18 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/32

Sermaye iktidarı baskıyı yoğunlaştırıyor
Düzen partilerinin seçim hazırlıkları başladı
İşine-ekmeğine sahip çıkan herkes “terörist”
Kamu hareketinde yaşanan gelişmeler üzerine… - 1
İstanbul’da ihraçlara karşı direniş sürüyor
Birleşik Metal-İş’in MESS Sözleşme Taslağı
TİS sürecinde mevcut sendikal düzen ve sınıf mücadelesi
TİS süreçleri ve görevler
Ekim Devrimi’nde işçi sınıfının belirleyici rolü üzerine
Türk Metal “Kadın Kolları” ile neyi hedefliyor?
Göçmen çocuk emeği sömürüsü
Asya-Pasifik’te gerilim had safhada
Barzani’nin bağımsızlık referandumu üzerine
ABD müdahalesi ve Venezuela’da yol ayrımı
Büyüyen korkuları, irademizi biliyor!
“Güzel kokular saçan bir yasemin demeti”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ekim Devrimi’nde işçi sınıfının belirleyici rolü üzerine

 

Fabrika çevrelerine gelince… Bizim için bunlar son derece önemli: Hareketin asıl gücü büyük fabrikalardaki işçilerin örgütlenmesinde yatıyor, çünkü büyük fabrikalar (ve imalathaneler) sadece sayıca değil, daha da önemlisi, etki, gelişme ve savaşma yeteneği ile işçi sınıfının en üstün kesimlerini kapsıyor. Her fabrika bir kalemiz olmalıdır.”(1)

Devrimlerin temel sorunu giderek gericileşen, gelişimin önünde aşılması gereken bir engele dönüşen, ölmekte olan egemen sistemi yıkmak, yerine başka bir sınıfın iktidarını kurmaktır. Her devrim, kitlelerin muazzam gücünü harekete geçirir. Ancak kurulacak yeni sistemin niteliği, devrime önderlik ederek iktidarı ele geçiren sınıfın tarihsel konumu ve çıkarları tarafından belirlenir. Bu bağlamda emekçi kitlelerin gerçek özlem ve taleplerini karşılamaya odaklanan ilk toplumsal devrim Paris Komünü olmuştur.

Feodal kast sistemine karşı savaşırken emekçilerin desteğine ihtiyaç duyan burjuvazi, en azından bir dönem için “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” şiarlarını yükseltti. Tabii bu şiarların hiçbirini yerine getirmedi, getiremezdi de. Zira varlığı üretim araçlarının özel mülkiyeti ve insanın insan tarafından sömürüsüne dayanan her sınıf, doğası gereği “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” gibi yüce ideallere düşmandır. Oysa “göğün fethi” için ayağa kalkan Paris proletaryası üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırıp, sömürünün bütün biçimlerini tarihin çöplüğüne atarak bu idealleri gerçekleştirmeye odaklanmıştır.

Kısa ömürlü Paris Komünü’nden sonra tarihin akışını değiştiren esas büyük sıçrama, Ekim Devrimi ile gerçekleşti. Devrimci önderliğini Bolşevik Parti’de bulan Çarlık Rusya’sı proletaryası, gerçekleştirdiği devrimle hem feodal kast sisteminden baki kalan sorunları hızla çözdü hem sosyalist inşa için kolları sıvadı. Toprak ve barış talep eden yoksul köylülükle askerlerin desteğini kazanan işçi sınıfı, sömürücü sınıfların tümüne bayrak açarak, tarihte yeni bir çığır açma onuruna kavuştu.

