleri ise “iş verenlerin iş imkanı açtığı, işçinin sendikayla işinin olmayacağı” yönlü öğütler sıralayıp geri gidiyor.

Sermayenin işçi sınıfına yönelik sömürü politikası, Ulusal İstihdam Stratejisi’nin (UİS) son açıklanan eylem planında da vurgulandığı gibi; daha fazla esnek çalışma biçimi, daha fazla istihdam, daha fazla rekabet gücü için sermaye ve devlet seferber oluyor, el ele çalışıyor.

Bizlerin üzerinden gerçekleştirilen yoğun üretimle devasa kârlar yapan, dünya rekabet sahnesinde bizlerin canıyla yer alanlara karşı koyacağımız silahlar elbette ki onların elinde bulunan yasalar, mahkemeler, bakanlıklar, müfettişler değil. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, yerli, göçmen, bütün işçiler olarak harcadığımız emek sonucunda çıkardığımız değerler bizim asıl gücümüzdür. Biz üretiyoruz, gücümüzü de buradan alıyoruz. O halde haramilerin emeğimize ve geleceğimize el koymalarına izin vermeyelim, birbirimize ve emeğimize sahip çıkalım.

 

 

 

 

Kamuda TİS görüşmeleri başladı

 

Kamuda 2018-2019 yıllarını kapsayan toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri 1 Ağustos’ta başladı. TİS görüşmeleri kapsamında hükümet yetkilileri ve kamu sendikaları görüştü. Yandaş Memur Sen görüşmelerde kamu emekçilerinin ihraç edilmesini “FETÖ” demagojisiyle savunurken, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) eşbaşkanları ise ihraç edildikleri gerekçesiyle görüşmelere alınmadı. KESK’in heyet üyelerini değiştirme talebini de kabul etmediği öğrenildi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılan görüşmeye Kamu Sen, Memur Sen, “kamu işveren heyeti” ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu katıldı.

Toplantıda konuşan Sarıeroğlu, kamu emekçilerinin haklarının gelişmesi için çalıştıklarını öne sürerken, AKP döneminde kamu emekçilerinin haklarında büyük ilerlemeler olduğunu iddia etti. Sarıeroğlu, kamu emekçilerinin haklarından ne anladıklarını ise “Devletimizin bekası için çok boyutlu mücadeleye devam ediyoruz” sözleriyle ifade etti.

Yandaş sendika Memur Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ise konuşmasını “15 Temmuz, şehit ve gaziler” edebiyatıyla süsledi. 110 bin kamu çalışanının ihraç edilmesini, 30 bininin ise hâlâ açığa alınmış halde olmasını savunan Yalçın “15 Temmuz sonrası alınan tedbirler yerinde tedbirlerdir” dedi. 112 genel, 658 tane de bağlı iş kollarına dair taleplerinin olduğunu söyleyen Yalçın, emekçilerin haklarına dönük saldırılara destek verdiklerini söylemesine karşın “Biz kamu görevlileri olarak külfetten payımıza düşene hep razı olduk. Nimetten payımıza düşen ile ilgili itirazımız var” dedi.

Kamu Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ise “milli gelir” artışına rağmen kamu emekçilerinin gelirden pay alamadıklarını, önceki TİS’te alınan 20 kararın da uygulanmadığını ifade etti.

Konuşmaların ardından TİS görüşmeleri başladı.

 

 

 

 

Tekno Maccaferri’de grev başladı

 

Düzce’de bulunan İtalyan menşeli Tekno Maccaferri ile Birleşik Metal-İş Sendikası arasında süren toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 31 Temmuz’da grev başladı. “Bu iş yerinde grev var!” pankartını fabrikaya asan işçiler sloganlarla greve başladı.

Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Mart ayından bu yana süren görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine greve başladıklarını belirtti. Patronların grev yasaklarına güvenerek işçilerle alay etmeye çalıştıklarını ifade eden Serdaroğlu, Tekno Maccaferri patronuna seslenerek; “Hükümete güvenip insanları greve sürükleme düşünceniz varsa oradan bir sonuç alamazsınız. Hükümet bu grevi yasaklarsa bilin ki burada huzuru ve güveni bulamazsınız” dedi. Fabrika yönetimi grevi engellemek için grev oylaması talep etmiş ve SGK kayıtlarında 37 kişi arttırarak 21 Haziran 2017’de yapılan oylamada greve hayır kararı çıkartmıştı. Sendikanın itiraz başvurusu üzerine Düzce İş Mahkemesi grev oylamasını iptal etmişti.

 
§