24 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/45

Sermaye düzeni krizin faturasını emekçilere ödetmeye hazırlanıyor!
Kuklaların isyanı!
Ekim Devrimi’nin 100. yılı kutlamaları ve devrimci duruş
Kimin için “güvenlik”?
Sınıfın devrimci geleceği ve mesleki eğitim
Türkiye’de haklar kullanılmadığı sürece var!
MESS Grup Sözleşme sürecinde durum ve görevlerimiz
Posco Assan ve Birleşik Metal-İş gerçeği
İhraçlara karşı İstanbul’daki direniş 40. haftasında
Yeni Ekimler ve sosyalizm için ileri!
100. yıl etkinliğine mesajlar
Devrimci, coşkulu ve her bakımdan başarılı bir etkinlik
Ekim Devrimi’nin 100. yılı etkinlikleri ve iki yol!
Suriye’de “siyasi çözüm” mü?
Gericiliğe karşı mücadeleye!
Kadın hak ve özgürlüklerine kağıt üzerinde dahi tahammülleri yok!
Denizler ve Nazım bize aittir!
Mirabel kardeşler yol gösteriyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

MESS Grup Sözleşme sürecinde durum ve görevlerimiz

 

Emek ile sermayenin özel bir karşılaşması olan MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci devam ediyor. Halihazırda görüşmelerde 5. oturumlar geride kaldı. Bu haliyle görüntü önceki dönemlerden pek farklı olmayan bir rutinde ilerliyor. Fakat Metal Fırtına’nın arkasından gelen ilk grup sözleşmesi olması nedeniyle süreç gerilimli ve pek çok ihtimali barındırıyor. Özellikle sermaye ve uşakları cephesinden süreç büyük bir hassasiyetle, planlı ve programlı götürülüyor.

Güncel veriler ışığında mevcut tabloya baktığımızda gördüğümüz şudur:

MESS: Taviz yok!

Sürecin başında metal işçilerinin büyük bölümünde 2017 Grup Sözleşmesi konusunda belirgin bir iyimserlik söz konusuydu. Bu biraz da Metal Fırtına’dan sonra MESS ve ortaklarının işçinin öfkesini bastırmak ve düzeni yeniden kurmak için tavizkâr bir tutum içerisinde olacağı yönündeki bir beklentiye dayanıyordu. Fakat sürecin daha ilk aşamasında görüldü ki MESS, metal işçisinin öfkesi ve olası hareketlenmesi karşısında tavizler vermek yerine mevcut kölelik şartlarını daha da derinleştirecek saldırgan bir yaklaşım içerisinde. Zaten bu tavrını daha taslakların oluşturulma sürecinden başlayarak yapılan işçi kıyımlarıyla da gösterdi. Bosch’ta, Delphi’de ve daha bir dizi fabrikada gerçekleşen kıyımlar özellikle sözleşme sürecinde “sorun çıkarabileceği” düşünülen işçileri hedefledi. Sembolik anlamlar taşıyan bu darbeler yoluyla metal işçisine dişini gösteren MESS, satışın önünü düzleyecek adımları daha ilk aşamada atma yoluna gitti.

Sözleşme sürecinin ilk oturumlarından itibaren sendikalar tarafından yapılan kuru açıklamaların ötesinde gelen bilgilere göre, bu tutumunu güçlü bir şekilde ortaya koydu. Buna göre MESS, mevcut ücret ve çalışma koşullarında iyileştirme bir yana “Çin çalışma rejimi”nden açıkça söz ederek ücret düzeyinin yüksekliğinden dem vurdu. “Rekabet gücünün sürdürülmesi” için mevcut ücret seviyesinin daha da aşağı çekilmesini istedi. Ayrıca 2014 sözleşmesinde geçirilen ve Metal Fırtına’nın en önemli sebeplerinden olan üç yıllık sözleşme konusunda da ısrar gösterdi. Oysa Türk Metal de dahil hemen tüm sendikalar sözleşmenin bu kez iki yıl üzerinden yapılacağı konusunda kesin ifadeler kullanıyorlardı.

MESS’in taviz vermek yerine katı bir tutumla metal işçisinin karşısına çıkması, böylece de metal işçisini gerecek ve hareketlendirecek bir tutum takınması şaşırtıcı değildir. Çünkü metal patronları ucuz iş gücüne dayalı bu çalışma rejiminden öyle kolay kolay vazgeçmezler. Tersine kâr oranlarını yükseltmek ve korumak için hep daha fazlasını istemek zorunluluğunu duyuyorlar. Sert bir sınıf mücadelesi olmadan, bu rejimi bir parça esnetecek bir geri adım mümkün değildir.

MESS, sermaye ve iktidar metal işçisine karşı birleşti!