Bolşevik Parti’nin inşasından 1905 Devrimi’ne, Şubat Devrimi’nden Ekim Devrimi’ne, iç savaştan sosyalist inşaya uzanan soluk soluğa mücadelenin her aşamasında işçi sınıfı belirleyici bir rol oynamıştır. İlk iki devrimde küçük-burjuva demokratları olan Menşevikler ile Sosyalist Devrimciler’in rolü olsa da Ekim Devrimi’nin emekçi sınıf karakteri her yönüyle belirgindi. Öyle ki, işçi sınıfı bu devrim sürecinde hem burjuvazi ile çarlığın kalıntılarına hem geçici hükümette yer alan Menşevikler’le Sosyalist Devrimciler’in sağ kanadına karşı mücadele etmek zorunda kaldı. Küçük burjuva demokratların bile Ekim Devrimi’ne karşı cephe almaları, bu devrimin sağlam proleter karakteriyle doğrudan bağlantılıdır. Zira proleter devrim, özel mülkiyet dünyasından kopamayan, ufku kapitalizmin ötesine uzanamayan küçük-burjuva demokratları bile dehşete düşüren bir altüst oluştur.

Geleceği temsil eden sınıfın içinde

1890’lı yıllar Rusya’sı kapitalizmin gelişiminin sınırlı olduğu, işçi sınıfının henüz tarih sahnesinde belirgin yer tutamadığı bir dönemdi. Sol hareket içinde dönemin güçlü halkçı akımı Narodnikler belirleyici konumdadır. Marksist akım, Plehanov başta olmak üzere sınırlı sayıda aydın tarafından temsil ediliyordu. Plehanov 1882 yılında Narodnizm’den kopup Marksizm’e yöneldi. 1883 yılında ise Emeğin Kurtuluşu Grubu kuruldu. Lenin kuşağının yetişmesinde önemli bir rol oynasa da siyasal yaşamda bu grubun etkisi sınırlı kaldı.

O dönemde Narodnik hareket çok saygındı. Devrimci militanları gençliğin idolüydü. Nitekim dönemin sol eğilimli gençlerinin çoğu bu akımın etkisindeydi. Çarlara, generallere, bakanlara suikastler düzenleyen Narodnik militanların gözü pekliği, despot rejime karşı tepkili herkesin sempatisini kazanıyordu. Lenin’in abisi Aleksandr İlyiç Ulyanov, 8 Mayıs 1887’de çarı öldürmeye teşebbüsten idam edildi. Haliyle Lenin de Marksist olmadan önce Narodnizm’in etkisi altındaydı.

1893 Ağustos’unda Petersburg’a geçen Lenin, öncesinde Kapital’i incelme fırsatı bulmuş ve marksist olmuştu. Bundan dolayı Petersburg’daki ilk işi sosyal demokrat çevreleri bulup ilişki kurmak oldu. Nitekim “Lenin 1919’da bir anketi cevaplarken, sosyal demokrat (o zamanlardaki anlamıyla Marksist) olmasının yılını açık bir şekilde 1893 olarak belirtir. 1920’deki diğer bir ankette, ne zaman devrimci harekete katıldığı sorusuna, ‘1892-1893’ diye cevap verir.”(2)

Sosyal demokratlarla hareket eden Lenin, işçilerin devam ettiği “Akşam Pazar Okulu”nda dersler verir. Lenin’le bu dönemde tanışan Krupskaya anılarında bu okullar için şöyle der: “O günlerde Akşam Pazar Okulu işçi sınıfının günlük yaşantısını, çalışma koşullarının ve kitlelerin ruhsal durumunu incelemek için bulunmaz bir olanaktı. Smolenskaya Okulu’nda, buraya bağlı akşam teknik bölümüyle Kadın ve Obukhovo Okulları’nı saymazsak altı yüz öğrenci vardı…”(3)

Devrimci siyasal yaşama işçi sınıfının eğitimiyle başlayan Lenin, halkçı akıma karşı ideolojik mücadeleyi de başlatır. Büyük bir ülkede henüz küçük bir azınlıktan ibaret olan işçi sınıfının buna rağmen geleceği temsil eden sınıf olduğunu marksist yöntemle ortaya koyan eserlere imza atan Lenin, tüm siyasal yaşamı boyunca bu çizgide ilerledi.

