4 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/30

Savaş, sömürü ve faşist zorbalık dizginlerinden boşalıyor
HDP'nin ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’
Karanlığı yaratanlar, aydınlık günlerin ateşinde yanacaklardır
Yaşam alanlarımızın düşmanları İstanbul’u sele teslim etti!
Almanya ile son krizden yansıyanlar
ITUC raporladı: Türkiye bir sömürü cehennemidir!
Tekstilde ucuz işçilik seferberliği
KHK’lar ve kamu emekçilerinin direnişi
“Tarihsel olarak doğru yerde olduğumuzu düşünüyorum”
Ekim Devrimi 100. yılında Sosyalist devrim mücadelesinde işçi sınıfına yol gösteriyor
Yazaki’de tacize, baskıya, sömürüye son!
İstismara yasal kılıf
Koç’un “geleceğe” yatırımı
“Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”
CIA iş başında: Venezuela’da darbe hazırlığı
Asya-Pasifik: Şiddetlenen kriz coğrafyası
Tek tip kıyafetle amaçlanan işçi ve emekçilere deli gömleği giydirmektir!
İşçi sınıfının generali Engels
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya ile son krizden yansıyanlar

 

Türkiye’nin Alman şirketleri hakkında soruşturma yürüttüğü yönündeki “iddialar” iki ülke arasındaki gerginliği bir üst boyuta taşıdı. Bunların “iddia” bile değil, “yalan” olduğunu öne süren Türk sermaye devleti şefi Erdoğan’ın büyük lafları ise kısa süre içerisinde yaşanan gelişmelerle boşa düştü. Öyle ki, sözde “yalanlar”a ilişkin açıklama yapan AKP hükümetinin yeni Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Almanya ile yürütülen süreçte bir iletişim sorunu olduğu tespit edilmiştir. Burada yaşanan problemler de bu mekanizmadan kaynaklanmıştır” diyerek, sorunu kabul etmiş oldu. Bozdağ, Alman şirketlerin soruşturulmadığını, ortada bir “iletişim sorunu” olduğunu öne sürse de Erdoğan’ın “İçişleri bakanıma, MİT müsteşarıma sordum, yok böyle bir şey” türünden lafları ve İçişleri Bakanı’nın da benzer yöndeki iddialı sözleri boşa düştü.

Basit bir “iletişim sorunu” mu?

Alman tekellerinin yöneticilerinin AKP şefleriyle doğrudan görüşmesine kadar büyüyen sorunun ne olduğu konusunda Bozdağ şunları söyledi: “İşin aslı şudur; ‘FETÖ’ ile iltisak ve irtibatı nedeniyle 140 Türk şirketiyle ilgili yürütülen soruşturma nedeniyle bu şirketler hakkında İnterpol vasıtasıyla bilgi talebinde bulunulmuştur. Bu şirketler arasında Almanya’da olanlar da vardır. Almanya ile yürütülen süreçte bir iletişim sorunu olduğu tespit edilmiştir. Burada yaşanan problemler de bu mekanizmadan kaynaklanmıştır. Bu iletişim hatası tespit edilmiş ve bu hata nedeniyle Almanya’dan istenen bilgi talebinden sarfı nazar edilmiştir. Bu bilgi talebi hafta sonu geri çekilmiştir. Bu bilgi talebi de Almanya şirketleri ile ilgili değildir. Türk şirketleri ile ilgili yürüyen bir soruşturma kapsamında İnterpol üzerinde yürütülen rutin bir soruşturmadan ibarettir.”

Tartışmalara ilişkin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin açıklaması da iddialı lafların altının boş olduğunun bir diğer ‘itirafı’ oldu. Zeybekçi, Alman siyasetçilerin sert söylemlerini “kınasa” da Alman tekellerinin ve yabancı sermayenin yüreğine su serpmeye çalışarak şunları söyledi:

Almanya’yla yaşadığımız bir olumsuz süreç oldu. Bu da maalesef sorumluluk makamında bir boşluktan kaynaklanan bir soruşturmayla ilgili. Bunun Almanya veya Interpol aracılığıyla diğer ülkelere yansıtılmasında bir sorumsuzluk, bir anlık bir boşluk diyelim. Bununla ilgili düzeltmeler, düzenlemeler yapıldı. Bir daha böyle bir hata asla söz konusu olmayacak.”

