24 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/45

Sermaye düzeni krizin faturasını emekçilere ödetmeye hazırlanıyor!
Kuklaların isyanı!
Ekim Devrimi’nin 100. yılı kutlamaları ve devrimci duruş
Kimin için “güvenlik”?
Sınıfın devrimci geleceği ve mesleki eğitim
Türkiye’de haklar kullanılmadığı sürece var!
MESS Grup Sözleşme sürecinde durum ve görevlerimiz
Posco Assan ve Birleşik Metal-İş gerçeği
İhraçlara karşı İstanbul’daki direniş 40. haftasında
Yeni Ekimler ve sosyalizm için ileri!
100. yıl etkinliğine mesajlar
Devrimci, coşkulu ve her bakımdan başarılı bir etkinlik
Ekim Devrimi’nin 100. yılı etkinlikleri ve iki yol!
Suriye’de “siyasi çözüm” mü?
Gericiliğe karşı mücadeleye!
Kadın hak ve özgürlüklerine kağıt üzerinde dahi tahammülleri yok!
Denizler ve Nazım bize aittir!
Mirabel kardeşler yol gösteriyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kuklaların isyanı!

 

Norveç’te gerçekleşen NATO tatbikatında yaşananların sonucunda, başta şefi Erdoğan olmak üzere AKP yöneticilerinin yaptıkları konuşmalara bakılırsa hepsi birden NATO karşıtı oldular.

1949’da “komünizmle mücadele etmek” için kurulan, kapitalist-emperyalist sistemin terör örgütü NATO’ya (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) karşı Erdoğan ve AKP’si tarafından söylenen bu sözlerin ciddiyetsizliğini zaten daha önceki kendi sözleri ve AKP’nin 2023 programı fazlasıyla gösteriyor. Ancak bu ülkede anti-emperyalist mücadelenin ne olduğunu pratiğiyle ortaya koyan, bunu Amerika’nın 6. Filosunu denize dökerek ve sonrasında da fazlasıyla gösteren Türkiye devrimci hareketine dil uzatmaya yeltenenlere tarihin gerçeklerini yine de kısaca hatırlatmak gerekiyor.

Türk solunun tarlası, sözüm ona karşı oldukları emperyalistler tarafından çok önceden sürülmüştür. ‘Kahrolsun’ dedikleri tüm güçlerin bilerek ya da bilmeyerek taşeronluğunu yapmışlardır” diyen Erdoğan, böylece hem kendi uşaklıklarını, hem de bizzat işbirlikçi Türk devletini temize çıkaracağını sanıyor. Lakin 18 Şubat 1952’de resmiyet kazanan Türkiye’nin NATO üyeliğinin diyeti herkesçe biliniyor. Kore’de, Amerikan emperyalizmi için her birinin bedeli 23 cent olan gençleri kim unutturabilir? AKP gibi gericileri çeşitli ülkelerde devlet yönetimlerine taşıyan ABD’nin “Yeşil Kuşak, ılımlı İslam vb.” projelerini hangi yalanlar gölgeleyebilir?

Söyledikleri yalanlarla, A Haber gibi kanallarda çıkan uydurmalarla on milyonlarca insanı hipnotize edip yönlendirebildiklerini sanıyorlar. Dün Amerikan emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) eş başkan olmakla övünenler şimdi NATO’yu kötülüyorlar. Ancak NATO’nun ne kadar karanlık olduğunu, bu kanlı örgüte nasıl hizmetlerde bulunduklarını es geçiyorlar. Kontrgerilla faaliyetlerine, 1977 1 Mayıs, Maraş, Çorum, Sivas vb. katliamlara, bu katliamlarla NATO’nun yetiştirdiği yerli tetikçilere değinmiyorlar. Ancak Amerikan emperyalizmi tarafından açılan kontrgerilla kamplarında kimlerin eğitim gördüğünü, diplomasını alıp cinayetler işlemek, emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmek için kimlerin yurda döndüğünü, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde kimlerin paralel paralel birlikte yürüdüklerini tarihin sayfaları yazıyor.

“NATO üyeliğimizi gözden geçirmemizin zamanı gelmiştir” diyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu da uykudan yeni uyanmış gibi, “NATO yalnız askeri bir pakt değildir, yeni sömürgeciliğin çağdaş biçimidir. Ekonomik ve siyasi bir bağımlılıktır. Milletimize giydirilmeye çalışılan bu NATO markalı sömürge gömleğidir” diyor. Peki, o deli gömleği dediğiniz, üzerine dünyanın mazlum halklarının kanı bulaşmış NATO şemsiyesi altında hangi insanlık suçlarına, hangi emperyalist işgallere ortak olduğunuzu neden anlatmıyorsunuz?

NATO’ya veryansın edenler bu ülkedeki NATO üsleri hakkında, bu üslerdeki nükleer silahlar hakkında nedense konuşmuyor. Dünyanın birçok yerinde işgalci güç olan NATO bünyesinde Türk devletinin gönderdiği askerlerin ne iş yaptığını açıklamıyorlar.