Parti inşa sürecinde, 1905 Devrimi’nde, Duma seçimlerinde, gericilik yıllarında, 1912-14 devrimci dalgasının kabardığı dönemde, Şubat-Ekim arası dönemde, devrimin zafere ulaşmasında, gericiliğe ve emperyalizme karşı iç savaşta, sosyalist inşa sürecinde… Tüm bu kritik aşamalarda proletaryanın sorun, talep ve özlemlerinden hareketle taktik-politika belirleyen Lenin, devrimci sınıfın bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve belirlenmiş hedefler uğruna mücadele etmesi için çaba harcamış, partiyi de bu uğurda seferber etmiştir.

1905 Devrimi’ne doğru

Rusya’da toplumsal hareket 1901 yılında öğrenci gençliğin eylemleriyle canlanmaya başlıyordu. Öncesinde 1899’da Petersburg polisinin zorbalığına karşı ülke çapında bir üniversite boykotu gerçekleştirildi. Katılım 5 binle sınırlı kalsa da eylem etkili oldu. 1901’de ise Moskova başta olmak üzere çok sayıda kentte öğrenci eylemleri yapıldı. Katılım on binlere ulaşıyordu. İşçilerin gençliği desteklemek için sokaklara inmesiyle hareket daha canlı, daha militan bir niteliğe büründü.

1901 yılı 23-26 Şubat’ında Moskova’daki gösteriler daha kitlesel, daha görkemli bir düzey kazandı. “Buna katılan on binlerce işçi kırbaçlarıyla üzerlerine saldıran Kazakları defalarca püskürttüler. Moskova sokaklarında ilk defa barikatlar yükseldi.”(4)

İşçilere yönelen polis ve ordu şiddeti, fabrikalardaki öfkeyi büyüttü. 1 Mayıs 1901’de St. Petersburg’un Vyborg bölgesinde bulunan Obukhov ordu levazım fabrikasındaki grevi kırmak için fabrika askeri kuşatmaya alınarak 800 işçi tutuklandı. 1902’de Rostovan-Don’da demiryolu işçileriyle birçok fabrikada grevler gerçekleştiriliyordu. 1903’te ise güçlü bir sınıf hareketinin ilk dalgaları belirginleşiyordu:

Temmuz 1903’te ise yeni bir grev dalgası yükseldi ve bu defaki dalga tek bir şehir ile sınırlı kalmadı. Ukrayna’nın ve Transkafasya’nın tamamına yayıldı. Bakü’de, Tiþis’te, Odessa’da, Nikolayev’de, Kiev’de, Elizavetgrad’da, Ekaterinoslav’da ve Kerç’te siyasi grevler patlak verdi. Bunlara 250.000 civarında işçi katıldı. Bu grevler sırasında yapılan devrimci gösteriler polis ve ordu tarafından vahşice bastırıldı.”(4)

İşçi sınıfının mücadelede tuttuğu kritik yer, bu dönemde özgürlük mücadelesinde devlete karşı suç işlemekten yargılananlar arasında işçilerin açık ara farkla öne geçmelerinden de anlaşılıyor. Öyle ki, bu oran 1905’te %47,4’e ulaşmıştı.

Kitlesel eylemler gerçekleştiren işçi sınıfı, sosyal demokratlarla bağ kuruyor ve yerel örgütlerini oluşturarak siyasal mücadelede de etkin bir şekilde yer alıyordu. Partinin kuruluş sürecinde Lenin liderliğinde kurulan Iskra gazetesine onlarca komiteden destek geliyordu.

Iskra birbiri ardından komiteleri kendi saflarına kazandı: Aralık 1902’de Nijni-Novgorod Komitesi; Ocak 1903’te Saratov Komitesi, Şubat ayında Kuzeyli İşçiler Birliği; Mart ayında Don Komitesi (Rostov), Sibiryalı İşçiler Birliği, Kazan ve Ufa Komiteleri; Nisan ayında Tula, Odessa ve Irkutsk Komiteleri ve Mayıs ayında Güney Rusya Maden İşçileri Sendikası ve Ekaterinoslav Komitesi.”(5)

