19 Ocak 2018
Sayı: KB 2018/03

Emperyalistlere ve savaş kundakçılarına geçit vermeyelim!
Düzen siyasetinin zor dönemi
Dinsel gericiliğe karşı mücadeleye!
İç savaş hazırlığı
AKP’nin sürdürülebilir yoksulluk politikası
Metalde kritik günler, kritik görevler!
MİB MYK Ocak Ayı Toplantısı: Değerlendirme ve kararlar!
DEV TEKSTİL Genel Meclisi tamamlandı
Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
Klasik burjuva devrimleri üzerine - H. Fırat
Toplumsal patlama dinamikleri ve isyan dalgaları
Sudan’da “ekmek isyanı!”
Almanya’da metal uyarı grevleri
İran düşmanlığı Ortadoğu halkları için de tehdittir!
Eğitim alanındaki temel sorunlar
Mesleki eğitimde atölye ve staj sorunu
İstanbul MLB deneyimi
Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Toplumsal patlama dinamikleri ve isyan dalgaları

A. Engin Yılmaz

 

Kapitalist dünya ekonomisinin tümünü etkisi altına alan ekonomik bunalım, özellikle de 2008’den beri ağırlaşarak devam etmektedir. Bu, tek merkezde hazırlanan ve tüm dünyada uygulanmakta olan kapsamlı ve çok boyutlu neo-liberal saldırıları zorunlu kılmaktadır. Dünyayı adeta kasıp kavuran bu neo-liberal kudurganlık, ekonomik ve sosyal sorunları görülmemiş düzeyde ağırlaştırdı. Sosyal kutuplaşmaları büyüttü, çelişkileri keskinleştirip sosyal yıkımı ve sömürüyü derinleştirdi. Sınıfın ve çalışan yığınların hemen tüm kazanımlarını sistemli biçimde gasp etti. Yokluğu, yoksulluğu, açlığı ve işsizliği çığ gibi büyüttü. Emperyalist rekabet ve militarizmi, silahlanmayı, emperyalist müdahale ve yerel emperyalist savaşları yaygınlaştırdı vb.

Özetlediğimiz bu gelişmeler, işçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilen halkların yeniden tarih sahnesine çıkışını da hızlandırdı. Toplumsal patlama dinamikleri biriktirdi ve bu kendini ‘90’lı yılların ortalarından itibaren çeşitli biçimlerde dışa vurdu. 2000’li yıllardan itibaren ise proleter kitle hareketleri ve halk isyanları küresel çapta yaygınlaştı. Tüm bunlar, 21. yüzyılın toplumsal patlamalar yüzyılı olacağına, sınıf ve kitle mücadelelerinin kendisini dünya ölçeğinde yaygın şekilde ortaya koyacağı gerçegine ışık tuttu.

Nitekim son on yıl içinde dünya, toplumsal ve siyasal sarsıntılara sahne oldu. On binleri, yüz binleri ve milyonları kapsayan grevler, genel grevler, halk ayaklanmaları, ekmek isyanları, kadın ve gençlik isyanları, sokak çatışmaları ve direnişleri, işgal eylemleri dalga dalga yayıldı. İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve halklar çürümüş rejimlere, diktatörlüklere, hırsızlığa ve rüşvete, sömürüye, açlık ve yoksulluğa, işsizliğe, aşağılanmaya, yok sayılmaya, köleliğe, demokratik ve sosyal haklardan yoksunluğa ve kemer sıkma politikalarına karşı ayağa kalkıyorlar, grev, direniş ve isyanlarla mücadele bayrağını yükseltiyorlar.

2018 yılına girişle birlikte grev, isyan ve direniş dalgaları ard arda gelmeye devam ediyor.

Son birkaç hafta içinde, Güney Kürdistan’da büyük çaplı kitle gösterileri, İran’da ve Tunus’ta isyanlar, Sudan’da ekmek zammına karşı büyük kitle öfkesi ve Burkina Faso’da 3 günlük grev, yılın daha ilk iki haftası içinde yaşanan ve dünya kamuoyunun gündemine oturan başlıca direniş ve isyan dalgaları oldu.

Ekonomik bir krizle de yüz yüze bulunan Güney Kürdistan’da eşitsizliğin, işsizliğin, yoksulluğun, hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin, maaş alamamanın ve anti-demokratik uygulamaların ve elbette ki bağımsızlık referandumunda yaşanan hezimetin de ardından, Kürt halkı Kürdistan hükümetine karşı adeta burnundan soluyordu. Hükümetin birkaç yıldan beridir memur maaşlarında kesintiye gitmesi, maaşların ödenememesi, elektrik kesintileri ve kamu hizmetindeki aksamalar, Güney Kürdistan halkını sonunda öfkeli protestolar halinde sokağa döktü. Öğretmenler sendikasının çağrısıyla başlayan halk hareketi, bir çok kente dalga dalga yayılarak şiddete dayalı biçimler aldı. Parti ve hükümet binaları saldırıya uğradı.