MESS cephesinden belirtilmesi gereken diğer bir nokta ise, MESS’in bu süreci basitçe bir toplu sözleşme süreci olmanın ötesinde, emek ile sermayenin karşı karşıya geldiği sınıf mücadelesinin özel bir konusu olarak görmesidir. Yani MESS bu mücadeleyi kendi adına doğru bir şekilde, tam bir sınıf bilinciyle ve çıkarlarına uygun değerlendirmekte ve buna uygun davranmaya çalışmaktadır. Nitekim MESS Genel Başkanı sözleşme görüşmelerinin ilk oturumunda yaptığı konuşmada tam da bu gerçeği vurgulamaktaydı. Konuşmasında “Sorumluluğumuz sadece kendimize karşı değil bütün iş kolları içindir aynı zamanda” diyordu. Yani biz sadece kendimiz için değil bütün sermaye için mücadele ediyoruz demeye getiriyordu. Zira MESS Grup Sözleşmesi hem ücretler, sosyal haklar ve diğer koşullar bakımından diğer sözleşmeleri etkileyecek bir ölçü işlevi görür hem de sınıf mücadelesinin seyri bakımından özel bir rol oynar. Bu nedenle işçi sınıfının olduğu kadar bütün bir sermaye sınıfının gözü kulağı da bu sözleşme üzerindedir. İşte MESS bu nedenle işini son derece ciddiye almakta, gerçek bir sınıf kavgasına göre konumlanmakta ve hazırlığını buna göre yapmaktadır.

Bu noktada sermaye devleti tarafından asla yalnız bırakılmıyor. MESS yönetimi daha sürecin en başından itibaren AKP iktidarıyla yakın bir diyalog ve işbirliği içerisinde olmaya özen gösteriyor. Gizli görüşme ve işbirliği zeminleri dışında sık sık yapılan Ankara çıkarmaları ile birlikte metal işçisinin teslim alınması ve satışa boyun eğdirilmesi, olası mücadele eğilimlerinin en baştan ezilmesi ile birlikte yine olası bir grevin engellenmesi konusunda şimdiden bir hareket planına sahip olduklarına kuşku yok.

Gelen bilgiler de bu gerçeği teyit etmektedir. MESS ile yakın çalışan Türk Metal’in hain bürokratları şimdiden grev yapmanın OHAL nedeniyle mümkün olmadığını, zaten Tayyip Erdoğan’ın bizzat süreçle ilgilendiğini ve uzatmadan bu sürecin bitirilmesini istediğini dillendirmektedirler.

Yani bu süreçte metal işçisinin karşısında MESS-sermaye-AKP’nin açık bir işbirliği vardır. Bu sınıf işbirliği cephesi, metal işçisini yenmek için tüm güç ve silahlarını sonuna kadar kullanmaktan kaçınmayacaktır. AKP şefi Erdoğan kendi siyasal geleceği açısından da, daha önce açıkça beyan ettiği üzere, OHAL silahını emperyalist tekellerin ve işbirlikçilerinin hizmetinde kullanmakta tereddüt etmeyecektir.

Türk Metal bildiğimiz gibi!

Sendikalar cephesinde ise durumda özel bir yenilik yok. MESS’in aparatı olarak çalışan Türk Metal ağaları, metal işçisinin karşısında, doğrudan işçi düşmanı cephede yer alıyor. Bunun için daha toplu sözleşme sürecinin en başında “tarih yazacağız” diye atıp tutan bu şebeke, halihazırda bu tür iddialı boş lafları bir yana itmiş gözüküyor. “Güzel bir sözleşme olacak!” laflarının yerine artık “Dönem kötü, ülke koşulları belli, OHAL var, bu koşullarda iyi bir sözleşme beklemeyin” demeye başladılar bile. Böylece metal işçisinin yüksek beklentilerini törpülemeye, en aza boyun eğdirerek satışa teslim olmalarını sağlamaya çalışıyorlar.

Neyin ne olduğu konusunda Türk Metal şefleri bir bilince ve yılların deneyimine sahipler. Yalancılık ve düzenbazlık hamurlarında var. En son Oyak Renault’da yetkiyi almaları kesinleştikten sonra bu iddialı lafları bir yana bırakmışlardı. Taslakları bir parça metal işçisinin basıncıyla yükseltmeye çalışsalar da, beklentileri karşılayacak bir taslakla dahi çıkamadılar. Yapılan büyük kıyımlar nedeniyle eski işçilerin sayısının düşmesiyle birlikte “kıdem zammı” ve kademeli zam yöntemiyle gözleri boyayarak metal işçisini aldatma yoluna başvurdular, başarılı da oldular. Metal işçisi beklentilerine yanıt vermemekle birlikte istenen zam oranlarını sineye çekebildi. Ancak masadan çıkacak sonuç bunun da oldukça gerisinde olduğu ölçüde Türk Metal beklentileri daha da düşürmek için kolları sıvamış oldu.