Zeybekçi’nin esas vurgusu ise, sermayenin çıkarlarının koruma altında olduğuna yönelik ifadeleri oldu. Türk sermaye devletinin ve güdümündeki AKP’nin emperyalist tekellerin çıkarlarını korumak gibi bir temel sorumluluğunu da gözler önüne seren ifadeler şunlar oldu:

“… Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımlar, Türkiye’ye gelip yatırım yapan, bizimle beraber bu ülkenin kaderini paylaşmak üzere gelip, burada yatırım yapan şirketlerimizin başımızın üzerinde yeri vardır. Artık onlar bizim için aynı kurallara tabi yüzde yüz Türkiye sınırları içinde iştigal eden firmalardır.”

Söz konusu krize ilişkin bir diğer gelişme de Alman tekellerinin yöneticileri ile AKP şefleri arasında gerçekleşen görüşme oldu. Bosch, Siemens, Mercedes, Metro Grup, Thyssen Krupp, Frankfurt Messe, Statkraft, Krone, BASF, PWC, Media Markt ve EBRD yöneticilerinin bulunduğu toplantıya, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile AB Bakanı Ömer Çelik katıldı.

Bu görüşmenin ardından yaptığı açıklamada Yıldırım, görüşmede yabancı sermayenin güvenini tazelemeye çalıştıklarını söylerken, görüşmede Alman sermayedarlarına “hukuki düzenlemeler” yapılacağı ve OHAL’in yakında kalkacağı gibi iddialı “güvenceler” de verildiği basına yansıdı.

Türkiye kapitalizminin emperyalist tekellere bağımlılığı

Bu tablonun işaret ettiği önemli birkaç nokta bulunuyor. Birincisi, ortada gerçekten uydurma bir iddia ya da yalan olsaydı, Erdoğan ve yaverleri İbrahim Kalın, Süleyman Soylu vb.leri tarafından ortaya atılan sert söylemlerin altını boşaltacak şekilde, “ortada bir sorun olduğu” kabul edilmez ve Alman tekellerinin yöneticileriyle böyle ani bir görüşme gerçekleşmezdi. Fakat böyle bir görüşme bir ihtiyaç haline geldi. Çünkü Türkiye’nin “iletişim sorunu” olduğunu öne sürdüğü faaliyetleriyle ilgili, Alman tekellerinin soru işaretlerinin giderilmesi gerekiyordu. Bunun nedenine geçmeden şunu ifade etmek gerekiyor ki, Erdoğan’ın “İçişleri bakanıma, MİT müsteşarıma sordum, yok böyle bir şey” iddiasında bulunduğu yerde, gerçeğin hiç de böyle olmadığının ortaya çıkmış olması, AKP iktidarı içerisindeki krizin su yüzüne çıkmasına vesile oldu.

Öte yandan söz konusu sorun, AKP şeflerinin sermayenin kaygılarını giderme telaşı ve Alman tekelleriyle görüşme ihtiyacı ile bir başka temel noktaya işaret ediyor. Sorunun ortaya çıkması üzerine atılan adımlar, sorunun Türkiye kapitalizmini ciddi bir çöküşe sürükleme potansiyeli taşımasından kaynaklandı.

Görüşmeye katılan tekellerin Türkiye’ye 10 milyar avronun üzerinde ihracat gerçekleştirdikleri ve 20 milyar avronun üzerinde sermaye aktardıkları basına yansırken, sorun, Türkiye kapitalizmini krediler, sıcak para vb. sermaye akışlarıyla ayakta tutan yabancı sermayeyi de doğrudan ilgilendiriyor. Türkiye’de kurulu yabancı sermaye ortaklı büyük şirketlerin -özellikle de otomotiv sektörünün- ihracat pazarlarının, Almanya başta olmak üzere Avrupa olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yabancı sermayeyle yaşanabilecek ciddi bir kriz Türkiye kapitalizmini büyük bir çıkmaza sürükleme potansiyeli taşıyor.