Güney Kürdistan’daki gelişmeyi İran izledi.

İran 2017 yılının son günlerini kitle gösterileri ile geride bıraktı. Ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerle başlayan ve giderek rejimi de hedefleyen kitle hareketi, ülkenin ikinci büyük kenti Meşhed’de başlamış ve başkent Tahran dahil olmak üzere hızla birçok kente yayılmıştı. Sözümona “reformcu” Hasan Ruhani yönetimi, neo-liberal saldırılarla ekonomik ve sosyal sorunları derinleştirmiş, işçi ve emekçilere sefaletten başka bir şey sunamamıştı. Yolsuzluk ve rüşvet batağındaki mollalar ise servetlerini katlamaya bakıyorlardı. Bu koşullarda açıklanan 2018 bütçesi, toplumsal patlamanın tuzu biberi oldu.

Güney Kürdistan ve İran’ın ardından bu kez Tunus kitlesel sokak gösterileri ile sarsıldı.

Hükümetin sosyal yardımları kısan ve başta petrol olmak üzere yeni zam ve vergiler dalgasına yol veren bütçe düzenlemeleri, kitlelerin sokağa akmasına vesile oldu. Tunus’un onlarca kentine yayılan gösterilerde, barikatlar kuruldu, banka, mağaza ve alışveriş merkezleri tahrip edilip yağmalandı. Bazı kamu binaları ve karakollar işgal edildi. Tunus’ta işçi ve emekçilerin yeni yıl zamlarına ve 2018 bütçesine karşı protestolarının yayılıp büyümesinin ardından, hükümet ve sendika konfederasyonları toplanarak, “düşük gelirli ailelere aylık yardım sunulması ve asgari ücretin arttırılması” kararı almak zorunda kaldılar.

Kitle hareketi patlamaları zincirine katılan bir başka ülke Sudan oldu. Sudan’da ekmek fiyatının iki katına çıkarılması üzerine sokak gösterileri patlak verdi. Hayat pahalılığı ve yaşam koşullarının sürekli ağırlaşması, son yıllarda kitlelerdeki hoşnutsuzluğu mayalıyor ve büyük öfke biriktiriyordu. Ekmek fiyatları zamlarının açıklanmasıyla birlikte, bir dizi kentte sokak gösterileri patlak verdi ve barikatlar kuruldu. Gösteri ve çatışmalar hızla birçok kente yayıldı.

Sudan’ı üç günlük grevle bir batı Afrika ülkesi olan Burkina Faso izledi. Eğitim ve araştırma görevlilerinin çalışma ve ücret koşullarının iyileştirilmesi, daha verimli bir eğitim sistemi ve öğretim mesleğinin geliştirilmesi talebiyle Eğitim Birlikleri Ulusal Koordinasyonu’nun çatısı altında bir araya gelen 15 sendika, 9-11 Ocak tarihlerini kapsayan 72 saatlik bir grev ilan etttiler.

***

Geride kalan 2017 yılına dünyanın birçok ülkesinde işçilerin yaygın grevleri ve yer yer genel grevleri damgasını vurdu. Arjantin’de, Brezilya’da, Fransa’da, Güney Afrika’da, Nijerya, Yunanistan ve Katalonya’da genel grevler, Hindistan’da Honda işçileri grevi, İspanya’da havayolu işçileri grevi, Sri Lanka’da petrol işçileri grevi, Şili’de bakır madeni işçileri grevi, Pakistan’da PTI işçileri grevi, Peru’da maden işçileri grevi ve İsrail’de TEVA grevi bunların başlıcalarıdır.

Dünyanın şu veya bu bölgesi ya da ülkesindeki sınıf mücadeleleri, kitle hareketleri, halk isyanları ve ayaklanmaları özellikle de son otuz yılın birikimi üzerinde yaşanmakta, yaygınlaşmakta ve artık giderek olağanlaşmaktadır. Çıkarları birbirine zıt karşıt sınıflara ve onulmaz toplumsal çelişmelere dayalı bir sistem olan kapitalizmin, sosyal çatışma ve sınıf mücadeleleri üretmesi, bunların giderek isyanlar ve ayaklanmalar halini alması kaçınılmazdır. Nitekim yıldan yıla yaşanmakta olan da budur.

Yeni bir devrimler dönemine doğru

Komünistler daha 1991 yılı gibi erken bir tarihte, üstelik Doğu Avrupa’daki sistemin gürültülü bir şekilde çökmesinin ve bunun sonucu olarak “Tarihin sonu”nun ilan edilmesinin ardından, süreçleri ve eğilimleri tarihsel ölçüler üzerinden değerlendirmiş, o dönemin ağır gericilik atmosferi düşünülüdüğünde bugün için son derece anlamlı ve isabetli olan şu öngörüyü ortaya koymuşlardı: “Sonuç olarak; burjuva ideologların büyük spekülasyonlara konu ettiği 1989, tarihin değil yalnızca bir dönemin sonunu işaretliyor. İnsanlık yeni bir döneme girmiştir. Yeni dönem yeni bir devrimler dönemi olarak tarihe geçecektir; nesnel olgular buna işaret ediyor, belirtiler bunu gösteriyor.”