Elbette önceki toplu sözleşme süreçlerinde olduğu gibi satış dosdoğru bir yoldan olmayacak. Bir dizi danışıklı dövüş ile bir arada metal işçisinin korkularını büyütmek için sopa da sallayacaklar (işten atma tehdidi örneğin), ölümü de gösterecekler. Halihazırda zaten metal işçisi adına talep eden, saldıran bir konumdan vazgeçip MESS karşısında savunmaya geçmiş oldular. Fabrikalarda da metal işçisini aynı pozisyona düşürmeye çalışıyorlar. Daha önceki toplusözleşme süreçlerinde de bu oyun çokça görüldü.. OHAL vb. argümanlarla birlikte bir dizi oyun daha şimdiden görülebileceği gibi hazırdır. MESS-Türk Metal işbirliğiyle hazırlanmış senaryolar birer birer sahneye sürülecektir.

Birleşik Metal-İş cephesinde baştan teslimiyet!

Birleşik Metal-İş yönetiminin bu dönemdeki tavrını ise tek kelimeyle “baştan teslimiyet” olarak adlandırmak gerek. Öyle ki, önceki dönemlerde sergilediği “mücadeleci” görüntüsünü ve “işbirlikçi sendikacılık düzenini yıkmak” iddiasını artık tümüyle bir yana bırakmıştır.

2010-12 toplu sözleşmesinde MESS-Türk Metal’in satış sözleşmesine imza atmamak adına ilk büyük iddia ve çıkış iradesi gösterilmişti. “Ek protokoller”le sonuçlansa da, süreç eylemlerle geliştirilmiş ve kısa süreli grevlere gidilmişti.

2012-14 sözleşme döneminde yine süreç boyunca eylemler yapılmakla birlikte, Bosch’a rağmen Birleşik Metal-İş yöneticileri MESS-Türk Metal’in yaptığı sözleşmeyi “bizim sayemizde” diyerek imzalamışlardı. Böylece önceki sözleşme sürecinin kazanımlarına dayanarak satışa ortaklığı meşrulaştırmışlardı.

2014-17 sürecinde ise, süreci eylemsizliğe mahkum edip satış sözleşmesinin fotokopisine imza atmaya hazırlanırken, tabandan yükselen basınçla grev yoluna gitmek zorunda kalmıştı. Birkaç gün içerisinde gelen grev yasağıyla birlikte teslimiyet bayrağını çekmiş, fakat tabandan yükselen ve yönetimin iradesini çiğneyen çıkışlar yaşanmıştı. Tabanın bu kararlılığı ve yer yer yönetimi aşan iradesi sayesinde MESS içerisinde kopuşlar olmuş ve bazı fabrikalarda “ek protokoller” yapılabilmişti. Fakat bu sözleşme süreci Birleşik Metal-İş yönetiminin yaşadığı yozlaşma ve teslimiyetin derinleştiğini, Türk Metal ile benzer çizgiye doğru yol aldığını apaçık göstermişti.

Sonrasında yaşanan Metal Fırtına’ya rağmen Birleşik Metal-İş yönetiminin derinleştirdiği teslimiyet çizgisi ve yabancılaşmayı EMİS süreci bir kez daha doğruladı. Bu toplu sözleşme sürecinde farklı bir taslak ortaya çıkarma iradesini dahi gösteremezken, sendika içerisinde mücadeleci odakları ve güçleri tasfiye etmek için Türk Metal vari yöntemlere başvurulabildi.

Birleşik Metal-İş yönetiminin MESS-Türk Metal işbirlikçi sendikal düzenini yıkmak iddiası artık sözde bile kalmamıştır. Baştan teslim olmuşlardır.

Tabanda da ciddi bir moralsizlik ve irade kırılması söz konusudur. Yönetime karşı güvenini yitiren mücadeleci güçler, olası bir teslimiyeti ve satışa ortaklığı bozabilirler mi göreceğiz. Fakat bugünkü koşullarda bu güçlerin büyük bölümünün gündemi MESS sözleşmesinden çok yönetimi tasfiye girişimleridir.

Bir ağalık şebekesine dönüşen Birleşik Metal-İş yönetimini etkisizleştirmek ancak inisiyatifi eline alacak sağlıklı bir taban hareketi geliştirilerek başarılabilir. Bu cephede günün en önemli görevlerinden biri budur.

Ne yapmalı?

Bu tabloda kazanmak için metal işçisinin kendi gücüne ve birliğine güvenmekten başka şansı yok. MESS-AKP-Türk Metal işbirliğine karşı koymak, bu sınıf işbirliği cephesine teslim olmuş Birleşik Metal-İş yönetimini aşmak tümüyle tabandan yükselen bir birleşik harekete bağlıdır. Metal Fırtına’da olduğu gibi metal işçisinin tabandan kenetlenmesine, devrimci metal işçileriyle omuz omuza yürümesine, onların öncülüğü ile yol yürümeyi başarıp başaramayacağına bağlıdır.