Hal böyleyken, emperyalist tekellerin çıkarlarını daha doğrudan tehdit edecek sorunun önünü almak için AKP şefleri sorunun aslına dair “itiraflar”da bulunarak “reis”lerinin söylemlerinin de altını boşalttılar. Kendilerini ayakta tutan sermayeye güven vermeye yönelik açıklamalar yapan AKP şefleri, bunlar yeterli olmayınca, Alman tekellerinin yöneticileriyle daha doğrudan görüşmek ve hatta hukuki kimi vaatlerde de bulunmak durumunda kaldılar.

AKP’nin yabancı sermayeye güven vermeye dönük hamlelerine karşın Almanya ve AB’de hâlâ tartışmalar giderilebilmiş değil. Görüşmelerin ardından Almanya tarafından, Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulanması yönünde AB içerisinde de tartışmalar yürütülüyor. İlişkilerin seyrini şimdiden kestirmek mümkün olmasa da AB sözcüleri, mali yardımların kesilmesi ve ekonomik yaptırım gibi adımların, ancak daha net ayrışmalarla; üyelik müzakerelerinin resmi olarak askıya alınması ve Türkiye’nin AB sürecinin sonlandırılması gibi gelişmelerle gerçekleşebileceğini söylemiş oldular. AKP şeflerinin, tüm sert söylemlerine rağmen, hâlâ daha AB üyeliğini stratejik hedef olarak tanımlamaları, Gümrük Birliği anlaşmasını pekiştirme talepleri, AB’den daha fazla yardım beklentileri, gerilimler olsa da Türkiye’nin AB kapısında dilenmeye devam ettiğini gözler önüne seriyor. Zira yukarıda da altını çizdiğimiz üzere, Türkiye kapitalizminin ayakta durmasını sağlayan önemli bir payı başta Almanya olmak üzere AB ülkeleriyle kurmuş olduğu ekonomik ilişkiler oluşturuyor.

Tablonun işaret ettiği üçüncü bir nokta da AKP iktidarının “FETÖ” demagojisi üzerineydi. Kökleri Türkiye’de olduğu kadar uluslararası alanda da çok daha derinlerde olan cemaate Erdoğan AKP’sinin dokunabileceği sınırlar bir kez daha görüldü. AKP’nin cemaate yönelik kimi adımları, ABD emperyalizminin çıkarlarına dokunduğu yerde, bu konuyla ilgili sert söylemler yumuşatılmış ve bu konu üzerinden yaşanan gerginlik kısa sürede ötelenmişti. AKP iktidarı bu konuda açık bir şekilde geri adım atmıştı. Benzer bir sınırlılık şimdi de Alman tekelleriyle yaşanan sorun üzerinden ortaya çıkmış oldu.

“FETÖ” ve darbe girişimini bahane ederek Türkiye’de kendi iktidarını pekiştirmeye yönelen; toplumsal muhalefeti OHAL ve faşist dikta rejimiyle ezmeye çalışan Erdoğan AKP’si, cemaat ile kurduğu köklü ilişkiler sayesinde bugünlere geldiğini ortaya dökmediği gibi, cemaatin emperyalist tekeller ve onların egemenliğindeki kurumlarla olan bağlarına da dokunmayacağının güvencesini vermiştir.

Ve son olarak Erdoğan’ın “İçişleri bakanıma, MİT müsteşarıma sordum, yok böyle bir şey” iddiasında bulunduğu yerde, gerçeğin hiç de böyle olmadığının ortaya çıkmış olması, AKP iktidarının içsel zayıflığının, dikiş tutmayan çatlaklarının bir yansımasıdır. Kendisini çevreleyen basınç büyüdükçe, özellikle de kaçınılmaz olarak gelişecek sınıf ve emekçi kitle hareketinin yaratacağı sarsıntılar vuku bulduğunda, dinci-gerici iktidarın köhne bir harabe gibi yerle bir olması engellenemeyecektir.

 
§