Bu cüretli tespit daha ‘90’lı yılların ortalarından itibaren birbirini izleyen hareketlenmelerle şaşırtıcı bir şekilde doğrulanmaya başlanmıştı.

1997 yılının başlarında yapılan bir başka temel değerlendirmede ise, sözkonusu dönemin somut olgularından hareketle, “Dünya ölçüsünde proleter kitle hareketinin büyüyeceği ve isyanlara varan halk hareketlerinin çoğalacağı bir tarihi döneme girmiş bulunuyoruz” tespiti yapılıyordu. Bunun ardından yaşanan yaygın sınıf ve kitle hareketleri, bunları izleyen halk isyanları ve ayaklanmaları üzerinden, böyle bir yeni döneme girdiğimiz daha açık bir olgu haline geldi. Bu isabetli değerlendirmeleri 2009 yılında toplanan TKİP III. Kongresi’nin “İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girmiş bulunmaktadır” biçimindeki temel önemde değerlendirmesi tamamladı.

Dünya olayları artık bugün sadece bunalımlar ve savaşlarla değil, adım adım devrimlere götürecek olan sarsıcı işçi sınıfı hareketleri ve halk ayaklanmaları biçiminde de karakterize olmaktadır. Hemen hiçbir ülke bu gelişmelerin dışında kalmamaktadır. Bugünkü sınıf ve kitle hareketleri yarının gelmekte olan büyük fırtınaların da habercisidir.

Kapitalizm artık sınırlarına dayanmış durumdadır. Bir iflas ve sürdürülemezlik tablosuyla yüz yüzedir. Hiçbir sorunu çözemediği gibi sürekli biçimde yenilerini üretmektedir. Artık insanlığa hiç bir şey sunamamaktadır. Yıkıcı ve çürütücü karakteri giderek korkunç boyutlar kazanmaktadır. Kapitalist düzen, sadece insan emeğini değil doğayı da hoyratça ve insafsızca sömürerek, insan soyu ile birlikte canlı yaşamı da yok oluş riskiyle yüz yüze bırakmaktadır.

Kapitalist dünya sistemi tam da bu özelliğiyle dizginlerinden boşalmış biçimde toplumsal fay hatlarında büyük enerji birikimleri yaratmaktadır. Bunalım ve savaşların yanı sıra sınıf ve kitle hareketleri, halk isyanları ve ayaklanmaları, giderek de devrimler, çok yakıcı bir şekilde insanlığın gündemine girmiş durumdadır. İnsanlık, kapitalist emperyalist sistemin barbarlığına, neo-liberalizmin kudurganlığına ve bunların yarattığı çok yönlü yıkıma, acılara ve yol açtığı savaşlara karşı çaresizlik içinde eli kolu bağlı durmamakta, tersine bir çıkış yolu aramaktadır. Özetlemeye çalıştığımız gelişmeler bunun ifadesidir.

Ne zaman, nerede ve hangi biçimler içinde yaşanacağından bağımsız olarak, içinde bulunduğumuz yeni tarihsel dönemde kapitalist dünyanın her ülkesi, proleter kitle hareketlerinin, halk isyanlarının ve ayaklanmalarının muhatabıdır. Daha şimdiden yaşananlar, yaşanacak olan büyük toplumsal fırtınaların da habercisidir. Bu düşünceyi komünistler birçok vesileyle, bu arada Tunus ve Mısır’da patlak veren halk hareketlerinin ardından, en özlü bir biçimde ortaya koymuşlardı:

Biz komünistler, nerede, ne zaman ve ne biçimde ortaya çıkacağını kestirememekle birlikte, hiçbir büyük toplumsal hareketi, isyanı ya da ayaklanmayı şaşırtıcı bulmuyoruz. Zira sistemin gidişatının toplumsal fay hatlarında sürekli patlama dinamikleri biriktirdiğini ve bunun da ilk sarsıntılar biçiminde kendini bir dönemdir dışarı vurmaya başladığını biliyoruz. Bu tespit, günümüz dünyasına ilişkin her devrimci tahlilin temel hareket noktası olmak zorundadır. Bu tespite dayanmaksızın günümüz dünyasının temel süreçlerini anlamak olanaklı olamayacağı gibi, önümüzde uzanan ve giderek de yakınlaşmakta olan yeni tarihi döneme devrimci hazırlık da yapılamaz. Bu gerçeği görmek, görev ve hedeflerini bunun ışığında ele almak, kendini her bakımdan buna göre konumlandırmak ve hazırlamak, günümüz dünyasında gerçekten devrimci bir parti olabilmenin olmazsa olmaz koşulları arasındadır.” (H. Fırat, Tunus ve Mısır: Devrim İçin Dersler)


 
§