Görüldüğü üzere parti, kuruluş sürecinden itibaren sınıfla güçlü örgütsel bağlar geliştirmiştir. Bu güçlü sınıfsal desteğe rağmen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP), Bolşeviklerle Menşevikler arasında bölündü. Devrimci kanat ile reformist kanat arasında kaçınılmaz olan bu bölünmenin, ilk aşamada sınıf hareketine olumsuz etkileri de oldu. Buna rağmen hareket kendi mecrasında akmaya devam etti. Egemenleri korkutacak bir boyut kazanmaya başlayan hareketi önleme kaygısının, Rusya-Japonya savaşının başlatılmasındaki önemli nedenlerden biri olduğu söylenir. “Devrim dalgasını önleyebilmek için küçük, başarılı bir savaşa ihtiyacımız var” sözünün dönemin başbakanı Plehve’ye atfedilmesi, çarlık rejimindeki korkunun boyutu hakkında fikir veriyor.

Sınıf hareketini hedefinden saptırmak için özel bir çaba sarf eden çarlık rejimi, dönemin Moskova Jandarma Şefi Zubatov’dan adını alan “Zubatovizm” diye bir “sendikacılık” hareketi başlatır. Polis denetiminde kurulan derneklerle devrimci sınıf çalışmasının önünü kesmeyi hedefleyen rejim, ummadığı bir sonuçla karşılar. Çünkü işçiler, yasal olan Zubatov örgütlerini grevler örgütlemek ve taleplerini dile getirmek için kullanırlar. Hatta bazı grevlerde işçiler siyasal talepler yükseltmeye başlar.

Bu silahın ters tepmesi üzerine çarlık dernekleri kapatır. Zubatov’u da sürgüne yollar. Ancak çarlık bu kirli silahı kullanmaktan vazgeçemez. İkinci hamlede bir cezaevi papazı olan ve Zubatov’un himayesi altında bulunan Gapon devreye girer. Bu girişim de kısa sürede ters teper. Nitekim 1905 Devrimi’nin patlak vermesine vesile olan Kanlı Pazar katliamının gerçekleştirildiği eylem, Gapon önderliğinde başlamıştı.

Petersburg’da bulunan 12 bin işçinin çalıştığı büyük Putilov makine işletmeleri, Gapon’un derneğine üye olan dört işçi önderinin işten atılmasıyla karışır. Bu vesileyle başlayan hareket, sekiz saatlik iş günü, asgari ücret uygulamasının başlatılması, çalışma koşullarının düzeltilmesi, ücretsiz sağlık yardımı gibi taleplerle genişler ve kısa sürede kentteki tüm önemli fabrika ve işletmelerin işçileri tarafından da desteklenir.

3 Ocak’ta başlayan Putilov grevi 7 Ocak’ta St. Petersburg çapında bir genel greve dönüşür. Sadece tüm büyük fabrikalarda değil, birçok küçük atölyede de iş durdurulur. Resmi raporlar bile greve katılımın 100 ila 150 bin arasında olduğunu kaydediyor. Lenin, “Rusya hiçbir zaman böylesine muazzam bir sınıf mücadelesi patlamasına daha şahit olmamıştı” der.

Olayların büyümesi üzerine Gapon’un bir dilekçe ile işçilerin şikayetlerinin düzeltilmesi için çara yalvarması polis tarafından da kabul edildi. Dualar ve ilahiler söyleyen işçiler dizlerinin üzerine eğilerek dilekçeyi çara vereceklerdi. Eyleme müdahale eden sosyal demokratlar, “işçilere toplanma özgürlüğü, kilise ile devletin ayrılması, Rus-Japon savaşına son verilmesi, bir Kurucu Meclis çağrılması”(6) gibi siyasi taleplerin listeye eklenmesini sağlarlar.