Bu gerçeği akılda bulundurarak metal işçileri ve öncüleri cephesinden günün görevlerini başlıklar halinde sıralayalım:

1. Beklemeye son verilmeli, mücadelenin ciddiyetine uygun bir bilinçle planlı ve organize bir hazırlığa acilen başlanmalıdır.

2. Bu sürecin basit bir toplu sözleşme süreci olmanın ötesinde sert bir sınıf mücadelesi olduğu, karşımızda MESS-AKP-sendika ağaları işbirliğinin bulunduğu gerçeğini kavramalıyız. Bu cepheyi etkisizleştirecek bir mücadele yürütmeye hazır olmalıyız.

3. Bu mücadelede rehberimiz, tüm eksiklikleri ve yetersizlikleriyle birlikte (ki bu deneyimden hakkıyla yararlanılırsa büyük bir olanaktır) Metal Fırtına’dır. Metal Fırtınada olduğu gibi gücümüzü haklılığımızdan ve mücadelemizin meşruluğundan alarak davranabilmeliyiz. Karşımızdaki sınıf işbirliğini dağıtmak istiyorsak, topyekûn hareket etmeliyiz. Ve sonuna kadar gidebilmeye, zamanı geldiğinde şalteri indirmeye şimdiden hazırlanmalıyız. Bu demektir ki, “bekle görcülükten” çıkıp bugünden olası tüm oyun ve manevraları hesaba katarak net bir mücadele hattı oluşturmalıyız. Örneğin “satış olduğunda ne yapacağız?” gibi temel sorunlar üzerine düşünerek net cevaplar oluşturmalıyız.

Önceki deneyimler de gösteriyor ki, satış olduğunda sendika ağalarını ezip geçmek ve satış sözleşmesini çöpe atarak taleplerimizi karşılayacak bir sözleşmenin imzalanması talebine bağlı olarak şalteri indirmek tutulması gereken tek yoldur.

4. Karşımızdaki cepheyi etkisizleştirmek, mücadeleyi kazanıncaya dek sürdürebilmek için, Metal Fırtına’da olduğu gibi mücadeleyi organize ve koordine etmek üzere fabrikalarda kurullarımızı-komitelerimizi, fabrikalar arasında da ortak hareketi sağlayacak platformları kurmalıyız. Bunları yaparken Metal Fırtına’da yaptığımız hatalara düşmemeli, bu kurullardaki yalpalamaların ve olası ihanetlerin önünü alacak önlemler almalı, fabrikalar arası bölünme ve parçalanmaların ortaya çıkmasına izin vermemeliyiz. Elbette başka fabrikalar harekete geçmediği durumda yılgınlığa düşmemeli, mücadelede önde gitme, sorumluluk alma iradesini göstermeliyiz.

5. MESS ve sendika ağaları cephesinden bizi savunmaya zorlayan, umutlarımızı kırmaya çalışan, beklentilerimizi düşürmeye çalışan oyunlarına karşı uyanık olmalıyız. Savunma değil, öncelikle talep eden konumda olmalıyız, onların bizi kandırmalarına izin vermemeli, gösterdikleri sopaları kıracak bir bilinçle davranmalıyız. Unutmamalıyız ki, sağlam bir birlik ve mücadele iradesiyle kazanabiliriz.

6. MESS ve ortaklarının öne sürdüğü hamlelere karşılık olarak, zorlaşan hayat şartlarını dikkate alarak, “taslaklar günün koşullarına göre revize edilmeli!” talebini öne sürmeliyiz.

7. Karşımızda sadece MESS’in değil aynı zamanda AKP iktidarının ve onun OHAL sopasının olduğunu unutmamalı, mücadelemizin hedefine bu işbirliğini de koyabilmeliyiz. OHAL ve grev yasaklarına karşı taleplerimizi ve tepkimizi şimdiden gösterebilmeliyiz.

8. Mücadelemiz sırasında sınıf düşmanlarımızın en büyük silahı işçi kıyımları olacaktır. Bu durumda Metal Fırtına’nın en önemli kazanımlarından biri olan “Arkadaşım yoksa üretim de yok!” bilinciyle hareket etmeliyiz. Aldığımız tavrı, geçmişte yaşadığımız hatalara düşmeden, bölünüp parçalanmadan, olası polis vb. müdahalelere cepheden karşı koyarak sonuna kadar götürebilmeliyiz.

9. Metal Fırtına’da çok önemli bir öncü rol oynayan MİB’in önderlik kapasitesini geliştirebilmek için fabrikalardaki zeminlerini güçlendirmeliyiz. Bu çerçevede gerekli tedbirleri hızla alabilmeliyiz.

 


 
§