2011 yılında NATO’nun Libya’ya müdahalesi gündeme geldiğinde, Erdoğan önce “NATO’nun ne işi var Libya’da?” diyecek, daha sonra da “şu anda NATO’nun devreye girmesi söz konusudur” diyerek NATO müdahalesini destekleyecekti. Ki zaten Türkiye bu NATO operasyonu başlar başlamaz parçası olmuştu. Erdoğan’ın, “şu anda bizim topraklarımız, dördüncü maddeye göre, aynı zamanda NATO’nun da toprağıdır” dediği tarih ise 2012’dir. 2016 yılında, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e, “Bakın, Karadeniz’de görünmüyorsunuz. Karadeniz’de görünmeyişiniz, Karadeniz’i adeta Rusya’nın bir gölü haline dönüştürüyor” diyen de Erdoğan’ın kendisidir. Rus savaş uçağı düşürüldüğünde NATO’ya imdat sinyali gönderip yardım isteyen de...

Diğer taraftan içeride esip gürleyenlerin, dış temaslarda yaptığı açıklamalar beklendiği üzere farklı oluyor. Kanada’daki Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, “NATO’nun tarih boyunca var olmuş en başarılı ve en etkili askeri organizasyon olduğunu”, “Türkiye’nin NATO’nun doğu ve güneydoğusunu koruduğunu” söyleyerek Norveç’te yaşananları “FETÖ tarafından desteklenmiş kişiler tarafından gerçekleştirilmiş çirkin ve kabul edilemez bir olay” olarak açıklamıştı. Akar, “NATO idarecileri, zamanında ve gereğine uygun bir şekilde tepki gösterdi. Kimsenin müttefikliğimizi ve dayanışmamızı baltalamasına izin vermemeliyiz” demişti.

Yine Avrupa Birliği (AB) Bakanı Ömer Çelik, “Biz NATO’nun kurucu üyesiyiz, NATO’da önemli bir gücüz. Türkiye’siz herhangi bir şekilde NATO düşünülemez. Zaten Genel Sekreter de diğerleri de Türkiye’nin burada anahtar ülke olduğunu, sürekli olarak ‘anahtar ülkedir Türkiye’ bu ifadeyi kullanarak bunu değerlendirdiler” demektedir.

Türkiye’nin NATO ile ilişkisi derin ve kirlidir. Zaten Türk devleti tarafından bu hiçbir zaman inkar edilmemiştir. Kuşkusuz Erdoğan tarafından da… NATO’nun kuruluşunun 60. yılı mesajında (2009) Erdoğan bu karanlık şebekenin içerisinde Türkiye’nin artan rolüne şu sözlerle dikkat çekmişti:

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve akabinde Sovyetler Birliği’nin dağılması, NATO’nun ve de bu ittifakın en etkin üyelerinden biri olan Türkiye’nin önemini asla azaltmamıştır. Tam tersine, uluslararası finans krizinden Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan dönüşüme dek uzanan farklı gelişmeler doğrultusunda yeniden şekillenmekte olan dünya düzeninde, NATO’nun Türkiye için, Türkiye’nin de NATO için önemi günbegün daha da artmaktadır. Türkiye, özgür dünyanın savunmasında oynadığı önemli rol sayesinde NATO bünyesinde her zaman sağlam ve güvenilir bir müttefik olmuştur; aynı şekilde, gelecekte de sağlam ve güvenilir bir müttefik olmaya devam edecektir.”

AKP’nin “2023 Siyasi Vizyon” belgesinde de NATO ve ABD’yle ilişkilere dair şu ifadeler yer alıyor: “ABD’yle ilişkiler ve NATO üyeliğimiz gibi, geleneksel ittifak ilişkilerimizi güçlendirmenin gerçek yolunun, Türkiye’nin eşit ortak olmasından, eşit ortak görülmesinden geçtiğinin bilinciyle hareket ettik. Diğer ülkelerle olduğu gibi ABD ile ilişkilerimiz bundan sonra da karşılıklı çıkar ve ortaklık perspektifine dayalı olarak güçlenerek devam edecektir.”

Sonuç olarak Türkiye’nin NATO ile ilişkisi köklü, derin, kanlı ve kirlidir. Bu bağı ortadan kaldırmak için Erdoğan gibi düzen aktörlerinin hırsları ve de iktidar kaygıları yeterli değildir. Aynı şey diğer tüm düzen partileri için de geçerlidir. CHP’sinden MHP’sine ve İYİ Partisi’ne kadar tümünün programında, pratiğinde emperyalizme ve NATO gibi kuruluşlara uşaklık vardır.

Bugün NATO, ABD ve diğer emperyalist merkezler hakkında konuşulanların hiçbir inandırıcılığı olmadığını, yine bunlar hakkında daha önce söylenen sözler ve yapılan taşeronluk fazlasıyla göstermektedir. Emperyalizmle mücadele düzenin iç siyasetindeki dalgalanmanın üzerinden gelişmeyeceği gibi emperyalizmin yerli kuklalarının rolü de oldukça açıktır. Onların çabası olsa olsa iplerinin kukla oynatıcılarından birinden diğerine geçmesi içindir.

 
§