9 Ocak Pazar günü 200 bin Petersburg işçisi, Papaz Gapon önderliğinde yürüyüşe geçer. Kışlık Saray’a vardıklarında karşılarında çarı değil, onun cellatlarını bulurlar. Binden fazla işçiyi katleden askerler, iki bin işçiyi de yaralar. Kanla hareketi ezebileceğini hesaplayan çar, devrim yangınının daha da yayılmasına katkıda bulunur. Katliamla kanlı yüzü deşifre olan çarlık rejimi, (Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın bugün grevci işçileri “terörist” ilan etmesi gibi) işçileri İngiliz-Japon ajanlığıyla suçlar.

Bir fabrikada başlayan hareketin 1905 Devrimi’ne sıçraması, çarlık rejimini yıkmaya yetmese de ciddi bir şekilde sarstı. Şubat ve Ekim devrimleri için ciddi deneyimler bırakan bu devrim, büyük ölçüde işçi sınıfının eseri olmuştur. İşçi sınıfının açığa çıkan muazzam devrimci enerjisine dikkat çeken Lenin, sosyal demokratların önderlik konusunda yetersiz kaldıklarını da vurgular.

Koyu gericiliğe rağmen yeni dalga

Yarattığı miras ve deneyimlere rağmen, 1905 Devrimi’ni koyu bir gericilik dönemi izler. Hem sınıf hareketi geri çekilir hem devrimci sınıf partisi ciddi darbeler alır. Bu karanlık döneme rağmen 1911’de işçi sınıfı yeniden hareketlenmeye başlar. 100 bini aşkın işçinin greve çıktığı bu yıl, 1912’de yükselecek dalganın başlangıcı olur.

4 Nisan 1912’de 6 bin işçinin Lena altın madeninde başlattığı grev, yine kanla bastırıldı. Bu olayda jandarma 500’ü aşkın işçiyi katletti veya yaraladı. Katliam emrini veren hükümet, kaba bir küstahlıkla katliamcı politikanın devam edeceği tehdidini savurdu. Buna rağmen Rusya işçi sınıfının Lena olayına gösterdiği tepki, tehditlerin ters teptiğini gösterir.

Katliamın ardından “Ülkenin her bir tarafında sokak gösterileri, toplantılar ve protesto eylemleri yapıldı. Protesto grevlerine 300 bin kadar işçi katıldı. Bu grevler 400 bin işçinin katıldığı 1 Mayıs greviyle birleşti ve diğer siyasi grevler bunları takip etti.”(7)

Yükselen sınıf hareketi karşısında acze düşen rejim, Kasım 1913’te Petersburg’daki Obukhov işletmelerinde altı öncü işçiyi tutuklar. Gerekçe; “toplum için gerekli fabrikalarda grevleri yasaklayan yasayı ihlal etmek.” Tutuklu işçilerle dayanışma için 100 bin işçi greve çıkar. Mahkeme binası önünde militan bir gösteri yapan işçiler, örgütlenme hakkı önündeki engellerin kaldırılmasını talep eder.

1 Mayıs 1914’te yüz binlerce işçi greve çıkarken, tutuklu işçilerin Mayıs ayında mahkemeleri başladığında, bir kez daha 100 bini aşkın işçinin katılımıyla bir protesto grevi gerçekleştirilir. Aynı yıl Kasım ayında ise, Dördüncü Duma’nın açıldığı gün 180 bin işçi greve çıkar.

1914’ün ilk yarısında greve katılan işçi sayısı 1 milyon 425 bine ulaşmış, bunların 1 milyon 59 bini siyasi taleplerle greve gitmişti. Oysa 1905 boyunca siyasi grevlere katılan toplam işçi sayısı 1 milyon 843 bindi. Yani sınıf hareketi yeni bir devrime doğru akıyordu. Ancak emperyalist paylaşım savaşı bunun önünü kesti.

Parti için sağlam sınıf temeli

Savaşla kesilen dalganın mirası hem Şubat hem Ekim devrimlerinde etkin bir rol oynayan bir öncü işçi kuşağının Bolşeviklerin çabalarıyla eğitilmesi oldu. Denebilir ki partinin sağlam sınıf zeminine tam oturması, bu dönemde gerçekleşti. Bu süreçte gerçekleşen Duma seçimleri, yeni gelişen sendikal hareket, Pravda gazetesinin yayınlanması ve çarlığın işçileri teskin etmek için oluşturduğu Sigorta Fonları’nın Bolşevikler tarafından etkin, yaratıcı ve cesurca kullanılmaları, partiyi maddi toplumsal zeminine yerleştirmiştir. Nitekim Mayıs 1914’te Lenin, bir yazısında şöyle der: “Genç Rus işçileri, artık Rusya’daki örgütlü marksistlerin onda dokuzunu oluşturuyor.”

Siyasi talepli grevlerin baskın olduğu bu dönemde gerçekleşen Duma seçimlerinde işçi sınıfı ezici bir çoğunlukla Bolşevik adayları destekler. Örneğin, Menşevikler 136 bin sanayi işçisinin oyunu alırken, Bolşevik adaylara oy veren sanayi işçisi sayısı 1 milyon 144 bindir. Bolşevik milletvekillerinin Duma’yı mücadelenin etkin bir aracı olarak kullanmaları, hem sınıf hareketinin gelişmesinde hem öncü genç işçi kuşağının parti saflarına kazanılmasında etkin bir rol oynar.

Bu dönemde şekillenen sendikalarda da Bolşeviklerin etkin olduğu gözleniyor. Başta ünlü Putilov olmak üzere birçok büyük işletmede ‘Pravdacı’ diye anılan Bolşevik işçiler sendikalarda yönetime seçiliyor.

Bu dönemde çarlık polisinin yoğun baskılarına rağmen, işçilerin de yaratıcı katkılarıyla legal yayınlanan Pravda gazetesi, adeta sınıf ve parti çalışmasının merkezi haline geliyor. Duma’daki Bolşevikler gazetenin yayınlanmasında etkili bir rol oynasalar da bu zemini partiye sağlayan, yükselen sınıf hareketi dalgasıdır. O dönemde binlerce işçi grubu Pravda’yı destekliyordu.

Çarlığın oluşturduğu Sosyal Sigortalar Kurumu da Bolşeviklerin etkin olduğu bir diğer önemli mevzi işlevi gördü. Bu kurumlar aracılığıyla binlerce işçiye ulaşan Bolşevikler, Pravda’nın da katkılarıyla, sınıf içinde yaygın ilişki ağları örebildiler. Savaş koşullarında bütün araçlarını yitiren Bolşevikler, Okhrana ajanlarının sıkı takiplerine rağmen, sigorta kurumlarındaki mevzileri kullanarak işçi sınıfıyla teması sürdürebilmişlerdir.

İki yılla sınırlı kalan bu zaman diliminde Bolşevikler, Lenin’in aktif katkılarıyla geliştirdikleri yaratıcı taktik politikalar ve sözünü ettiğimiz araçları etkin bir şekilde kullanarak, güçlü bir sınıf partisi haline gelebildiler. Savaşın yarattığı kesinti ve Şubat Devrimi’nin ardından Menşeviklerle Sosyalist Devrimciler’in sınıf içinde etkili hale gelmelerine rağmen, Bolşevikler bu dönem eğittikleri öncü kuşakla yeniden buluşmakta güçlük çekmediler. Bu işçi kuşağının Şubat ve Ekim Devrimi’nde etkin bir rol oynadığı, iç savaşın kazanılmasında ise belirleyici bir rol oynadığı, farklı tarihçiler tarafından da dile getiriliyor. Bu sınıfsal zemin, ağır baskılara, etkili polis darbelerine rağmen Bolşevik Parti’nin ayakta kalmasını da sağlamıştır. Bu öyle bir zemindir ki Ocak 1917’de Bolşevik Parti üyelerinin %62.2’si işçidir.

Şubat’tan Ekim’e

Üç yıl süren emperyalist savaş bitmeden Rusya’da işçi sınıfı hareketi dalgası yeniden kabardı. 8 Mart eylemiyle başlayan süreç bir hafta gibi kısa bir sürede çarlığı devirdi. Kimsenin ummadığı bir zamanda, hayal edilmeyecek kadar kısa bir sürede çarlığı yıkan Şubat Devrimi’nin belirleyici gücü işçi sınıfıydı. Savaştan bıkmış (çoğunluğu üniformalı köylü olan) askerler ile açlıkla yüz yüze bulunan yoksul köylüler de etkin bir şekilde sahnedeydi. Nitekim işçi, asker ve köylü vekilleri Sovyetleri, ikili iktidarın bir tarafı olarak öne çıkar. Bu süreçte etkili olan ve hareketi sürükleyen özellikle Petersburg ve Moskova’daki işçi Sovyetleridir. İşçiler ilk dönem Menşeviklerle Sosyalist Devrimciler’in etkisinde olsalar da, bu küçük burjuva demokratların dar dünyalarına sığmadılar. Birkaç ay gibi kısa bir sürede öncü işçi kuşaklarının büyük oranda Bolşevikleri desteklemeye başlaması, öncü işçilerin bu akımlardan çok daha ileride olduğunu kanıtladı.

Sovyetlerin yanı sıra Şubat Devrimi devam ederken Fabrika Komiteleri’nin kurulması hem işçi sınıfının örgütlülüğünü pekiştirdi hem inisiyatifini muazzam noktaya ulaştırdı. Burjuvazi ile küçük burjuva demokratlarının koalisyonu olan Geçici Hükümet’i sıkıştıran Fabrika Komiteleri, ilkin Petersburg’da kuruldu, kısa sürede Moskova’ya sıçradı, ardından ülkeye yayıldı. Kapitalistlere adeta kök söktüren Fabrika Komiteleri, Geçici Hükümet’in de kabusu oldular. Hem Menşevikler hem Sosyalist Devrimciler işçilerin inisiyatifini kırmaya çalışıyor ancak muvaffak olamıyorlardı. Fabrika Komiteleri, Ekim Devrimi’nin arifesinde adeta kapitalistleri mülksüzleştirmeye başlamışlardı. Bolşevikleri destekleyen komiteler, Ekim ayaklanmasına da aktif destek verdiler. Bu komiteler proletarya iktidarının temel dayanaklarını da oluşturdular.

Bu arada ilk günlerde Nisan Tezleri’ne itiraz eden Bolşevikler ise biraz zaman kaybetseler de Lenin’in partiyi kendi çizgisine kazanmasıyla bu sorun esası yönünden aşılıyordu. Parti programını değiştiren Bolşeviklerin hedefinde artık burjuvazinin kendisi vardı. Süreci sosyalist devrime doğru örgütlemeye başlayan Bolşeviklerin etkin siyasal önderliği, yaratıcı taktiklerle, sınıfın nabzını hayatın akışı içinde tutan cüretleri ile kısa sürede sınıfın öncülerini parti saflarına kazanmayı başardı.

Haziran ayında yapılan gösteriler, kitlelerin Bolşevik sloganları benimsediğini gösterdi. Sınıfın ileri kesimleri Temmuz’da silahlı ayaklanmaya kalkıştığında seferber olan Bolşevikler, yenilmesi kaçınılmaz olan bu kalkışmayı güçbela durdurabildiler. Buna rağmen Temmuz kalkışmasını fırsata çevirmek için adeta çırpınan küçük burjuva demokratları, ittifak yaptıkları burjuvazi ile Bolşeviklere hücum ettiler. Lenin’e karşı iğrenç bir karalama kampanyası başlatan bu koalisyon, çok sayıda Bolşevik lideri tutukladı. Proleter bir devrim korkusuyla titreyen Geçici Hükümet, terör estirerek Bolşevikleri sindirip işçi sınıfını denetim altına alabileceğini varsayıyordu...

Gelişmeler, bir kez daha tersi yönde oldu. Sınıfın ileri kesimleri günden güne Bolşeviklere yaklaşırken, burjuvaziyle ittifak kuran Menşevikler’le Sosyalist Devrimciler’den uzaklaştı. Kritik tarihi an yaklaşırken, sınıfların safları belirginleşmeye başladı. Proletarya hedefe doğru Bolşevik Parti’yle yürüme konusunda netleşirken, parti ise toplumsal dayanağını, yani programını hayata geçirebilecek olan maddi kuvveti işçi sınıfını kazanarak yaratmıştı. Nitekim sonraki bütün kritik aşamalarda öncü partisiyle birlikte mücadele eden proletarya, kendisine yakışan tarihsel misyonu hakkıyla yerine getirmiştir.

Geçici Hükümet’in gücü yetseydi Lenin başta olmak üzere Bolşevik önderliği ortadan kaldırabilirdi. Ancak hem partinin çarlık zulmü altında çelikleşmiş yapısı hem iktidarın hareket alanını sınırlayan Sovyetler ve Fabrika Komiteleri buna fırsat vermedi. Ekim günleri yaklaştığında işçi sınıfının devrimci partisi önderliğinde iktidarı ele geçirmesinin koşulları olgunlaşmıştı. Artık sorun uygun anda harekete geçmeye bağlıydı. Saklandığı yerden gönderdiği mesajların karşılık bulmadığını gören Lenin, gizli yollarla Petersburg’a gelerek ayaklanmayı bizzat yönetti. Bu en kritik anda da gücünü proletaryadan alan Lenin, ayaklanmanın zafere ulaşacağından kuşku duymuyordu. Nitekim ayaklanma çok az kayıpla, kısa sürede zafere ulaşarak, işçi sınıfının iktidarını inşa sürecini başlatmıştır.

Bu süreçte sınıf, lider ve partinin gelişimi arasında dolaysız diyalektik bağlar vardı. Devrimci bir sınıf hareketinin olmadığı yerde Lenin ya da Bolşevik Parti’nin tarihte çığır açan bir rol oynamaları mümkün olmazdı. Buna karşın Bolşeviklerin ve Lenin’in devrimci önderliğinden yoksun kalan Rus proletaryasının da eşsiz bir devrimi zafere ulaştırması mümkün olmazdı. Sınıf partisini, parti liderini yarattığı gibi, lider de parti ve sınıfı şekillendirmede eşsiz bir rol oynamıştır. Bu noktada belirtelim ki, sınıfla öncünün birliğinin bu en ileri örneği, halen dünya işçi sınıfı ve komünistler için zengin deneyim ve derslerle doludur.

Devrimin zaferinden sonra yeni bir dönem, proletarya diktatörlüğü dönemi başlamıştır.

Proletarya diktatörlüğünün ereği sosyalizmi kurmak, toplumun sınıflara bölünmesine son vermek, tüm toplum üyelerini emekçi duruma getirmek ve insanın insan tarafından her türlü sömürülme olanağını ortadan kaldırmaktır.”(8)

Devrime doğru akan süreçte olduğu gibi, yeni toplumu kurma mücadelesinde de kritik rolü işçi sınıfı oynadı. Devrimi savunurken iç savaşta proletaryanın ağır bedeller ödeyerek zayıflaması, Bolşevik Parti’nin de Sovyet yönetiminin de karşılaştıkları temel sorunların kaynağı oldu. Bununla birlikte hem Ekim Devrimi’nin eşsiz onurunun taşıyıcıları hem sosyalizmi inşa süreciyle tarihte eşine rastlanmayan büyük kazanımların yaratıcıları proletarya ile komünistlerdir.

Kaynaklar:

(1)Tony Cliff, Lenin I, sf. 101, Z yayınları

(2) a.g.e., sf. 20

(3) N. Krupskaya, Lenin üzerine anılar, sf. 21, Bolşevik Partizan yayınları

(4) Cliff, a.g.e, sf. 107

(5) a.g.e., sf. 112-13

(6) a.g.e., sf. 164

(7) a.g.e., sf. 335

(8) Lenin, Ekim Devrimi Dosyası, sf. 323, Sol yayınları


 
§